Sarcófago, kendisini dünya çapında meşhur eden, kült statüsüne erişmiş albümlerini yayınladığı sıralarda salt death ya da black metal diye ayıramayacağımız ölçüde karma bir ekstrem metal anlayışı sunduğu için, yaptığı müzikten etkilenen grupların sayısı da, coğrafyası da bir o kadar geniş bir skalaya sahip oldu. Temelini thrash’ten alan müzikal yapısını tema ve enstrümantasyon bakımından çok daha aşırı noktalara taşıyan grubun zamanla death ve black diye ayrışan metal türlerini bir arada icra etme konusunda ayrıcalıklı bir yer edindiğine ve bu noktada “sentez” kavramına metal müzik için nasıl bir anlam kazandırdığına “The Laws of Scourge” incelemesinde değinmiştim. Grubun ikinci albümü, bu açıdan yaptıkları en üst düzey iş gibi gözükse de, esasen ilk albümleri “I.N.R.I.” ekstrem metal için çok daha özel bir yerde duruyor. İnternette grupla ilgili araştırmalar yaparken bir bakıyorsunuz, Morbid Angel üyeleri Sarcófago ile sarmaş dolaş. Başka bir yerde Euronymous’un Wagner “Antichrist” Lamounier’den müzikal doğrultuda oldukça etkilendiğini ve onunla mektuplaştığını okuyorsunuz. Fenriz gibi bir isim ise övgülerin en büyük olanlarından birini bu gruba armağan ediyor. Nihayetinde fark ediyorsunuz ki, Sarcófago, doksanlı yıllarda Norveç’te patlama yapan black metal’in corpse paint imajından müzikal bazdaki şiddetine ve Amerika’da doğan Floridalı ekstrem gruplarına değin, “first wave”e dahil edilen old school gruplar içerisinde Sodom ile beraber hem death hem de black metal gruplarının üslubunu, içeriğini doğrudan etkileyen iki temel gruptan biri hâline geliveriyor. Ortaya konulan icraya bütüncül bir açıdan bakıldığında Sarcófago’ya bu konumu veren albümün doğası gereği “I.N.R.I.” olduğunu söylemek durumundayım.
“I.N.R.I.” yapılmış en vahşi, günahkâr ve satanik ekstrem metal albümlerinden birisi. Albüm sözleriyle, müziğiyle ve bilhassa ilk ikisinin etkisini doruklara çıkaran prodüksiyonuyla başından sonuna, possessed edilmiş birinin komutasında kutsala yöneltilen bir lejyon saldırısı gibi işitilmeye başlandığı andan itibaren havayı küfürle, İsa nefretiyle, satanik bir vahşetle, ifrit homurtularıyla dolduruyor. Kullanılan ses efektlerinin albümün sahip olduğu bu havayı çok daha gerçekçi ve tecrübe edilebilir bir hâle getirdiği de söylenebilir. Topyekûn bir şekilde satanizme ve Hristiyanlık karşıtlığına adanmış albüm, dehşetini; üzerine isim olarak aldığı kısaltma ile ironik bir biçimde pekiştiriyor. I.N.R.I. kısaltması Latince olup ( IESVS NAZARENVS REX IVDÆORVM ) İngilizce’ye çevirisi “Jesus the Nazarene, King of the Jews” şeklinde yapılmakla birlikte Hristiyanlıkta önemli bir bağlama sahip. İsa’nın çarmıha gerildiğini gösteren bir çok tabloda ya da tasvirde bu kısaltma, gerilmiş olduğu çarmıhın üst kısmında, başının yukarısında bulunuyor. Aynı zamanda, “Ecce Homo !” ( “İşte İnsan !” – Roma İmparatorluğu’nun Yahudiye eyaletinin valisi Pontus Platus’un, yakalanması sonrasında İsa’yı halkın karşısına çıkarırken söylediği söz ), “Agnus Dei” (“Tanrı’nın Kuzusu”) gibi çeşitli kullanımlarla beraber I.N.R.I. Yeni Ahitte İsa’yı betimleyen meşhur ifadelerden biri olarak yer alıyor. Albüm ismi olarak hem dinsel hem de tarihsel bir önemi olan bu ifadeyi seçen grubun bestelerde yer verdiği sözlere bakıldığında, muhatabının kanonik akıbetinden hiç tatmin olmadığı ve bizzat kendilerinden gelecek radikal eklemelere de ihtiyaç duydukları görülüyor.
