Yıl 1991. Müzik tarihi için şüphesiz en kritik ve en önemli yıllardan biriydi bu yıl. Kelimenin tam anlamıyla “dönüm noktası” olan bir yıl. Böyle olmasının nedenleri arasında büyük ölçüde, incelemenin başlığında konumlanmış olan o albüm yatıyor. Ancak perde arkasında bundan çok daha fazlası var. Bu yıl, yeni bir kuşağın doğuşunun artık tüm dünyaya ilan edildiği; yeni bir başkaldırı tipinin filizlendiği, müzikte yeni bir sanat akımının kendini gösterdiği ve bireyciliğin modernizm ile imtihanında geldiği nihai noktayı artistik bir yönden gösterdiği bir yıldı. 1991 yılının rock müzikte bu misyonları/sıfatları yüklenmesine sebep olan akım, tarihin sayfalarında “grunge” olarak yer almıştı.
Peki, her şey “Nevermind” ile mi bu noktalara geldi ? Hem evet hem de hayır. Fakat konunun derinlerine inmeden önce okuyucuları bir noktada bilgilendirmek istiyorum; bu yazı, klasik hâliyle bir inceleme olmayacak, şarkılar derinlemesine analiz edilmeyecek. Çünkü bu incelemede ele aldığım albümün, içinde bulunduğu tür bakımından bulunduğu pozisyon ve taşıdığı temsili değer bunu gereksiz kılıyor. Öte yandan “Nevermind”, üzerine sonraları yüklenen kültürel bir misyon ile yoğurulmuş olduğu için, bana kalırsa parçaların kendisinden ziyade bu çalışmanın bir bütün olarak; içinde bulunduğu zaman aralığında meydana getirdiği zeitgeist üzerine konuşmak daha isabetli olacak.
Şimdi yeniden dönelim 1991’e. Metallica, dünya çapında en çok ses getiren albümü “Metallica”yı yayınladı. Fakat, metal müziğin 90’lı yıllardaki genel profili ve gidişatı açısından oldukça belirleyici bir rölü olacak bu albümün yayınlandığı yıl, aynı zamanda 80’lerin sonlarına doğru özellikle Seattle’da varlığını göstermeye başlayan grunge müziğinin de demirbaş albümlerinin yayınlandığı bir yıl olmuştu. Soundgarden “Badmotorfinger”ı, Pearl Jam “Ten”i ve Nirvana “Nevermind”ı piyasaya sürmüştü. Grunge’ın Big 4’u içinde yalnızca Alice in Chains’in, başyapıtı olan “Dirt” albümünü yayınlaması bir yıl daha bekleyecekti. Ancak Metallica’nın “Black” albümüne üç koldan verilmiş bu cevabın, müzik endüstrisinde büyük yankısı olacaktı. Ayrıca “Nevermind”ın da, bu verilmiş cevaplar arasında ayrı bir statüsü olacaktı.
Bazılarınız belki okurken, “burada niye Metallica’ya verilmiş bir cevap olsun ki” diye düşünebilir ki bir ölçüde de makul. Burada cevaptan kastım aslında”kaderin cilvesi” bir ölçüde. Çünkü ilginç bir şekilde bu albümlerin hepsi, siyah albümün peşi sıra piyasaya sürülüyor aynı yılda. “Ten”, “Metallica”dan 15 gün sonra raflarda yerini alıyor, “Nevermind” ve “Badmotorfinger” ise çok uzun olmayan bir zamanın sonrasında ve aynı günde, 24 Eylül’de yayınlanıyor. Öte yandan, verilen bazı röportajlara baktığınızda Layne Staley, Dave Grohl gibi dönemin önde gelen grunge müzisyenlerinin o zamanlarda Metallica’yı alaya alan ve taşlayan demeçler verdiğini de görebilirsiniz. Ancak bu kronolojik ve polemiğe dayalı anekdotlardan daha önemlisi, grunge müziğinin tanımında mevcut olan artistik ve sosyal tercihlerin içinde gizli.
Ortalamanın üstünde bir müzisyenliğe sahne olup progresif-neoklasik-teknik vb. eklentilerle dinamik bir hâle getirilen ve müzisyenlik vurgusu sebebiyle bir noktada elitistleşen metal müziğin aksine bazen akordu bile düzgün yapılmamış gitarlarla uyumsuz, bir düzene ve ölçüye dayanmadan sanki rastgele bestelenmiş gibi bir hâli olan parçalar bestelemek; tema olarak anti-militarizm’den nükleer felaketlere, devlet idarecileri üzerine yoğunlaşan komplo teorilerinden envaiçeşit politik meseleye dek çoğunlukla toplumcu bir imaj çizen thrash metal’in aksine bireye daha fazla yönelen; hatta sefalet, uyuşturucu bağımlılığı, kaza kurşunları, kenar mahalleler, sokakta ve köprü altlarında yatarak geçirilen geceler, karmaşık aşklar vs. gibi koca bir çark içinde sıkıştıkça sıkışan bir alt kültüre vurgu yapan şarkı sözleri, hardcore punk’ın protest fikirlerini ve hızını yer yer heavy metalin karamsar ve uyumsuz rifleriyle birleştirip daha da “çirkin” bir müziğe yön verme, siyahlara bürünmektense renkli ve ekoseli gömlekler, kıyafetler giyme ve daha bunun gibi kültürel bazda gösterdiği bir yığın ayrışmayla grunge; büyük bir otoriteye döneminin “punk’ı” olarak başkaldırdı ve bir manada da eski değerlerin temsilcisi olan bir günah keçisi seçilecektiyse, o sanırım Metallica oldu.
Bu elbette bir düşmanlık öyküsü değil, ama hangi müzik kültürünün toplumda daha dominant olacağını (en azından kısa bir süreliğine de olsa) belirleyecek ciddi bir rekabetin öyküsü olarak okunabilir. Buna istinaden de denilebilir ki grunge bu başkaldırısında başarılı oldu, toplum ve medyadan da desteğini alarak geçmiş yılların büyük gruplarını daha farklı şeyler denemeye itti. 80’li yılların sevdiğimiz büyük metal grupları söz konusu olduğunda, kariyerlerinde bir duraklama ya da zayıflık emareleri gösterdikleri albümlerin büyük bir çoğunluğunun da 90’lı yıllara denk düşmesi bana kalırsa bu durumun net bir göstergesiydi.
Esasen yukarıda grunge’ın mantalitesi bazında elimden geldiğince saymış olduğum bu kıstasların neredeyse hepsini harfiyen yerine getiren grup da bana kalırsa Nirvana oldu, çünkü müziğinde metali ağırlıklı bir unsur olarak kullanan/kullanmaya devam eden Alice in Chains-Soundgarden ikilisi ve daha çok klasik rock kalıplarını grunge’a adapte eden Pearl Jam’den farklı olarak Nirvana; müziğinden sözlerine, tavırlarından fikirlerine değin punk’a yanaşan grunge yapısıyla bu tarzın bir el kitabı gibiydi. Bunu söyleyerek diğer grunge topluluklarını hafife aldığım düşünülmesin, hatta aralarında en iyisi olarak gördüğüm favori grunge grubum her daim Alice in Chains olmuştur. Ancak, yaşam tarzıyla ve o yaşam tarzının artistik bir yorumla harmanlanmış dışa vurumuyla bütünleşmek açısından ben hiçbirisinin Nirvana kadar grunge olduğunu düşünmüyorum. Diğerleri yine müzikten teknik olarak anlayan, sofistike zevk ve müzik anlayışlarına sahip kişilerken ve bu anlayışlarını müziklerine de yansıtıyorlarken Kurt Cobain, Krist Novoselic ve Dave Grohl’un yaptığı müzik, doğrudan amatörlüğü ve çiğ bir ruhu yetkinlik olarak referans almaya cesaret edecek kadar samimi bir müzikti, kulağa her zaman güzel gelmese de. Çünkü Krist Novoselic, şöyle bir şey demişti:
“Eğer gitarın ve ruhun varsa sadece hissederek bir şeyler çal. O zaman yıldız sensin.”
Kulağa çok bayık bir replik gibi geldiğinin farkındayım; şimdilerde ziyadesiyle klişe, eski moda ve ömrünü çoktan doldurmuş tarzda bir söz. Ancak, lise zamanlarımda okulumuz liseler arası müzik yarışmasına katıldığında grupta ciddi bir davulcu yokken ve enstrüman hakkında sadece kulaktan bilgi birikimim ve biraz air-drum pratiğim olup daha önce hiç davul çalmamış olmama rağmen; toplamda sadece on kez stüdyo yapıp sahneye çıkabilmemi ve o kadar kişi önünde neredeyse hata bile yapmadan davul çalabilmemi sağlayan şey işte bu sözdü. Nirvana’nın bu gücü ve ilhamı verebildiği albüm ise, “Smells Like Teen Spirit”, “Something in the Way”, “Come as You Are”, “Lithium” gibi bir kuşağın/jenerasyonun sesi olmayı başarmış parçaları içeren “Nevermind”dı. Canınızın sıkkın olduğu anlarda bilhassa, sadece ismini sürekli tekrarladığınız takdirde bile sizi sakinleştirebilecek ve neşenizi yerine getirebilecek albüm sayısı çok fazla değil. “Nevermind”, ne kadar güzel bir boşvermişlik aşılıyor tedirgin zihinlere.
Billboard listelerinde Michael Jackson’ın “Dangerous” albümünü tahtından eden (ki türünde inanılmaz iyi bir albümdü), ödül üstüne ödül alan, hem Amerika’da hem de dünya çapında muazzam satış rakamları elde eden, klipleri uzunca bir süre televizyon ekranlarından inmeyen, 90’ların en akılda kalan bazı imajlarını veren, içindeki malum açılış şarkısına çekilen klibiyle çizgili yeşil bir kazağı bile meşhur eden, ismiyle hafiften Sex Pistols klasiğine gönderme yapmış, hem prodüksiyonu hem de şarkılarının dayandığı basit temeller ile kendisinden sonra gelmiş nice rock grubunu etkilemiş, farklı camialardan bir yığın sanatçı ve grubun takdirini toplamayı başarmış ve bir dönemin müzik endüstrisinde kuralların baştan yazılmasına sebebiyet vermiş bir albüm olarak “Nevermind”; bana kalırsa uzun yıllar önce en temel üyesini kaybettiği için aktif bir grup olmayı bırakıp kısa bir kariyer elde etmesine rağmen Nirvana’nın 2014’de Rock and Roll Hall of Fame’e girebilmesini de sağlayan en temel etkendi.
Görüldüğü üzere bazen bir albüm, salt müziğinden ziyade o müziğe kimliğini veren bütün arka planıyla ancak belirli ölçüde tanımlanabiliyor. Müziğine bakıldığında son derece basit olup içerisinde zarafet, teknik yeterlilik, enstrüman hâkimiyeti, uzun sözler ya da hikâyeler, konsept vs. gibi eklentiler sunmayan, hatta eleştirel bir gözle bakarsak diğer grunge gruplarının temel albümleriyle bile kıyaslandığında yapı olarak fazla bir şey ortaya koymayan bir çalışma olmasına rağmen en minimalist formülleri bile nokta atışı denebilecek aranjmanlarla birleştirdiğiniz takdirde ne kadar büyük sonuçlar alabileceğinizin bir nevi deneyle ispatı “Nevermind”.
Tabii, fazla tüketilebilecek bir zemin sunmadığı için “Nevermind” gibi albüm yapmaya ya da Nirvana’yı taklit etmeye çalışan sayısız grup bazılarımızın kalite ve özgünlük yoksunu nice albümle, grupla muhatap olmasına neden olurken, bazılarımızın da bu gruptan ve albümden nefret etmesine sebep oldu. Öte yandan medya ve müzik sektörü bütün bu klonları para kaynağı olarak kullandı elbette. Şimdilerde pop ve elektronik üzerinden yapıldığı şekliyle. Neticesinde isminin bugün hatırlanmadığı bir yığın grup türedi ve kayboldu. Bu da sanırım “Nevermind”ın neden olduğu en ciddi sıkıntılardan biri. Ancak yine de mevcut albümün bir devrin kapanışını ve başka bir devrin açılışını ilan eden albüm olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
2000’lerde özellikle alternatif, indie ve post rock topluluklarının ciddi bir ilham kaynağı olarak gördüğü Nirvana ve “Nevermind”, kendisini örnek alan bu kadar gruba rağmen ikinci bir Nirvana’ya ve “Nevermind”a müsaade etmeyecek kadar yenilikçi ve özgündü çünkü.
Kadro Kurt Cobain: Vokal, gitar
Krist Novoselic: Bas
Dave Grohl: Davul
Şarkılar 1) Smells Like Teen Spirit
2) In Bloom
3) Come as You Are
4) Breed
5) Lithium
6) Polly
7) Territorial Pissings
8) Drain You
9) Lounge Act
10) Stay Away
11) On a Plain
12) Something in the Way
13) Endless, Nameless
90larda cidden efsane albümler yayınlandı (hemen hemen her tarzda). Bu albüm alternatif rock (içine grunge, punk rock, indie vb. ekleyin) grubunun önünün açılmasına çok büyük katkı sağladı. bu yönüyle dünya müzik tarihinin seyrini değiştiren albümlerden biridir. Prodüktörü efsane isim Butch Vig. Yıllar içinde farklı tarzlardan albümleri, şarkıları keyifle ve merakla dinledim (black metal, death metal, electronic-idm, jazz, folk vb). Şimdi eskisi kadar müzik dinlemesem bile arada durduk yere bu albümü (veya albümden şarkıları) dinlerim. Yıllar geçse bile etkisini kaybetmeyen önemli bir albüm. Benden 10/10
@atilla, “90larda cidden efsane albümler yayınlandı (hemen hemen her tarzda)”. Kesinlikle hocam. Guns n Roses’ın “Use Your İllusion I – II” ikilisi de başı çekenlerden olmak üzere, mainstream müziğin belki de hiçbir zaman bu kadar zengin ve kaliteli olamayacağı bir dönemmiş 90′lı yıllar. Metalinden rock’ına, pop’undan disco’suna hemen hemen her türde esasen melodik alt yapısında hâlâ “müzik” dediğimiz şeyi görebildiğimiz yapıların olduğu işler çıkmış. Çoğu zaman ana akım kötülemesi yapıyoruz ama, bugünün ana akımı o zamanın ana akımındaki müziğin kalitesine yaklaşamaz bile bana kalırsa.
@deadhouse, Esasen incelemede de değindiğim sebeplerden ötürü hocam. Yani, albümdeki bazı şarkıları ne kadar güzel yapmışsa, bazılarını da bir o kadar tekdüze yapan; monotonluk düzeyindeki kendini tekrar etme unsuru. Öte yandan incelemeyi yazarken albümü şarkı analizleri üzerinden değerlendirmesem de puanlamayı yaparken göz önüne aldım bu kıstası.
@Noshophoros, Yazınızdan anladığım kadarıyla pek Nirvana seven biri değilsiniz. Naçizane görüşüm bence diğer sevdiğiniz Grunge gruplarından birinin albümünü kritikleseydiniz daha iyi olurdu. Nirvana her ne kadar bahsedildiği gibi bir sürü boktan akıma veya gruba yol açmışsa da kendi başına gelmiş geçmiş en kült gruplardan biridir. Ülkemizde çok sevildiğinden emin değilim; fakat grubun müziğine tutkuyla bağlı epey insan var. Yanlış anlaşılmasın; kritiğiniz çok iyi. Ben sadece daha çok sevdiğiniz Grunge gruplarından birinin albümünü ele almanızın daha doğru olduğunu düşündüm. Nevermind kritiğini görür görmez, albüme ve Nirvana’ya bir sürü övgünün sıralandığı bir kritik yazıldı diye düşündüm, yanılmışım. Aslında bakılırsa bir yandan da çok iyi oldu kritik. Albümü pek beğenmeyen birinin ve grubun yol açtığı durum ve olaylardan hoşnut olmayan birinin gözünden Nevermind okumak güzel. İkilemde kaldım haha. Teşekkürler hocam. Elinize sağlık. :)
@deadhouse, Rica ederim hocam ne demek , teşekkür ederim kritik hakkındaki görüşleriniz için :) Yalnız gördüğüm kadarıyla biraz yanlış anlaşılmışım. İlk olarak Nirvana seven biriyim, tabii ki “Nevermind”ı da. Yukarıda size yazdığım yorum temelde sadece “Nevermind” ile ilgiliydi. Benim en sevdiğim Nirvana çalışmaları “Bleach” ve “Incesticide”dır.
