KING GIZZARD & THE LIZARD WIZARD – I’m In Your Mind Fuzz
Bu ilginç isimli grubu en iyi anlatacak cümle muhtemelen “İsmi gibi.” olurdu. KING GIZZARD & THE LIZARD WIZARD; saykedelik rock, garage rock, folk rock gibi türlerin harmanı, melez bir müzik yapıyor. Eğlenceli, hareketli, dansa zorlayan ve ağza takılan bir rock grubu. Kısa ve yeterli bestelerle oldukça net bir eğlenceyi yavanlıktan uzak tutarak kaliteli bir bakışla sunuyorlar. Böyle düşününce, “Eğlencenize bakın.” diyerek yazıyı sonlandırmak gibi şeyler aklımdan geçse de, tabii ki de artılarına ve eksilerine değinmemek olmaz. Her ne kadar -kendi beğenilerim çerçevesinde- eksileri olduğunu düşünsem de, ilginç bir şekilde bu eksiler albümü sevmemek gibi bir yola girmeme neden olmuyor. Çünkü “I’m In Your Mind Fuzz” bu haliyle zaten yeterli ve efektif.
Öncelikle değinmek istediğim nokta, grubun müziğinin temelini oluşturan retro sound. Garage rock ve saykedelik rock arasında gidip gelen tonlar ve bir saykedelik rock grubundan fırlamış efektli vokaller sayesinde, geleceği yaşamış heyecanlı bir 60’lar grubu gibi duyulan bol eğlenceli müziğe yol açıyor bu kaliteli retro anlayış. Folk rock gibi daha geleneksel anlayışlarla temellenen melodik etkilenimlerin de bahsi geçen enerjik ve eski sound’un içine yedirilmesiyle ortaya keyifli dakikalar çıkıyor. Grubun müziği ne eşsiz, ne de bu tarz bir kaygısı var. Her dakikasıyla da zaten böyle bir kaygıdan ne kadar uzak olduğunu ve ne kadar istediği şeyin zaten bu olduğunu kanıtlıyor albüm.
İlk dört parçası neredeyse aynı riflerden ve temellerden (hatta birinci ve üçüncü parçaların ana rifleri tamamen aynı) oluşan albüm, benim de yaşadığım gibi, dördüncü parçaya geldiğinizde “Aynı mı bu?” demenize yol açabilir. Fakat ilk dört parçayı tek başına bir olay gibi düşünüp dinlemek bir bakıma albümü daha keyifli kılıyor. Oldukça enerjik ve “olmuş” ilk dört parçalık bölümün ardından albümün temposunun başlangıca nazaran birazcık düştüğü söylenebilir fakat yine de bu albümün başlangıçtaki kalitesinin düşmesi gibi bir duruma yol açmıyor. Hatta “Am I In Heaven” albümün en dinamik ve iyi bölümü bile olabilir bana sorarsanız. Kötü parçası yok diyebileceğim albüm dünyanın en iyi parçalarını barındırmasa da oldukça yeterli ve tatmin edici. Fakat albüm her ne kadar karışık türlerde ve katmanlı olsa da uzun yıllar dinlenecek kadar büyük bir derinliği olmayabilir ve bu da zaten bahsettiğim gibi grubun sahip olmadığı bir kaygı.
KING GIZZARD & THE LIZARD WIZARD oldukça keyifli bir grup. “I’m In Your Mind Fuzz” da üstte adı geçen türleri iyi formüllerle bir araya getirmiş keyifli bir albüm. Yıllarca dinlemeseniz bile 2014’ün dinlemeye değer eforlarından bir tanesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kısacası, “Eğlencenize bakın.”
