Tony Iommi’nin ne kadar büyük ve Heavy Metal camiasına mal olmuş bir efsane olduğundan bahsetmeye lüzum var mı? Iron Man isimli kitabını okuyanlar eminim ki bu ismin nasıl bir efsane olduğunu tüm teferruatlarıyla idrak edeceklerdir. Başlıktan da anlaşılacağı gibi Tony Iommi’nin müzik kariyerinin ufak bir parçasını tenvir etmeye çalışacağım. Çünkü Tony Iommi deyince akla ilk gelen şey, haliyle üzerine yapışmış olan ve kendisinin de bununla iftihar ettiği Black Sabbath grubudur. Black Sabbath hakkında bilen bilmeyen herkes bir şeyler konuştuğu için ben genellikle çok fazla konuşulmayanlar üzerine intizar etmeyi tercih ediyorum. Çünkü bahsedeceğim Iommi’nin solo çalışmalarının Metal camiası nezdinde çok fazla alaka görmediği kanaatindeyim. Bu sebeple muhterem gitaristimizin Black Sabbath haricinde kaydettiği üç albümün, bilhassa efsane vokal Glenn Hughes ile birlikte yaptığı çalışmaların kıymetlerinin kesinlikle bilinmesi gerektiğini düşünmekteyim.
İlk bakışta solo albümler için umumi bir tesbitte bulunmak gerekirse Iommi’nin 3 albümün üçünde de Black Sabbath soundunun kasvetli havasından daha farklı ve daha renkli, hafif Rock N Roll nefhalı bir sound tecrübesinde bulunduğunu söyleyebiliriz. İlk solo albümünde vokal yaptırdığı isimlerin genel olarak bu sounda uygun olmaları da Iommi’nin işini kolaylaştırmış ve üstü şişhane altı kaval bir durum hâsıl olmamıştır albümlerden. Glenn Hughes’un Iommi’nin düşündüğü sounda nasıl “cuk” diye oturduğundan bahsetmeye bile gerek yok; keza albümü bilhassa tahlil ederken bahsedeceğiz. Albümleri incelemeden evvel son olarak Tony’nin ilk solo albümü “Iommi” ile ondan sonraki iki albümünü birbirinden oldukça ayrı vakalar olarak değerlendirirsek Tony Iommi’nin solo çalışmalarını nitelik nazarından daha iyi anlamış oluruz. Hatta aramızda kalsın ama ilk solo albümünü dinlemeseniz de geçer akçedir yani…
Sebebini mütalaa etmeye gerek yok. Çünkü bu albümü sound itibariyle olmasa da konsept itibariyle şov albümü olarak tasvir ediyorum. Öyle ki Tony Iommi’nin o kaliteli rifflerine eşlik etme şerefine (her ne kadar hak etmediklerini düşünsem de) layık görülen vokalistlerin büyük ekseriyeti Heavy Metal ile alakası olmayan müzisyenler. Mesela? Henry Rollins alternatif rock icracısı; Skin punk rock camiasının bakirelerinden; ve Serj Tankian da o çok yakından tanıdığımız nu-metal grubu System Of A Down’ın vokalisti…
Garibim Ozzy Osbourne bu kadar popüler ismin arasında yalnız başına kalmış. Kısacası böyle bir yıldız karmasının olduğu bir albüm hangi sebepten ötürü az da olsa ciddiye alınır? Tabii ki Tony Iommi’den ve tek bir parçaya bile vokal yapmış olsa da Ozzy Osbourne’dan ötürü… Ama başta da söylediğim üzere albümü bundan sonraki iki albümden tamamen ayrı tutmak ve Iommi’nin solo kariyerini fiili olarak 2 albümden ibaret görmek daha sağlıklı bir değerlendirme olur.
“The 1996 Dep Sessions” albümü… (2004)
Nihayet bana göre Iommi’nin solo kariyerini başlatabileceğimiz ve öyle kısa değerlendirmelerle elimizden kurtulamayacak olan o mükemmel Rock N Roll şaheserine geldik. Albüm aslında rumuzdan da anlaşılacağı gibi 1996 yılında Eight Star ismiyle kaydedilmişti. Ama albümün piyasaya sürülmesini Tony Iommi tehir etti çünkü parçaların davul kayıtlarını yapan Judas Priest’in eski davulcusu Dave Holland hakkındaki cinsel skandallar albümün bu isimle beraber yayınlanmasını mümkin kılamazdı. Ve Iommi de bu şekilde düşünerek üzerine emek verdikleri bu çalışmayı taciz skandallarıyla muhattap birinin ismiyle piyasaya sürüp başına dert almayı istemedi; bu sebeple albümün soundunda ve şarkı isimlerinde de ufak tefek tanzimler yapmak suretiyle albümü “The 1996 Dep Sessions” ismiyle 2004’te kaydetti.