Kritiğe gelirsek, aslında Nirvana’nın müzik piyasasına hem olumlu hem de olumsuz yöndeki getirilerini aktarmaya çalıştığım bir yazıydı ve “Nevermind”da bu konunun tam merkezinde duran bir çalışmaydı. Yoksa kişisel anım da dâhil olmak üzere yazıda Nirvana’yı methettiğim baya yer vardı aslında. Ama eleştirel de baktığım için negatif yönlerine de değinme gereği duydum.
Bunun haricinde, diğer grunge gruplarından da elbette albüm incelemeleri yazacağım bir sıkıntı olmazsa. Hatta, haftaya Alice in Chains’in; Layne Staley’li son albümü “Alice in Chains”i yazmak niyetindeyim.
Böyle enerjik bir albümün insanı yıkıntılara sürüklemesi ne kadar enteresan. Grunge’ı tanımlayan şey bu herhalde. Sayılan grupların müziğine bakıyorsun rambır rumbur. Sanki bir punk, bir metal. Ama dinledikçe bunalıma sürükleniyorsun, yıkıklaşıyorsun, böyle bir hallerin geliyor. Hareketli sound’un aksine.. Garip.
Thrash’i de bitirdin, Glam’i de bitirdin, Hard Rock’ı da bitirdin Nevermind! Rock müziğe dair neyi seviyorsam yok ettin aq albümü! Sahnede süper kahraman gibi gözüken adamların yerini sümsük, kambur duruşlu adamlar aldı. Bir de bununla övündünüz. Rol yapmıyorlarmış, kendileriymiş.. Kendim gibi olan adamı n’apayım lan! Ben reyiz görmek istiyorum. “Üff ne groupie götürmüştür ha bu herif” demek istiyorum. Dinledikçe adamın serseriliğinin, yobazlığının, amarikan kıroluğunun derime nüfuz ettiğini hissetmek istiyorum. Bu iyi adam tripleri ne oğlum??
Yine de 10 verdim. Kötü şarkı yok çünkü. 5.90 biraz ayıp olmuş sanki.
@deadhouse, saydığım türlerin popülerliği her türlü bitecekti aslında ama bu albüm günah keçisi oldu biraz da değil mi? Albüme karşı atarlı söylemim yarı ironik aslında. 80′lerin müzik türlerinden hoşlananlar öfkesini bir tek bu gruba yönlendirmişler gibi. Nikki Wild’ın evinin tuvaletinde Kurt Cobain fotoğrafı olması gibi tuhaflıklar, Get Thrashed belgeselindeki “and Nirvana happened” cümlesi, The Wrestler filminde Hard Rock’çı Mickey Rourke’ın “karı kılıklı Kurt Cobain geldi ve her şeyi mahvetti” repliği (bir hair metalcinin karı kılıklı söylemi de ayrı garip) ve daha pek çok yerde tek bir adama, albüme, gruba böyle nefret duyulması enteresan.
@Raddor, Glam metal, felsefesi de, imajı da, müziği de kısıtlı bir tür olduğu için sadece 80′lere hapsolmaya mahkum bir türdü. Bence Nirvana ya da Grunge’ın veya başka bir müzik türünün ilgisi yok. Bahsettiğin müzisyenler vb. bence sevdikleri ve icra ettikleri müziğin yok oluşuna bahane bulmak istemişler. Dediğiniz gibi sadece günah keçisi aramışlar. Thrash metal de müzik olarak belli bir yere kadar icra edilebilen bir tür ama Thrash metalin popülerliğinin azalışını Nirvana’ya bağlamak saçma. Nirvana’dan sonra bir sürü iyi thrash albümü çıktı. Thrash’i Death metal bitirmiştir desek daha doğru olur bence.
@deadhouse, bence de thrash’in pek alakası yok ama GetThrashed belgeselinde grunge’a fazla yer verilmiş ve thrasher’lar grunge gruplarına karşı alındıklarını belirtmişlerdi. (Grunge’a alt grup olarak konserde yer vermelerine rağmen grunge gruplarının metale yer vermemesi)
@Raddor, Ne güzel dökmüşsün içini hocam, söylediklerinde de haklılık payın çok.
İlk paragrafta değindiğin müzik-duygu tezatlığı ise bana kalırsa grunge’ın en karakteristik yanlarından birisi ki zaten sen de “Grunge’ı tanımlayan şey bu herhalde” demişsin çok isabetli olarak. Bugün, Eddie Vedder dışında bu müziği patlatan ikonların hiçbirisinin hayatta olmayışı ve bu tablonun büyük oranda; kendi içlerindeki bunalım ve çözümsüzlüklerden ileri gelmesi de tespitin doğruluğunu pekiştiriyor gibi.
Öte yandan; “Kendim gibi olan adamı n’apayım lan! Ben reyiz görmek istiyorum. “Üff ne groupie götürmüştür ha bu herif” demek istiyorum. Dinledikçe adamın serseriliğinin, yobazlığının, amarikan kıroluğunun derime nüfuz ettiğini hissetmek istiyorum. Bu iyi adam tripleri ne oğlum??” şeklindeki muazzam samimiyet ve haklılık taşıyan sözlerin, yine de biraz “alt kültür” dediğimiz olgunun en az diğeri kadar gerçek olduğunu yadsıyor gibi. Bir bakıma grunge’ın tepkisi de buydu denilebilir. Senelerce dergilerden, mecmualardan vs.lerden müziğin hep o “şaşalı, kadın avcısı, fiyakalı, enstrümanıyla şov üstüne şov yapan (Mötley Crüe stereotipi)” tarafını görmüş dinleyiciye “her şey zannettiğiniz gibi işlemiyor hayatta, bakın bu da var !” demenin bir yolu olduğu için grunge ve Nevermind patladı bu kadar bana kalırsa. Sanat ve müzik akımlarını incelediğimde en dikkatimi çeken husus şuydu; toplumda bir karşılığı olmayan ve haklı bir isyan taşımayan bir akımın tutunması, imkansıza yakın derecede zor.
Thrash başta olmak üzere saydığın türlerin “Nevermind” sonrası yaşadığı akıbetten tabii ki ben de hoşnutsuzum. Ama bu noktada da Victor Hugo’nun bir sözünü hatırlatırım:
“Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir düşünceye karşı koyamaz”.
@Noshophoros, Teşekkürler. Sizin kritiğinizi de çok beğendim. James Hetfield’ın doksanlar başında konserde Layne Staley’le dalga geçip seyirciden ayakkabı yemesine anlam veremezdim mesela. Şimdi yazıdaki bilgiler ışığında kafamda daha iyi oturdu o dönemin meseleleri. https://youtu.be/uWYnSEZKcVw
Hayatta hiçbir şeyi ciddiye alamıyorum. O yüzden albüme kustuğum öfke de şakavari bir söylemdir aslında. Evet gerçekten Hard Rock’çı abileri tercih ederim. Çünkü ben dinleyiciyi gazlayan işleri daha çok seviyorum. Ama Kurt Cobain’i de çok severim. Montage of Heck, hatta o çıkmadan önce About A Son; seyredip kendisinden bayağı etkilendiğim belgesellerdi.
Kurt Cobain’in hırkası heavy metali bitirdi, diye bir söz vardır. Grunge diye uydurma bir tür değil, doğrudan Nirvana (daha doğrusu Kurt Cobain) müzik tarihinde belki de sadece punk ile kıyaslanabilecek bir etki yaratmıştır. Kendi tarzıyla punk’ı güncellemiştir bir anlamda.
Biliniyor, heavy metal gerçek anlamda -punk’ın bir sonucu olarak- NWOBHM ile doğdu. O dönemin grupları punk gruplarının kendin yap etiğini rehber edinip plak şirketleri kurdular, konserler organize ettiler. Ancak bu dalga müzik endüstrisi karşısında tutunamadı. Müzik endüstrisi Def Leppard’ı ABD’deki glam akımının altyapısını oluşturacak şekilde seçti, Maiden numune olarak trene atladı ve defter kapatıldı. Eğer ABD’deki Lars Ulrich gibi NWOBHM delileri olmasa hikaye çok başka şekilde seyrederdi. Onların iradesi thrash-death gibi türlerin de gündeme gelmesini sağladı. Lakin kural hep aynıydı. Öne çıkanlar müzik endüstrisi tarafından seçiliyor, arkada kalanlar kendi haline terk ediliyordu.
Bu durum, yani müzik endüstrisine mutlak bağımlılık, metali büyük oranda yozlaştırdı. Metalin toplumsal köklerine gayet ters bir durum olan rock star kültürü temel motivasyon haline geldi. O günlerde bu müziği dinleyen biri olarak rahatlıkla iddia edebilirim ki, ’90′ların başında heavy metal saçma sapan bir şeydi ve gelişme dinamikleri büyük oranda sakatlanmıştı.
İşte Kurt Cobain bütün bu saçma rock star kültürüne esaslı bir tekme savurdu. O haliyle metali gerçek anlamda gömdü.
Peki bu benim niye hoşuma gidiyor? Tam da Saxon’dan Biff Byford’un dediği gibi, Nevermind metal gruplarını köklerine dönmek zorunda bıraktı, yeraltı sahnesinin önemini fazlasıyla artırdı ve özellikle İskandinav gençlerinin öncülüğünde heavy metalin durdurulamaz gibi görünen gelişim dönemi başladı. İnternetin sağladığı avantajlarla ve tabii ki punk’tan miras kendin yap etiğiyle heavy metalin gelişim dinamikleri çok sağlam temellere oturdu. Heavy metal altın çağını ’80′lerde falan yaşamadı. Heavy metal tarihinin en parlak dönemi şu anda içinde bulunduğumuz an…
Kişisel olarak da Nevermind’ı çok severim, ama bunu bir yana bıraksam dahi, bu albüme 8/10 verilmez. 10/10′luk bir iş olduğu tartışılmayacak çok az sayıdaki albümden biridir Nevermind.
@Emre, Hocam yazınızdaki müzik endüstrisinin etkileri ve ekstrem metal sahnesinin güçlendiği yerleri yazdığınız kısım haricinde katıldığım neredeyse hiçbir nokta yok. Sanırım mantalite ve yorum şeklimiz çok zıt. Ama en azından ben de dediklerinizi nasıl yorumladığımı belirtmiş olayım.
“Grunge diye uydurma bir tür” ? – Teknik olarak “tarz” diye adlandırdığımız şeylerin hepsi o açıdan bakacak olursanız bir icat ya da uydurma zaten. Hard-rock terimi; rock n roll’un karşılayamadığı sertlikteki sound’u, metal; hard rock dan da sert olan sound’u , grunge harcore punk ile metalin daha avangart unsurlarla birleşiminin sound’u vs gibi şeyleri tanımlamak için kullanılıyor en basit şekliyle malumunuz, içine o müziğin teknik bileşenlerini de katarak tabii. Nasıl ki biz müzik literatüründe bu türlerin hepsinden bahsediyorsak bir terim olarak, grunge da bu türler arasında yer alıyor. Birde, Nirvana’nın bu konudaki hakkını incelemede ben de teslim ettim ama diğer grupların bu furyadaki etkisini neredeyse sıfıra indirgemekte bana kalırsa ayrı bir tartışma başlığı. Ama oraya değinmeyeceğim.
“Müzik endüstrisi Def Leppard’ı ABD’deki glam akımının altyapısını oluşturacak şekilde seçti” – Def Leppard’ın erken dönemleri NWOBHM dahilinde, bilhassa “On Through the Night” albümü, belki “High N Dry”da buna katılabilir. Sonradan geldiği aşamalar ve “Hysteria” ile sonrası dönemi diyorsanız şayet, ben daha çok pop rock terimini tercih ederdim. Konuştuğumuz zaman aralıklarında Guns n Roses, Bon Jovi, Mötley Crüe gibi gruplar bana kalırsa Def Leppard’dan daha glam’di, üstelik sadece müzik değil sahne stili olarak da. Def Leppard’a gelene kadar glam’i glam yapan nice grup var.
“90′ların başında heavy metal saçma sapan bir şeydi ve gelişme dinamikleri büyük oranda sakatlanmıştı.” – “Rust in Peace”, “Black”(“Metallica”) ve “Cowboys From Hell” gibi albümler söz konusuyken biraz garip olmuş bu ifadeniz. Hele az önceki glam muhabbetinden yola çıkarak; Pantera’nın zamanında glam metal yapan bir gruptan groove metal’in kitabını yazan gruba dönüşmesi hikayesi “metalin gelişimi” konseptine daha nasıl uyabilir bilmiyorum. 90′ları metal müziğin genel ölçekte zayıflaması olarak eleştiriyoruz ama, bu albümler ve dediğiniz gibi ekstrem metal sahnesi kanadıyla metal yine bir ölçüde yolunu bulabiliyordu 90′ların başında.
“Nevermind metal gruplarını köklerine dönmek zorunda bıraktı,” – Köklerine dönmek ? “Nevermind” ve grunge’dan sonra metal grupları tersine ne yapacağını şaşırdı hocam. Metallica’dan “Load”-”ReLoad”lar, Megadeth’tin “Risk”e kadar gidecek çizgisi (severim o albümleri bu arada, o farklı) ,Exodus’un “Force of Habit” sonrası uzun suskunluğu, Judas’ın “Painkiller”dan sonra “Jugulator” için 7 yıl beklemesi, Maiden’ın Blaze Bayley dönemi ve çuvallamaları vs… Bu grupların neredeyse hiçbirisi 90′lar öncesi dönemleri gibi metale yön veren albümler yapamadılar. 2000′lerde eski metal gruplarının yeniden eskisi gibi sert albümler yapmasını mı kast ediyorsunuz ? Belirli istisnalar dışında o albümler hayranlarının nezdinde hep yetersiz görüldü ve bir “Reign in Blood”, bir “Master of Puppets” olamadığı için yemedikleri dayak kalmadı.
“Heavy metal altın çağını 80′lerde falan yaşamadı. Heavy metal tarihinin en parlak dönemi şu anda içinde bulunduğumuz an…” – Eğer metal müziğin kazandığı çeşitlilik ve üretim sıklığı açısından diyorsanız makul, yoksa bu da kabul edilebilir değil. En basitinden metal müziği metal müzik yapan kayda değer tüm büyük grupların esaslı işlerinin dönemiydi 70′ler sonu ve 80′ler. Grunge ve başka başka türlerin metalin genel profiline vurduğu darbe, sonrasında da teknolojinin suni sound’larla birbirinin kopyası gibi zibilyon tane benzer albüm ürettiği bu çağ metalin altın çağı olamaz, en fazla metal müzikte üretimin altın çağı olur, ama o üretimlerin ne kadarı gerçekten “altın”, tartışılır. 80′lerde yapılmış bir “Ride the Lightning”i ya da “Appetite for Destruction”ı, bugünlerin bir albümüyle takas eder misiniz ?
Son olarak, puanlama. Daha önceki bazı kritiklerimde de belirttiğim gibi pek becerebildiğim bir iş değil. Ama öte yandan, benim de 10′luk gördüğüm nice albümün puanı şaşırtıcı derecede düşüktü. Bunun net bir skalası yok sanırım. “Nevermind” üzerine düşündüm ve başta 10 verecektim total etkisi için. Sonra ise biraz müzik açısından düşündüm ve çok iyi bir albüm olmasına rağmen mükemmel de olmadığına kanaat getirdim. Evet, belki 9 ya da 9,5 versem daha iyi olurdu ama 10′luk gördüğüm bir albüm de değildi. Benim de mesela 10′luk gördüğüm grunge albümü Alice in Chains’in “Dirt” albümüdür, ama sitedeki puanına bakın; 9.
@Noshophoros, ben de kısaca yorumlarınla ilgili görüşlerimi belirteyim.
- Grunge, Nirvana’nın popülerleşmesi sonucu ona en yakın grupların aynı torbaya atılması sonucu icat edilmiş bir tür bence. Müzikal anlamda grunge şemsiyesi altında sayılan grupların ortak noktaları yok gibi bir şey. Diğer tarzlar açısından düşünelim: Thrash, black, death vb. basbayağı karakteristik özellikleri olan türler. Ama örneğin NWOBHM da grunge benzeri bir “torba”. Müzikal tarz ile alakası bile yok.
- Def Leppard’ın glam grubu olduğunu iddia etmedim tabii ki. Müzik endüstrisinin NWOBHM grupları içinden seçtiği isim sanılanın aksine Maiden değil Leppard. Bunun tek sebebi de ilk çıkan gruplardan biri olması değil tabii. Leppard ile glame çıkan İngiltere-ABD köprüsü kuruluyor. Ampirik olarak son derece hakim olduğum bir konu bu.