Albüm notu: 8/10
Gökberk ERSES
FIRE! ORCHESTRA – Enter
Normalde orkestra dediğimiz müzik oluşumunun, mantıklı, katı düzen içeren ve önceden ciddi şekilde planlanmış şeyler çalması beklenir. Büyük düzenli bir yapı içerisinde ufak roller alan ve ne yapağı belirlenmiş olan orkestra elemanları, zamanları geldiğinde düzgün ufak şeyler yaparak bu güzel bütüne katkıda bulunur. Gerek klasik müzikte olsun, gerek de cazda; üzerinde uğraşılmış büyük “teori”nin başarılı bir şekilde sunumu için buna ihtiyaç duyulur. İnce ince, dantel gibi işlenmiş kompozisyonlar ve bunu sunabilmek için aylarca birlikte çaba göstermiş çalışkan orkestra elemanları… Orkestra ve düzen neredeyse birlikte anılır. Fakat modern klasikte olduğu gibi cazın da biraz daha soyut, biraz daha “reddeden”, biraz daha kaotik kısmı olan avant-garde ve free jazz camialarında kurulan orkestralar bu durumun tamamen dışına çıkıyorlar. Plansızlığı ve varolanın dışına çıkmayı, katı bireysel olarak değil de, kendi “kendilerine has” söylemleri ile birlikte bir grup olarak sunan bu orkestralar; aynı zamanda bir anti-orkestra (arkestra?) haline bürünüyorlar bana kalırsa. Bu şekilde kendi kaotikliklerini başarılı bir şekilde sunabiliyorlar; ki bir çok insandan daha fazla ve farklı ses çıkması doğal. “Experimental big band” kavramı az çok bu.
FIRE! ORCHESTRA’ya gelirsek, evet onlarda bu tanıma dahil ve bunun 2010′lardaki güzel bir temsilcisi. Zaten var olan ilginçli/garipli caz estetiklerini içinde barındıran, ek olarak bunları kendine has bir dille sunup, özgünlüğü yakalayabilmiş bir müzik oluşumu. Bu kendine has dil neredeyse şöyle bir noktada: Caz orkestrası ile caz yapmamak, ya da caz armonisi barındırıp aslında armoniyi kırmak. Bu bakıma bir nevi rock enstrümantasyonunu kullanıp, rock müzik yapmamak için yola çıkan -bir noktaya kadar da bunu başarabilmiş- post rock’ın o kendine has karşı duruşunu hatırlatıyor. Bu müzik kesinlikle geleneksel cazın en uzak kenarlarından birinin üzerinde konumlanmış. Anlık olarak ele alırsak caz gibi tınıyan enstrümanlar ve vokaller içermesine karşın bir bütün olarak ele aldığımızda kompozisyon olarak bambaşka bir şey. Bu bakıma epey büyük bir “reddetmeye dayalı” müzikal duruş ya da “başka bir caz mümkün” tarzı sloganlar içeriyor bu müzik. Kompozisyonun içeriği ise çoğunlukla, belirli bir bilinç akışının/fikrin/melodinin/ritmin tekrara sokulup üzerine çeşitli uyumlu veya uyumsuz elemanlar eklenerek farklı noktalara götürülmesini ve (yerine göre) bağlamından koparılıp bambaşka noktalara götürüldükten sonra tekrar başa döndürülmesi içeriyor. Bu açıdan inanılmaz başarılı bir estetik ve kompozisyon sunuyorlar bize.
İlk albüm ve ikinci albüm farkına baktığımızda ise, ilk albüm “Exit” daha yırtıcı ve şiddetli tınırken, söz konusu yeni albüm “Enter” daha olgun ve oturaklı etmenler içeriyor. Söz ettiğim gibi bu olgunluk tabiki merkezin dışında bir olgunluk. Daha da yakından bakacaksak, “Enter”, dört movement’dan oluşuyor. İlki ve ikincisi aynı temel melodi ile farklı hissiyatlar yaratırken, ikinci ve üçüncü movement tamamen onlardan farklı bir halde. Birinci ve dördüncü sakin bir melodinin tekrara uğratılmasıyken; ikinci, agresif başlayan ve daha da absürdleşen bir yapı; üçüncü ise daha çok gırtlak üzerine deneyler yapmak üzerine kurulu bir yapı sunuyor bize. Gırtlak demişken, albümdeki -özellikle kadın- vokal performansının da çok başarılı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Daha fazla gereksiz ve sıkıcı müzik analizi yapmadan yazıyı bitirip albümü mutlaka dinlemenizi isteyeceğim. Ya da istemeyeceğim, siz bilirsiniz.
King Gizzard & The Lizard Wizard çok tatlı bir grupmuş. İlk 2 şarkının ismine de çok güldüm. 70′ler disko müziklerini andırıyor, keyifle dinledim.
fire! orchestra iyi bi kazanim oldu
spam dolu yazı.
26.04.2019
@northern, sağ ol düzelttim.
Tamamen 60 lar psychedelic rock öykünmesi olmuş. Sound harika, besteler iyi. Çok farklı tatlar içeren şarkılara sahip. Slow Jam 1 e bayıldım.
Bir parodi grubunun bu kadar aslı gibidir olup sürükleyici müzik yapması çok ilginç. Kendini dinletiyor, acaip sarıyor.