Brezilya’nın, Sepultura ile beraber metal müziğe armağan ettiği en temel iki gruptan biri olan Sarcófago, daha ilk albümü “I.N.R.I.” ile ekstrem metal icra eden gruplar için (bilhassa black metal) ilham verici gruplardan biri olmayı başarmıştı. 1991 yılında çıkardıkları “The Laws of Scourge” ise, gerek şarkı sözleri, gerekse enstrüman kullanımı açısından önceki albüme kıyasla daha sofistike ve yaratıcı besteciliğiyle öne çıkarak grubun daha ikinci albümünde devleşmesini sağlamakta en temel rolü oynamıştı.
Sergilenen bu gelişim ilk etapta, şarkıların genelinde oldukça ölçülü bir şekilde dağılmış olduğunu gördüğümüz thrash, death ve black metal elementlerinin kullanımını fark etmemizle belirginleşiyor. İşin bu kısmında, mevcut albümde gruba katılan gitarist Fábio Jhasko ve baterist Lucio Olliver’ın büyük rollerinin olduğunu söylemek sanırım çok da yanlış olmaz. Lead gitarları devralan Jhasko’nun soloları, şarkının o anda işlemiş olduğu temayla neredeyse birebir oturan bir mizaca sahip. Söz gelimi “Piercings”, “Little Julie” ya da “Secrets of a Window” gibi şarkılarda sıklıkla karşımıza çıkan kabusumsu havanın baş mimarlarından biri şüphesiz Jhasko’nun doom ve gotik etkileşimli soloları. Bununla beraber, thrash formatında ihtiyaç duyulan gaz soloların hakkından da başarıyla geliyor “The Black Vomit” parçasında görülebildiği gibi.
Albümün en dikkat çekici yanlarından bir diğeri olan davula geldiğimizde, en başta ritim gitarlarla yakaladığı muazzam senkron sebebiyle Olliver’ı bir ayrı tebrik etmemiz gerekir. Ancak müzisyenin katkısı konusunda değinilmesinin yerinde olacağı çok daha önemli bir konu var ; bildiğimiz üzere death ve black metal, köklerini her ne kadar thrash metalden alsa da zaman içinde kendine özgün bir kimliğe bürünerek thrash’in klasik kalıplarından koptular.
Albümün çıktığı yılı düşündüğümüzde özellikle, bu kopuş mevcut genreların birer birer ortaya çıkardığı başyapıt niteliğinde albümlerle pekiştirildi. Dolayısıyla, “ekstrem müzik” nitelemesine kavuşan bu türler “thrash metal” gibi çıktığı dönemde halihazırda aşırılık barındıran böylesi bir müziğin doğası da hesaba katılarak bu etiketi aldılar. Bunun sonucu olarak, tek bir şarkıda thrash, death ve black metal ögelerinin her birini sırıtmadan, aşırıya kaçmadan ve dinleyici ile beste arasında bir kopukluk yaratmadan tek bir potada eritmenin ne kadar zor bir iş olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Elbette grubun bütün üyelerinin katkıları neticesinde albüm bu noktada sayılı çalışmalardan biri olmayı başarmışsa da, sadece albüme adını veren şarkı “The Laws of Scourge”e baktığımızda bile, Lucio Olliver’ın mevcut katkılarda biraz daha önce çıkan bir paya sahip olduğu anlaşılabilir. Girişinden itibaren gitarları, basları, davulları ve vokalleriyle bize başarılı bir thrash metal prototipi sunan parça, 01:18’de duymaya başladığımız Wagner ile Fábio’nun ortaklaşa ürünü olan o “cursed” rifin ardından 01:26’da gelen blast-beat ile birden ekstrem metalin doğasına geçiş yapıyor. Üzerine Wagner Lamounier’in iblis efektli vokalleri girdiğinde, o ana kadar müzikalite olarak Testament ya da Overkill gibi kült thrash grupların old school dönemlerini çağrıştıran bu beste birden Sarcófago’nun kendine has yorumuyla bir death/black metal şaheserine dönüşüyor. Şarkının o kısmında, aşina olduğumuz klasik bir thrash beat’i de atılabilir ve beste yine etkileyiciliğinden, kabusumsu havasından bir şey kaybetmezdi. Ancak tam o noktada Olliver’ın oldukça ölçülü ve başarılı bir biçimde eklediği blast-beat parçanın tüm tabiatını değiştiriyor ve davulcunun sonrasında yeniden thrash kalıplarına dönmesiyle bize “transition” olgusunun en harika örneklerinden birini tecrübe ettiriyor. Albümün genelinde ise üç türün, kendi enstrümanına has karakteristik kalıplarını aynı titizlikle kullanması düşünüldüğünde, müzisyenin isminin nasıl olup da bu kadar gölgede kaldığı konusunda şahsen beni hayrete düşürüyor.
