İnternette dönen ve zaman zaman yazılarda çeşitli vesilelerle yer verdiğim şu “Ben altı yaşından beri…” muhabbeti kapsamında anlatılanlara çoğu zaman gülüp geçsem de aktarılanlardan bazılarının doğru olma ihtimalini dikkate alıyorum. Çünkü değil altı, üç yaşındayken yaptıklarım epey enteresanmış. Mazhar Fuat Özkan’ın 1985 yılında yayımlanan “Peki Peki Anladık” albümünde yer alan “Diday Diday Day” ve “Peki Peki Anladık” şarkıları, radyoda veya televizyonda çıktığı zaman, oyun oynamayı ya da o an her neyle ilgileniyorsam onu bırakarak bir yandan dilim döndüğünce şarkıya eşlik edip diğer yandan kendimce air guitar yapıyormuşum. Bizimkilerin dediklerine göre o zamana kadar başka hiçbir şarkıya bu şekilde bir tepki vermemişim ve zaten müzik de ilgimi çeken bir mevhum değilmiş. Yine aynı albümden “Buselik Makamına” sanırım hayatımda beni hüzünlendiren ilk şarkı oldu ve hâlâ özellikle açıp dinlesem de bir yerde tesadüfen denk gelsem de yerimde taş kesilip şarkıya içimden eşlik ederim. MFÖ sevdam küçükken o kadar derinmiş ki bizimkiler yaşadığımız şehre konsere geldiklerinde (galiba bir festival kapsamında, çünkü Sezen Aksu’nun da konseri olmuş, fotoları mevcut) götürmüşler; yine hayatımda gittiğim ilk konser, MFÖ konseri olmuş.
Sanırım ilkokul ikinci sınıfa giderken ve evde ödev yaptığım sıralarda -ne kadar ödev kapsamında bir şey sayılırsa o kadar işte- babam iş dönüşü odama geldi ve masaya, iki tane kaset bıraktı. Her iki kaset de Barış Manço’ya aitti. Biri “Ful Aksesuar’88 Manço: Sahibinden İhtiyaçtan” diğeri “24 Ayar”dı. Aralarına birkaç hafta sonra “Değmesin Yağlıboya” da eklenecekti hatta. Çok büyük ihtimalle TRT’de yayımlanan “Adam Olacak Çocuk” bölümlerini güle eğlene izlediğim için babam, Barış Manço’yu sevdiğimi biliyordu. Bu nedenle kasetlerindeki şarkıları da seveceğimi düşündü. Eh haksız da değilmiş çünkü döndür döndür bu kasetleri dinliyordum, buralarda daha önce de anlattığım kasetçalarda. Tabii bahse konu kasetçaların mono olduğunu sanıyordum ki biraz araştırma yaptıktan sonra modelin Grundig CR485 olduğunu ve bu aletin de stereo ses verebildiğini buldum. Ne diyelim, unutkanlık insan hâlidir, neyse. Kasetlerin eve geliş hikâyesini babama sormak da aklıma hiç gelmedi işin doğrusu, gerçi gün olup bu meseleleri bir yerlere yazacağımı ya da birilerine anlatacağımı da düşünmezdim. Kıssadan hisse, sevdikleriniz bu dünyadan göçüp gitmeden önce olur da geçmişe dair netleştiremediğiniz anılarınız varsa yanlarına gidin veyahut arayıp hem bir hasbihâl edin hem de bu meseleleri netliğe kavuşturun.
Vakt-i zamanında kapıldığım MFÖ şarkılarının cazibesiyle yarışabilecek, sözel olarak onları geçebilecek şeylere denk gelmiştim Barış Manço kasetleriyle birlikte. Muhtemelen bugünün çocuklarının pek bilmediği “Bugün Bayram”, tatsız zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde insana daha bir anlamlı gelen “Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi”, kelimelerle aramın küçük yaştan itibaren iyi olmasında katkısının büyük olduğunu düşündüğüm “Anahtar”, çocuk yaşıma rağmen idrak edebildiğim ve bugün bile kişiliğimde etkisi olduğunu bildiğim nasihat tadında parça “Ahmet Bey’in Ceketi”, anlamını çok ama çok sonra öğreneceğim “Dört Kapı” hep bu albümlerdeydi. Eve müzik setinin alınması, yaşımın ilerlemesi, başka sanatçıları tanımam, ortaokul son sınıfta Moğollar ile tanışmam ve Moğollar’ın ardından müzik zevkimin tamamen değişmesi, Barış Manço’dan beni biraz uzaklaştırmıştı ama bu uzaklık, lise döneminde arkadaşlarla yaptığım kaset takasları sayesinde azalmış, o güne dek duymadığım Barış Manço şarkılarını, mevzubahis takaslardan elde ettiğim kasetlerle keşfetmiştim. “2023” de onlardan biriydi. Kısmet, yazgı ya da adına ne dersiniz bilmiyorum ama bu kaset takaslarının üstünden çok geçmeden, Barış Manço’yu kaybettik.
