Accept[1] kurulduğu ülke açısından olmasa bile, faaliyet gösterdiği zaman dilimi itibarıyla avantajlı bir pozisyona sahipti. Grubun müzikal evrimi metalin küresel yükselişine paralel bir seyir izledi ve gelişim ivmesini koruyabildikleri ölçüde bundan faydalanmayı başardılar.
Accept’in kökleri, daha doğrusu vokalist Udo Dirkschneider’in müzikal faaliyetleri 1968’e kadar uzanır, fakat buna rağmen topluluk 1979’daki ilk albümünde oldukça amatör bir profil çizmiştir. Buna ilaveten, krautrock ve Scorpions etkisinin net biçimde görüldüğü bir çalışmadır “Accept”. Bir sonraki yıl yayımlanan “I’m a Rebel”da belirgin bir ilerleme kaydedilse de, radyo dostu beste tercihlerinde bulunulması nedeniyle grup istediği etkiyi yaratamaz. Accept’in dış seslere kulaklarını tıkamaya çalışıp büyük oranda kendi sound’unu aramaya odaklandığı eser 1981 tarihli “Breaker” olacaktır ve iş o noktadan itibaren ciddiyet kazanır. Plak şirketlerine öfkelerini kustukları “Son of a Bitch” şarkısını da barındıran albümün yayımlanmasının ardından, aç kalma pahasına, masraflarını kendileri karşılayarak Judas Priest’in Avrupa turnesine konuk grup olarak katılırlar. Sonradan gitarist Wolf Hoffmann ile evlenen Gaby “Deaffy” Hauke’nin[2] topluluğun menajeri olması ve ABD sahnesi için Columbia Records’a bağlı Portrait ile anlaşmaları da bu dönemde gerçekleşmiştir. İngiltere’deki metal piyasasının etkisini kaybetmeye başladığı, ABD’dekininse henüz oluşma aşamasında olduğu nesnel koşullar gruba ciddi bir büyüme imkanı sunmaktadır ve Hauke’nin de bestelere katkı verdiği Ekim 1982 tarihli “Restless and Wild” albümüyle bunu değerlendirme bakımından önemli bir adım atarlar. Çalışma intro olarak bir çocuk korosu kaydı içeren “Fast as a Shark” ile açılır ve basit, bol tekrarlı yapısına karşın zamanla bir klasik mertebesine yükselen “Princess of the Dawn”ın garip şekilde bir anda kesilmesiyle son bulur. Kapağında toplulukla özdeşleşmeye başlayan iki adet Flying V model gitarın yer aldığı görece çiğ ve agresif bir Accept albümü olan “Restless and Wild” grubun AC/DC etkili müziğini iyice heavy metal sularına taşımıştır. Eserin azımsanmayacak başarısına ilaveten bu dönemde gittikçe daha fazla sayıda insan topluluğun konser performansının ne kadar etkileyici olduğunu keşfetmeye başlar ve bu temel unsurlar Accept’i Avrupa heavy metal’inin başat isimlerinden biri haline getirmeye yetecektir.
“… [A]n itibarıyla dünyadaki en büyük kült metal grubu muhtemelen Accept.”
(Malcolm Dome, Kerrang!, Sayı: 41, 5-18 Mayıs 1983, s. 6)
O yıllarda da küresel rock müzik piyasasının ekseriyetini ABD pazarı teşkil eder ve basamakları hızlıca tırmanmakta olan Almanya temsilcisinin bu noktada önündeki mantıki hedef haliyle orada kendisine yer bulabilmektir. Avrupa için de krautrock gruplarına odaklanmış Hamburg merkezli Brain Records’tan ayrılıp altı majör plak şirketi arasında yer alan RCA’e geçerler. Beşinci albümleri bekleneceği gibi gecikmez. Topluluğun her sene uzunçalar çıkarma ritmini devam ettirdiği “Balls to the Wall” 1983’ün son günlerinde piyasaya sürülür ve ABD Billboard listesine girerek arzu edilen sonucu yaratmayı başaracaktır.