Albümün alamet-i farikalarından bir başka nokta olarak, grubun gelecek albümlerinde drum machine programlamasını yapacak olan, bu albümde ise konuk sanatçı olarak keyboard kullanımıyla “The Laws of Scourge”ün bir sentez harikası haline gelmesinde emeği olan Eugênio “Dead Zone”a değinmek gerekir. Özellikle “Midnight Queen” ve “Screeches from the Silence” parçalarında önce çıkan klavye, albümün ambiyans olarak derinleştiği ve melodik tatlar sunduğu noktalarda epey kilit bir rol oynuyor. Thrash, death ve black unsurlarına ek olarak şarkılar kimi zaman gotik bir kimliğe de bürünerek albümü teknik açıdan olduğu kadar ambiyans açısından da zenginleştiriyor. Sarcófago’dan kısa bir süre sonra, ekstrem yanı epey sönük kalsa da bu formülün keyboard kullanımı üzerinden “The Laws of Scourge” ile aynı yıl çıkan ve doom/death etkileşimli bir yapı sunan Tiamat’ın “The Astral Sleep”inde de uygulandığını söyleyebiliriz. Bir etkileşimin ya da ilham almanın söz konusu olduğunu direk iddia edemeyecek olsam da, bu iki albümün peş peşe dinlendiğinde teknik olarak olmasa da atmosfer olarak uyumlu bir birliktelik yarattığını söyleyebilirim.
Sarcófago’nun kaydettiği gelişimin bir başka noktasıysa şarkı sözlerinde görülüyor. “I.N.R.I.”de black metalin konsepti içerisinde satanizme ve din karşıtlığına odaklanmış sözlerin ardından, “The Laws of Scourge”da da bu temalara çıkan sözler bulmanın mümkün olmasıyla beraber belirli ölçüde umutsuzluk, adaletsizlik, intihar gibi toplumsal ve bireysel içerikli sözlere de yer verildiğini görüyoruz. Albümün en öne çıkan parçalarından “Midnight Queen”de tabiri yerindeyse kader tarafından mahkum edilmiş, küçük yaştan itibaren bir dizi şansızlık ve imkansızlığın neticesinde sefil ve acı dolu bir hayat sürerek nihayetinde ölüme kavuşan bir hayat kadınının hikayesi anlatılıyor. Albümün genelindeki performansıyla göz dolduran “Antichrist” lakaplı vokalist ve gitarist Wagner Lemounier’in bilhassa bu şarkıdaki söyleyişi, vurguları ve hissiyatı oldukça dikkat çekici. Şarkının nakaratındaki “I’m sorry for your life, for your sorrow, for your hate” kısmına dek üçüncü ağızdan bir anlatım kullanan Wagner, bu kısımda ise birden anlatıcı pozisyonundan sıyrılarak özellikle yaptığı vokalle sanki tanıdığı, yaşadıklarına doğrudan ya da dolaylı yoldan şahit olduğu birinin betimlemesini yapıyormuş gibi bir izlenim bırakıyor.
Bir ekstrem metal çalışması için son derece zarif ve estetik bir görsel taşıyan albüm kapağına gelince; mahsun olduğu kadar vakur bir teslimiyetle ölümün pençesine düşmüş o kadın belki bizzat “Midnight Queen”, belki “Prelude to Suicide”da “Covered by flowers, violet and red, I see those lips that once were mine” kısmıyla anlatılan o kadın, belki de “Piercings” de anılan “Mrs. Death”in bizzat kendisi, kim bilir… Ancak benim de çok sevdiğim yazarlardan biri olan gotik edebiyatın ustası Edgar Allan Poe’nun şu sözünü çağrıştırıyor fazlasıyla:
“The death of a beautiful woman is, unquestionably, the most poetical topic in the world”.
Eğer daha önce dinlediyseniz ama üzerinden bir hayli zaman geçmişse şaheserliğini tekrar hatırlamak için ya da bugüne dek henüz açıp dinlemediyseniz beğeninize bir yenisini daha katmak için bu albümü dinlemenizi öneriyorum. İçerdiği bunca zenginlikle türünün en nadide örneklerinden biri olan “The Laws of Scourge”ün her iki yöndeki olası tercihinizi de fazlasıyla hak eden bir albüm olduğundan şüpheniz olmasın.
Kadro Wagner Lamounier: Vokal, gitar
Fábio Jhasko: Gitar
Gerald Minelli: Bas, akustik gitar, geri vokal
Lucio Olliver: Davul
Konuk:
Eugenio de Sá “Dead Zone”: Klavye
Cláudio David: Geri vokal (3, 4)
Şarkılar 1) The Laws of Scourge
2) Piercings
3) Midnight Queen
4) Screeches from the Silence
5) Prelude to Suicide
6) The Black Vomit
7) Secrets of A Window
8) Little Julie (bonus)
9) Crush, Kill, Destroy (bonus)
Web
Yorum alanı
“SARCÓFAGO – The Laws of Scourge” yazısına 3 yorum var
Yine güzel, derinlemesine bir inceleme olmuş. Daha bilinir olması gereken bir grup aslında Sarcofago. Kritikler vesilesiyle tüm albümleri dinliyorum yine.
Underrated bir hazine bu albüm.
Yine güzel, derinlemesine bir inceleme olmuş. Daha bilinir olması gereken bir grup aslında Sarcofago. Kritikler vesilesiyle tüm albümleri dinliyorum yine.
Son zamanlarda dinlediğim en tatmin edici albüm… Biraz geç tanıştım ama iyi ki keşfetmişim.