Buraya kadar anlattıklarım gayet sıradan ve kişisel yaşanmışlık/deneyimler içerse de şu hususa dikkat çektikten sonra “2023” hakkında bir şeyler anlatmaya başlayacağım. Barış Manço, müzik kariyerinin başlarında, 1960’ların ikinci yarısında Kaygısızlar grubuyla birlikte müzik yaptı. Kaygısızlar grubunda Mazhar Alanson ve Fuat Güner de vardı. Manço, 1970’lerin başlarında kısa süreli de olsa Moğollar ile birlikte müzik üretti, grubun vokalistliğini üstlendi hatta Avrupa’da -yapılacak kontrat gereği- Mancomongol olarak tanındı. Benim her üç müzik oluşumuyla yolumun farklı zamanlarda kesişmesini ise bugün baktığımda şaşkınlıkla karşılıyorum. Ve üretimleri zaman içerisinde farklılık gösterse bile her bir oluşumun, aynı müzikal damardan beslendiğini, bunun neticesinde de ortaya hem zaman içerisinde değeri azalmayan hem de yeni müzisyenlere ilham verecek işler çıktığını düşünüyorum.
Teşbihte hata olmaz, müziğe ilgisi benim gibi epey küçük yaşta, 1,5 yaşında başlayan ve “Hab Gah-ı Yare Girdim Arz İçin Ahvalimi” parçasının yanı sıra Frank Sinatra’nın “Kiss Me Again” şarkısını, dili döndüğünce söyleyen Barış Manço, yine benim gibi müzik bakımından temelsiz değildi ve belki de genetik mirasının gereğini yapıyordu. Zira Manço’nun annesi; bir dönem Zeki Müren’e ses eğitimi veren, ona birçok yönde hocalık yapan, Türk Sanat Müziği sanatçısı, araştırmacısı ve yazar Rikkat Uyanık’tı. Ortaokulda müzik dersinden kalması ise Manço’yu bu alanda kendini geliştirmesi konusunda teşvik etti ve Manço kendi sözleriyle “ağırına giden” bu olaydan sonra 1956 yapımı “Rock Around the Clock” filminden de etkilenerek müzik cephesindeki makus talihini yenmeye karar verdi. Dönemin Rock & Roll fırtınasına kapılan Manço, 1960’ların sonuna kadar birkaç bestesi dışında genellikle popüler parçaların cover’larını yaptı ve bu topraklara ait eserleri bir bakıma çağdaşlaştırdı. Manço’nun 1970’lerdeki müzikal anlayışı ise az yukarıda da anlattığım gibi Moğollar’la tanışması ve daha sonra Kurtalan Ekspres’in de dâhil olmasıyla epey farklı bir yola girdi. 1975 yılı ise Barış Manço için de Türk müzik tarihi için de bir milat oldu desem, sanırım çok abartmış olmam.
“2023” adlı uzunçalarda, Barış Manço’nun daha önce 45’lik olarak yayımlanan eserlerinin biraz değiştirilmiş versiyonları bulunduğu gibi tamamen yeni olup daha sonra farklı formlarda karşımıza çıkacak olan ilk hâlleri de boy gösteriyor. Örneğin 1973 çıkışlı 45’likteki “Lambaya Püf De!” şarkısı “Tavuklara Kışt De” adıyla enstrümantal şekilde, 1974 çıkışlı 45’likteki “Gülme Ha Gülme” ise daha kapsamlı bir konsept içerisinde yine aynı isimle ama sözleri değiştirilerek “2023” içerisinde yer alıyor. “Gülme Ha Gülme” ile ilgili bir anekdotu aktarmak istiyorum bu noktada; TRT’nin arşivlerini açmasıyla malumunuz bir dolu eski video klibe artık ulaşabiliyoruz. Bunlardan biri de Barış Manço’nun annesi Rikkat Uyanık’ın “Gülme Ha Gülme”yi farklı sözlerle seslendirdiği bir videoydu. Halit Kıvanç’ın sunuculuğunu yaptığı programda anne ve oğul, bir arada görülebiliyor, Rikkat Hanım, şarkının sözlerini neden değiştirdiğine açıklık getiriyordu. Zira bu şarkıda, “Baykoca Destanı”na eklenmeden önce “Barış bir gün toprak olur.” şeklinde bir ifade geçiyor ki az sonra biraz daha ayrıntılandıracağım “Baykoca Destanı”nda ilgili kısım “Baykoca’ysa toprak olur.” biçiminde dönüşüm geçiriyor.
Albümün şüphesiz en önemli parçalarından biri “Kayaların Oğlu” ve peşi sıra gelen “2023”. Üzerine sayısız görüş bildirilen “Kayaların Oğlu” dönemine göre oldukça ilerici bir eser. 1960’lı yıllardan itibaren Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bulunan ve konserler veren Barış Manço’nun, dönemdaşı progresif rock gruplarını, hatta Jean Michel Jarre gibi elektronik müziği şekillendiren, Mike Oldfield gibi deneysel müzikler üreten sanatçıları takip ettiğini düşünüyorum. Bununla birlikte, oğlu Doğukan Manço’nun çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalardan hareketle, albümde kendi kullanacağı enstrümanları da çıkar çıkmaz edindiğini biliyorum. 1974 yapımı Korg 700S synthesizer’ın 1975 çıkışlı bir albümde kullanılması zaten tesadüf olamazdı.
Bolca ses efekti (bir tencere Hamidiye suyu da dâhil), analog string ve diğer tuşlu sesleri, Manço’nun “Kayaların Oğlu” içerisindeki anlatıya şık bir dolgu olarak kullanılıyor. Sözlere değinmeden önce “Toprak Ana”dan “Kaya Baba” metaforuna geçerken arkadaki küçük melodinin değişimine dikkat çekmek istiyorum. “Toprak Ana” ve “Anadolu” sevecen, güler yüzlüyken “Kaya Baba”nın sözlerde de geçtiği gibi sağı solu belli olmayan sert bir karakter olduğu, müzikal yönden de çok ince bir şekilde yansıtılıyor.
