Döl yatağı
New wave of British heavy metal, yani Yeni Dalga İngiliz Heavy Metali (NWOBHM) Black Sabbath’ın 1970’te bir gelenek olarak fitilini ateşlediği ve Judas Priest’in[1] punk’tan etkilenerek 1978 tarihli “Stained Class”ta kategorik anlamdaki ilk örneğini ortaya koyduğu müzikal tarzın kitlesel bir zemin kazanarak onlarca, hatta yüzlerce topluluk tarafından yeniden-üretilmesi anlamına geliyordu. Bu olgunun maddi temeli İngiltere’de yaklaşık on yıldır etkisini göstermekte olan “deendüstrileşme” süreciydi. ‘70’lere kadar büyük oranda bir işçi toplumu olan İngiltere Thatcherizme varacak bir başkalaşım geçiriyordu. 1971’de 8 milyon olan imalat sanayisindeki işçi sayısı 1984’te 5,5 milyona düşecekti. Buna karşı gelişen, müzik piyasasıyla bağlantılı başlıca tepki bir reddiye niteliğindeki punk idi. Gençliğin bu devrimci reaksiyonu rock müzik endüstrisinde ciddi bir dönüşüme sebep oldu, ancak yıkıcı yapısı sebebiyle saf punk pek uzun ömürlü olmayacaktı. Bu noktada ortaya çıkan NWOBHM punk’ın ardılı olduğu gibi, aynı zamanda onun artçı etkilerinden biriydi. Uzun saç geleneğinin yeniden canlanmaya başlaması ve bunun basın kanalıyla popülerleştirilmesi işsizlik kıskacındaki gençliği rock müzik grupları kurmaya teşvik etmişti. Lakin o dönemde punk ile heavy metal oldukça farklı ideolojik pozisyonlara sahipti. 1979-1982 tarihleri arasında etkili olan NWOBHM hareketi ana gövdesi itibarıyla uzlaşmacıydı ve milliyetçi, beyaz, erkek egemen İngiliz işçi sınıfı gençliğinin kültürel damgasını taşıyordu.
Yayılma: Almanya örneği
NWOBHM, çoğunlukla sanıldığının aksine, çift solo gitar, falseto vokal gibi tekniklere dayanan bir metal alt türü değildir. Bu hareketin bünyesinde sadece tarihin ilk klasik heavy metal grupları bulunmaz. Diğer birçok metal alt türü de ilksel formlarını bu dönemde kazanmıştır, ancak bunların birer müzikal tarza evrilmeleri 1982 sonrasında heavy metal’in İngiltere’de giderek sönümlenmesiyle beraber gündeme gelecektir. Metal müziğin ana vatanında ciddi şekilde gerilemesine karşın dünyanın dört bir yanına yayılmayı başarması onun varoluş koşullarının farklılaşmasına neden olur ve NWOBHM olarak andığımız çoklu bütün yeni toplumsal, kültürel gerçekliklerle karşılaştıkça ayrışarak belli başlı metal türlerine temel teşkil eder.
Mayıs 1979 hem Margaret Thatcher’ın iktidara geldiği, hem de NWOBHM’in doğduğu tarihti. Iron Maiden (“Demir Bakire”) ilk üç single’ının ikisinde “Demir Leydi”yi hedef aldı.
Aslına bakılırsa, bu küreselleşme süreci çok fazla sayıda ülkede belli bir karşılık yaratmış olmasına rağmen, 1983’ten sonra heavy metal büyük ölçüde bir ABD olgusuna dönüşmüştür. ‘80’lerde müzikal üretim açısından onun karşısında bir odak oluşturabilen başlıca ülke Almanya olur. Özellikle klasik heavy, speed, thrash ve power türlerinde birinci sınıf topluluklar çıkaran Almanya bir sahne olarak taşıdığı önemi de ‘90’ların ikinci yarısından itibaren arttıracaktır. 1991’i müteakiben heavy metal’in görünür varlığının birkaç büyük gruptan ve –nu metal ile metalcore başta gelmek üzere– ana akıma dönük girişimlerden ibaret kalmamasında, onun kendi öz dinamiklerine dayanarak tekrar yükselebilmesinde en fazla paya sahip sahneler İsveç, Norveç, Finlandiya gibi Nordik ülkelerle birlikte Almanya’dır. Söz konusu sahne trendleri pek önemsemeyen yapısı, bünyesindeki plak şirketleri, festivalleri ve benzeri ile trend odaklı ABD koluna alternatif bir metal geleneğinin merkez üssü haline gelmiştir.