1983, yazının ilk bölümünde değinildiği üzere, ABD metal sahnesinin atılım yılıdır. O sene içerisinde bu alandaki en güçlü etkiyi Def Leppard ve Quiet Riot yaratır. Van Halen’ın daha önceden yerini ayırttığı “aydınlık kanat”ta onları Mötley Crüe, Ratt gibi isimler izlemektedir. “Karanlık kanat” 1986’ya kadar ana akıma yükselemeyecek olsa da Metallica, Slayer ve Exciter ile varlığını duyurmuştur. “Merkez”de ise, Ozzy Osbourne kendi meşrebince “aydınlık kanat”a yönelirken, Accept ile birlikte Dio, Manowar gibi topluluklar Judas Priest ve Iron Maiden’ın yanında konumlanmaya çalışmaktadır.
Kapağında dönemi açısından ilginç şekilde grup ve albüm ismine yer verilmeyen “Balls to the Wall”Accept’in müzikal stilini olgunlaştırdığı eserdir. Topluluğun gelişim trendi bu albümle de devam eder. Jörg Fischer’in gruptan kovulmasının ardından “Restless and Wild”ın gitarlarını tek başına kaydeden Hoffmann’a bu çalışmada Herman Frank eşlik etmiştir.
Davulcu Stefan Kaufmann’ın double bass tekniğini kullandığı “Fast as a Shark”, çıktığı tarihte henüz speed, power ve thrash metal şekillenmemiş olmasına rağmen, bu türlere ait unsurları bünyesinde barındıran çok önemli bir şarkıydı.
Bu albüm pazarlama fikirleri, kapak konseptleri, sahne kıyafetleri ve koreografilerden de sorumlu olan Gaby “Deaffy” Hauke’nin –bir kadın olarak– grup için taşıdığı önemi gözler önüne serer. “Balls to the Wall”daki şarkı sözlerinin tamamı onun kaleminden çıkmıştır ve bu durum Accept’in genel kitleler nezdindeki algısını radikal tarzda değiştirir. “Fast as a Shark”ın girişinde bilgisizce II. Dünya Savaşı’nda Wehrmacht tarafından kullanılan geleneksel bir halk şarkısına, “Ein Heller und ein Batzen”a yer vermeleri ve “Alman tankı” Dirkschneider’in sahne kostümünün askeri kamuflaj olması[3] sebebiyle Nazi sempatizanı yaftasıyla boğuşan topluluğun “Marx’ın gurur duyacağı açık bir silahlanma çağrısı”nda[4] bulunduğu konuşulmaktadır artık. Büyük bir metal marşına dönüşecek olan “Balls to the Wall” –ilk başta akla gelen Berlin Duvarı göndermesinin ötesinde– gerçekten de metal tarihindeki en devrimci şarkı sözlerinden birine sahiptir. Hauke bu çalışmada eşcinseller özelinde ezilenler temasına yoğunlaşmıştır. Mevzubahis parçanın yanı sıra albüm kapağıyla “London Leatherboys” ve “Love Child”da da –grup üyelerini özel olarak bilgilendirmeden– aynı konsepti işler.
1984’te Accept artık olmak istediği yerde ve pozisyondadır. Bu yılın büyük kısmını ABD ayağı 65 konserden oluşan bir turneyle geçirirler. Sonraki albümde bir basamak daha çıkabilmeleri durumunda ana akımın önemli topluluklarından biri haline gelmeleri işten bile değildir. Peki, ama bunun için nasıl bir yol izlemek gerekir? Söz konusu durumda bu soru grup üyelerinin zihinlerini sık sık meşgul etmiş olmalı ve eğer risk katsayısı düşük tutulmak isteniyorsa, buna verebilecekleri iki temel cevap vardı: Daha ticari bir albümle “aydınlık kanat”la ilişkilenmeye çalışmak veya “safkan” bir tutum benimseyerek “merkez”deki konumu tahkim etmeye yönelmek. Topluluk bunların ikisini de sırayla deneyecektir.