Bahse konu metaforlar üzerine sayfalar dolusu yazı var. 2017 yılında Bahadırhan Dinçaslan, “Kaya Baba” metaforu konusunu da içeren ilginç bir yazı kaleme almış; kaya ile bağdaştırılan başkaca durumların olduğuna da dikkat çekmiş. Barış Manço’nun bu sözleri yazarken ne murat ettiğini bilmiyorum ancak sözler içerisinde irdelenmeye, üzerinde uzun uzun düşünmeye ve araştırmaya değecek noktalar olduğu açık. Manço’nun, topçu olarak yaptığı askerliğinin sonrasında, 1973 yılında “Hey Koca Topçu (Genç Osman)” ve “Estergon Kalesi” gibi parçalar üretmesi; giyim kuşam, saç ve bıyık kombinasyonu hasebiyle dönemin ülkücüleri tarafından sahiplenilmiş olması, “Kayaların Oğlu”ndaki bazı sözel kısımların, Türk Birliği’nin 2023’te kurulacağına yorumlanmasına da zemin hazırlıyor işin açığı. Öte yandan Moğollar basçısı Taner Öngür, röportajlarında, Barış Manço’nun Moğollar ile bir araya geldiği yıllarda, Sovyetler Birliği’nin bir gün ortadan kalkarak o coğrafyadaki Türk devletlerinin bağımsızlığına kavuşacağını öngördüğünü ve açıktan dillendirmese de zaman içerisinde Turan birliği oluşacağını düşündüğünü belirtiyor.
Bugün aynı tandansa sahip olduğunu açıklayan bireyler, Manço ile benzer düşünceleri taşıyorlar mı bilmiyorum ama eserinin sözlerine böylesi mecazlar eklemesi ve “2023” adlı bir şarkı yapması nedeniyle, Barış Manço’nun bir tane bile albümünü baştan sona dinlememiş, onun, popüler birkaç parçasından ötesini bilmeyenler, 2023 yılının yaklaşmasından hareketle Barış Manço’yu yalandan sahipleniyor ya da akılları sıra sahiplenmeye çalışıyor. Onlar utanmasınlar, zaten utanmazlar ya, ben onlar yerine de utanıyorum.
Barış Manço’nun Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı için hazırladığını ifade ettiği ve albüme adını veren “2023” yine tuşluların bolca kullanıldığı, orta tempo ve hoş melodili bir eser. Burada, dönemin Kurtalan Ekspres’inin de parçaya katıldığını görüyoruz fakat başrolde yine Barış Manço imzalı klavyeler var ve bir bakıma orkestra şefi gibi grubu yönetiyor. Parça kendi içinde üç kısımdan oluşuyor; ikinci yarıda, daha sonra “Hemşerim Memleket Nire?” parçasına temel oluşturacak kısım bulunuyor. Üçüncü yarıda, yine ilk yarıdaki melodik bölüm tekrar ediyor. Parçasının ilk ve üçüncü kısmını oluşturan melodi, daha sonra yine sözleri bolca tartışılan “Lady of the Seventh Sky”a dönüştü ve ilginçtir, bu eser, sıkı Barış Manço hayranları haricinde pek kimse tarafından bilinmiyor, dinlenmiyor.
Bir Avrupa turnesindeyken bu topraklara ait şarkıların, gurbetçiler tarafından büyük bir özlemle karşılandığını gören ve repertuarını bu doğrultuda şekillendiren Barış Manço, Avrupa’da tanınırlık kazanmasının ardından, Türkiye’deki patlamasını “Dağlar Dağlar” ile yapmış, popülaritesini ise Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği cover’larıyla arttırmıştı. “2023” albümünde de Manço’nun bu tavrı devam ediyor ve ölümsüz Âşık Veysel eseri “Uzun İnce Bir Yoldayım”ın Manço yorumu bulunuyor. Parça uygun ruh hâliyle dinlendiğinde, dinleyeni çok başka bir moda sokabiliyor. Analog string dolgusunun yanı sıra şarkıya boyut atlatan unsur, Oktay Aldoğan’ın flütleri oluyor bence. Dinleyicilerin üstündeki kasvetli havayı nispeten hareketli ve neşeli formdaki “Yine Yol Göründü Gurbete” ile dağıtan Manço, aslına bakarsanız bir başka kasvete yer yapıyor. Zira dinleyicileri, beş parçadan oluşan dev eser “Baykoca Destanı” bekliyor.
Fatih Sultan Mehmet döneminde Selanik’e, Birinci Dünya Savaşı sürerken İstanbul’a yerleşen Mançozade ailesinin bir ferdi olan Barış Manço, yazının başlarında belirttiğim ”Gülme Ha Gülme” adlı eserini, kendi özelinden çıkarıp Osmanlı Devleti’nin ilk şehidi ve Ertuğrul Gazi’nin torunu Baykoca’nın yarı gerçek yarı kurgu hikâyesine dönüştürüyor. Yarı kurgu diyorum zira Baykoca’yı bekleyen sevdiği Banu Çiçek, Dede Korkut hikâyelerinde yer alan mitolojik bir karakter. Yine de Manço’nun tarihî okumalarını hangi kaynaklardan yaptığını bilemiyorum ve meselenin derinlemesine analizini, işin erbabı olanlara bırakarak “Baykoca Destanı”nı, biraz daha yapısal ve müzikal açıdan ele almak istiyorum.