- ’70′lerin sonu ve ’80′lerin başında kurulan grupların çoğu olgunluk ürünlerini ’80 sonlarında veya ’90 başlarında çıkardılar. Bu yüzden o dönemde iyi albümler çıkmasından daha doğal bir şey yok. Ben bunu müzikal açıdan söylemedim, ama ’93-94 gibi anaakımdaki metal kalitesinin trajik seviyelere gerilediği de açık olsa gerek. Sadece Pantera pek bir şey ifade etmiyor maalesef.
- Köklere dönmek konusundaki ifadem gayet zayıf kalmış. Dalganın geri gelmesi ’97-98 gibi oldu tabii. O zamana kadar herkes bir şeyler deniyordu. Sonrasında istenilen şeyi çalabilme serbestisine sahip olundu tekrar. Nirvana’nın yıktığı yerde yeraltının “yeşermesi” sağladı bunu.
- Bence günümüzde metalin genel kalitesi ’80′lerdekinden kat be kat yüksek ve bundan daha doğal bir şey yok. Ama evrim yeteneği güçlü tarzlar ekstrem olarak görülenler. Power, klasik heavy gibi türlerin tıkandığı da aşikar.
@Emre, Def Leppard olayi cok dogru, bence de en iyi glam grubu falan degil ama motley crue ile beraber 80′ler glam diyince Def Leppard akla gelir Amerika’da. Ingiltere’de bile 40 sene sonra hala bu kadar revacta olmadiklarina eminim.
Grunge kültürüyle ilişkim yok denecek kadar az. Çocukken radyoda, TV’de, arabada ne çalıyorsa onu dinliyor onu seviyordum. Metallica vesilesiyle metalle tanışmam 1991′e tekabül ediyor. 1991-1996 arasında Metallica, Iron Maiden ve Manowar’un yanı sıra hoşuma giden ne varsa onu dinliyordum. Haluk Levent ve Şebnem Ferah’ın ilk albümlerini de almıştım, Kayahan’ın bir albümünü de, Sepultura “Arise”ı da.
Bu dönemde ergen olup da Nirvana’yla tanışmamak elbette ki imkânsızdı. Çevremde fazla dinleyen yoktu ama dinleyenler vesilesiyle Nirvana’nın ilginç bir grup olduğu izlenimine kapılmıştım. Smells Like Teen Spirit’i ilk duyduğumda aklımı kaçırmamıştım ama özellikle girişi çok hoşuma gitmişti. Ne ilginçtir ki bugüne dek Nevermind’ı bir kez bile baştan sona dinlemedim. Hatta albümdeki bazı şarkıların sadece unplugged versiyonlarını dinledim. Türün diğer gruplarına da hiç ilgi duymadım ve Pearl Jam – “Ten”i bile ta 2007′de ilk kez dinledim. Aynı şekilde, 3 sene önce Alice in Chains – “Would?” başlasa “bu çalan ne?” diyebilirdim. Grunge ve genel olarak rock müzikle aram hiçbir zaman olmadı.
Grunge’ın yapı taşlarına yönelik bu ilgisizliğim ve bilgisizliğime ve Nirvana’yı da çok kısıtlı dinlememe rağmen grubun bir dönem benim üzerimde de acayip bir etkisi oldu.
1995 yazında, o dönem rock ve biraz da metale heves eden en yakın arkadaşım bana bir kaset çekmişti. Kasetin bir tarafında Fear of the Dark ve Afraid to Shoot Strangers, diğer tarafında ise Nirvana MTV Unplugged vardı. O şarkıları bir yaz boyunca istisnasız her gün dinledim. Yazlıkta herkes yattıktan sonra, her yer boşaldığında evden çıkıyordum ve tek başıma o kaseti dinliyordum. Iron Maiden’ı zaten biliyordum ve gece karanlıkta Fear of the Dark dinleme tribine girmek çok hoşuma gidiyordu. Şarkı sözlerindeki gibi “I am a man who walks alone and when I’m walking a dark road at night or strolling through the park” derken gerçekten de gece vakti yazlıktaki çocuk parkının yanındaki yolda tek başıma yürüyordum.
O iki şarkı bittikten sonra dönüş yoluna geçiyordum ve kasetin öbür yüzünü çeviriyordum. Dönüş yolu önceki yolun paralelindeki daha karanlık bir yoldu ve o yolda Polly, Pennyroyal Tea, On a Plain, Something in the Way, All Apologies ve Where Did You Sleep Last Night dinlemek acayip zevkli geliyordu. Yolu uzatıp hepsini dinlemeye çalışıyordum ve bunu neredeyse her gece yapıyordum.
1996-1997 gibi neredeyse sadece metal dinlemeye başladıktan sonra ne ilginçtir ki kendi isteğimle bir kez bile Nirvana dinlemedim. Yaklaşık 23 yıldır tek bir Nirvana şarkısı bile açmadım. Sağda solda elbet duydum ama kendim dinleme ihtiyacı duymadım.
Yine de çeyrek asır önceki o gece yürüyüşleriyle örtüşen Nirvana şarkıları hayatımın önemli müzikal tecrübeleri arasına girdi. Bunca zaman geçmiş olmasına rağmen şu an bile şarkıların nasıl başladığını, yapısını, nakaratlarını hatırlıyorum.
Bu da Nirvana’nın gerçekten de “zamansız” bir müzik yaptığının kanıtı sanırım. 25 yıl bir kez bile dinlemeseniz dahi unutamayacağınız şarkılar yazmışlar. Bu çok büyük bir olay.
Bu arada bana kalırsa, bir noktada grunge’ın içine girmelisin. Belki hiç sevmezsin ama en azından “Dirt”, “Badmotorfinger”, “Ultramega OK”, “Facelift”, “Bleach” vs. gibi albümeler insana müzik olarak ciddi bir ufuk katabiliyor. Kişiyi şaşırtacak rifler, melodiler ya da düzenlemeler olabiliyor.
@Ahmet Saraçoğlu, Konuyla alakasız olacak ama ”Çocukken radyoda, TV’de, arabada ne çalıyorsa onu dinliyor onu seviyordum.” Bir an çoçukluğuma gittim pazar akşamları babamın hegomonyası altında ”ibo show” izlediğimiz günler aklıma geldi. Hatta her hafta izliyorduk. İbo adam yazın tatile gidiyor tatil yerinde çekiyordu programı böyle Miami t shirt giyiyordu biz onuda izliyorduk. Ya be n Yıldız Tilbe’nin programı terk edişini ve pezevenklerin elinden muhabbetini o an canlı izlemiştim. Hatta bir bölümde Arif Sağ geldi programa tabii adam Arif Sağ programda başka davetli falan da yok ibo’nun orkestrasında ki bağlama çalan kişi Arif Sağ’dan önce bağlamasına dokunduğu ve başladığı için herifi azarladı, programı durdurdu reklama soktu artık sonrasında ne olduysa … falan filan alakasız oldu konuyla ama bir gittim o zamanlara iyi oldu …:D
@Ahmet Saraçoğlu, Ülkede o esnada canlı olup da o albümü baştan sonra en az bir kez dinlememiş insan sayısı oldukça azdır:) Benim de Metallica, Madien, Nirvana ile tanışıp zevkten delirmemle, Coşkun Sabah dinleyiciliğim arasındaki zaman dilimi en fazla bir kaç haftadır:)
İlk siyah tişortumu almamla birlikte Nirvana’yı terk etmem bir olsa da bunlar Müzik tarihinde eyfel kulesi, özgürlük heykeli gibi albümler ve puanlandırılmaları bile benim içimi cız ettiriyor açıkçası.
Sayfayı %140 oranına getirdim, Nevermind’ı başlattım ve kahve kupamı avuçlarımın arasına alıp kritiği büyük bir keyifle okudum. Dinlerken bir yandan geçmişe yolculuk yaptım diğer yandan “1990′lı yılların başında neler dönmüş ya?” düşüncesiyle akışı takip ettim.
Grunge konusunda ben de Ahmet gibiyim. Lise 3′teyken arkadaşlardan aldığım kasetle Nirvana’yı tanımıştım. O zamanlar Cobain hakkında çok acayip muhabbetler dönüyordu ama çevremdeki bir avuç metalci arkadaşın ortak düşüncesi, albümün harikulade olduğu yönündeydi.
Ellerine, zihnine sağlık. Sayende aşırı uzun bir zamandan sonra tekrar Nevermind dinleyerek geçmişe ışınlandım.
@Ouz, Teşekkür ederim Oğuz hocam kritik hakkındaki görüşlerin için. Sevindim ayrıca güzel bir zaman yolculuğuna aracı olmasına.
Aslında benim de bir nevi geçmişe ışınlanma seansıma dönüştü bu inceleme. Yıllar önce, sanırım 90′ların sonları ya da 2000 başlarıydı, “Smells Like Teen Spirit”in klibini ilk kez televizyonda gördüğüm zamanı hatırladım. Tabi o zamanlar baya küçüktüm, ekranda gördüğüm o yeşil kazaklı sarı saçlı adamın çoktan ölmüş olduğunun idrakında bile değildim, ama grunge’ı ucundan da olsa yakalamam mümkün olmuştu. Yıllar sonra bilinçli bir kafayla o parçaları dinlediğimde ve hakkında okumalar yaptığımda adeta dönemin ruhu içimde canlandı.
Yıllarca, neden ekoseli oduncu gömleği giymeyi sevdiğimi merak ederdim. Neden bu kadar gömleğim vardı ve büyük çoğunluğu kareli-çizgiliydi. Grunge’ı öğrenince anladım. 1993 yılında doğmuş biri olarak ben o kuşağın bir evladıydım. O albümlerin hepsi, benim doğumumdan sadece iki sene önce dünyayı avuçlarına almışlardı ve etrafımı çevirmişlerdi.
Konudan bağımsız ama, bu albümdeki “Endless, Nameless” şarkısı acayip bir olay. Yani üstüne aslında çok şey yazılabilir ama aklıma ilk gelen:
Bu videoda 5:16′ya kadar olan kısımın, sanki Nirvana versiyonuymuş gibi gelir bana “Endless, Nameless”. Benzer kaotik yapı, benzer dissonant ses ve efeklerin kullanımı ve benzer mantalite.
Ben de Kurt Cobain hakkında acayip şeyler okumuştum zamanında. Bunların en acayiplerinden birisi de yaptığı bazı uçak yolculuklarında Celtic Frost dinliyor oluşuydu. Aslında Pink Floyd, The Beatles, Black Flag, Celtic Frost gibi çeşitli tarzlardan gruplar dinleyen, müzik zevki geniş bir adammış.
Güzel bir yazı olmuş, keyifle okudum. Ancak en sonda notun 8 olduğunu görmek şaşırttı.
Bu sitede 10 almış bir çok albümün 4-5 yıl sonra zor hatırlandığını söylersem yanlışa düşmüş olmam. 90′ların başında çıkan bir albümü ise bugün hala konuşuyoruz. Dinliyoruz…
10 üzerinden 10 klasik albüm demektir, Nevermind ise bundan 50 yıl sonra hala konuşuluyor olacak. Tıpkı Beatles klasikleri gibi. Dolayısıyla başka bir notu olamaz (bence)
Yeni çıkan bir albüme 10 verilmez (bence), çığır açtığı ilk dinleyişte belliyse bile verilmez. Çünkü grup daha da üzerine çıkabilir bir sonraki albümle. O zaman değerlendirme sağlıksız olmuş olur. 30 yıl sonra hatırlanan ve yüz yıl sonra bile hatırlanacağını söylesem “kesin hatalısın” denemeyecek ve grubun da artık aşamayacağı bir albüme ise 10 verilmesi yanlış olmaz.
8 verileceğine not verilmemesi daha uygun düşerdi diye düşünüyorum. Çok güzel bir makale olurdu.
Çünkü değerlendirmelik, vokal şöyle, şuraları çok sıradan denilecek bir albüm değil. Belki 90′ların başında öyleydi ama artık değil… Üzerine sadece makale yazılabilecek bir albüm (bence)
@hope84, Bu açıdan bakıldığında albüme puan bile verilmemesi gerekirdi. Bu site özelinde söylemiyorum 2 sene sonra dinlenmeyecek albümlere 10 veriliyor. Puanlara sığmayacak ölçüde insanların hayatlarına dokunan, iz bırakan, kült bir albüme 8 vermek pek doğru değil bence. 2 de verilebilir müziğe. Müzik beğenilmek zorunda değil. Yalnız yarattığı etkiye bakarsak 10′dan aşağısı günah.
Müzikal açıdan 8 uygun bir puan ama böyle albümleri sadece müzikal açıdan değerlendirmek imkansız. Puan verilmemesi daha makbul olurdu bence. Dipnot olarak söylemek gerekirse çeşitli sebeplerden dolayı pek sevmiyorum bu albümü ama 8 verdim (tezatlık)
@m/, Medyatik değerinin ve popülerliğinin müziğinin önüne geçtiği ve çoğu durumda müziğini bile bir değerlendirme kıstası olmaktan çıkardığı bir albüm listesi olsaydı şayet, “Nevermind” en üst sıralarda olurdu. Müzikal yönüne bu kadar vurgu yapma sebebim bu, puan bazında.
Puan konusunun rahatsızlık verdiği okuyucular için belirtmemin gerekli olduğunu düşündüğüm bazı noktalar var.
Bu sitede; dediğiniz standartlara göre puanı 10 olması gereken ama olmayan başka albüm incelemeleri de mevcut. En net hatırladığım, 8/10′luk puanıyla “De Mysteriis Dom Sathanas”dı. Hoşnut olmayabilirsiniz ama neticede verilen puan yazarın kişisel inisiyatifidir. “10 üzerinden 10 klasik albüm demektir” gibi söylemlerin ise bu noktada yardımcı olduğu açıkçası söylenemez. Sitenin arama bölümüne adımı-soyadımı yazdığınızda karşınıza çıkacak albümlerin hemen hemen hepsi bildiğiniz üzere türlerinde klasik albümler. Bir “Nevermind” ölçeğinde dünya çapında anılmamaları ya da destek görmemelerinin kurgusu bana ait değil. Bu mantaliteye göre hepsine 10 vermem gerekirdi. Öyleyse ne anlamı var puan vermenin.
Başka bir unsur da bazı klasik albümlerin “totemleştirilmesi” ile alakalı. “Nevermind”ın 10′luk bir albüm olduğunu başta sezgilerim de bana söylemişti. Ama kritikte de gayet net bir şekilde altını çizdiğim üzere, eleştirel baktığımda nelerden ötürü puan kırmış olabileceğim ortada. Salt müzik olarak değerlendirdiğinizde ve grubun diğer işlerine baktığınızda “Nevermind”ın da eksiklikler içerdiğini görmek bu kadar zor değil. Dediğimin altını çizmek için grubun “Bleach” ve “Incesticide” çalışmalarına ya da “If You Must” gibi şarkılarına biraz daha dikkatle bakmanızı öneririm, eğer grunge dediğimiz şeyin Nirvana’daki tüm tezahürünü görmek istiyorsanız. Nirvana sadece “Nevermind”dan ibaret bir grup değil. “Paper Cut”, “Big Long Now”, “Aero-Zeppelin” gibi parçalar yok “Nevermind”da ve olmadıkları için bir ölçüde, o albüm zaten “Nevermind”. “Nevermind” her şeyiyle, grubun albüm veya başka formatlardaki çalışmalarından farklı bir iş ki sahip olduğu medyatik etkinin önemli bir kısmı da buna dayanıyor kanaatimce.
Bunu da geçtim; Kurt Cobain’in kendisi bile favori albümünü “Nevermind” değil, “In Utero” olarak belirlemiş istediği sound’u yakalayabilmesinden ötürü. Durum böyleyken, bu albüme 10’dan aşağısı verilecekse puan verilmemeli gibi söylemler ya da 10’dan aşağısını neredeyse suç görmek gibi yaklaşımlar, benim değerlendirmeye alamayacağım ölçüde kişisel yargılar olarak kalıyor. Öte yandan, 10 puan verdiğim bazı albümlerin de ya okur puanları çok düşük oldu ya da okuyucu nezdinde fazla verilmiş bir puan olarak görüldü. İşin bu kısmı puan verme aşamasını sandığınızdan çok daha zor bir hâle getiriyor emin olun.