Albümün bu bağlamdaki içeriği başta black metal gruplarını, ikincil olarak da satanik bir kimlik benimseyecek death metal gruplarını ciddi ölçüde etkileyecekti. Ancak çalışmanın müzikal anlamdaki etkisi çok daha derindi. Çünkü first wave grupları içerisinde ekstrem metalin doğuşuna müzikal bazda öncülük etmesi bakımından, albümde bir unsur oldukça dikkat çekici; “blast-beat”(spesifik olarak hammer blast-beat). Grubun, bu albümde çalan davulcusu Eduardo “D.D. Crazy”nin, çalışma genelinde ve bilhassa “Deathrash” ve “The Last Slaughter” parçalarında doruğa ulaşan blast-beat kullanımı, death ve black metal türlerindeki davul kullanımının doğrultusunu ciddi ölçüde belirleyecek bir çizgiye sahip olmuştu. Albümün çıktığı yıl düşünüldüğünde (1987), daha “Altars of Madness”, “Deicide”, “Effigy of the Forgotten” gibi albümler doğmamışken “Reign in Blood” ile beraber müjdesi yapılmış olan death ve black metalin; tematik yaklaşım, hız ve enstrümantasyon bakımından Slayer’ın baş yapıtından eksik bir yan barındırmayıp tersine blast-beat vasıtasıyla müzikal açıdan daha yoğun bir bileşeni ekleyerek “Seven Churches” (1985), “Reing in Blood” (1986) , “Obsessed by Cruelty” (1986) ve “Scream Bloody Gore”dan (1987) sonra müzikal kimliğini belirleyecek ana hatlarına kavuştuğunu görüyoruz “I.N.R.I.” ile birlikte.
Nihayetinde albüm, temelde black metal’i corpsepaint (albüm kapağı) ve satanizm (içerik) üzerinden, death metal’i de blast-beat ve thrash tandanslı death rifleriyle biçimlendiren bir bir mihenk taşı hâline geliyor. Sonrasında black metal, thrash tandanslı riflerin yerini Fenriz’in naklettiği kadarıyla, Euronymous’un fast tremolo picking’i ile değiştirip death metal’den de hammer blast-beat’i alarak pek çok grubun icra etmesinden aşina olduğumuz kimliğine bürünüyor. Black metal’in blast-beat’i death metal’den aldığına yönelik iddiamı oluştururken temellendirmemi; bilhassa Immortal ve Mayhem gibi bu tekniği sonradan kullanacak olan grupların erken dönem black metal çalışmalarında hammer blast-beat’in görülmeyişi gerçeğinden yola çıkarak yaptım.
Albümde “Satanic Lust”, “Nightmare” ve “Christ’s Death” başta olmak üzere klasik hâline gelmiş ve sonraki senelerde birçok grubun besteciliğini şekillendirecek epey bir beste var. 1349’un “Satanic Propaganda” parçasının girişi, “I.N.R.I.”yı dinlememle birlikte büyük oranda “Christ’s Death”in girişindeki havayı notasyon açısından olmasa da yarattığı his açısından çağrıştırdığını fark ettiğim bir etkiye sahip. Keza Frost’un, Satyricon’nun “Intermezzo II” isimli EP’sinde bu albümden “I.N.R.I.” parçasını Satyr ile beraber cover’ladığı gibi bir bilgi de mevcut. Bu gibi unsurlar albümün içinde bulunduğu kült mertebesine olan yan katkılar olarak görülebilir. Diğer yandan, “Nightmare”in Black Sabbath’ı çağrıştıran doom tempoları, “Christ’s Death” ve “The Last Slaughter”ın “Tom Araya çığlıkları” ve genel olarak sahip olduğu hız, rif yazımı gibi ögeler de bize Sarcófago’nun referanslarını sunuyor fazlasıyla.
Albüm sonrasında grup, birkaç demo ve bir EP ile tematik ve müzikal yolculuğuna “I.N.R.I.” çizgisinde devam ettikten sonra, “The Laws of Scourge” gibi efsanelerinin ikinci adımına uzanacak bir eleman ve fikriyat değişikliğine gidiyor. İkinci albümüyle müzikal açıdan daha elegant tatlara ve daha sosyal konulara eğilecek grubun, yine de bugün bile “I.N.R.I.” ile yaşattığı travma varlığını koruyor:
Satanik vahşet, kutsala nefret ve işkenceyle kefaret…
I.N.R.I. death metal ve black metalin henüz bağımsız alt türler olarak belirginleşmediği bir dönemde her iki türün de karakterini ve alt yapısını içerisinde barındıran ekstrem metali en saf, vahşi ve akıcı haliyle sunan albümlerden biri. Hem bu alt türlerin ortaya çıkışında büyük bir etkiye sahip olan, hem de genel bir konsept olarak ekstrem metal dediğimiz müziği en belirgin haliyle sunan bir başyapıt. Brezilyalı olması da ayrıca dikkat çekici bir durum. 10/10
@cemilokumus, Brezilya konusu hakikaten ilginç bir durum. Ekstrem metal söz konusu olduğunda Amerika ve İskandinav coğrafyasını anmayı o kadar kanıksamışız ki, kritiği yazarken Sarcofago ve ilk dönemlerinde Sepultura’nın da bu türün doğumuna ne kadar büyük katkıları olduğuna değinmeyi sık sık ihmal ettiğimizi fark ettim.