Son yıllarda kulağınıza “hikâye anlatıcılığı/öykü anlatıcılığı”na dair bir şeyler çalınıyor olabilir. Anlatım tarzını bu doğrultuda şekillendiren YouTuber’lar, bu ifadenin yaygınlaşmasında epey önemli rol oynuyor ama Türkiye’deki müzik otoritelerinin de kabul ettiği üzere hikâye anlatıcılığı kavramının içini en iyi dolduran örneklerden biri Barış Manço. Kariyerinin daha ilk yıllarında “Kol Düğmeleri” ile derinlikli öyküler kurgulayıp bu hikâyeleri dinleyenlere, melodiler aracılığıyla benimseten ve onların zihinlerine nakşeden Manço, çok okuyup araştırmasının ve ilham veren hayal gücünün meyvelerinden birini şüphesiz “Baykoca Destanı” ile topluyor. Baykoca’nın sefere katılışı ve sonrasındaki gelişmeleri aşama aşama anlatan ve bu öyküyü, kimi zaman coşkulu, kimi zaman neşeli ama genel itibarıyla hüzünlü şekilde inşa eden Manço’nun, Kurtalan Ekspres’teki tüm üyelerden mükemmelen yardım aldığını görüyoruz. Yer yer saykodelik üflemeliler, Cahit Berkay’ın yaylı tamburunun hüznüne denk bir hüzünle yaylı tambur çalabilen ve aynı zamanda gitarlardan sorumlu olan dönemin yıldız isimlerinden Ohannes Kemer, Kurtalan Ekspres’in yaşayan en eski üyelerinden Ahmet Güvenç’in hareketli bas yürümelerini andıran bölümlere imza atan Mithat Danışman, “Baykoca Destanı”nın, bugün çok tanınmayan ama bilenlerin hayranı olduğu bir esere dönüşmesini sağlıyor.
Progresif rock çizgisinde ilerlerken ayakları bu topraklardan ayrılmayan Barış Manço’nun Giresun türküsü “Dere Boyu Kavaklar” yorumu “2023”ü sonlandırıyor. Parçanın tekdüze ilerleyen ritmine karşın klavyeyle kol kola giren gitarlar, parçanın sonlarındaki saksafon bölümü, esere apayrı bir lezzet katıyor.
Liriklerden, bestelerden bahsettim ama değinmediğim iki konu var, bunun farkındayım. Bunlardan ilki Barış Manço’nun yorumculuğu. Manço’nun bu zamana kadar yaptığı tüm eserleri dinleyen biri olarak rahatlıkla söyleyebileceğim bir şey var, o da Barış Manço’nun vokal konusunda hiçbir zaman gırtlak şovuna girişmediği ve abartıya kaçmadığı. Tabii eserlerin inişli çıkışlı haletiruhiyelerine uygun bir vokal yaptığı oluyor ki bunun en güzel örneklerinden biri “2023” albümünde görülebiliyor. Şiir okurken de hüzünlü parça seslendirirken de heyecanla tasvirler yaparken de hep aynı, şarkıları insanın içine işleten Barış’ı dinliyoruz. Başlarda kaynağını izah ettiğim genetik mirasın hakkını fazlasıyla veriyor Manço.
Değinmediğim ikinci konu ise böylesi bir albüm kapsamında ele almamın kiminize komik, kiminize saçma geleceği sound meselesi. Buna özellikle değiniyorum zira Barış Manço, eski kayıtlarındaki ses temizliği ve enstrümanların anlaşılırlığıyla da dikkat çeken bir sanatçı. Bunda etkili olansa yine aşırı ayrıntıcı olan müzisyenin, kurduğu Manço Prodüksiyon’un ta kendisi. Avrupa’da bulunduğu dönemde kayıt teknikleri üzerinde kapsamlı veriler elde eden, kayıt ekipmanlarına ve onların nasıl kullanılması gerektiğine dair edindiği bilgiler doğrultusunda albümlerini şekillendiren Barış Manço’nun bu albümüyle dönemdaşı yerli sanatçıların yayımladığı eserleri kıyaslamanızı öneririm. Pop veya diğer türlerde müzik üreten sanatçılardan bazılarının şarkılarındaki enstrümanlar veya vokaller, miksaj zorluğu/yokluğu nedeniyle dinleyicinin suratına patlarken bu albümde her şey yerli yerinde. Bu yerli yerindelik, “2023”ün tutarlı ve atmosferini başından sonuna dek koruyan bir eser olmasını mümkün kılıyor.
“O yıl, benim ülkem, Türkiye Cumhuriyeti, 100 yaşına basacak. O yıl ben de 80 yaşına basacağım. 2023 yılında tekrar buraya, Osaka’ya gelmek istiyorum ve bu parçayı, tekrar çalmak istiyorum.” demişti Barış Manço Japonya konserinde. Buna ömrü vefa etmedi. 2023 yılında Türkiye’nin hâli nasıl olur, Kurtalan Ekspres, Barış Manço’nun bu arzusunu yerine getirmek için Japonya’ya gider mi, merak ediyorum. Merak ettiğim bir nokta da bugün, 2023’ü diline dolamasına karşın cumhuriyetin kurucularına, kazanımlarına ve değerlerine apaçık düşmanlık sergileyenler ve ülkeyi, göz göre göre onlarca yıl geriye götürenler, Manço’nun, cumhuriyetin yüzüncü yılına ithafen hazırladığı bu eserini sahiplenme yarışına girip girmeyecekleri. Umarım korktuğum başıma gelmez ve “2023”ü nesiller boyunca, “7’den 77’ye” dinleriz ve albümdeki parçaları, yalnızca Barış Manço ve Kurtalan Ekspres’e özgüleyerek onlarla birlikte anımsarız.