Albümün genel itibariyle nasıl bir havaya sahip olduğunu bilmenin en kestirme yolu Black Sabbath’ın Glenn Hughes ile kaydettiği Seventh Star albümünü dinlemektir. Efsane vokal Hughes’un tarzını ve sesindeki dinamizmi bu şekilde daha iyi anlayabiliriz. Ama öte yandan Iommi’nin solo albümlerini Seventh Star’ın devamı olarak görmek de yanlış olur. Her ne kadar vokal tarzı hemen hemen aynı olsa da sound olarak solo albümleri farklı görmek mecburiyetindeyiz.
Parçaları değerlendirmeye gelirsek girizgâh parçası Gone oldukça hoş, kulakta kalır bir rif ile giriyor ve Glenn Hughes’un müthiş vokalleri ve insanı öldüren çığlıklarıyla devam ediyor. Parçanın üçüncü dakikalarına doğru giren solo, aşağı yukarı albümdeki her gitar solosu gibi basit ama kâfi kalır türden bir solo olmuş. Keza albümdeki parçaları sololar üzerinden değil, rifler üzerinden değerlendirmek evladır.
İkinci parça From Another World ise albümün duygusal ve hafif slow tarzlı parçası olarak yine mükemmel bir sound ve yürek dağlayıcı vokallerle Gone’ın verdiği havayı kesmeden bizi albüme adapte ediyor. Harika bir parça olduğunu söylememek için bana göre tek sebep, parçanın beşinci dakikanın ardından biraz fuzuli uzatılmış olmasıdır. Onun haricinde tadından yenmeyecek bir parçadır.
Don’t You Tell Me ise sound olarak vasat bulduğum; ama sağlam riflerinin etkisine ve içindeki Rock N Roll atmosferine binaen tesiri altında kaldığım bir parça. Ah bir de şu tiki-vari nakaratı olmasa daha iyi olurdu ama… İdare edelim artık.
Don’t Drag The River da sakin bir girişle başlayan ve Glen Hughes’un harikulade ses yükseltmesi ve coşmasıyla dinleyenlere adeta “nakarat geliyor” dedirten şeker bir parça. Bu albümü açtığımda dinlemeden geçemeyeceklerimdendir kendileri.
Fine ise biraz glam rock ile hard rock arasında gidip geldiği için tarz olarak benim içime fazla sinmeyen; ama sounduna ve özellikle ikinci dakikadan sonraki riflerle soloya tek bir kelime bile edemeyeceğim bir parça. Hafif yumuşak bir havası olduğu için belki biraz akustik kullanılsa ve daha sonra distortion’a geçilse daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Ama bu şekilde dinlenemeyeceğini de kastetmiyorum elbette.
Ve geldik Time Is The Healer’a… Yani benim albümde en çok sevdiğim, kusursuz bulduğum ve dilimden uzun zamanlar düşmeyen parçasına. İsmini çokça zikrettiğim Glenn Hughes zaten rifleri ve konsepti müthiş olan bu parçada vokal performansını öyle güzel kullanmış ki adeta hudutlarını sonuna kadar zorlamış ve Tony’nin riflerine son derece yakıştırmış. Neticede harika ve kesinlikle dinlenilmesi icap eden bir parça hâsıl olmuş. Bu albümde beni sadece bu parça doyurur desem mübalağa etmiş olur muyum acaba.
I’m Not The Same Man ise albümün en hareketli ve Heavy tarzına en yakın parçası. Sound olarak hoş, vokal olarak zaten güzel olmuş bir parça; ama parça uzun süreliğine tek düze gittiği için albümün genel sound’una kıyasla alışılmışın dışında geliyor ve dinleyenin tuhafına gidebiliyor. Onun haricinde parça güzel.
Ve son parça It Falls Through Me yine duygusal havasıyla, en çok da vokalleriyle beni tesirinde bırakan parçalardan biri… Hele hele nakaratında G. Hughes’un iki sesli girmesi ve o klasik çığlığını atması gerçekten takdire şayan olsa gerek.