@OblomoV, Doğru söylüyorsun hocam. “Morbid Tales” , “To Mega Therion” gibi işler de bu konuda baya önemliydi. Aklıma gelmemiş yazarken ne hikmetse, sağ olasın fark ettirdiğin için.
Tarihsel olarak bu tarz grupların en önemlisi Kolombiyalı Parabellum’dur. Escobar’in varlığı Medellin’de çok nadir görülebilecek bir çoklu iktidar yapısı oluşturur ve bunun yaydığı yıkım ultra metal diye bir tarz doğurur. Bu akımın başını çeken Parabellum tüm zamanların en karanlık gruplarının başlarında gelir. Ölesiye saf, ölesiye kötücül, ölesiye raw. Euronymous bu grubun demolarını edinip kafayı yer ve Deathcrush’ta direkt onların izinden gider. Yani elemanlar doğrudan black metal’in atası konumundalar. Açın ’84 tarihli şu şarkıyı dinleyin:
O tarihte ne Death ne de Possessed albüm yayınlamış durumda ve bu şarkının ilk kısmı onların ilk albümdeki sound’dan çok daha death metal. Sonra şarkının ortasında oyle bir bölüm giriyor ki Euronymous bütün Norveç black metal’ini o bölümü referans alarak oluşturmuş diye düşünüyor insan.
Nasıl daha kvlt olunabilir bilmiyorum.
Evet, Parabellum, kimsenin bilmediği en önemli metal grubu. Death ve black metal’in belki de en önemli atası.
Aslında kritiğini yazacaktım, ama hiç boş vaktim yok. Bu yorumla idare ediverin!
@Emre, Bilgilendirme için çok teşekkürler. Şarkıyı dinledim, acayip bir şey. Gerçek anlamda underground ve o ara bölüm nedir öyle hakikaten; girdiği andan itibaren pür dikkat dinledim ve abartmıyorum kulaklarıma inanamadım. En fenasından bir kabus betimlemesi nasıl yapardın diye sorsalar hiç kendimi uğraştırmaz, şarkının o ara bölümünü açardım. O derece.
Eğer incelemeyi yazmadan önce böyle bir gruptan, bu işlerinden haberim olsaydı kesinlikle bahsederdim. Yılın 1984 olması ayrı bir olay zaten. Teşekkürler tekrardan.
@Noshophoros, bu şarkının demo versiyonu. ’87 tarihli ep’de (Sacrilegio) o bölüm direkt black metal. Ona da bak bence.
Aslında ultra metal ile ilgili bir dosya hazırlamak lazım. Reencarnación, Danger, Blasfemia, Nekromantie, Sacrilegio, Mierda, Astaroth… Bayağı grup var ve Pablo Escobar’ın sebep olduğu toplumsal yıkımın black metal’in temellerini atması filmi yapılacak bir hikaye. Zaten çok acayip şeyler yaşamışlar. Mesela Parabellum bir kilisede konser ayarlıyor. Bunun üzerine polis solcu ELN kiliseyi ele geçirmiş diye operasyon düzenliyor. Tabii söz konusu yer Kolombiya olunca bayağı da kurşun harcıyorlar.
İngilizce altyazısı var mıdır bilmiyorum ama isteyen Parabellum: El Diablo nació en Medellín (Şeytan Medellín’de doğdu) isimli kısa belgesele bakabilir.
Olmazsa olmazdı , çok değerli bir albüm, ona yakışır bir kritik ve hediyesi de Parabellum yorumu olmuş, emek verenlere teşekkürler. Böyle ufuk açan değerlendirme ve yorumları seviyorum, salt beğeni görüşü belirtenlerden ziyade.
terör
I.N.R.I. death metal ve black metalin henüz bağımsız alt türler olarak belirginleşmediği bir dönemde her iki türün de karakterini ve alt yapısını içerisinde barındıran ekstrem metali en saf, vahşi ve akıcı haliyle sunan albümlerden biri. Hem bu alt türlerin ortaya çıkışında büyük bir etkiye sahip olan, hem de genel bir konsept olarak ekstrem metal dediğimiz müziği en belirgin haliyle sunan bir başyapıt. Brezilyalı olması da ayrıca dikkat çekici bir durum. 10/10
06.12.2019
@cemilokumus, Brezilya konusu hakikaten ilginç bir durum. Ekstrem metal söz konusu olduğunda Amerika ve İskandinav coğrafyasını anmayı o kadar kanıksamışız ki, kritiği yazarken Sarcofago ve ilk dönemlerinde Sepultura’nın da bu türün doğumuna ne kadar büyük katkıları olduğuna değinmeyi sık sık ihmal ettiğimizi fark ettim.