Barış Manço başta olmak üzere; Ohannes Kemer, Oktay Aldoğan, Mithat Danışan ve müteveffa diğer Kurtalan Ekspres üyelerini rahmetle anıyor; hayatta olan ve yazıda adı geçen diğer tüm sanatçılara da saygı ve şükranlarımı sunuyorum.
Kadro Barış Manço: Korg 700s Synthesizer, Solina String Synthesizer, Watkins Fazer, 18 telli gitar, elektronik davul, bir tencere Hamidiye suyu
Ohannes Kemer: Gitar, Leslie gitar, yaylı tambur, saz
Nurhan Özcan: Gitar
Osman Baysu: Bağlama, cura, kaşık, klaves
Mithat Danışan: Fender bas, stereo bas
Oktay Aldoğan: Flüt, soprano saksafon, tenor saksafon, klarnet
Celal Güven, Nur Moray, Caner Bora: Davul, tumba, Korg, darbuka, tef
Şarkılar 1. Acıh da Bağa Vir
2. Kayaların Oğlu
3. 2023
4. Yol Verin Ağalar Beyler
5. Uzun İnce Bir Yoldayım
6. Yine Yol Göründü Gurbete
7. Baykoca Destanı: Gülme Ha Gülme
8. Baykoca Destanı: Gelinlik Kızların Dansı
9. Baykoca Destanı: Kara Haber
10. Baykoca Destanı: Vur Ha Vur
11. Baykoca Destanı: Durma Ha Durma
12. Tavuklara Kışt De
13. Dere Boyu Kavaklar
Sanırım cumhuriyetin yüzüncü yılı olma niteliğine sahip 2023 yılının artık malum parti ile eşleşmiş olması, insanların bu albümü bağımsızca değerlendirebilmesine mani oluyor. Okur notunun bu kadar düşük olmasının muhtemel açıklaması böyle ise bu, büyük bir dar görüşlülük örneği.
@9yearsago, Barış Manço’nun 90lardaki siyasi çizgisine bakarsak bugün yaşasaydı duracağı yer de malum partinin yanı olurdu.
Kritikten bağımsız olarak sürekli aşırı steril bir profil sunulması beni rahatsız ediyor. 35 yaş+ kitle için Barış Manço’nun çok ayrı bir yeri var. Çocukluk çağlarına denk gelen hayranlıklarından dolayı farklı bir gözle bakıyorlar diye tahmin ediyorum. biraz da anlayabiliyorum bu durumu. Bu nedenle belli başlı gerçekleri ve eleştirileri buraya taşımayacağım.
Eline sağlık Oğuz. Keyifle okudum. Bu albümü dinlemedim ve Barış Manço konusunda sınırlı bilgim var ama yetmişlerde ülkemizde yapılan bazı şeylerin dünyada çok az örneği var. İnanılmaz bir yaratıcılık var 70′lerdeki Anadolu/progresif rock ortamında. Zaten son 10 yılda dış dünya da keşfetti, metalcisinden rapçisine pek çok müzisyen öve öve bitiremiyor o dönemde Türkiye’de yapılan bazı müzikleri.
Barış Mançonun asıl özelliği aslında müzikten çok kişiliği ve karizması idi.Son zamanlarında bazı yanlış siyasi tercihler yapmış olabilir ama özellikle batıdaki diğer meslaktaşları ile kıyaslayınca peygamber sayılır bu adam.
iyi albüm, güzel albüm (neticede barış mançonun 70lerde yayınlanan çalışmalarından biri). çok barış manço dinleyen biri değilim, benim favorim sanırım her zaman yeni bir gün albümü olacak.
@atilla, aynı şekilde ben de yeni bir gün albümünü en çok seviyorum. Ama zaten bu iki albümde de ortak şarkılar var. Yol verin ağalar beyler ve gelinlik kızların dansı gibi. Bir bütünü olarak değerlendirirsek ikisi de gerçekten aşmış albümler. Ayrıca kritik çok güzel olmuş elinize sağlık. Bu destan anlatan konsept albüm deyince aklıma cem karaca üstadın safinaz albümü geldi. Oradaki üç şarkı da her türlü övgüyü hak ediyor. Şeyh bedrettin destanı gibi
Barış Manço ile ilgili kafa karışıklığı olanlara Murat Yatağanbaba’nın kitaplarını öneririm. Z kuşağı garabetinin hiçbir şeyden haberi olmadığı için yanlış anlama ihtimalleri epey yüksek.
Çok güzel kritik olmuş elinize sağlık. Sanırım okur notunun düşük olmasının Barış Manço’yla veya albüm ismiyle alakası yok. Anlamadığım şekilde sizin yazdığınız her incelemeye düşük puan veren bir kitle var, yine ondan kaynaklanmış.
Barış Manço’nun bu albümle eş zamanlı çıkan bir filmi de var. Başrolde olduğu ilk ve tek yeşilçam filmi; Baba Bizi Eversene. Şahsen çok eğlendiğim bir filmdir. Filmin pek çok sahnesinde de bu albümden parçalar kullanılmış, bir nevi klip olmuş. Örneğin; sofra sahnesinde Acıh da Bağa Vir söylenmesi gibi.