Bu albümün değerlendirmesi kısaca şunu izah eder ki Tony Iommi’nin solo çalışmaları hiç de öyle ihmal edilecek mahiyette değildir. Gelelim ikinci albüm “Fused”a:
“Fused” albümü… (2005)
Evvel albüm parça sayısı olarak evvelkinden daha zengin ve sound olarak daha sert ve vurucu riflere sahip. Tabii “Dep Sessions”daki gibi içinden çok fazla hit parça çıkabilecek bir albüm olduğunu söyleyemeyiz. En azından ilk intibada… Alışınca tabii ki “Fused”un güzel bir albüme tahavvül ettiğini fark edebiliriz.
Giriş parçası Dopamine, isminden de anlaşılacağı gibi kalp atışını hızlandıran ve kan basıncını arttıran bir sounda sahip. Giriş sert, rifler sağlam ve sonlarına doğru devreye giren solosu enfes olunca parçanın dopamin etkisi meydana getirmemesi imkânsızdır tabii ki.
Wasted Again sound olarak biraz vasat ama harikulade vokaller vesilesiyle kurtulmuş bir parça olarak telakki edilebilir. Uğrunda ölünecek bir parça olduğu söylenemez ama sırf Glenn Hughes’un o mükemmel vokallerini duymak için bile dinlenilir.
Saviour Of The Real da girişi sert ve müessir parçalardan bir tanesi. Ama parçanın gidişatı bu sert girişi pek iyi karşılayamamış. Bu da parçanın sound nazarında bir eksi not olarak kabul edilebilir.
Ve Resolution Song..! Evvelki albümde Time Is The Healer ne ise bu parçanın kıymet-i harbiyesi de benim nazarımda aynıdır. Tabir-i diger ile Fuse albümünün en kaliteli ve en gaz parçası olarak bunu seçtim. Ve bu parçayı defaaten dinledikten sonra Tony Iommi’nin rifleriyle insanın heyecanını nasıl tahrik edebildiğini ve insanı parçayla adeta nasıl bütünleştirebildiğini ziyadesiyle anlamış oldum. Tabii Glen Hughes’un o fevkalade vokalleri de işin cabası… “Fused” albümünün ismi geçince ilk akla gelmesi ve defalarca dinlenmesi mucip bir parça Resolution Song.
Grace de selefi Resolution Song’u aratmayacak cinsten bir parça. Ama vokaller daha durgun ve parça tek düze olduğu için hafif vasat kaldığını düşünebiliriz. Gerçi parça sonlara doğru temposunu hızlandırıyor ama yine de Resolution Song ile yarışması pek mümkin değil.
Deep Inside A Shell de sakin vokalleriyle albümün alışıldık sound konseptini taşımış. Hoş bir parça… Bilhassa solosu oldukça müessir…
What You’re Living For ve Face Your Fear şahsım adına albümde en vasat bulduğum parçalar olmuş. Çok bir melodi zenginliği göremediğim için bunu söyledim. Daha başka nasıl tahlil edilir bilemem.
The Spell ise albümde bana Black Sabbath havasını tattıran tek parça olmuş. Çünkü gerek riflerde gerekse arkaplan efektlerde biraz doom havası teneffüs ediyor insan. Yani albümün genel sound konsepti gibi bir Rock N Roll edası alamadım ben. Kim bilir bu parçayı Ozzy Osbourne söylese nasıl bir havası olurdu…
I Go Insane de 9 dakikalık uzunluğuyla güzel bir epik olmayı hak eden cinsten bir parça. Duygu yüklü riflerle ve bu duygusallığı çok iyi aksettiren vokallerle oldukça hoş bir çalışma olmuş. Parçanın bütün aksamında aktarmaya çalıştığı o kederi hissedebiliyor dinleyen.
Albümün bonus parçası olan Let It Down Easy insana “giriş bir hoş, veda ayrı bir hoş” dedirtecek türden cuş-aver bir havaya sahip. Bu çalışmaların patronu Tony Iommi’nin yanında Glenn Hughes’un hakkını son bir defa teslim etmek gerekir ki, samimi ve mübalağasız söylüyorum, onun vokalleri olmasa Iommi’nin iki solo albümünden de böyle yoğun bir şekilde haz almak kesinlikle mümkin olamazdı. O sebeple Tony, solo çalışmalarında vokal için gerçekten çok iyi bir tercih yapmış. Bu iki efsane isimi de yürekten tebrik ediyorum.