Lakin filmi başa sardığımızda karşımıza bambaşka bir tablo çıkar. Bilhassa Scorpions, Lucifer’s Friend ve Night Sun ‘70’lerde proto-metal sürecine katkı vermiş olmasına karşın, Almanya müzik piyasasında heavy metal’in kendisine yer bulabilmesi aslında hiç de kolay olmamıştır. Başlarda ülke kendi krautrock gündemiyle meşguldür. Hem hard rock topluluklarının konser verebilecekleri mekan sayısı çok azdır, hem de organizatörler yerli isimlerle çalışmamaktadırlar. Almanya’nın o dönemdeki en önemli grubu Scorpions anca 1978 tarihli konser albümü “Tokyo Tapes”in ardından kendi ülkesinde ilgi çekmeye başlamıştır ve UFO ile ciddi şekilde popülerleşen gitarist Michael Schenker’ın o günlerde yeniden kadroya dahil olması bunda azımsanmayacak bir role sahiptir.
Night Sun’ın ilk ve tek albümü olan “Mournin’” 1972’de yayımlanmıştır.
‘80’lere kadar durumda pek bir değişiklik olmaz. Kökleri eskiye dayanan ve NWOBHM etkisiyle Almanya’nın ilk heavy metal kuşağını teşkil eden Accept, Cacumen, Gravestone, Faithful Breath, Street Fighter, Mass, Fargo, Trance gibi topluluklar da benzer zorluklara göğüs germek durumunda kalmışlardır. Bunların açık ara en başarılısı olan Solingen kökenli Accept’in Almanya’da gerçek anlamda kabul görmesi için 1984’te “muzaffer” şekilde ABD’den geri dönmesi gerekecektir. Bugünden bakınca belki garip gelebilir, fakat yaklaşık olarak bu tarihe kadar Kıta Avrupası’nın başat metal sahneleri Hollanda ve Belçika’dır.
The Metal Archives verileri de bu tarih okumasını desteklemektedir. Buna göre, 1984’te Almanya’da yayımlanan heavy metal albümü sayısı –1983’te ABD’de yaşandığı gibi– bir önceki seneye kıyasla neredeyse üç kat artmış ve ülke bu konuda İngiltere ile aynı seviyeye gelmiştir. Almanya, ‘84 sonrasında ABD’nin ritmine ayak uyduramayacak olsa dahi, bu on yılda belirgin şekilde öbür ülkelerin önünde yer alır.
Yani Almanya’nın metaldeki atılım yılının 1984 olduğunu saptayabiliyoruz. Peki, o sene Noise Records, Steamhammer-SPV gibi plak şirketlerinin harladığı ateşi tutuşturan kıvılcım ne zaman ve nasıl çakmıştır? Rock Hard’dan Götz Kühnemund bu soruya gayet net bir cevap veriyor. Ona göre Iron Maiden’ın[2] 1981 tarihli ikinci albümü “Killers” tek başına bütün Almanya heavy metal sahnesini belirlemiştir. Lakin, Maiden etkisinden şüphe etmek için herhangi bir sebep bulunmasa bile, bu argümanın fazlasıyla iddialı ve hiç değilse eksik olduğunu belirtmek lazım.
NWOBHM hareketinin çoklu yapısı üç temel veçheye sahiptir. Ana temsilcileri üzerinden ifade etmek gerekirse, merkezde Maiden, “aydınlık kanat”ta Def Leppard, “karanlık kanat”ta ise Venom bulunur. Maiden’ın her iki kanatla da karşılıklı bağlantısı olmasına rağmen, Leppard ile Venom birbirine zıt gerçeklikleri temsil eder. Bu üçlü yapı dikkate alındığında Almanya sahnesinin bundan azade şekilde yalnızca Maiden tarafından belirlenmesinin imkansız olduğu anlaşılacaktır. Zira Almanya’nın thrash metal öncüleri Holy Moses, Sodom, Kreator, Destruction ve Tankard kendi tarzları için Maiden’ı değil, dönemin en ekstrem grubu olan Venom’ı temel almışlardır. İlk Almanya thrash metal kuşağı kuşkuya hiç mahal olmayacak biçimde Motörhead-Venom çizgisindedir.
Diğer yandan, bu ayrım müzikal ve ideolojik olduğu kadar sınıfsaldır da. Thrash metal örneğini takip edersek, bu grupların üyelerinin en azından ekseriyetinin maden işçiliği, köylülük gibi sınıfsal kökenlere sahip olduğunu görürüz. Bu noktada en sert, en marjinal müziği icra etme amacıyla ezilen toplumsal pozisyon arasındaki bir örtüşmeden bahsedilebilir. “Merkez”de ve “aydınlık kanat”ta ise bekleneceği üzere sosyal doku karışmaktadır, çünkü İngiltere’nin aksine bir işçi toplumu olmayan Almanya’da oldukça gelişkin bir orta sınıf mevcuttur.
1989 tarihli “Thrash, Altenessen” belgeseli Kreator özelinde thrash metal’in Almanya’daki doğuş koşullarına odaklanır.