@Noshophoros, bence kimse senin kişisel olarak fikirlerine karışı çıkmıyor. fakat bu puanı veriyorsan da bazı eleştirilere hazırlıklı olman gerekir. çünkü bahsettiğin album öyle sıradan bir album değil. müzikalitesini vs bir kenara bırakalım ve totale bakalım dediğin gibi bazı klasik albumler vardır bu nevermind dünya rock tarihindeki ilk 20 albumden biridir.buna itiraz edilmez sanırım. bir çok kişi bu albumle rock müziği sevmiş hatta oradan metale geçiş yapmıştır. Hele benim gibi 90ları yaşayan biriysen bu albumden 2 puan kırmaya vicdanın elvermez diye düşünüyorum mesela. Bu arada kişisel olarak albume şu an kritik yazsam 6-7 veririm ben ama bunu bir sitede yayınlamam-yayınlayamam. :) kritikleri puanlarken sadece kendi düşüncelerimizi değil diğer etkenleri de göz önüne almalıyız bence.
@gXnn, Eleştirilere her daim hazırlıklı olduğum için incelemenin altında bu kadar yorum birikti hocam, hepsine düşünerek ve sağ duyulu olmaya gayret göstererek cevap verdim çünkü. Bununla bir problemim yok, eleştirebilirsiniz tabii. Ama benim de anlatmaya çalıştığım şeyler vardı. Sadece kritikte değil pek çok yorumda da dile getirdiğim için tekrarlamayayım artık.
Öte yandan;”Bu arada kişisel olarak albume şu an kritik yazsam 6-7 veririm ben ama bunu bir sitede yayınlamam-yayınlayamam. :) kritikleri puanlarken sadece kendi düşüncelerimizi değil diğer etkenleri de göz önüne almalıyız bence.” – Bu ifadenizin benim nazarımda iki anlamı var:
1) Sizin 6-7 vereceğinizi söylediğiniz yerde ben en azından 8 vermişim. “9 ya da 9,5 verseydim daha iyi olurmuş” da dediğim oldu kendime.
2) Yayınlayıp yayınlamamaksa tamamen sizin tercihiniz. Ben yayınladım ve argümanlarımı da sundum. Kimsenin albüm ile olan geçmişini zedelemek gibi gayem olmadan, düşüncemi dile getirme/savunma özgürlüğümü kullandım. Üstelik de verdiği puan sebebiyle, kimseyi; o dönemi gerçekten yaşayıp yaşamadığıyla ilgili de yargılamadım. İki yerde, 90′ları yaşayan biri bu albüme bu puanı vermez demişsiniz ve vicdan gibi şeyleri araya sokmuşsunuz. Bir dönemi yaşayan herkesin, bir konu hakkında birebir aynı kanıya varmak gibi bir zorunluluğu yok. Bir albümü kritik etmekle bir albümün fanı olmak arasında da takdir ederseniz biraz fark olmalı. Bu incelemeyi ben değil de bir başkası yazmış olsaydı ve 8 verseydi, hem kendi düşüncelerimi hem de yazan kişinin düşüncelerini tartıp makul karşılardım.
Bir yerde okumuştum, hatırlamıyorum. Smells like teen spirit’ in ilk saniyeleri müzikte bir çağ açtı, bir çağ kapattı deniliyordu. Önemi müzik tarihinde çok yüksek olduğu için insanlar puana biraz takıldı. Yoksa denildiği gibi müziği beğenmeyebilirsiniz 3 bile verebilirsiniz, zayıf bulabilirsiniz, bu sizin düşüncenize, insiyatifinize kalmış bir şey. Kurt Cobain’in de bu albümü beğenmemiş olmasının kayda değer bir yanı yok. Adamlar müzikte çağ kapatmış. Kurt Cobain isterse Nevermind’ı itin götüne soksun. Bildiğim kadarıyla sanat(müzik) tarihini sanatçılar değil, eleştirmenler ve eserin yarattığı etki yazıyor.
@deadhouse, Sitenin platformunda yazmaya başladığım günden beri esasen klasik dediğimiz albümlere not verilmesi taraftarı değilim. Çünkü bana kalırsa, böyle albümler söz konusu olunca hakkaniyetli olmayabiliyor; puanı verene hakkaniyetli gözükse de. Ancak, sitenin taşıdığı formatlardan biri olduğu için, ben de bu unsura adapte olma mantalitesini benimsedim. Bana kalırsa yazılan kritiğin kendisi, verilen puandan çok daha önemli ve açıklayıcıdır. Görüldüğü üzere bir puanı neden verdiğinizi açıklamak bile ne kadar zaman alıyor. İstatistikler hiçbir zaman meselelerin iç yüzünü yansıtmaz çünkü.
“Kurt Cobain’in de bu albümü beğenmemiş olmasının kayda değer bir yanı yok.” – Kesinlikle var hocam. Zamanında Nirvana’nın yarattığı etkiyi bu kadar yakından takip ettiyseniz, Cobain’in medya ve kayıt şirketleri tarafından ne kadar kullanıldığını, baskılandığını; yeri geldiğinde istediği müziği yapmasına engel olunduğunu, hatta bu durumun da ölümüne katkı sağlayan unsurlar arasında yer aldığını da bilirsiniz. Gencecik yaşta kafasını pompalıyla uçurmuş bir insan evladı konuştuğumuz kişi. “Bildiğim kadarıyla sanat(müzik) tarihini sanatçılar değil, eleştirmenler ve eserin yarattığı etki yazıyor.” – Sizi suçlamıyorum yanlış anlamayın ama zaten bu mantalite bitirdi Kurt Cobain’i. “Şöhreti kaldıramamak” değiminin alt metni bu. Albümün ulaştığı bu kült statü Nirvana’nın, Kurt Cobain’in müzisyenliğinin de sınırlarını aşan toplumsal ve psikolojik dinamiklerin üstünde duruyor hocam. Benim de okuduklarımdan öğrendiğim kadarıyla bu kült statünün yarattığı etki, Nirvana için sanıldığı kadar güllük gülistanlık olmadı. Ama siz de haklısınız, bu hususların hepsini nasıl sığdırayım ben 8 puana.
@Noshophoros, Kayda değer yanı yoktan kastım sanatçının eserini yere göğe sığdırması ya da hiç beğenmemesi, eseri iyi ya da kötü kılmıyor. Bunu farklı değişkenler belirliyor. Yoksa yazdıklarınızda haklısınız elbette. Bu arada yorumlara özenli şekilde cevap yazmanız takdire şayan. Yazı ile ilgili eleştirileri cevapsız bırakmıyorsunuz. Etkileşim faydalı oluyor. Kritik yazmaya devam edin. Keyifle okunuyor bence.
@deadhouse, “Kayda değer yanı yoktan kastım sanatçının eserini yere göğe sığdırması ya da hiç beğenmemesi, eseri iyi ya da kötü kılmıyor.” – Anladım hocam şimdi demek istediğinizi, kesinlikle haklısınız. Bu konuda sizi Mikael Akerfeldt’den daha fazla haklı çıkaracak biri de yoktur herhalde müzik dünyasında :)
Elbette cevapsız bırakmam hocam, ben niye yazıyorum bu incelemeleri, niye o kadar özen gösteriyorum. Ben senelerce incelemelerimde yazdıklarımı, burada sizlere cevap olarak yazdıklarımı birkaç istisna kişi haricinde kendimden başka kimseyle konuşamadım, fikir alışverişi yapamadım. Kendi kendimi doğruladım ya da yanlışladım. Sizlerin katılımı sayesinde hem ben kendi yanlışlarımı/doğrularımı test edebiliyorum, hem de bilmediğim şeyleri öğreniyorum. Bu nedenle katılımlarınız, yorum vasıtasıyla fikirlerinizi paylaşmanız benim için çok önemli. Bir konuda uzlaşalım ya da uzlaşmayalım önemli değil o kadar. Bu kadar insanız, burada ortak zevkler taşıyıp toplanmış insanlar olarak, yine de kendi hayatlarımızda sevdiğimiz şeyleri paylaşamamanın yalnızlığını çekiyoruz. Bu yüzden fırsatımın olduğu, halimin el verdiği sürece tabii ki yorumlarınızı cevapsız bırakmam.
Derinlemesine bilgi sahibi olmadığım bir tür ve albüm hakkında güzel kritik ve yorumlarla keyifli bir okuma oldu benim için. Seviyeli tartışmalara açız. Burada gayet seviyeli ve bilgilendirici bir tartışma ortamı var ne güzel. Bir eleştiriyi okuyorum ”lan hakkaten böyle bir şey var” diyorum; sonra ona gelen cevabı okuyorum ” sen de haklısın kardeşim” diyorum. Daha sonra başka biri olaya farklı bir açıdan yaklaşıyor, ondan da bir şeyler alıyorum.
Öte yandan Türkçeye hakimiyet ve derdini anlatabilme kabiliyeti olarak da gayet iyi bir seviyede burası. Ben çoğu zaman derdimi basit ve anlaşılabilir bir şekilde kaleme dökmekte zorlanmışımdır. Ellerinize sağlık hepinizin. İyi yağladım ama gördüğüm ekseri bu şekilde. :^)
@OblomoV, Teşekkürler hocam, siz de sağ olun. Sizin gibi kaliteli tartışmaların, incelemelerin kıymetini bilen katılımcıların varlığı, bahsettiğiniz şeylerin seviyesini yukarıda tutmasına yardımcı oluyor emin olun.
Hazır metalden daha hakim olduğum rock müzikle ilgili kritik gelmişken üç-beş bir şeyler daha yazayım. Canım çekti.
1-GRUNGE gerçekten bir müzik türü mü?
Bence değil. Yukarıda Emre beyin bu konuya değinmesi bende konuyu netliğe kavuşturma isteği oluşturdu. Şöyle yazmış yukarıdaki yorumda:
“Grunge, Nirvana’nın popülerleşmesi sonucu ona en yakın grupların aynı torbaya atılması sonucu icat edilmiş bir tür bence. Müzikal anlamda grunge şemsiyesi altında sayılan grupların ortak noktaları yok gibi bir şey.”
Bu konuyu en iyi aydınlatan, Paslanmazkalem yazarı Mert Yıldız; aynı sitede Soundgarden’ın King Animal kritiğini yazarken, incelemenin başında uzun uzun Grunge’ın bir tür olmadığını “kanıtlayan” bir yazı yazmıştı. Evet bayağı sert fakat detaylıca türün doğuşunu ve birbiriyle alakası olmayan grupların nasıl insanları “kerizlemek” için aynı kalıba sokulmuş olduğundan güzelce bahsediyor o yazı. Okuyunca ikna olmamak imkansız gerçekten. Merak eden bir göz atsın derim.
2- Grunge grubu DUMAN geyiği!
Geçenlerde bir çocuk geldi yanıma gitarıyla. “Ben metalciyim hülan!” dedim. Aldım gitarı cın cın verdim power chord’ları. Metalci olmayıp gitar çalan herkese uyuz olurum. “Abi ben daha çok grunge dinliyorum. Duman hastasıyım. Biraz da Nirvana dinlerim.” dedi. İşte birinci maddede değindiğim sıkıntı yüzünden çocuk birbiriyle alakası olmayan iki grubu aynı tür diye dinliyordu peh:(. Duman’la Nirvana ha?
Sırf ilk albümü Seattle’da kaydedildi diye Grunge kategorisinde anıldı ya, herkesin aklına kazındı bir kere Duman grunge grubudur diye. Şimdi lise çağlarında dinlediğin bir grup belli bir türle anılıyorsa, aynı alt türe ait grupları dinlersin ki bir şeklin olsun, bir ait olma hissi gelsin. Güzeldir severim böyle ergenlikleri ama şimdi Duman grunge diye yarın Alice in Chains’e falan denk gelecek. Çok enteresan değil mi abi?
3 – PIXIES !!!
Nirvana, Nevermind’la rock müziğe yeni bir soluk getirdi ama aslında yeni bir müzik icat etmemişti Nirvana. Yukarıda Grunge’ın aslında bir tür olmadığı iddiasını burada biraz daha güçlendirmek istiyorum. Bu gruplar aslında zaten var olan fakat ana akım olmayan bir müziği icra ettiler. Popüler olunca ortak paydaya alınıp yeni bir tür diye sunuldular.
Pixies grubu var ya abiler. Dünyanın en müthiş ama değeri bilinmeyen gruplarındandır ya. Kurt Cobain hastasıymış bunların. Pixies’in bir özelliği, şarkıların nakarata kadar soft olup nakaratta vurucu hale gelen parçalar yazmasıydı. İşte Kurt Cobain’in Nevermind’da büyük esinlenme kaynağı olan grup Pixies’di.
4- SMELLS LIKE TEEN SPIRIT !
Hız kesmeden devam ediyorum. Pixies’in Gigantic isimli süper ötesi bir parçası var. İşte bu parça yavaş, bas riffleriyle başlayıp, nakaratta distortion’u veriyordu. Baktığın zaman Smells Like Teen Spirit ile inanılmaz benzeşen paça Kurt reisin de ilham kaynağıydı. İlginç olan ise, Kurt Cobain’in Smells Like Teen Spirit’i Nevermind’a koymaktan neredeyse vazgeçecek olmasıydı. “Oğlum bu parça çok Pixies oldu, bayağı Pixies oldu hem de. Albüme koymasak mı? Pek niyetli değilim.” dese de parça albüme konuldu ve müzik tarihi değişti.
5 – BAŞARININ SIRRI ???
Smells Like Teen Spirit esasen hem Gigantic’in kardeşi sayılabilecek, hem de Boston’un More Than A Feeling’inin nakarat riff’inden etkilenmiş bir parçayken neden bu ikisinden çok daha popüler oldu? Şarkı çok iyiydi. Peki iyi olmasının sebebi neydi? Sözler mi çok sıkıydı? Cobain’in sesi mi çok iyidi? Solosu muydu :p? Parçayı vurucu yapan, hatta tüm albümü, grubu bu kadar popüler eden neydi?
6- Kurt Cobain öyle olduğunu çaktırmamayı başarmış bir RIFF MASTER’dır!!!
Evet sebebi budur. Bu adam hiç belli etmez ama 90′ların Tony Iommi’sidir bence. Dünyanın en iyi gitaristleri sıralamasında hep bir şekilde listededir ve altında “pff Kurt de gitarist miydi ne boktan liste” diye yorumlar gelir (bu sitede var mesela bu yorum). Ama sebebi tekniği değil, dünyanın en yaratıcı gitaristlerinden olmasıydı aslında. Çok az notayla böylesine akılda kalıcı tonla riff’i sadece 3 albüme sığdırmayı başarmıştı.
Nirvana sevmeyenler ya da bilmeyenler Bleach albümünü dinleseler epey şaşıracak, “oha Nirvana’nın böyle stoner parçaları mı varmış?” diyeceklerdir muhtemelen. Çok iyi rifflere ev sahipliği yapar o albüm. Genel olarak bakıldığında da her parçayı iyi yapan, en öne çıkan şey ritimleri olmuştur. Bu konuda ikna edici olmak istediğimden şuraya hızlı bir örnek video bırakmak istiyorum. https://youtu.be/JPWnxtOSlQI
Artık baydığımız Smells’in, More Than A Feeling’den daha sert olup daha popüler olması bundandır. Riff daha sıkıdır. Gitarın tonu dahi çok iyidir. Hem çalan hem söyleyen biri olarak Kurt Cobain büyük bir işin altından kalkmıştır. Rahmetle anıyorum.
@Raddor, İncelikli ve çok güzel bilgiler içeren bir yorum olmuş. Ellerinize sağlık.
