Geçen senenin 14 Aralığında, müzik kariyerinde muhtelif değişiklikler yapan Blaze Bayley’in King Of Metal isimli yeni albümünü çıkartacağını duyduğum andan itibaren Blaze Bayley ile alakalı gelişmeleri takip etmekteyim. Üstad resmi facebook sayfasında şuan albüm ile alakalı cereyan eden hadiseleri günlük video paylaşımlarıyla bizlere anons ediyor. İşin enteresan tarafı ise, bundan 7 ay evvel eski grubu Wolfsbane ile EP çıkartan Blaze’in, bu fırtınaya kendi solo kariyerini de eklemesi. Hatta yeni albüm kararıyla… Biz daha Wolfsbane’in yeni çıkacak olan albümüne sevinirken bu King Of Metal haberi de ayrı bir doping etkisi meydana getirmiş oldu adeta.
2010’da Blaze’in yeniden toparladığı Wolfsbane’in yeni albümü Wolfsbane Save The World 10 Ocak’ta piyasalara sürüldü. Albüm daha elime geçmediği için dinleyip kritize etme imkanı bulamadım; lakin Blaze’in solo olarak çıkartacağı King Of Metal’i büyük merakla beklemekteyim açıkçası.
Herneyse, yeni albümleri bahane etmek suretiyle Blaze Bayley hakkında konuşalım biraz. Benim Blaze Bayley’i tanıdığım ve araştırmaya başladığım andan itibaren bu şahsı “Heavy Metal’in talihsiz adamı” olarak tanımlamıştım. Hala daha aynı şekilde tanımlarım.
Rock-Metal müziğin hırçın, haşim ve oldukça azimli hizmetkârı Blaze Bayley’in kariyerine ilk başladığı gruptu Wolfsbane. Tarz olarak Hard N Heavy’yi andıran bir grup olan Wolfsbane, her ne kadar listelerde çok fazla boy gösterememiş olsa da döneminin rağbet gören grupları arasındaydı. Blaze Bayley’i genel itibariyle Iron Maiden kariyerindeki kalın sesli vokalleriyle tanıyanlar aynı şahsın Wolfsbane’deki vokallerine kulak verince o “kalın ses”in yeri geldiğinde nasıl inceldiğini çok iyi göreceklerdir. Bilhassa ilk albümü olan Live Fast Die Fast’deki “Greasy, Money To Burn, Shankin” parçalarında Blaze’in Rock N Roll vari vokalleri gerçekten şayan-ı hayrettir.
İlk ve şuanki grubu Wolfsbane’de 3 albüme imza atan Blaze Bayley, genel itibariyle 1995 senesinde girdiği Iron Maiden’daki vazifesiyle tanınmaya başlamıştır. Ne yazık ki Blaze’in Iron Maiden’a dahil olduğu 4 senelik o “fetret devri”, Üstad’ın Maiden’dan sonraki şahsi kariyerinde “ben” olarak tanınması önünde engel teşkil etmekle beraber bir takım şuursuz Iron Maiden fanları tarafından hep menfi bir şekilde yad edilmiştir. Tabi Maiden’ın o dönemlerini tartışmak suretiyle aynı hataya biz de düşmüş gibi olmayalım ama bir iki cümleyle söylemek gerekirse Blaze Bayley’in, o dönemde Maiden için nasıl bir destek olgusu olduğu (hatta bunu grup elemanlarının bile o dönemden bahsederken bizatihi söylediği) hakikatini anlatmadan olmaz. Elbette ki Blaze Bayley, Bruce Dickinson gibi bir efsanenin ardından gruba dahil olduğu için şahsına dair bir takım ön yargılar ve menfi tavırlar kaçınılmaz olacaktır; lakin kendisinin bile böyle bir iddiada olmadığını söylemiş olmasına rağmen iki vokalist arasında tabiri caizse “sidik yarışı” yapmanın alemi nedir! Binaenaleyh, grubun babası olan Steve Harris’in teklifiyle Maiden’a dâhil olan Blaze’in, Iron Maiden’a yakışmadığı ve grubun havasını bozduğunu düşünmek hangi akla, mantığa hizmettir! Bir grubun fanı olmaktan kasıt, o grubu takım tutar gibi her şeye rağmen sevmek ise, Bruce Dickinson’ın olmadığı Iron Maiden’ı Blaze Bayley’den ötürü reddetmek hangi mantıkla açıklanacaktır! Bunun gibi sorulacak sual çok fazla. Lakin bazı şuursuz sözde Maiden fanlarının bu çarpık zihniyetlerine takılmaktan ziyade Blaze Bayley’in; Iron Maiden’ı Judas Priest gibi, Black Sabbath gibi 90’lardan sonra uzun müddet toparlanamayan bir grup olmaktan kurtardığı hakikatini söylemek suretiyle en iyi cevabı veririz kanaatimce.