Son olarak da şunu söyleyelim; Tony iyi ki farklı bir sound tecrübe etmek suretiyle böyle bir çalışma yapmış. Iommi’yi bugüne kadar çok farklı türden soundlar altında rif icra ederken gördük. Blues halini gördük, Heavy halini gördük, Doom halini gördük… Lakin solo çalışmalarına başlayıncaya kadar Rock N Roll rifleri icra eden Tony’yi bana kalırsa göremedik. Grubuna Ian Gillan’ı ve Glenn Hughes’u kısa müddetliğine dâhil etmiş olmasına rağmen üstelik… O sebeptendir ki Iommi’nin bu solo çalışmalarını, farklı bir soundda gitar performansı göstermiş olmasına şahit olmak hasebiyle önemsiyorum; mühim telakki ediyorum.
Kusura bakma ama ilk albümü adam yerine koymamak benim için müzik tutuculuğundan başka bir şey değil.İster rocka ister metale gönül ver, albüm resmen ders kitabı gibi.Yanlış anlama ama bana biraz bu tutumun cahilce geldi.Hele bu kadar bilgiye ,müzik bilgisine sahip olupta ilk albümü tefe koymak çok büyük hata.
Yazı kapsamlı, ancak bu kadar fazla günümüz Türkçesinde kullanılmayan kelimeler seçerek yazman dikkat dağıtıyor. Hoş bunu üslup olarak seçmiş olduğun belli ancak yazının anlaşılması açısından fazladan bir çaba göstermek gerekiyor. Yazıyla ilgili bir iki “naçizane” düzelti de yapmak isterim.
“Glenn Hughes’un Iommi’nin düşündüğü sounda nasıl “cuk” diye oturduğundan bahsetmeye bile gerek yok; keza albümü bilhassa tahlil ederken bahsedeceğiz. ”
Hem bahsetmeye gerek yok deyip sonra bahsedeceğiz demek doğru olmamış sanırım. “Aynı biçimde” anlamındaki keza kelimesiyle bu kısım daha da bir çetrefil olmuş. Burda kullanmak istediğin kelime “zira” olacaktı sanırım.
” Parçanın üçüncü dakikalarına doğru giren solo,” Parçanın bir tane üçüncü dakikası olabileceği için çoğul kullanmamak gerek sanırım.
Bir çok yazıda sık sık yanlış yazıldığını gördüğüm kelime de muhattap değil muhatap olarak yazıldığını belirtmek isterim. Zira bir harf hatasından ziyade genel bir yanlış kullanım olarak yerleştiğini fark ediyorum.
Ellerine sağlık. Özellikle Fused albümü enfes bir albüm. Gözümde Iommi’nin en güzel çalışmalarının başında geliyor.
Kusura bakma ama ilk albümü adam yerine koymamak benim için müzik tutuculuğundan başka bir şey değil.İster rocka ister metale gönül ver, albüm resmen ders kitabı gibi.Yanlış anlama ama bana biraz bu tutumun cahilce geldi.Hele bu kadar bilgiye ,müzik bilgisine sahip olupta ilk albümü tefe koymak çok büyük hata.
Yazı kapsamlı, ancak bu kadar fazla günümüz Türkçesinde kullanılmayan kelimeler seçerek yazman dikkat dağıtıyor. Hoş bunu üslup olarak seçmiş olduğun belli ancak yazının anlaşılması açısından fazladan bir çaba göstermek gerekiyor. Yazıyla ilgili bir iki “naçizane” düzelti de yapmak isterim.
“Glenn Hughes’un Iommi’nin düşündüğü sounda nasıl “cuk” diye oturduğundan bahsetmeye bile gerek yok; keza albümü bilhassa tahlil ederken bahsedeceğiz. ”
Hem bahsetmeye gerek yok deyip sonra bahsedeceğiz demek doğru olmamış sanırım. “Aynı biçimde” anlamındaki keza kelimesiyle bu kısım daha da bir çetrefil olmuş. Burda kullanmak istediğin kelime “zira” olacaktı sanırım.
” Parçanın üçüncü dakikalarına doğru giren solo,” Parçanın bir tane üçüncü dakikası olabileceği için çoğul kullanmamak gerek sanırım.
Bir çok yazıda sık sık yanlış yazıldığını gördüğüm kelime de muhattap değil muhatap olarak yazıldığını belirtmek isterim. Zira bir harf hatasından ziyade genel bir yanlış kullanım olarak yerleştiğini fark ediyorum.
Yazı ve emek için teşekkürler.