“Grunge”ın yapay bir tür olduğuna yönelik gerek Emre hocamın gerek de sizin yaptığınız argümanlarda haklılık payı görüyorum elbette. Ama bence, bu grupların yaptığı tarzın birbirine ne kadar benzemesi ya da benzememesinden ziyade bu tanımın (yani grunge’ın) belirli grupların müziğini tanımlamak için neden kullanıldığı üzerine yoğunlaşmak “tür” bahsinde daha açıklayıcı olurdu. Sürekli saydığımız dört temel grunge topluluğunun birbiriyle dediğiniz noktalarda fazla benzerliği bulunmamasıyla birlikte, o zamana değin süregelmiş müzik kalıplarını daha yapısökümcü bir bestecilik anlayışıyla yıkmalarından ve ortaya yaydıkları belirli bir “kulak tırmalayıcılıktaki” sound’dan ötürü; aslında grunge tabirinin karşılığını çok güzel veriyorlar. Biri bir yere çay döker, başka biri sürekli terleyerek gömleğinin yıkanması ihtiyacını doğurur, bir diğeri ise üzerine kan sıçratır, ama neticede hepsi kirletir, pisleştirir. Bana kalırsa müzikal açıdan grunge böyle bir şey ve dört grup da bu sıfata bir yerden dokunmayı başarıyor. Öte yandan, sonraları birbirlerinden gittikçe farklılaşsalar da yine bu grupların, en azından erken dönemlerindeki çalışmalarında bir tür bakımından daha orta yolda buluşabilir çalışmalara imza attığı da öne sürülebilir. Bana kalırsa “Bleach”, “Ultramega OK”, “We Die Young” gibi çalışmalar birbirlerine; bir “Dirt”-”Nevermind”-”Badmotorfinger” örneğindeki kadar zıt ya da ayrıksı değil. Hepsi birbirinden farklı mı, farklı, ama en azından ben bu ilk dönem albümlerini dinlerken müzik türü bazında bir fikir birliği yakalayabiliyorum. Bu gruplar arasında ilk albümünü en erken çıkaran Soundgarden “Ultramega OK”i yayınladığında yıl 1988′miş. Zaten grunge’ın da teknik olarak 80′lerin sonlarına doğru doğduğu söylenir ki bu da “Nevermind”ın yayın tarihiyle ve türün “Nevermind” sonrası çıktığına yönelik argümanlarla çelişen anekdotlar. Çünkü “Nevermind”, türün daha çok “patladığı” albüm olarak geçiyor. Ana akımı etkisi altına alması bazında. Ama ondan önce grunge ismen olmasa bile teknik olarak vardı denilebilir. Ömrü zaten kısa bir tür olmasının, çıkışının ise tarihsel ölçüde biraz “aceleye gelmiş” gibi bir algı yaratmasının da grunge’ın doğal mı yoksa sentetik bir tür mü olduğuna yönelik tartışmayı kuvvetlendirmesi bana kalırsa normal.
Duman bahsi zaten apayrı bir konu. Yıllarca, bilhassa lise zamanlarımızda Dave Mustain’in Metallica’dan atılması, Cliff’in ölmesi, Marilyn Manson’ın sırt kemiği ve oral sorunsalı gibi muhabbetlerin en yaygın yerli versiyonlarından/efsanelerinden biriydi Duman’ın grunge geyiği. Ama şakası bir yana, “En Güzel Günüm Gecem” parçasının açılış rifi, net bir şekilde Nirvana-Nevermind stili bir rif gibi gelir bana. Öte yandan dumanın bir döneme kadar sahne duruşundaki öykünme, Kaan Tangöze’nin tavırları da biraz bu muhabbetlere katkı sağlıyordu. Yani biraz (teşbihte hata olmaz) hırsızın hiç mi günahı yok meselesi de var işin içinde dediklerinize ek olarak.
Pixies, gerçekten de Nirvana üzerinde sağlam etkiye sahip bir grupmuş, ben de zamanında baya denk gelmiştim grubun ismine Nirvana ile ilgili şeyler okudukça. Ama bu konuda verdiğiniz bilgileri hiç duymamıştım. Şaşırtıcıydı baya, Pixies’dan malum şarkı dışında bildiğim başka bir parça yok. Smells bahsinde altını çizdiğiniz şarkıya bakacağım.
Kurt Cobain’in gitaristliği ve rif yazımı konusunda söylediklerinize de tamamen katılıyorum. İncelemenin altındaki pek çok yoruma cevaben, grubun “Bleach” albümünün adını bizzat anmıştım. Nirvana’nın diğer çalışmalarına da bakılması gerektiğini söyleyişim, grubun ve Kurt Cobain’in neler yapabildiğini göstermesi sebebiyleydi. “90′ların Iommi”si belki biraz fazla iddialı :) ama dediğiniz yerden de makul karşılanabilir.
@Noshophoros, sizin de elinize sağlık. Güzel bilgi, fikir ve görüş alışverişi yaptık. Kritiğiniz sayesinde genel olarak iyi muhabbet döndü bu sayfada. İncelemelerin devamını bekleriz. :)
@Raddor, Rica ederim hocam. Haftaya, Alice in Chains’in Layne Staley ile kaydettiği son stüdyo albümün incelemesini paylaşacağım sizlerle. İlginizi çekerse beklerim muhakkak.
I can tell just by the climate, and I can tell just by the style
I was born and raised on Venus and I may be here a while
Cause every supersonic jerk off who plugs into the game
Is just like every subatomic genius who just invented pain
grubun kendisi ve sebep oldukları onlarca şeyle ilgili bir sürü olumsuz düşüncem olsa da hemen hemen herkesin bahsettiği, malumu olan ve yukarılarda da güzelce açıklanan meseleler. haliyle buraya olumlu, artı bir yorum, bir düşünce bırakmak isterim.:
aradan ne kadar zaman geçerse geçsin; hangi tarifte yaşarsak yaşayakun bence bir çocuğa bir gence ana akım müzikten ziyade alternatiflere yönelmesini sağlamak, rock müziğe alıştırmak ve sevdirmek için mükemmel bir albüm.
ileride rapçi de olsa, popçu da, o an kaç yaşında ve kim olursa olsun bu albümden bir şeyler kendisine bulup katabilir.
Albümün okur notu: 6.33/10
:/
90larda cidden efsane albümler yayınlandı (hemen hemen her tarzda). Bu albüm alternatif rock (içine grunge, punk rock, indie vb. ekleyin) grubunun önünün açılmasına çok büyük katkı sağladı. bu yönüyle dünya müzik tarihinin seyrini değiştiren albümlerden biridir. Prodüktörü efsane isim Butch Vig. Yıllar içinde farklı tarzlardan albümleri, şarkıları keyifle ve merakla dinledim (black metal, death metal, electronic-idm, jazz, folk vb). Şimdi eskisi kadar müzik dinlemesem bile arada durduk yere bu albümü (veya albümden şarkıları) dinlerim. Yıllar geçse bile etkisini kaybetmeyen önemli bir albüm. Benden 10/10
13.04.2020
@atilla, “90larda cidden efsane albümler yayınlandı (hemen hemen her tarzda)”. Kesinlikle hocam. Guns n Roses’ın “Use Your İllusion I – II” ikilisi de başı çekenlerden olmak üzere, mainstream müziğin belki de hiçbir zaman bu kadar zengin ve kaliteli olamayacağı bir dönemmiş 90′lı yıllar. Metalinden rock’ına, pop’undan disco’suna hemen hemen her türde esasen melodik alt yapısında hâlâ “müzik” dediğimiz şeyi görebildiğimiz yapıların olduğu işler çıkmış. Çoğu zaman ana akım kötülemesi yapıyoruz ama, bugünün ana akımı o zamanın ana akımındaki müziğin kalitesine yaklaşamaz bile bana kalırsa.
Bu müziğe dair baştan sona dinlediğim ilk albüm, bence çoğu kişi için de böyle bir özelliği var bu albümün
13.04.2020
@Salata, Katılıyorum. “Grunge” diye bir şeyin olduğunu öğrendiğim albümdü “Nevermind”.
2 puanı nereden kırdınız?
13.04.2020
@deadhouse, Esasen incelemede de değindiğim sebeplerden ötürü hocam. Yani, albümdeki bazı şarkıları ne kadar güzel yapmışsa, bazılarını da bir o kadar tekdüze yapan; monotonluk düzeyindeki kendini tekrar etme unsuru. Öte yandan incelemeyi yazarken albümü şarkı analizleri üzerinden değerlendirmesem de puanlamayı yaparken göz önüne aldım bu kıstası.
13.04.2020
@Noshophoros, Yazınızdan anladığım kadarıyla pek Nirvana seven biri değilsiniz. Naçizane görüşüm bence diğer sevdiğiniz Grunge gruplarından birinin albümünü kritikleseydiniz daha iyi olurdu. Nirvana her ne kadar bahsedildiği gibi bir sürü boktan akıma veya gruba yol açmışsa da kendi başına gelmiş geçmiş en kült gruplardan biridir. Ülkemizde çok sevildiğinden emin değilim; fakat grubun müziğine tutkuyla bağlı epey insan var. Yanlış anlaşılmasın; kritiğiniz çok iyi. Ben sadece daha çok sevdiğiniz Grunge gruplarından birinin albümünü ele almanızın daha doğru olduğunu düşündüm. Nevermind kritiğini görür görmez, albüme ve Nirvana’ya bir sürü övgünün sıralandığı bir kritik yazıldı diye düşündüm, yanılmışım. Aslında bakılırsa bir yandan da çok iyi oldu kritik. Albümü pek beğenmeyen birinin ve grubun yol açtığı durum ve olaylardan hoşnut olmayan birinin gözünden Nevermind okumak güzel. İkilemde kaldım haha. Teşekkürler hocam. Elinize sağlık. :)
13.04.2020
@deadhouse, Rica ederim hocam ne demek , teşekkür ederim kritik hakkındaki görüşleriniz için :) Yalnız gördüğüm kadarıyla biraz yanlış anlaşılmışım. İlk olarak Nirvana seven biriyim, tabii ki “Nevermind”ı da. Yukarıda size yazdığım yorum temelde sadece “Nevermind” ile ilgiliydi. Benim en sevdiğim Nirvana çalışmaları “Bleach” ve “Incesticide”dır.
Kritiğe gelirsek, aslında Nirvana’nın müzik piyasasına hem olumlu hem de olumsuz yöndeki getirilerini aktarmaya çalıştığım bir yazıydı ve “Nevermind”da bu konunun tam merkezinde duran bir çalışmaydı. Yoksa kişisel anım da dâhil olmak üzere yazıda Nirvana’yı methettiğim baya yer vardı aslında. Ama eleştirel de baktığım için negatif yönlerine de değinme gereği duydum.
Bunun haricinde, diğer grunge gruplarından da elbette albüm incelemeleri yazacağım bir sıkıntı olmazsa. Hatta, haftaya Alice in Chains’in; Layne Staley’li son albümü “Alice in Chains”i yazmak niyetindeyim.
Böyle enerjik bir albümün insanı yıkıntılara sürüklemesi ne kadar enteresan. Grunge’ı tanımlayan şey bu herhalde. Sayılan grupların müziğine bakıyorsun rambır rumbur. Sanki bir punk, bir metal. Ama dinledikçe bunalıma sürükleniyorsun, yıkıklaşıyorsun, böyle bir hallerin geliyor. Hareketli sound’un aksine.. Garip.
Thrash’i de bitirdin, Glam’i de bitirdin, Hard Rock’ı da bitirdin Nevermind! Rock müziğe dair neyi seviyorsam yok ettin aq albümü! Sahnede süper kahraman gibi gözüken adamların yerini sümsük, kambur duruşlu adamlar aldı. Bir de bununla övündünüz. Rol yapmıyorlarmış, kendileriymiş.. Kendim gibi olan adamı n’apayım lan! Ben reyiz görmek istiyorum. “Üff ne groupie götürmüştür ha bu herif” demek istiyorum. Dinledikçe adamın serseriliğinin, yobazlığının, amarikan kıroluğunun derime nüfuz ettiğini hissetmek istiyorum. Bu iyi adam tripleri ne oğlum??
Yine de 10 verdim. Kötü şarkı yok çünkü. 5.90 biraz ayıp olmuş sanki.
13.04.2020
@Raddor, Glam Nirvana’dan önce bitmemiş miydi?
14.04.2020
@deadhouse, saydığım türlerin popülerliği her türlü bitecekti aslında ama bu albüm günah keçisi oldu biraz da değil mi? Albüme karşı atarlı söylemim yarı ironik aslında. 80′lerin müzik türlerinden hoşlananlar öfkesini bir tek bu gruba yönlendirmişler gibi. Nikki Wild’ın evinin tuvaletinde Kurt Cobain fotoğrafı olması gibi tuhaflıklar, Get Thrashed belgeselindeki “and Nirvana happened” cümlesi, The Wrestler filminde Hard Rock’çı Mickey Rourke’ın “karı kılıklı Kurt Cobain geldi ve her şeyi mahvetti” repliği (bir hair metalcinin karı kılıklı söylemi de ayrı garip) ve daha pek çok yerde tek bir adama, albüme, gruba böyle nefret duyulması enteresan.
14.04.2020
@Raddor, Glam metal, felsefesi de, imajı da, müziği de kısıtlı bir tür olduğu için sadece 80′lere hapsolmaya mahkum bir türdü. Bence Nirvana ya da Grunge’ın veya başka bir müzik türünün ilgisi yok. Bahsettiğin müzisyenler vb. bence sevdikleri ve icra ettikleri müziğin yok oluşuna bahane bulmak istemişler. Dediğiniz gibi sadece günah keçisi aramışlar. Thrash metal de müzik olarak belli bir yere kadar icra edilebilen bir tür ama Thrash metalin popülerliğinin azalışını Nirvana’ya bağlamak saçma. Nirvana’dan sonra bir sürü iyi thrash albümü çıktı. Thrash’i Death metal bitirmiştir desek daha doğru olur bence.
16.04.2020
@deadhouse, bence de thrash’in pek alakası yok ama GetThrashed belgeselinde grunge’a fazla yer verilmiş ve thrasher’lar grunge gruplarına karşı alındıklarını belirtmişlerdi. (Grunge’a alt grup olarak konserde yer vermelerine rağmen grunge gruplarının metale yer vermemesi)
13.04.2020
@Raddor, Ne güzel dökmüşsün içini hocam, söylediklerinde de haklılık payın çok.
İlk paragrafta değindiğin müzik-duygu tezatlığı ise bana kalırsa grunge’ın en karakteristik yanlarından birisi ki zaten sen de “Grunge’ı tanımlayan şey bu herhalde” demişsin çok isabetli olarak. Bugün, Eddie Vedder dışında bu müziği patlatan ikonların hiçbirisinin hayatta olmayışı ve bu tablonun büyük oranda; kendi içlerindeki bunalım ve çözümsüzlüklerden ileri gelmesi de tespitin doğruluğunu pekiştiriyor gibi.
Öte yandan; “Kendim gibi olan adamı n’apayım lan! Ben reyiz görmek istiyorum. “Üff ne groupie götürmüştür ha bu herif” demek istiyorum. Dinledikçe adamın serseriliğinin, yobazlığının, amarikan kıroluğunun derime nüfuz ettiğini hissetmek istiyorum. Bu iyi adam tripleri ne oğlum??” şeklindeki muazzam samimiyet ve haklılık taşıyan sözlerin, yine de biraz “alt kültür” dediğimiz olgunun en az diğeri kadar gerçek olduğunu yadsıyor gibi. Bir bakıma grunge’ın tepkisi de buydu denilebilir. Senelerce dergilerden, mecmualardan vs.lerden müziğin hep o “şaşalı, kadın avcısı, fiyakalı, enstrümanıyla şov üstüne şov yapan (Mötley Crüe stereotipi)” tarafını görmüş dinleyiciye “her şey zannettiğiniz gibi işlemiyor hayatta, bakın bu da var !” demenin bir yolu olduğu için grunge ve Nevermind patladı bu kadar bana kalırsa. Sanat ve müzik akımlarını incelediğimde en dikkatimi çeken husus şuydu; toplumda bir karşılığı olmayan ve haklı bir isyan taşımayan bir akımın tutunması, imkansıza yakın derecede zor.
Thrash başta olmak üzere saydığın türlerin “Nevermind” sonrası yaşadığı akıbetten tabii ki ben de hoşnutsuzum. Ama bu noktada da Victor Hugo’nun bir sözünü hatırlatırım:
“Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir düşünceye karşı koyamaz”.
14.04.2020
@Noshophoros, Teşekkürler. Sizin kritiğinizi de çok beğendim. James Hetfield’ın doksanlar başında konserde Layne Staley’le dalga geçip seyirciden ayakkabı yemesine anlam veremezdim mesela. Şimdi yazıdaki bilgiler ışığında kafamda daha iyi oturdu o dönemin meseleleri.
https://youtu.be/uWYnSEZKcVw
Hayatta hiçbir şeyi ciddiye alamıyorum. O yüzden albüme kustuğum öfke de şakavari bir söylemdir aslında. Evet gerçekten Hard Rock’çı abileri tercih ederim. Çünkü ben dinleyiciyi gazlayan işleri daha çok seviyorum. Ama Kurt Cobain’i de çok severim. Montage of Heck, hatta o çıkmadan önce About A Son; seyredip kendisinden bayağı etkilendiğim belgesellerdi.