Barış Manço’nun 2023, 2024 ve 2025 parçaları insanı astral seyahate çıkarır. Progresif rock, space rock gibi türleri sevip de hiç dinlememiş olanların bayılacağını düşünüyorum. 21 dakika dünyadan kopmak isteyenler, buyurun: https://youtu.be/-yTfIi4otY0
@Raddor, Oğuz Sel’in yazdığı kritiklere düşük puan verme durumu benim de dikkatimi çeken bir husus. Neredeyse her kritiğinde bu durum vuku buluyor ve nedenini anlamak mümkün değil. Bir art niyet olduğu kesin. Yazılan kritiklere, site sakinlerinin puan verme adabı pek yok gibi…
@Raddor, @Black Thunder, sitede yayınlanan her inceleme başlarda çok düşük not alıyor ve sonradan 7 civarlarında dengeleniyor. Oğuz’la ilgili farklı bir durum yok.
Benim geçenlerde yazdığım Aversions Crown albümünün notu 6,14:
O yüzden her inceleme mutlaka dengeleniyor. Barış Manço albümünün notu gayet ortalamanın üstünde şu an. Ben bazen sabah 6′da 7′de kendi incelememi koyuyorum, ilk 1 saat toplam 5-6 oyla 1,28 falan oluyor. Direkt 1 veren insanlar var, bunu dengelemek için 10 veren insanlar var, bir de gerçekten düşündüğünü veren insanlar var.
Nihayetinde tüm albümler 6,50-8,50 arası bir not aralığına yerleşiyor zaman içinde. Yazara göre değişen bir durum yok.
@Ahmet Saraçoğlu, Sadece yazarın puan vermesi bence daha mantıklı. Zaten albüm hakkında değerlendirme yapmak isteyen yorum yapıyor. Orada kendi puanını yazabiliyor. Bir faydası yok bence okur puanı sisteminin.
@Ahmet Saraçoğlu, evet abi başta düşük görünce anlamını buna yordum. Bir ara Oğul Sel’in kritikleri çok düşük notlar alıyordu. Ama değilmiş demek ki standart puana erişti.
O dengelemek için 10 verenlerdenim biri de benim. :)
@Raddor, Neden 1 verildiğiyle ilgili teorilerim var. Kafa yordum bir ara.
Neden 1 : Sosyal medya trolleri. Twitter’da bolca bulunur. Buraya da sirayet edebiliyorlar.
Neden 2 : Kişilik bozuklukları. Yaşadığı hayattan memnun olmayan, tüm suçu başkasını atan kişi, her mekanda, her zamanda aykırı bir şeyler yapmak ister. Kişi o kadar acizdir ki yapabileceği en aykırı şey bir albüme dinlemeden etmeden 1 vermektir.
Neden 3 : Kişi çok ünlü, topluma mal olmuş (Barış Manço) sanatçılardan veya hiç bilmediği, asla dinlemeyeceği, ünlü olmayan sanatçılardan nedensiz, belirsiz bir nefret besler. Bir tek kendi sevdiği şey değerlidir. Güvenli liman insanlarıdır bunlar. Tanımadıkları ve sevmedikleri her şeyi düşmanlaştırırlar.
Neden 4 : Kendini üst bir makama konumlandırmış kişi, büyük bir kibirle çoğu kişiyi yok etmek ister. Onun için, bir siteye girip bir albüme 1 vermek, o kişileri cezalandırmak haklı bir çabanın sonucudur. Ona göre bu meşrudur, yapılması gerekendir. Cezalandırdığı kişiler onun gözünde aşağı insanlardır.
Neden 5 : Kişi nihilisttir. Ona göre albüm kritiği yapmak beyhude bir çabanın sonucudur. 1 vererek haklılığını tatmin etmek ister. Zaten bu müzikle veya herhangi bir şeyle alakası yoktur. Rastgelelik, oyunbozanlık, karmaşa ve anti-düzen içeren davranışlar varlığını çekilir kılar. Sözde entelektüel, derinliksiz saçma argümanlarla bu eylemini desteklemeye çalışır. Kişi toydur. Her şeyden birazcık okumuş ama aslında gerçekte hiçbir şey okumamıştır.
Barış Manço’nun müzikte çok yönlülüğünden de bahsetmek lazım. İlk başta Fransa’da adını kısmen duyurmuş bir blues sanatçısı iken daha sonra Anadolu Rock’a ve kendi müziğine geçiş yapıp ve arada yine İngilizce kendi türünde albüm yapıp her seferinde başarılı işler çıkarmak, her müzisyenin harcı değildir.
İşin asıl üzücü yanı bu albüm yayınlandıktan sonra orjinal haliyle ne kaset ne de cd olarak uzun yıllar yayınlanmamış olması. Emre plağın ya da Yavuz Asöcal firmasının saçma sapan toplamalarla kaset ve cd çıkarması uzun yıllar bu albüme erişmemizi imkansızlaştırdı. Neyse ki Son yıllarda Avrupada ve ABD de bu albümlere gereken değeri veren dinleyiciler sayesinde bu albümün CD ve LP baskıları yapıldı. Sonunda firma da uyandı geçen yıl bu albümü birebir orjinaline sadık kalarak plak olarak bastı. Youtube a bile daha yeni koydular albümü. Çok değerli albümdür dinlemesini bilene. Bu arada bu albüm Barış Mançonun ilk stüdyo albümüdür.