“One day the tortured stand up / And revolt against the evil / They make you drink your blood / And tear yourself to pieces”
Accept bu girişimlerden ilki için zaten yakından tanıdığı, son iki albümün kaydında stüdyosunu kullandığı Scorpions prodüktörü Dieter Dierks’in kapısını çalar. Gitarist Jörg Fischer’in gruba geri döndüğü ve aynı isimli şarkıda Hauke’nin insanın robotlaşması temasını işlediği “Metal Heart” Mart 1985’te piyasaya sürülecektir. “Slavonic March” (Tchaikovsky) ve “Für Elise” (Beethoven) yorumları içeren isim parçası topluluğun kariyeri boyunca en çok beğenilen birkaç bestesinden biri haline gelecek olmasına karşın klip için ticari “Midnight Mover” tercih edilir. Aynı şekilde öbür çıkış şarkısı da Accept’ten ziyade Scorpions’a yakışan bir isme sahip olan “Screaming for a Love-Bite”tır. Ancak yine de grup ticari eğilimini abartmamaya, bir denge tutturmaya çalışmıştır. Mesela “Teacher” isimli bir film projesi için bestelenen ve Accept tarihinin en şaşırtıcı parçalarından biri olan caz temelli “Teach Us to Survive” da bu albümde yer alır. “Metal Heart”ın asıl sıkıntısı AC/DC etkisinin fazlasıyla göze battığı görece zayıf bir çalışma olmasıdır.
Azımsanmayacak bir kesim bu eseri Accept’in tarihi zirvesi olarak görse bile, grup üyeleri ortaya çıkan sonuçtan memnun kalmamışlardır. Aslında albümü takiben gerçekleştirilen dünya turu öncekine kıyasla daha kapsamlıdır ve ABD’deki konser sayısı artmıştır, yani bu açıdan etki alanlarını genişletmeyi sürdürdükleri düşünülebilir, fakat daha genel bir perspektiften bakıldığında, topluluğun müzikal gelişimiyle ticari yükselişinin kesildiği, büyük bir fırsatın değerlendirilemediği bir eserdir “Metal Heart”. Bu sebeple grup üyeleri –1985’te yayımlanan “Kaizoku-Ban” isimli konser EP’sinin ardından– bu kez ikinci alternatif hamleyi denemeye karar verirler.
1986 tarihli “Russian Roulette” Hauke’nin savaş temasını işlediği bir albümdür. Kapakta fotoğraf kullanmayı gelenek haline getiren topluluğun bu seferki tercihi ve albüm ismi Doğu Bloku ülkelerinde pek hoş karşılanmaz. Halbuki telif hakları yüzünden kullanılamayan orijinal ismi “War Games” olan “Russian Roulette” savaş karşıtı bir çalışmadır. Önceki albümde Dieter Dierks’in aşırı detaycılığından bunalmış olan grup “Restless and Wild” ve “Balls to the Wall”daki gibi prodüksiyonu kendisi üstlenmeye karar verir. Accept bu aşamada radyo ve MTV hiti çıkarma amacını bir yana bırakmış görünmektedir. Buna uygun şekilde herhangi bir şarkı için klip de çekilmez. “Russian Roulette” olgun Accept’in ticari kaygılarını minimize ettiği, tek başına parlayan bir parçası bulunmasa da, beste düzenlemeleriyle dikkat çeken bir albümdür ve topluluğun ‘80’lerdeki en iyi iki eserinden biri olarak “Balls to the Wall” ile birlikte zirveyi paylaşır.
“Russian Roulette” bekleneceği üzere ikili bir etki yaratır. Bu çalışmayla beraber Accept ABD sahnesinde kısmi bir gerileme yaşarken Avrupa’da o dönem için gücünün doruklarına ulaşmıştır. Bu durum albümün dünya turunda da görülür. Öncekine kıyasla turnenin kapsamı bir miktar daralıp ABD ayağı kısalırken Avrupa’daki konser sayısı üç katına çıkmıştır. Lakin grup için bunun olumlu bir yanı olduğundan söz edilemez. Amaç ABD pazarındaki eksikliği Avrupa’dakiyle ikame etmeye çalışmak değildir kesinlikle.