Kurt Cobain’in hırkası heavy metali bitirdi, diye bir söz vardır. Grunge diye uydurma bir tür değil, doğrudan Nirvana (daha doğrusu Kurt Cobain) müzik tarihinde belki de sadece punk ile kıyaslanabilecek bir etki yaratmıştır. Kendi tarzıyla punk’ı güncellemiştir bir anlamda.
Biliniyor, heavy metal gerçek anlamda -punk’ın bir sonucu olarak- NWOBHM ile doğdu. O dönemin grupları punk gruplarının kendin yap etiğini rehber edinip plak şirketleri kurdular, konserler organize ettiler. Ancak bu dalga müzik endüstrisi karşısında tutunamadı. Müzik endüstrisi Def Leppard’ı ABD’deki glam akımının altyapısını oluşturacak şekilde seçti, Maiden numune olarak trene atladı ve defter kapatıldı. Eğer ABD’deki Lars Ulrich gibi NWOBHM delileri olmasa hikaye çok başka şekilde seyrederdi. Onların iradesi thrash-death gibi türlerin de gündeme gelmesini sağladı. Lakin kural hep aynıydı. Öne çıkanlar müzik endüstrisi tarafından seçiliyor, arkada kalanlar kendi haline terk ediliyordu.
Bu durum, yani müzik endüstrisine mutlak bağımlılık, metali büyük oranda yozlaştırdı. Metalin toplumsal köklerine gayet ters bir durum olan rock star kültürü temel motivasyon haline geldi. O günlerde bu müziği dinleyen biri olarak rahatlıkla iddia edebilirim ki, ’90′ların başında heavy metal saçma sapan bir şeydi ve gelişme dinamikleri büyük oranda sakatlanmıştı.
İşte Kurt Cobain bütün bu saçma rock star kültürüne esaslı bir tekme savurdu. O haliyle metali gerçek anlamda gömdü.
Peki bu benim niye hoşuma gidiyor? Tam da Saxon’dan Biff Byford’un dediği gibi, Nevermind metal gruplarını köklerine dönmek zorunda bıraktı, yeraltı sahnesinin önemini fazlasıyla artırdı ve özellikle İskandinav gençlerinin öncülüğünde heavy metalin durdurulamaz gibi görünen gelişim dönemi başladı. İnternetin sağladığı avantajlarla ve tabii ki punk’tan miras kendin yap etiğiyle heavy metalin gelişim dinamikleri çok sağlam temellere oturdu. Heavy metal altın çağını ’80′lerde falan yaşamadı. Heavy metal tarihinin en parlak dönemi şu anda içinde bulunduğumuz an…
Kişisel olarak da Nevermind’ı çok severim, ama bunu bir yana bıraksam dahi, bu albüme 8/10 verilmez. 10/10′luk bir iş olduğu tartışılmayacak çok az sayıdaki albümden biridir Nevermind.
14.04.2020
@Emre, Hocam yazınızdaki müzik endüstrisinin etkileri ve ekstrem metal sahnesinin güçlendiği yerleri yazdığınız kısım haricinde katıldığım neredeyse hiçbir nokta yok. Sanırım mantalite ve yorum şeklimiz çok zıt. Ama en azından ben de dediklerinizi nasıl yorumladığımı belirtmiş olayım.
“Grunge diye uydurma bir tür” ? – Teknik olarak “tarz” diye adlandırdığımız şeylerin hepsi o açıdan bakacak olursanız bir icat ya da uydurma zaten. Hard-rock terimi; rock n roll’un karşılayamadığı sertlikteki sound’u, metal; hard rock dan da sert olan sound’u , grunge harcore punk ile metalin daha avangart unsurlarla birleşiminin sound’u vs gibi şeyleri tanımlamak için kullanılıyor en basit şekliyle malumunuz, içine o müziğin teknik bileşenlerini de katarak tabii. Nasıl ki biz müzik literatüründe bu türlerin hepsinden bahsediyorsak bir terim olarak, grunge da bu türler arasında yer alıyor. Birde, Nirvana’nın bu konudaki hakkını incelemede ben de teslim ettim ama diğer grupların bu furyadaki etkisini neredeyse sıfıra indirgemekte bana kalırsa ayrı bir tartışma başlığı. Ama oraya değinmeyeceğim.
“Müzik endüstrisi Def Leppard’ı ABD’deki glam akımının altyapısını oluşturacak şekilde seçti” – Def Leppard’ın erken dönemleri NWOBHM dahilinde, bilhassa “On Through the Night” albümü, belki “High N Dry”da buna katılabilir. Sonradan geldiği aşamalar ve “Hysteria” ile sonrası dönemi diyorsanız şayet, ben daha çok pop rock terimini tercih ederdim. Konuştuğumuz zaman aralıklarında Guns n Roses, Bon Jovi, Mötley Crüe gibi gruplar bana kalırsa Def Leppard’dan daha glam’di, üstelik sadece müzik değil sahne stili olarak da. Def Leppard’a gelene kadar glam’i glam yapan nice grup var.
“90′ların başında heavy metal saçma sapan bir şeydi ve gelişme dinamikleri büyük oranda sakatlanmıştı.” – “Rust in Peace”, “Black”(“Metallica”) ve “Cowboys From Hell” gibi albümler söz konusuyken biraz garip olmuş bu ifadeniz. Hele az önceki glam muhabbetinden yola çıkarak; Pantera’nın zamanında glam metal yapan bir gruptan groove metal’in kitabını yazan gruba dönüşmesi hikayesi “metalin gelişimi” konseptine daha nasıl uyabilir bilmiyorum. 90′ları metal müziğin genel ölçekte zayıflaması olarak eleştiriyoruz ama, bu albümler ve dediğiniz gibi ekstrem metal sahnesi kanadıyla metal yine bir ölçüde yolunu bulabiliyordu 90′ların başında.
“Nevermind metal gruplarını köklerine dönmek zorunda bıraktı,” – Köklerine dönmek ? “Nevermind” ve grunge’dan sonra metal grupları tersine ne yapacağını şaşırdı hocam. Metallica’dan “Load”-”ReLoad”lar, Megadeth’tin “Risk”e kadar gidecek çizgisi (severim o albümleri bu arada, o farklı) ,Exodus’un “Force of Habit” sonrası uzun suskunluğu, Judas’ın “Painkiller”dan sonra “Jugulator” için 7 yıl beklemesi, Maiden’ın Blaze Bayley dönemi ve çuvallamaları vs… Bu grupların neredeyse hiçbirisi 90′lar öncesi dönemleri gibi metale yön veren albümler yapamadılar. 2000′lerde eski metal gruplarının yeniden eskisi gibi sert albümler yapmasını mı kast ediyorsunuz ? Belirli istisnalar dışında o albümler hayranlarının nezdinde hep yetersiz görüldü ve bir “Reign in Blood”, bir “Master of Puppets” olamadığı için yemedikleri dayak kalmadı.
“Heavy metal altın çağını 80′lerde falan yaşamadı. Heavy metal tarihinin en parlak dönemi şu anda içinde bulunduğumuz an…” – Eğer metal müziğin kazandığı çeşitlilik ve üretim sıklığı açısından diyorsanız makul, yoksa bu da kabul edilebilir değil. En basitinden metal müziği metal müzik yapan kayda değer tüm büyük grupların esaslı işlerinin dönemiydi 70′ler sonu ve 80′ler. Grunge ve başka başka türlerin metalin genel profiline vurduğu darbe, sonrasında da teknolojinin suni sound’larla birbirinin kopyası gibi zibilyon tane benzer albüm ürettiği bu çağ metalin altın çağı olamaz, en fazla metal müzikte üretimin altın çağı olur, ama o üretimlerin ne kadarı gerçekten “altın”, tartışılır. 80′lerde yapılmış bir “Ride the Lightning”i ya da “Appetite for Destruction”ı, bugünlerin bir albümüyle takas eder misiniz ?
Son olarak, puanlama. Daha önceki bazı kritiklerimde de belirttiğim gibi pek becerebildiğim bir iş değil. Ama öte yandan, benim de 10′luk gördüğüm nice albümün puanı şaşırtıcı derecede düşüktü. Bunun net bir skalası yok sanırım. “Nevermind” üzerine düşündüm ve başta 10 verecektim total etkisi için. Sonra ise biraz müzik açısından düşündüm ve çok iyi bir albüm olmasına rağmen mükemmel de olmadığına kanaat getirdim. Evet, belki 9 ya da 9,5 versem daha iyi olurdu ama 10′luk gördüğüm bir albüm de değildi. Benim de mesela 10′luk gördüğüm grunge albümü Alice in Chains’in “Dirt” albümüdür, ama sitedeki puanına bakın; 9.
14.04.2020
@Noshophoros, ben de kısaca yorumlarınla ilgili görüşlerimi belirteyim.
- Grunge, Nirvana’nın popülerleşmesi sonucu ona en yakın grupların aynı torbaya atılması sonucu icat edilmiş bir tür bence. Müzikal anlamda grunge şemsiyesi altında sayılan grupların ortak noktaları yok gibi bir şey. Diğer tarzlar açısından düşünelim: Thrash, black, death vb. basbayağı karakteristik özellikleri olan türler. Ama örneğin NWOBHM da grunge benzeri bir “torba”. Müzikal tarz ile alakası bile yok.
- Def Leppard’ın glam grubu olduğunu iddia etmedim tabii ki. Müzik endüstrisinin NWOBHM grupları içinden seçtiği isim sanılanın aksine Maiden değil Leppard. Bunun tek sebebi de ilk çıkan gruplardan biri olması değil tabii. Leppard ile glame çıkan İngiltere-ABD köprüsü kuruluyor. Ampirik olarak son derece hakim olduğum bir konu bu.
- ’70′lerin sonu ve ’80′lerin başında kurulan grupların çoğu olgunluk ürünlerini ’80 sonlarında veya ’90 başlarında çıkardılar. Bu yüzden o dönemde iyi albümler çıkmasından daha doğal bir şey yok. Ben bunu müzikal açıdan söylemedim, ama ’93-94 gibi anaakımdaki metal kalitesinin trajik seviyelere gerilediği de açık olsa gerek. Sadece Pantera pek bir şey ifade etmiyor maalesef.
- Köklere dönmek konusundaki ifadem gayet zayıf kalmış. Dalganın geri gelmesi ’97-98 gibi oldu tabii. O zamana kadar herkes bir şeyler deniyordu. Sonrasında istenilen şeyi çalabilme serbestisine sahip olundu tekrar. Nirvana’nın yıktığı yerde yeraltının “yeşermesi” sağladı bunu.
- Bence günümüzde metalin genel kalitesi ’80′lerdekinden kat be kat yüksek ve bundan daha doğal bir şey yok. Ama evrim yeteneği güçlü tarzlar ekstrem olarak görülenler. Power, klasik heavy gibi türlerin tıkandığı da aşikar.
14.04.2020
@Emre, Def Leppard olayi cok dogru, bence de en iyi glam grubu falan degil ama motley crue ile beraber 80′ler glam diyince Def Leppard akla gelir Amerika’da. Ingiltere’de bile 40 sene sonra hala bu kadar revacta olmadiklarina eminim.
Emir eline sağlık, zevkle okudum.
Grunge kültürüyle ilişkim yok denecek kadar az. Çocukken radyoda, TV’de, arabada ne çalıyorsa onu dinliyor onu seviyordum. Metallica vesilesiyle metalle tanışmam 1991′e tekabül ediyor. 1991-1996 arasında Metallica, Iron Maiden ve Manowar’un yanı sıra hoşuma giden ne varsa onu dinliyordum. Haluk Levent ve Şebnem Ferah’ın ilk albümlerini de almıştım, Kayahan’ın bir albümünü de, Sepultura “Arise”ı da.
Bu dönemde ergen olup da Nirvana’yla tanışmamak elbette ki imkânsızdı. Çevremde fazla dinleyen yoktu ama dinleyenler vesilesiyle Nirvana’nın ilginç bir grup olduğu izlenimine kapılmıştım. Smells Like Teen Spirit’i ilk duyduğumda aklımı kaçırmamıştım ama özellikle girişi çok hoşuma gitmişti. Ne ilginçtir ki bugüne dek Nevermind’ı bir kez bile baştan sona dinlemedim. Hatta albümdeki bazı şarkıların sadece unplugged versiyonlarını dinledim. Türün diğer gruplarına da hiç ilgi duymadım ve Pearl Jam – “Ten”i bile ta 2007′de ilk kez dinledim. Aynı şekilde, 3 sene önce Alice in Chains – “Would?” başlasa “bu çalan ne?” diyebilirdim. Grunge ve genel olarak rock müzikle aram hiçbir zaman olmadı.
Grunge’ın yapı taşlarına yönelik bu ilgisizliğim ve bilgisizliğime ve Nirvana’yı da çok kısıtlı dinlememe rağmen grubun bir dönem benim üzerimde de acayip bir etkisi oldu.
1995 yazında, o dönem rock ve biraz da metale heves eden en yakın arkadaşım bana bir kaset çekmişti. Kasetin bir tarafında Fear of the Dark ve Afraid to Shoot Strangers, diğer tarafında ise Nirvana MTV Unplugged vardı. O şarkıları bir yaz boyunca istisnasız her gün dinledim. Yazlıkta herkes yattıktan sonra, her yer boşaldığında evden çıkıyordum ve tek başıma o kaseti dinliyordum. Iron Maiden’ı zaten biliyordum ve gece karanlıkta Fear of the Dark dinleme tribine girmek çok hoşuma gidiyordu. Şarkı sözlerindeki gibi “I am a man who walks alone and when I’m walking a dark road at night or strolling through the park” derken gerçekten de gece vakti yazlıktaki çocuk parkının yanındaki yolda tek başıma yürüyordum.
O iki şarkı bittikten sonra dönüş yoluna geçiyordum ve kasetin öbür yüzünü çeviriyordum. Dönüş yolu önceki yolun paralelindeki daha karanlık bir yoldu ve o yolda Polly, Pennyroyal Tea, On a Plain, Something in the Way, All Apologies ve Where Did You Sleep Last Night dinlemek acayip zevkli geliyordu. Yolu uzatıp hepsini dinlemeye çalışıyordum ve bunu neredeyse her gece yapıyordum.
1996-1997 gibi neredeyse sadece metal dinlemeye başladıktan sonra ne ilginçtir ki kendi isteğimle bir kez bile Nirvana dinlemedim. Yaklaşık 23 yıldır tek bir Nirvana şarkısı bile açmadım. Sağda solda elbet duydum ama kendim dinleme ihtiyacı duymadım.
Yine de çeyrek asır önceki o gece yürüyüşleriyle örtüşen Nirvana şarkıları hayatımın önemli müzikal tecrübeleri arasına girdi. Bunca zaman geçmiş olmasına rağmen şu an bile şarkıların nasıl başladığını, yapısını, nakaratlarını hatırlıyorum.
Bu da Nirvana’nın gerçekten de “zamansız” bir müzik yaptığının kanıtı sanırım. 25 yıl bir kez bile dinlemeseniz dahi unutamayacağınız şarkılar yazmışlar. Bu çok büyük bir olay.
14.04.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Teşekkür ederim Ahmet abi.
Bu arada bana kalırsa, bir noktada grunge’ın içine girmelisin. Belki hiç sevmezsin ama en azından “Dirt”, “Badmotorfinger”, “Ultramega OK”, “Facelift”, “Bleach” vs. gibi albümeler insana müzik olarak ciddi bir ufuk katabiliyor. Kişiyi şaşırtacak rifler, melodiler ya da düzenlemeler olabiliyor.
14.04.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Konuyla alakasız olacak ama ”Çocukken radyoda, TV’de, arabada ne çalıyorsa onu dinliyor onu seviyordum.” Bir an çoçukluğuma gittim pazar akşamları babamın hegomonyası altında ”ibo show” izlediğimiz günler aklıma geldi. Hatta her hafta izliyorduk. İbo adam yazın tatile gidiyor tatil yerinde çekiyordu programı böyle Miami t shirt giyiyordu biz onuda izliyorduk. Ya be n Yıldız Tilbe’nin programı terk edişini ve pezevenklerin elinden muhabbetini o an canlı izlemiştim. Hatta bir bölümde Arif Sağ geldi programa tabii adam Arif Sağ programda başka davetli falan da yok ibo’nun orkestrasında ki bağlama çalan kişi Arif Sağ’dan önce bağlamasına dokunduğu ve başladığı için herifi azarladı, programı durdurdu reklama soktu artık sonrasında ne olduysa … falan filan alakasız oldu konuyla ama bir gittim o zamanlara iyi oldu …:D
14.04.2020
@kspsml, ben de 1993-1994 civarı bir dönemde Coşkun Sabah’ın o dönemde çıkan albümünü almıştım. Neden bilmiyorum. Sanırım 1 kez dinledim baştan sona.