Sanırım cumhuriyetin yüzüncü yılı olma niteliğine sahip 2023 yılının artık malum parti ile eşleşmiş olması, insanların bu albümü bağımsızca değerlendirebilmesine mani oluyor. Okur notunun bu kadar düşük olmasının muhtemel açıklaması böyle ise bu, büyük bir dar görüşlülük örneği.
23.06.2020
@9yearsago, Barış Manço’nun 90lardaki siyasi çizgisine bakarsak bugün yaşasaydı duracağı yer de malum partinin yanı olurdu.
Kritikten bağımsız olarak sürekli aşırı steril bir profil sunulması beni rahatsız ediyor. 35 yaş+ kitle için Barış Manço’nun çok ayrı bir yeri var. Çocukluk çağlarına denk gelen hayranlıklarından dolayı farklı bir gözle bakıyorlar diye tahmin ediyorum. biraz da anlayabiliyorum bu durumu. Bu nedenle belli başlı gerçekleri ve eleştirileri buraya taşımayacağım.
Barış Manço Türk müziğinin en önemli şahsiyetlerinden.
Ve yaptığı her albmümle bunu kanıtlamıştır.
Eline sağlık Oğuz. Keyifle okudum. Bu albümü dinlemedim ve Barış Manço konusunda sınırlı bilgim var ama yetmişlerde ülkemizde yapılan bazı şeylerin dünyada çok az örneği var. İnanılmaz bir yaratıcılık var 70′lerdeki Anadolu/progresif rock ortamında. Zaten son 10 yılda dış dünya da keşfetti, metalcisinden rapçisine pek çok müzisyen öve öve bitiremiyor o dönemde Türkiye’de yapılan bazı müzikleri.
23.06.2020
@Ahmet Saraçoğlu,
Barış Mançonun asıl özelliği aslında müzikten çok kişiliği ve karizması idi.Son zamanlarında bazı yanlış siyasi tercihler yapmış olabilir ama özellikle batıdaki diğer meslaktaşları ile kıyaslayınca peygamber sayılır bu adam.
iyi albüm, güzel albüm (neticede barış mançonun 70lerde yayınlanan çalışmalarından biri). çok barış manço dinleyen biri değilim, benim favorim sanırım her zaman yeni bir gün albümü olacak.
28.06.2020
@atilla, aynı şekilde ben de yeni bir gün albümünü en çok seviyorum. Ama zaten bu iki albümde de ortak şarkılar var. Yol verin ağalar beyler ve gelinlik kızların dansı gibi. Bir bütünü olarak değerlendirirsek ikisi de gerçekten aşmış albümler. Ayrıca kritik çok güzel olmuş elinize sağlık. Bu destan anlatan konsept albüm deyince aklıma cem karaca üstadın safinaz albümü geldi. Oradaki üç şarkı da her türlü övgüyü hak ediyor. Şeyh bedrettin destanı gibi
Barış Manço ile ilgili kafa karışıklığı olanlara Murat Yatağanbaba’nın kitaplarını öneririm. Z kuşağı garabetinin hiçbir şeyden haberi olmadığı için yanlış anlama ihtimalleri epey yüksek.
Çok güzel kritik olmuş elinize sağlık. Sanırım okur notunun düşük olmasının Barış Manço’yla veya albüm ismiyle alakası yok. Anlamadığım şekilde sizin yazdığınız her incelemeye düşük puan veren bir kitle var, yine ondan kaynaklanmış.
Barış Manço’nun bu albümle eş zamanlı çıkan bir filmi de var. Başrolde olduğu ilk ve tek yeşilçam filmi; Baba Bizi Eversene. Şahsen çok eğlendiğim bir filmdir. Filmin pek çok sahnesinde de bu albümden parçalar kullanılmış, bir nevi klip olmuş. Örneğin; sofra sahnesinde Acıh da Bağa Vir söylenmesi gibi.
Barış Manço’nun 2023, 2024 ve 2025 parçaları insanı astral seyahate çıkarır. Progresif rock, space rock gibi türleri sevip de hiç dinlememiş olanların bayılacağını düşünüyorum. 21 dakika dünyadan kopmak isteyenler, buyurun:
https://youtu.be/-yTfIi4otY0
23.06.2020
@Raddor, Oğuz Sel’in yazdığı kritiklere düşük puan verme durumu benim de dikkatimi çeken bir husus. Neredeyse her kritiğinde bu durum vuku buluyor ve nedenini anlamak mümkün değil. Bir art niyet olduğu kesin. Yazılan kritiklere, site sakinlerinin puan verme adabı pek yok gibi…
23.06.2020
@Raddor, @Black Thunder, sitede yayınlanan her inceleme başlarda çok düşük not alıyor ve sonradan 7 civarlarında dengeleniyor. Oğuz’la ilgili farklı bir durum yok.
Benim geçenlerde yazdığım Aversions Crown albümünün notu 6,14:
http://www.pasifagresif.com/2020/06/aversions-crown-hell-will-come-for-us-all/
Emir’in geçenlerde yazdığı Nocturnus AD albümünün notu 7,03:
http://www.pasifagresif.com/2020/06/nocturnus-ad-paradox/
Benim yazdığım Firewind, 6,88:
http://www.pasifagresif.com/2020/06/firewind-firewind/
ismail vilehand’in Gut incelemesi, 6,67:
http://www.pasifagresif.com/2020/05/gut-disciples-of-smut/
O yüzden her inceleme mutlaka dengeleniyor. Barış Manço albümünün notu gayet ortalamanın üstünde şu an. Ben bazen sabah 6′da 7′de kendi incelememi koyuyorum, ilk 1 saat toplam 5-6 oyla 1,28 falan oluyor. Direkt 1 veren insanlar var, bunu dengelemek için 10 veren insanlar var, bir de gerçekten düşündüğünü veren insanlar var.