Bu olgu Almanya sahnesinin “merkez”inin tarihsel açıdan en büyük grubu olan Accept’te de gözlemlenebilir. Accept, üyelerinin geldikleri sosyal tabakalar bakımından, metalin bu alanda yaşadığı dönüşüm ve/veya genişlemenin ilk örneklerinden biridir. Kendi açıklamalarına bakılırsa, topluluğun üyelerinin asi eğilimleri yetiştikleri ailevi şartlar nedeniyle düşüktür. “Sex, drugs & rock ‘n’ roll” mottosunun ilk iki unsuruna ciddi şekilde mesafeli bir profil çizerler. Onları müzik piyasasına çeken ontolojik sebepler metalin İngiltere’deki kurucu figürlerininkilerden farklıdır. İngiltere’de metal gençler için hayatlarını fabrika çarkları arasında öğütmekten kurtulma çabasının bir aracı, bir kaçış umuduyken, Accept üyeleri –gitarist Wolf Hoffmann’ın ifadesiyle– cool olma gayesiyle bu müziğe yönelmişlerdir. Grubun frontman’i Udo Dirkschneider’in “ya fabrika ya müzik endüstrisi” ikilemiyle karşılaşma tarzı aradaki farkın dramatik niteliğini gözler önüne serer. Bir tarafta parmaklarını çalıştığı fabrikadaki makineye kaptıran Black Sabbath gitaristi Tony Iommi, babasının izinden gidip bir metal işçisi olmak istememesi sebebiyle süreç içerisinde “metal tanrısı”na dönüşen Judas Priest vokalisti Rob Halford gibi isimler varken, diğer yanda 1981 sonrasında grupta kalmayı sürdürebilmek için ailesinin alet fabrikasını üzerine almaktan feragat etmesi gereken Dirkschneider bulunmaktadır.
[1] KK’s Priest albümü vesilesiyle kaleme alınmış bir Judas Priest tarihyazımı için tıklayınız.
[2] “Senjutsu” üzerinden eleştirel bir Iron Maiden tarihi okuması için tıklayınız.
Vakitsizlikten uzun zamandır yazı dizisi yayınlamıyorduk. Eline sağlık Emre. Bayağı zaman ayırmışsın. Bittiğimde gayet faydalı bir çalışma olacak PA adına.
Yazının başlarında 90′lara da ufaktan değinirken Neue Deutsche Harte gibi bir akım tamamen es geçilmiş üzüldüm. Ki bu akım Rammstein gibi bir grubu dünyaya hediye etmiştir. Hadi Rammstein’ı da geç biraz daha undergroundda Die Krupps, Eisbrecher, Ooomph, KMFDM gibi çok sağlam grupları da ihtiva eder.
Yazanın eline sağlık o ayrı da. Genel konuşursam; sanırım Elektronik Müzik tabanlı olduğundan ve yoğun Techno/Trance öğeleri içerdiğinden Neue Deutsche Harte (Genel anlamda Industrial Metal) ruhunu şeytana satmış metalcilerin piç gözüyle baktığı bir tarz.
Keyifli bir yazıydı, elinize sağlık. Bu müzikal anlayış farklılığının kaynağı belki ilgili dönemde Almanya’daki toplamsal durum olabilir gibi düşündüm okurken. Yazını devamını merakla bekliyorum.
Bu tarz dosya konuları güzel oluyor. Sitede var mıydı bilmiyorum ama Gothenburg Death, Norveç Black, Florida Death dosyaları da ilginç olabilir.
Vakitsizlikten uzun zamandır yazı dizisi yayınlamıyorduk. Eline sağlık Emre. Bayağı zaman ayırmışsın. Bittiğimde gayet faydalı bir çalışma olacak PA adına.
Yazının başlarında 90′lara da ufaktan değinirken Neue Deutsche Harte gibi bir akım tamamen es geçilmiş üzüldüm. Ki bu akım Rammstein gibi bir grubu dünyaya hediye etmiştir. Hadi Rammstein’ı da geç biraz daha undergroundda Die Krupps, Eisbrecher, Ooomph, KMFDM gibi çok sağlam grupları da ihtiva eder.
Yazanın eline sağlık o ayrı da. Genel konuşursam; sanırım Elektronik Müzik tabanlı olduğundan ve yoğun Techno/Trance öğeleri içerdiğinden Neue Deutsche Harte (Genel anlamda Industrial Metal) ruhunu şeytana satmış metalcilerin piç gözüyle baktığı bir tarz.
Elinize sağlık, yazının devamını merakla bekliyorum.
Metal müziğin evrimsel ilerleyişini Almanya sahnesi üzerinden özet biçimde betimleyen değerli bir yazı. Eline sağlık.
Keyifli bir yazıydı, elinize sağlık. Bu müzikal anlayış farklılığının kaynağı belki ilgili dönemde Almanya’daki toplamsal durum olabilir gibi düşündüm okurken. Yazını devamını merakla bekliyorum.
Bu tarz dosya konuları güzel oluyor. Sitede var mıydı bilmiyorum ama Gothenburg Death, Norveç Black, Florida Death dosyaları da ilginç olabilir.