19.04.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Ülkede o esnada canlı olup da o albümü baştan sonra en az bir kez dinlememiş insan sayısı oldukça azdır:) Benim de Metallica, Madien, Nirvana ile tanışıp zevkten delirmemle, Coşkun Sabah dinleyiciliğim arasındaki zaman dilimi en fazla bir kaç haftadır:)
İlk siyah tişortumu almamla birlikte Nirvana’yı terk etmem bir olsa da bunlar Müzik tarihinde eyfel kulesi, özgürlük heykeli gibi albümler ve puanlandırılmaları bile benim içimi cız ettiriyor açıkçası.
Sayfayı %140 oranına getirdim, Nevermind’ı başlattım ve kahve kupamı avuçlarımın arasına alıp kritiği büyük bir keyifle okudum. Dinlerken bir yandan geçmişe yolculuk yaptım diğer yandan “1990′lı yılların başında neler dönmüş ya?” düşüncesiyle akışı takip ettim.
Grunge konusunda ben de Ahmet gibiyim. Lise 3′teyken arkadaşlardan aldığım kasetle Nirvana’yı tanımıştım. O zamanlar Cobain hakkında çok acayip muhabbetler dönüyordu ama çevremdeki bir avuç metalci arkadaşın ortak düşüncesi, albümün harikulade olduğu yönündeydi.
Ellerine, zihnine sağlık. Sayende aşırı uzun bir zamandan sonra tekrar Nevermind dinleyerek geçmişe ışınlandım.
14.04.2020
@Ouz, Teşekkür ederim Oğuz hocam kritik hakkındaki görüşlerin için. Sevindim ayrıca güzel bir zaman yolculuğuna aracı olmasına.
Aslında benim de bir nevi geçmişe ışınlanma seansıma dönüştü bu inceleme. Yıllar önce, sanırım 90′ların sonları ya da 2000 başlarıydı, “Smells Like Teen Spirit”in klibini ilk kez televizyonda gördüğüm zamanı hatırladım. Tabi o zamanlar baya küçüktüm, ekranda gördüğüm o yeşil kazaklı sarı saçlı adamın çoktan ölmüş olduğunun idrakında bile değildim, ama grunge’ı ucundan da olsa yakalamam mümkün olmuştu. Yıllar sonra bilinçli bir kafayla o parçaları dinlediğimde ve hakkında okumalar yaptığımda adeta dönemin ruhu içimde canlandı.
Yıllarca, neden ekoseli oduncu gömleği giymeyi sevdiğimi merak ederdim. Neden bu kadar gömleğim vardı ve büyük çoğunluğu kareli-çizgiliydi. Grunge’ı öğrenince anladım. 1993 yılında doğmuş biri olarak ben o kuşağın bir evladıydım. O albümlerin hepsi, benim doğumumdan sadece iki sene önce dünyayı avuçlarına almışlardı ve etrafımı çevirmişlerdi.
Konudan bağımsız ama, bu albümdeki “Endless, Nameless” şarkısı acayip bir olay. Yani üstüne aslında çok şey yazılabilir ama aklıma ilk gelen:
https://www.youtube.com/watch?v=cEfS98F89Ho
Bu videoda 5:16′ya kadar olan kısımın, sanki Nirvana versiyonuymuş gibi gelir bana “Endless, Nameless”. Benzer kaotik yapı, benzer dissonant ses ve efeklerin kullanımı ve benzer mantalite.
Ben de Kurt Cobain hakkında acayip şeyler okumuştum zamanında. Bunların en acayiplerinden birisi de yaptığı bazı uçak yolculuklarında Celtic Frost dinliyor oluşuydu. Aslında Pink Floyd, The Beatles, Black Flag, Celtic Frost gibi çeşitli tarzlardan gruplar dinleyen, müzik zevki geniş bir adammış.
Güzel bir yazı olmuş, keyifle okudum. Ancak en sonda notun 8 olduğunu görmek şaşırttı.
Bu sitede 10 almış bir çok albümün 4-5 yıl sonra zor hatırlandığını söylersem yanlışa düşmüş olmam. 90′ların başında çıkan bir albümü ise bugün hala konuşuyoruz. Dinliyoruz…
10 üzerinden 10 klasik albüm demektir, Nevermind ise bundan 50 yıl sonra hala konuşuluyor olacak. Tıpkı Beatles klasikleri gibi. Dolayısıyla başka bir notu olamaz (bence)
Yeni çıkan bir albüme 10 verilmez (bence), çığır açtığı ilk dinleyişte belliyse bile verilmez. Çünkü grup daha da üzerine çıkabilir bir sonraki albümle. O zaman değerlendirme sağlıksız olmuş olur. 30 yıl sonra hatırlanan ve yüz yıl sonra bile hatırlanacağını söylesem “kesin hatalısın” denemeyecek ve grubun da artık aşamayacağı bir albüme ise 10 verilmesi yanlış olmaz.
8 verileceğine not verilmemesi daha uygun düşerdi diye düşünüyorum. Çok güzel bir makale olurdu.
Çünkü değerlendirmelik, vokal şöyle, şuraları çok sıradan denilecek bir albüm değil. Belki 90′ların başında öyleydi ama artık değil… Üzerine sadece makale yazılabilecek bir albüm (bence)
Yazıyı okuması keyifliydi orası ayrı…
Oh well, whatever, nevermind…
14.04.2020
@hope84, Bu açıdan bakıldığında albüme puan bile verilmemesi gerekirdi. Bu site özelinde söylemiyorum 2 sene sonra dinlenmeyecek albümlere 10 veriliyor. Puanlara sığmayacak ölçüde insanların hayatlarına dokunan, iz bırakan, kült bir albüme 8 vermek pek doğru değil bence. 2 de verilebilir müziğe. Müzik beğenilmek zorunda değil. Yalnız yarattığı etkiye bakarsak 10′dan aşağısı günah.
8 mi? :))) sırf kapağına bile 10 verilmesi gerekir. 90ları yaşamış biri bu albüme 8 veremez.mümkün değil.
14.04.2020
@gXnn, Görünce ilk yaptığım şey 10′a basmak oldu!
kritik 1/10 albüm 9/10
Müzikal açıdan 8 uygun bir puan ama böyle albümleri sadece müzikal açıdan değerlendirmek imkansız. Puan verilmemesi daha makbul olurdu bence. Dipnot olarak söylemek gerekirse çeşitli sebeplerden dolayı pek sevmiyorum bu albümü ama 8 verdim (tezatlık)
15.04.2020
@m/, Medyatik değerinin ve popülerliğinin müziğinin önüne geçtiği ve çoğu durumda müziğini bile bir değerlendirme kıstası olmaktan çıkardığı bir albüm listesi olsaydı şayet, “Nevermind” en üst sıralarda olurdu. Müzikal yönüne bu kadar vurgu yapma sebebim bu, puan bazında.
Puan konusunun rahatsızlık verdiği okuyucular için belirtmemin gerekli olduğunu düşündüğüm bazı noktalar var.
Bu sitede; dediğiniz standartlara göre puanı 10 olması gereken ama olmayan başka albüm incelemeleri de mevcut. En net hatırladığım, 8/10′luk puanıyla “De Mysteriis Dom Sathanas”dı. Hoşnut olmayabilirsiniz ama neticede verilen puan yazarın kişisel inisiyatifidir. “10 üzerinden 10 klasik albüm demektir” gibi söylemlerin ise bu noktada yardımcı olduğu açıkçası söylenemez. Sitenin arama bölümüne adımı-soyadımı yazdığınızda karşınıza çıkacak albümlerin hemen hemen hepsi bildiğiniz üzere türlerinde klasik albümler. Bir “Nevermind” ölçeğinde dünya çapında anılmamaları ya da destek görmemelerinin kurgusu bana ait değil. Bu mantaliteye göre hepsine 10 vermem gerekirdi. Öyleyse ne anlamı var puan vermenin.
Başka bir unsur da bazı klasik albümlerin “totemleştirilmesi” ile alakalı. “Nevermind”ın 10′luk bir albüm olduğunu başta sezgilerim de bana söylemişti. Ama kritikte de gayet net bir şekilde altını çizdiğim üzere, eleştirel baktığımda nelerden ötürü puan kırmış olabileceğim ortada. Salt müzik olarak değerlendirdiğinizde ve grubun diğer işlerine baktığınızda “Nevermind”ın da eksiklikler içerdiğini görmek bu kadar zor değil. Dediğimin altını çizmek için grubun “Bleach” ve “Incesticide” çalışmalarına ya da “If You Must” gibi şarkılarına biraz daha dikkatle bakmanızı öneririm, eğer grunge dediğimiz şeyin Nirvana’daki tüm tezahürünü görmek istiyorsanız. Nirvana sadece “Nevermind”dan ibaret bir grup değil. “Paper Cut”, “Big Long Now”, “Aero-Zeppelin” gibi parçalar yok “Nevermind”da ve olmadıkları için bir ölçüde, o albüm zaten “Nevermind”. “Nevermind” her şeyiyle, grubun albüm veya başka formatlardaki çalışmalarından farklı bir iş ki sahip olduğu medyatik etkinin önemli bir kısmı da buna dayanıyor kanaatimce.
Bunu da geçtim; Kurt Cobain’in kendisi bile favori albümünü “Nevermind” değil, “In Utero” olarak belirlemiş istediği sound’u yakalayabilmesinden ötürü. Durum böyleyken, bu albüme 10’dan aşağısı verilecekse puan verilmemeli gibi söylemler ya da 10’dan aşağısını neredeyse suç görmek gibi yaklaşımlar, benim değerlendirmeye alamayacağım ölçüde kişisel yargılar olarak kalıyor. Öte yandan, 10 puan verdiğim bazı albümlerin de ya okur puanları çok düşük oldu ya da okuyucu nezdinde fazla verilmiş bir puan olarak görüldü. İşin bu kısmı puan verme aşamasını sandığınızdan çok daha zor bir hâle getiriyor emin olun.
17.04.2020
@Noshophoros, bence kimse senin kişisel olarak fikirlerine karışı çıkmıyor. fakat bu puanı veriyorsan da bazı eleştirilere hazırlıklı olman gerekir. çünkü bahsettiğin album öyle sıradan bir album değil. müzikalitesini vs bir kenara bırakalım ve totale bakalım dediğin gibi bazı klasik albumler vardır bu nevermind dünya rock tarihindeki ilk 20 albumden biridir.buna itiraz edilmez sanırım. bir çok kişi bu albumle rock müziği sevmiş hatta oradan metale geçiş yapmıştır. Hele benim gibi 90ları yaşayan biriysen bu albumden 2 puan kırmaya vicdanın elvermez diye düşünüyorum mesela. Bu arada kişisel olarak albume şu an kritik yazsam 6-7 veririm ben ama bunu bir sitede yayınlamam-yayınlayamam. :) kritikleri puanlarken sadece kendi düşüncelerimizi değil diğer etkenleri de göz önüne almalıyız bence.
17.04.2020
@gXnn, Eleştirilere her daim hazırlıklı olduğum için incelemenin altında bu kadar yorum birikti hocam, hepsine düşünerek ve sağ duyulu olmaya gayret göstererek cevap verdim çünkü. Bununla bir problemim yok, eleştirebilirsiniz tabii. Ama benim de anlatmaya çalıştığım şeyler vardı. Sadece kritikte değil pek çok yorumda da dile getirdiğim için tekrarlamayayım artık.
Öte yandan;”Bu arada kişisel olarak albume şu an kritik yazsam 6-7 veririm ben ama bunu bir sitede yayınlamam-yayınlayamam. :) kritikleri puanlarken sadece kendi düşüncelerimizi değil diğer etkenleri de göz önüne almalıyız bence.” – Bu ifadenizin benim nazarımda iki anlamı var:
1) Sizin 6-7 vereceğinizi söylediğiniz yerde ben en azından 8 vermişim. “9 ya da 9,5 verseydim daha iyi olurmuş” da dediğim oldu kendime.
2) Yayınlayıp yayınlamamaksa tamamen sizin tercihiniz. Ben yayınladım ve argümanlarımı da sundum. Kimsenin albüm ile olan geçmişini zedelemek gibi gayem olmadan, düşüncemi dile getirme/savunma özgürlüğümü kullandım. Üstelik de verdiği puan sebebiyle, kimseyi; o dönemi gerçekten yaşayıp yaşamadığıyla ilgili de yargılamadım. İki yerde, 90′ları yaşayan biri bu albüme bu puanı vermez demişsiniz ve vicdan gibi şeyleri araya sokmuşsunuz. Bir dönemi yaşayan herkesin, bir konu hakkında birebir aynı kanıya varmak gibi bir zorunluluğu yok. Bir albümü kritik etmekle bir albümün fanı olmak arasında da takdir ederseniz biraz fark olmalı. Bu incelemeyi ben değil de bir başkası yazmış olsaydı ve 8 verseydi, hem kendi düşüncelerimi hem de yazan kişinin düşüncelerini tartıp makul karşılardım.
Bir yerde okumuştum, hatırlamıyorum. Smells like teen spirit’ in ilk saniyeleri müzikte bir çağ açtı, bir çağ kapattı deniliyordu. Önemi müzik tarihinde çok yüksek olduğu için insanlar puana biraz takıldı. Yoksa denildiği gibi müziği beğenmeyebilirsiniz 3 bile verebilirsiniz, zayıf bulabilirsiniz, bu sizin düşüncenize, insiyatifinize kalmış bir şey. Kurt Cobain’in de bu albümü beğenmemiş olmasının kayda değer bir yanı yok. Adamlar müzikte çağ kapatmış. Kurt Cobain isterse Nevermind’ı itin götüne soksun. Bildiğim kadarıyla sanat(müzik) tarihini sanatçılar değil, eleştirmenler ve eserin yarattığı etki yazıyor.
15.04.2020
@deadhouse, Sitenin platformunda yazmaya başladığım günden beri esasen klasik dediğimiz albümlere not verilmesi taraftarı değilim. Çünkü bana kalırsa, böyle albümler söz konusu olunca hakkaniyetli olmayabiliyor; puanı verene hakkaniyetli gözükse de. Ancak, sitenin taşıdığı formatlardan biri olduğu için, ben de bu unsura adapte olma mantalitesini benimsedim. Bana kalırsa yazılan kritiğin kendisi, verilen puandan çok daha önemli ve açıklayıcıdır. Görüldüğü üzere bir puanı neden verdiğinizi açıklamak bile ne kadar zaman alıyor. İstatistikler hiçbir zaman meselelerin iç yüzünü yansıtmaz çünkü.
“Kurt Cobain’in de bu albümü beğenmemiş olmasının kayda değer bir yanı yok.” – Kesinlikle var hocam. Zamanında Nirvana’nın yarattığı etkiyi bu kadar yakından takip ettiyseniz, Cobain’in medya ve kayıt şirketleri tarafından ne kadar kullanıldığını, baskılandığını; yeri geldiğinde istediği müziği yapmasına engel olunduğunu, hatta bu durumun da ölümüne katkı sağlayan unsurlar arasında yer aldığını da bilirsiniz. Gencecik yaşta kafasını pompalıyla uçurmuş bir insan evladı konuştuğumuz kişi. “Bildiğim kadarıyla sanat(müzik) tarihini sanatçılar değil, eleştirmenler ve eserin yarattığı etki yazıyor.” – Sizi suçlamıyorum yanlış anlamayın ama zaten bu mantalite bitirdi Kurt Cobain’i. “Şöhreti kaldıramamak” değiminin alt metni bu. Albümün ulaştığı bu kült statü Nirvana’nın, Kurt Cobain’in müzisyenliğinin de sınırlarını aşan toplumsal ve psikolojik dinamiklerin üstünde duruyor hocam. Benim de okuduklarımdan öğrendiğim kadarıyla bu kült statünün yarattığı etki, Nirvana için sanıldığı kadar güllük gülistanlık olmadı. Ama siz de haklısınız, bu hususların hepsini nasıl sığdırayım ben 8 puana.