Nihayetinde tüm albümler 6,50-8,50 arası bir not aralığına yerleşiyor zaman içinde. Yazara göre değişen bir durum yok.
23.06.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Sadece yazarın puan vermesi bence daha mantıklı. Zaten albüm hakkında değerlendirme yapmak isteyen yorum yapıyor. Orada kendi puanını yazabiliyor. Bir faydası yok bence okur puanı sisteminin.
23.06.2020
@Ahmet Saraçoğlu, evet abi başta düşük görünce anlamını buna yordum. Bir ara Oğul Sel’in kritikleri çok düşük notlar alıyordu. Ama değilmiş demek ki standart puana erişti.
O dengelemek için 10 verenlerdenim biri de benim. :)
23.06.2020
@Raddor, Neden 1 verildiğiyle ilgili teorilerim var. Kafa yordum bir ara.
Neden 1 : Sosyal medya trolleri. Twitter’da bolca bulunur. Buraya da sirayet edebiliyorlar.
Neden 2 : Kişilik bozuklukları. Yaşadığı hayattan memnun olmayan, tüm suçu başkasını atan kişi, her mekanda, her zamanda aykırı bir şeyler yapmak ister. Kişi o kadar acizdir ki yapabileceği en aykırı şey bir albüme dinlemeden etmeden 1 vermektir.
Neden 3 : Kişi çok ünlü, topluma mal olmuş (Barış Manço) sanatçılardan veya hiç bilmediği, asla dinlemeyeceği, ünlü olmayan sanatçılardan nedensiz, belirsiz bir nefret besler. Bir tek kendi sevdiği şey değerlidir. Güvenli liman insanlarıdır bunlar. Tanımadıkları ve sevmedikleri her şeyi düşmanlaştırırlar.
Neden 4 : Kendini üst bir makama konumlandırmış kişi, büyük bir kibirle çoğu kişiyi yok etmek ister. Onun için, bir siteye girip bir albüme 1 vermek, o kişileri cezalandırmak haklı bir çabanın sonucudur. Ona göre bu meşrudur, yapılması gerekendir. Cezalandırdığı kişiler onun gözünde aşağı insanlardır.
Neden 5 : Kişi nihilisttir. Ona göre albüm kritiği yapmak beyhude bir çabanın sonucudur. 1 vererek haklılığını tatmin etmek ister. Zaten bu müzikle veya herhangi bir şeyle alakası yoktur. Rastgelelik, oyunbozanlık, karmaşa ve anti-düzen içeren davranışlar varlığını çekilir kılar. Sözde entelektüel, derinliksiz saçma argümanlarla bu eylemini desteklemeye çalışır. Kişi toydur. Her şeyden birazcık okumuş ama aslında gerçekte hiçbir şey okumamıştır.
24.06.2020
@deadhouse, hepsi mümkün. Çok ihtimal verdiğimden az ihtimal verdiğime doğru sıralarsam; 3 > 4 > 2 > 5 > 1 diyorum. :)
Barış Manço’nun müzikte çok yönlülüğünden de bahsetmek lazım. İlk başta Fransa’da adını kısmen duyurmuş bir blues sanatçısı iken daha sonra Anadolu Rock’a ve kendi müziğine geçiş yapıp ve arada yine İngilizce kendi türünde albüm yapıp her seferinde başarılı işler çıkarmak, her müzisyenin harcı değildir.
yav anadolu rak ne kardeşim punk yok mu bize punk verin.
Barış Mançoya bayılırım. Bu ucube topraklar için zümrüt kadar değerlidir. kritik için teşekkürler.
Oğuz Sel büyük adamsın…
peygamber gibi adam.
Farklı türlerde albüm incelemeleri görmek çok hoş gerçekten, umarım daha sık olur böyle incelemeler.
İşin asıl üzücü yanı bu albüm yayınlandıktan sonra orjinal haliyle ne kaset ne de cd olarak uzun yıllar yayınlanmamış olması. Emre plağın ya da Yavuz Asöcal firmasının saçma sapan toplamalarla kaset ve cd çıkarması uzun yıllar bu albüme erişmemizi imkansızlaştırdı. Neyse ki Son yıllarda Avrupada ve ABD de bu albümlere gereken değeri veren dinleyiciler sayesinde bu albümün CD ve LP baskıları yapıldı. Sonunda firma da uyandı geçen yıl bu albümü birebir orjinaline sadık kalarak plak olarak bastı. Youtube a bile daha yeni koydular albümü. Çok değerli albümdür dinlemesini bilene. Bu arada bu albüm Barış Mançonun ilk stüdyo albümüdür.
Çok güzel bir kritik olmuş ellerinize sağlık. Sitede bizden bir şeyler okumak ve dinlemek ayrı güzel.
Küçük bir fikrimi paylaşayım: Barış Manço Türk mitolojisini okumuş araştırmış olmalı. Kayaların Oğlu şarkısı ”mağarada doğma kültünü” getirdi aklıma.
Yorum yapan herkese teşekkür ederim.