“Russian Roulette” albümü Almanya’daki speed-power metal geleneğinin gelişiminde önemli bir paya sahiptir.
Artık koşullar üç sene öncekinden oldukça farklıdır. ABD metal sahnesi ciddi oranda kurulduğu gibi oradaki aktörlerin sayısı da artmıştır. Bu aşamada, müzikal evrimini büyük ölçüde tamamlamış, ABD piyasasına dönük temel hamlelerini gerçekleştirmiş görünen Accept için en olası ve en mantıklı gelecek senaryosu ticari anlamda orta ölçekli bir tür “metalik AC/DC” rolünün kabullenilmesi gibi durmaktadır. Topluluğun mevcut pozisyonunun hiç de azımsanmayacak biçimde güçlü olması ve halihazırda zaten benzer beste kalıpları temelinde hareket edilerek AC/DC tarzı bir müzikal anlayışın benimsenmesi de bu olasılığı destekleyen faktörlerdir. Lakin çok geçmeden grubun ekseriyetinin farklı planları olduğu ortaya çıkar.
Gitarist Wolf Hoffmann bu dönemdeki röportajlarında ticari bakımdan daha fazla başarı kazanmaları için ne yapmaları gerektiğinden emin olmadığını, ama bunu sağlamak uğruna her şeyi göze alacaklarını, ABD pazarındaki pozisyonlarını güçlendireceklerini belirtmektedir. Yani Accept’in “aydınlık kanat”a dönük yeni bir hamlede bulunacağı daha 1986’da bellidir. Bu noktada “Metal Heart”taki kısıtlı ilişkilenme hamlesinin bir benzerini gerçekleştirip bu sefer bundan farklı bir sonuç almayı beklemenin pek anlam taşımayacağı, bu yüzden bunun ötesine geçmeye yönelmelerinin tek alternatifleri olduğu düşünülebilir, lakin buna karar vermek ilk başta sanılacağından daha zordur. Zira bu müzikal stil değişikliği kendisinin barındırdığı riskin yanında toplulukla özdeşleşme seviyesi gayet yüksek olan vokalist Dirkschneider ile yolları ayırmayı da gerektirmektedir, çünkü onun sesi ve görünüşüyle “aydınlık kanat”ı fethetmek pek de kolayca tahayyül edilebilecek bir durum değildir.
Netice itibarıyla ABD düşleri galebe çalar ve Dirkschneider yumuşak bir yöntemle kendi kurduğu topluluktan uzaklaştırılır. Diğer üyelerin yazdığı eski tarzdaki parçalar 1987’de “Animal House” ismiyle Dirkschneider’in ilk solo albümüne dönüşür. Accept’in hamlesiyse ciddi anlamda gecikecektir. Grup yeni amacına uygun, ana dili İngilizce olan bir vokalist bulmakta zorlanır. ABD’li David Reece’te karar kılınana kadar Michael White ve Rob Armitage de topluluğa girip çıkar. Accept’in büyük umutlar beslediği “Eat the Heat” anca 1989’da raflardaki yerini alabilir.