15.04.2020
@Noshophoros, Kayda değer yanı yoktan kastım sanatçının eserini yere göğe sığdırması ya da hiç beğenmemesi, eseri iyi ya da kötü kılmıyor. Bunu farklı değişkenler belirliyor. Yoksa yazdıklarınızda haklısınız elbette. Bu arada yorumlara özenli şekilde cevap yazmanız takdire şayan. Yazı ile ilgili eleştirileri cevapsız bırakmıyorsunuz. Etkileşim faydalı oluyor. Kritik yazmaya devam edin. Keyifle okunuyor bence.
15.04.2020
@deadhouse, “Kayda değer yanı yoktan kastım sanatçının eserini yere göğe sığdırması ya da hiç beğenmemesi, eseri iyi ya da kötü kılmıyor.” – Anladım hocam şimdi demek istediğinizi, kesinlikle haklısınız. Bu konuda sizi Mikael Akerfeldt’den daha fazla haklı çıkaracak biri de yoktur herhalde müzik dünyasında :)
Elbette cevapsız bırakmam hocam, ben niye yazıyorum bu incelemeleri, niye o kadar özen gösteriyorum. Ben senelerce incelemelerimde yazdıklarımı, burada sizlere cevap olarak yazdıklarımı birkaç istisna kişi haricinde kendimden başka kimseyle konuşamadım, fikir alışverişi yapamadım. Kendi kendimi doğruladım ya da yanlışladım. Sizlerin katılımı sayesinde hem ben kendi yanlışlarımı/doğrularımı test edebiliyorum, hem de bilmediğim şeyleri öğreniyorum. Bu nedenle katılımlarınız, yorum vasıtasıyla fikirlerinizi paylaşmanız benim için çok önemli. Bir konuda uzlaşalım ya da uzlaşmayalım önemli değil o kadar. Bu kadar insanız, burada ortak zevkler taşıyıp toplanmış insanlar olarak, yine de kendi hayatlarımızda sevdiğimiz şeyleri paylaşamamanın yalnızlığını çekiyoruz. Bu yüzden fırsatımın olduğu, halimin el verdiği sürece tabii ki yorumlarınızı cevapsız bırakmam.
Derinlemesine bilgi sahibi olmadığım bir tür ve albüm hakkında güzel kritik ve yorumlarla keyifli bir okuma oldu benim için. Seviyeli tartışmalara açız. Burada gayet seviyeli ve bilgilendirici bir tartışma ortamı var ne güzel. Bir eleştiriyi okuyorum ”lan hakkaten böyle bir şey var” diyorum; sonra ona gelen cevabı okuyorum ” sen de haklısın kardeşim” diyorum. Daha sonra başka biri olaya farklı bir açıdan yaklaşıyor, ondan da bir şeyler alıyorum.
Öte yandan Türkçeye hakimiyet ve derdini anlatabilme kabiliyeti olarak da gayet iyi bir seviyede burası. Ben çoğu zaman derdimi basit ve anlaşılabilir bir şekilde kaleme dökmekte zorlanmışımdır. Ellerinize sağlık hepinizin. İyi yağladım ama gördüğüm ekseri bu şekilde. :^)
15.04.2020
@OblomoV, Hışımla yazılmış Burzum – Mayhem, Metallica – Megadeth falan kavgalarından sonra bana da çok tuhaf ve keyifli geldi açıkçası :D
15.04.2020
@OblomoV, Teşekkürler hocam, siz de sağ olun. Sizin gibi kaliteli tartışmaların, incelemelerin kıymetini bilen katılımcıların varlığı, bahsettiğiniz şeylerin seviyesini yukarıda tutmasına yardımcı oluyor emin olun.
Hazır metalden daha hakim olduğum rock müzikle ilgili kritik gelmişken üç-beş bir şeyler daha yazayım. Canım çekti.
1-GRUNGE gerçekten bir müzik türü mü?
Bence değil. Yukarıda Emre beyin bu konuya değinmesi bende konuyu netliğe kavuşturma isteği oluşturdu. Şöyle yazmış yukarıdaki yorumda:
“Grunge, Nirvana’nın popülerleşmesi sonucu ona en yakın grupların aynı torbaya atılması sonucu icat edilmiş bir tür bence. Müzikal anlamda grunge şemsiyesi altında sayılan grupların ortak noktaları yok gibi bir şey.”
Bu konuyu en iyi aydınlatan, Paslanmazkalem yazarı Mert Yıldız; aynı sitede Soundgarden’ın King Animal kritiğini yazarken, incelemenin başında uzun uzun Grunge’ın bir tür olmadığını “kanıtlayan” bir yazı yazmıştı. Evet bayağı sert fakat detaylıca türün doğuşunu ve birbiriyle alakası olmayan grupların nasıl insanları “kerizlemek” için aynı kalıba sokulmuş olduğundan güzelce bahsediyor o yazı. Okuyunca ikna olmamak imkansız gerçekten. Merak eden bir göz atsın derim.
2- Grunge grubu DUMAN geyiği!
Geçenlerde bir çocuk geldi yanıma gitarıyla. “Ben metalciyim hülan!” dedim. Aldım gitarı cın cın verdim power chord’ları. Metalci olmayıp gitar çalan herkese uyuz olurum. “Abi ben daha çok grunge dinliyorum. Duman hastasıyım. Biraz da Nirvana dinlerim.” dedi. İşte birinci maddede değindiğim sıkıntı yüzünden çocuk birbiriyle alakası olmayan iki grubu aynı tür diye dinliyordu peh:(. Duman’la Nirvana ha?
Sırf ilk albümü Seattle’da kaydedildi diye Grunge kategorisinde anıldı ya, herkesin aklına kazındı bir kere Duman grunge grubudur diye. Şimdi lise çağlarında dinlediğin bir grup belli bir türle anılıyorsa, aynı alt türe ait grupları dinlersin ki bir şeklin olsun, bir ait olma hissi gelsin. Güzeldir severim böyle ergenlikleri ama şimdi Duman grunge diye yarın Alice in Chains’e falan denk gelecek. Çok enteresan değil mi abi?
3 – PIXIES !!!
Nirvana, Nevermind’la rock müziğe yeni bir soluk getirdi ama aslında yeni bir müzik icat etmemişti Nirvana. Yukarıda Grunge’ın aslında bir tür olmadığı iddiasını burada biraz daha güçlendirmek istiyorum. Bu gruplar aslında zaten var olan fakat ana akım olmayan bir müziği icra ettiler. Popüler olunca ortak paydaya alınıp yeni bir tür diye sunuldular.
Pixies grubu var ya abiler. Dünyanın en müthiş ama değeri bilinmeyen gruplarındandır ya. Kurt Cobain hastasıymış bunların. Pixies’in bir özelliği, şarkıların nakarata kadar soft olup nakaratta vurucu hale gelen parçalar yazmasıydı. İşte Kurt Cobain’in Nevermind’da büyük esinlenme kaynağı olan grup Pixies’di.
4- SMELLS LIKE TEEN SPIRIT !
Hız kesmeden devam ediyorum. Pixies’in Gigantic isimli süper ötesi bir parçası var. İşte bu parça yavaş, bas riffleriyle başlayıp, nakaratta distortion’u veriyordu. Baktığın zaman Smells Like Teen Spirit ile inanılmaz benzeşen paça Kurt reisin de ilham kaynağıydı. İlginç olan ise, Kurt Cobain’in Smells Like Teen Spirit’i Nevermind’a koymaktan neredeyse vazgeçecek olmasıydı. “Oğlum bu parça çok Pixies oldu, bayağı Pixies oldu hem de. Albüme koymasak mı? Pek niyetli değilim.” dese de parça albüme konuldu ve müzik tarihi değişti.
5 – BAŞARININ SIRRI ???
Smells Like Teen Spirit esasen hem Gigantic’in kardeşi sayılabilecek, hem de Boston’un More Than A Feeling’inin nakarat riff’inden etkilenmiş bir parçayken neden bu ikisinden çok daha popüler oldu? Şarkı çok iyiydi. Peki iyi olmasının sebebi neydi? Sözler mi çok sıkıydı? Cobain’in sesi mi çok iyidi? Solosu muydu :p? Parçayı vurucu yapan, hatta tüm albümü, grubu bu kadar popüler eden neydi?
6- Kurt Cobain öyle olduğunu çaktırmamayı başarmış bir RIFF MASTER’dır!!!
Evet sebebi budur. Bu adam hiç belli etmez ama 90′ların Tony Iommi’sidir bence. Dünyanın en iyi gitaristleri sıralamasında hep bir şekilde listededir ve altında “pff Kurt de gitarist miydi ne boktan liste” diye yorumlar gelir (bu sitede var mesela bu yorum). Ama sebebi tekniği değil, dünyanın en yaratıcı gitaristlerinden olmasıydı aslında. Çok az notayla böylesine akılda kalıcı tonla riff’i sadece 3 albüme sığdırmayı başarmıştı.
Nirvana sevmeyenler ya da bilmeyenler Bleach albümünü dinleseler epey şaşıracak, “oha Nirvana’nın böyle stoner parçaları mı varmış?” diyeceklerdir muhtemelen. Çok iyi rifflere ev sahipliği yapar o albüm. Genel olarak bakıldığında da her parçayı iyi yapan, en öne çıkan şey ritimleri olmuştur. Bu konuda ikna edici olmak istediğimden şuraya hızlı bir örnek video bırakmak istiyorum.
https://youtu.be/JPWnxtOSlQI
Artık baydığımız Smells’in, More Than A Feeling’den daha sert olup daha popüler olması bundandır. Riff daha sıkıdır. Gitarın tonu dahi çok iyidir. Hem çalan hem söyleyen biri olarak Kurt Cobain büyük bir işin altından kalkmıştır. Rahmetle anıyorum.
16.04.2020
@Raddor, İncelikli ve çok güzel bilgiler içeren bir yorum olmuş. Ellerinize sağlık.
“Grunge”ın yapay bir tür olduğuna yönelik gerek Emre hocamın gerek de sizin yaptığınız argümanlarda haklılık payı görüyorum elbette. Ama bence, bu grupların yaptığı tarzın birbirine ne kadar benzemesi ya da benzememesinden ziyade bu tanımın (yani grunge’ın) belirli grupların müziğini tanımlamak için neden kullanıldığı üzerine yoğunlaşmak “tür” bahsinde daha açıklayıcı olurdu. Sürekli saydığımız dört temel grunge topluluğunun birbiriyle dediğiniz noktalarda fazla benzerliği bulunmamasıyla birlikte, o zamana değin süregelmiş müzik kalıplarını daha yapısökümcü bir bestecilik anlayışıyla yıkmalarından ve ortaya yaydıkları belirli bir “kulak tırmalayıcılıktaki” sound’dan ötürü; aslında grunge tabirinin karşılığını çok güzel veriyorlar. Biri bir yere çay döker, başka biri sürekli terleyerek gömleğinin yıkanması ihtiyacını doğurur, bir diğeri ise üzerine kan sıçratır, ama neticede hepsi kirletir, pisleştirir. Bana kalırsa müzikal açıdan grunge böyle bir şey ve dört grup da bu sıfata bir yerden dokunmayı başarıyor. Öte yandan, sonraları birbirlerinden gittikçe farklılaşsalar da yine bu grupların, en azından erken dönemlerindeki çalışmalarında bir tür bakımından daha orta yolda buluşabilir çalışmalara imza attığı da öne sürülebilir. Bana kalırsa “Bleach”, “Ultramega OK”, “We Die Young” gibi çalışmalar birbirlerine; bir “Dirt”-”Nevermind”-”Badmotorfinger” örneğindeki kadar zıt ya da ayrıksı değil. Hepsi birbirinden farklı mı, farklı, ama en azından ben bu ilk dönem albümlerini dinlerken müzik türü bazında bir fikir birliği yakalayabiliyorum. Bu gruplar arasında ilk albümünü en erken çıkaran Soundgarden “Ultramega OK”i yayınladığında yıl 1988′miş. Zaten grunge’ın da teknik olarak 80′lerin sonlarına doğru doğduğu söylenir ki bu da “Nevermind”ın yayın tarihiyle ve türün “Nevermind” sonrası çıktığına yönelik argümanlarla çelişen anekdotlar. Çünkü “Nevermind”, türün daha çok “patladığı” albüm olarak geçiyor. Ana akımı etkisi altına alması bazında. Ama ondan önce grunge ismen olmasa bile teknik olarak vardı denilebilir. Ömrü zaten kısa bir tür olmasının, çıkışının ise tarihsel ölçüde biraz “aceleye gelmiş” gibi bir algı yaratmasının da grunge’ın doğal mı yoksa sentetik bir tür mü olduğuna yönelik tartışmayı kuvvetlendirmesi bana kalırsa normal.
Duman bahsi zaten apayrı bir konu. Yıllarca, bilhassa lise zamanlarımızda Dave Mustain’in Metallica’dan atılması, Cliff’in ölmesi, Marilyn Manson’ın sırt kemiği ve oral sorunsalı gibi muhabbetlerin en yaygın yerli versiyonlarından/efsanelerinden biriydi Duman’ın grunge geyiği. Ama şakası bir yana, “En Güzel Günüm Gecem” parçasının açılış rifi, net bir şekilde Nirvana-Nevermind stili bir rif gibi gelir bana. Öte yandan dumanın bir döneme kadar sahne duruşundaki öykünme, Kaan Tangöze’nin tavırları da biraz bu muhabbetlere katkı sağlıyordu. Yani biraz (teşbihte hata olmaz) hırsızın hiç mi günahı yok meselesi de var işin içinde dediklerinize ek olarak.
Pixies, gerçekten de Nirvana üzerinde sağlam etkiye sahip bir grupmuş, ben de zamanında baya denk gelmiştim grubun ismine Nirvana ile ilgili şeyler okudukça. Ama bu konuda verdiğiniz bilgileri hiç duymamıştım. Şaşırtıcıydı baya, Pixies’dan malum şarkı dışında bildiğim başka bir parça yok. Smells bahsinde altını çizdiğiniz şarkıya bakacağım.
Kurt Cobain’in gitaristliği ve rif yazımı konusunda söylediklerinize de tamamen katılıyorum. İncelemenin altındaki pek çok yoruma cevaben, grubun “Bleach” albümünün adını bizzat anmıştım. Nirvana’nın diğer çalışmalarına da bakılması gerektiğini söyleyişim, grubun ve Kurt Cobain’in neler yapabildiğini göstermesi sebebiyleydi. “90′ların Iommi”si belki biraz fazla iddialı :) ama dediğiniz yerden de makul karşılanabilir.
17.04.2020
@Noshophoros, sizin de elinize sağlık. Güzel bilgi, fikir ve görüş alışverişi yaptık. Kritiğiniz sayesinde genel olarak iyi muhabbet döndü bu sayfada. İncelemelerin devamını bekleriz. :)
17.04.2020
@Raddor, Rica ederim hocam. Haftaya, Alice in Chains’in Layne Staley ile kaydettiği son stüdyo albümün incelemesini paylaşacağım sizlerle. İlginizi çekerse beklerim muhakkak.
Bu nasıl olabilir?
https://www.youtube.com/watch?v=aiwxiiZ01L8&feature=emb_title
21.04.2020
@Ahmet Saraçoğlu, hahaha, bir an ne hissedeceğimi şaşırdım gerçekten :D Yani “şaka mı, cidd mi” konusunda.
Daha da iyisi, videonun altındaki şu yorum:
“Me: “Courtney Love was the worst thing that ever happened to Kurt Cobain.”
Puddle of Mudd: “Hold my beer.”
Buna koptum gerçekten
I can tell just by the climate, and I can tell just by the style
I was born and raised on Venus and I may be here a while
Cause every supersonic jerk off who plugs into the game
Is just like every subatomic genius who just invented pain
demiş şair zamanında.
grubun kendisi ve sebep oldukları onlarca şeyle ilgili bir sürü olumsuz düşüncem olsa da hemen hemen herkesin bahsettiği, malumu olan ve yukarılarda da güzelce açıklanan meseleler. haliyle buraya olumlu, artı bir yorum, bir düşünce bırakmak isterim.:
aradan ne kadar zaman geçerse geçsin; hangi tarifte yaşarsak yaşayakun bence bir çocuğa bir gence ana akım müzikten ziyade alternatiflere yönelmesini sağlamak, rock müziğe alıştırmak ve sevdirmek için mükemmel bir albüm.
ileride rapçi de olsa, popçu da, o an kaç yaşında ve kim olursa olsun bu albümden bir şeyler kendisine bulup katabilir.
A Grindcore Tribute To Nirvana
https://www.youtube.com/watch?v=1QGMpSeASLc&ab_channel=MorbidVisions
böyle bişi çıkmış haha fena değil
Kapakta 1 dolar var, bebek fetöcü.