08.12.2019
@Noshophoros, Bir de kritikte geçen Possessed, Slayer, Sodom, Death’li döneme Celtic Frost’u da ekleyebiliriz türleri etkileme açısından.
08.12.2019
@OblomoV, Doğru söylüyorsun hocam. “Morbid Tales” , “To Mega Therion” gibi işler de bu konuda baya önemliydi. Aklıma gelmemiş yazarken ne hikmetse, sağ olasın fark ettirdiğin için.
Emir güzel kritik olmuş ama 9 vermene içerledim. Şaka bir yana kült oğlu kült bir albüm.
07.12.2019
@deadhouse, Puan için kırdıysam özür hocam. Ayrıca teşekkür ederim, beğenmene sevindim kritiği.
Tarihsel olarak bu tarz grupların en önemlisi Kolombiyalı Parabellum’dur. Escobar’in varlığı Medellin’de çok nadir görülebilecek bir çoklu iktidar yapısı oluşturur ve bunun yaydığı yıkım ultra metal diye bir tarz doğurur. Bu akımın başını çeken Parabellum tüm zamanların en karanlık gruplarının başlarında gelir. Ölesiye saf, ölesiye kötücül, ölesiye raw. Euronymous bu grubun demolarını edinip kafayı yer ve Deathcrush’ta direkt onların izinden gider. Yani elemanlar doğrudan black metal’in atası konumundalar. Açın ’84 tarihli şu şarkıyı dinleyin:
https://m.youtube.com/watch?v=wSyzklFX7RI
O tarihte ne Death ne de Possessed albüm yayınlamış durumda ve bu şarkının ilk kısmı onların ilk albümdeki sound’dan çok daha death metal. Sonra şarkının ortasında oyle bir bölüm giriyor ki Euronymous bütün Norveç black metal’ini o bölümü referans alarak oluşturmuş diye düşünüyor insan.
Nasıl daha kvlt olunabilir bilmiyorum.
Evet, Parabellum, kimsenin bilmediği en önemli metal grubu. Death ve black metal’in belki de en önemli atası.
Aslında kritiğini yazacaktım, ama hiç boş vaktim yok. Bu yorumla idare ediverin!
07.12.2019
@Emre, Bilgilendirme için çok teşekkürler. Şarkıyı dinledim, acayip bir şey. Gerçek anlamda underground ve o ara bölüm nedir öyle hakikaten; girdiği andan itibaren pür dikkat dinledim ve abartmıyorum kulaklarıma inanamadım. En fenasından bir kabus betimlemesi nasıl yapardın diye sorsalar hiç kendimi uğraştırmaz, şarkının o ara bölümünü açardım. O derece.
Eğer incelemeyi yazmadan önce böyle bir gruptan, bu işlerinden haberim olsaydı kesinlikle bahsederdim. Yılın 1984 olması ayrı bir olay zaten. Teşekkürler tekrardan.
@Noshophoros, bu şarkının demo versiyonu. ’87 tarihli ep’de (Sacrilegio) o bölüm direkt black metal. Ona da bak bence.
Aslında ultra metal ile ilgili bir dosya hazırlamak lazım. Reencarnación, Danger, Blasfemia, Nekromantie, Sacrilegio, Mierda, Astaroth… Bayağı grup var ve Pablo Escobar’ın sebep olduğu toplumsal yıkımın black metal’in temellerini atması filmi yapılacak bir hikaye. Zaten çok acayip şeyler yaşamışlar. Mesela Parabellum bir kilisede konser ayarlıyor. Bunun üzerine polis solcu ELN kiliseyi ele geçirmiş diye operasyon düzenliyor. Tabii söz konusu yer Kolombiya olunca bayağı da kurşun harcıyorlar.
İngilizce altyazısı var mıdır bilmiyorum ama isteyen Parabellum: El Diablo nació en Medellín (Şeytan Medellín’de doğdu) isimli kısa belgesele bakabilir.
08.12.2019
@Emre, Sacrilegio EP’sine de kesinlikle bakacağım hocam. Güney Amerika da ayrı bir dünyaymış hakikaten.
Olmazsa olmazdı , çok değerli bir albüm, ona yakışır bir kritik ve hediyesi de Parabellum yorumu olmuş, emek verenlere teşekkürler. Böyle ufuk açan değerlendirme ve yorumları seviyorum, salt beğeni görüşü belirtenlerden ziyade.