Topluluğun yeniden Dieter Dierks ile çalıştığı ve Hoffmann’ın gitarları tek başına kaydettiği albüm ABD’de Portrait’in kardeş şirketi Epic Records tarafından yayımlanır. Dirkschneider “Stand 4 What U R”da bireysel olarak, “Turn the Wheel”de de solo grubu U.D.O. ile vokal katkısı verir. Açıkçası “Eat the Heat” ulaşılmak istenen hedefe göre zayıf bir çalışmadır. Hayranlar ne yeni sound’dan ne de Dirkschneider’in yerine Reece’in geçmiş olmasından memnun oldukları gibi, topluluk müzik endüstrisinde arzuladığı etkiyi yaratmayı da başaramaz. 9 Haziran’da ABD turuna başlanır. Turne sırasında önce davulcu Stefan Kaufmann sağlık sorunlarını gerekçe göstererek gruptan ayrılır, ardından Chicago ayağında Reece ile basçı Peter Baltes kavga eder ve bunlar topluluğun kaderini belirlemek için yeterli olur. Accept trajikomik şekilde, turneyi dahi tamamlayamadan, ağustos ortalarında dağılmıştır. “Metal Heart”taki denemenin dozajını arttırıp direkt “aydınlık kanat”a iltica etme girişiminin neticesi bir altın vuruş olur.
[1]Vokalist Udo Dirkschneider, Accept ismini bir blues grubu olan Chicken Shack’ın 1970 tarihli albümünden almıştır.
[2]Gaby Hauke, Deaf Music geçmişi nedeniyle Deaffy lakabını seçmiştir.
[3]Dirkschneider’in imajını öneren kişi o dönem Almanya metal sahnesinin tanınan simalarından biri olan Alex Parche’dir. Kendi grubu Breslau Almanca heavy metal yapan ilk oluşumlardan biri olarak bilinir. Grup ismi için –Parche’nin babasının memleketi olan– Polonya şehri Wrocław’ın Almancasını seçmeleri, imajları ve “Held im Traum” şarkısındaki sözleri sebebiyle kendi ülkelerinde Nazi sempatizanı olmakla suçlanmaları 1982 tarihli ilk albümlerinin ardından dağılmaları sonucunu doğurmuştur.
Emre tekrardan eline sağlık. İlk bölümde de dediğim gibi gayet faydalı bir iş yapıyorsun. Geçmişine çok da hâkim olmadığım Accept ve diğer pek çok yan konu hakkında yeni şeyler öğrene öğrene okuyorum yazılarını.
@woodenpint, @Ahmet Saraçoğlu, beğenmenize sevindim arkadaşlar. Bu yazıda grubun müzik endüstrisi karşısındaki pozisyonunu temel aldım. Sonraki bölümlerde grup içi gerilimler de incelenecek.
Harika bi yazı dizisi oluyor, umarım devamı da gelir
14.12.2021
@woodenpint, iki bölüm daha var.
15.12.2021
@Ahmet Saraçoğlu, Oh oh harika valla. Sitedeki eski yeni kritik dışı tüm yazı dizileri makaleleri zevkle okumuş olarak heyecanla bekliyorum :D
Emre tekrardan eline sağlık. İlk bölümde de dediğim gibi gayet faydalı bir iş yapıyorsun. Geçmişine çok da hâkim olmadığım Accept ve diğer pek çok yan konu hakkında yeni şeyler öğrene öğrene okuyorum yazılarını.
Olm yazı dizisine neden düşük veriyorsunuz hasta mısınız siz. mal bu millet ya.
15.12.2021
@Necrobutcher, Ben bazen bu yorumları okuyunca inadına 1′e tıklamak istiyorum ama daha yapmadım. Ama yapabilirim. Ama yapmadım.
15.12.2021
@Dysplasia, masturbasyon diye bir şey var seneye onu da keşfedersin.
15.12.2021
@Necrobutcher, Diyene bak sen.
16.12.2021
@Necrobutcher, sitede okuduğum en iyi yorumlardan biri hocam ayakta alkışlıyorum
@woodenpint, @Ahmet Saraçoğlu, beğenmenize sevindim arkadaşlar. Bu yazıda grubun müzik endüstrisi karşısındaki pozisyonunu temel aldım. Sonraki bölümlerde grup içi gerilimler de incelenecek.
Yine harika bilgiler içeren ve metalin gelişimi için perspektif oluşturan nefis bir yazı.
Eline sağlık Emre. Çok faydalı bir yazı.
Aynısını Manowar için görmek isterdim. Teşekkürler.