Kısacası Blaze Bayley’in talihsizliklerinden bir tanesi, bu rumuzu hiç kullanmamış olmasına rağmen “Iron Maiden’ın eski solisti Blaze” kalıbından çıkamamış ve Iron Maiden ağacının bir dalı gözüyle bakılmış olmasıdır.
Elbette ki Blaze Bayley, meşakkatli bir Maiden tecrübesinin ardından müzik kariyerine tam gaz devam kararı almış ve BLAZE isimli yeni grubuyla kaydettiği Silicon Messiah isimli müthiş albümüyle tekrardan boy göstermiştir. Her ne kadar albüm kayıtları esnasında muhtelif prodüksiyon sıkıntıları yaşamış olsa da iyi bir vokal performansıyla Metal camiası nezdinde olumlu tepkilere mazhar olmuştur. 2002’te çıkan ikinci albümü Tenth Dimension, Silicon Messiah’a nazaran sound olarak biraz vasat olsa da kaliteli bir Heavy Metal albümü olarak Blaze Bayley’in hanesine yazılmıştır. Yeni grubuyla üçüncü albümü olan Blood & Belief ile birlikte iyice toparlanma sürecine girmesi beklenen Blaze, destansı bir albümün ardından dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Lakin 2002’den sonra vazgeçemediği alkol bağımlılığı kendisi için muhtelif sağlık problemlerine sebebiyet verecek, bu ona maddi sıkıntılar ve müzik kariyerinde kısa süreli zaman kaybı olarak patlayacaktı. Zira 2006’da BLAZE grubunu feshetmek zorunda kalacak ve yeni grup kurmak için para bulmaya uğraşacaktır. Bu zorlu süreçte fanları Blaze’i yalnız bırakmamış ve gerekli her türlü desteği kendisine vermek istemiştir. Sıradaki talihsizliğini atlatmak için uğraşan Blaze’in imdadına Otomotiv şirketi sahibi bir fanı yetişmiştir. Blaze, bir müddet burada çalışmak suretiyle maliye sıkıntısını gidermiş ve evlenme kararı almıştır.
Blaze Bayley grubuyla kariyerine devam eden Üstad, 2007’de kendi ismini taşıyan Blaze Bayley Recordings’i kurmuş ve yeni albümü için çalışmalara başlamış ve eşi Debbie Hartland’ı menejeri olarak tayin etmiştir. 2008’de yeni albümleri olan The Man Who Would Not Die’ı çıkartmadan kısa bir süre önce, kendisini adeta hayata tekrardan döndüren sevgili eşi Debbie, bir motor kazası sonucu beyin kanaması geçirerek yoğun bakıma alınmıştır… Şansı bir an olsun yaver gitmeyen Blaze Bayley bu sıkıntıyla beraber albümü çıkartmak zorunda kalmış ve 4 senelik sıkıntılı bir dönemin ardından toparlanması bile sıkıntılı geçmiştir. Nitekim kazadan iki ay sonra eşini kaybetmiştir! Bu talihsiz vakanın ardından kendisine bir telefon etmek suretiyle taziyede bulunmuş ve bu arada müzik kariyerine dair birkaç sual de sormuştum. Blaze her zamanki gibi kararlı, sert, hırçın ve hayata karşı dik durmasını bilen bir eda ile konuşuyordu. O gün resmi sitesinde yaptığı açıklamada da “devam edeceğim, ne olursa olsun hayatıma ve müzik kariyerime devam edeceğim” şeklinde konuşarak Heavy Metal’in adeta kanına işlemiş olduğunu bir kere daha göstermiş oldu.
Bu trajedilerin ardından durmadan, dinlenmeden yeni albümü için stüdyoya giren Blaze, 2010’un Şubatında Promise And Terror isimli albümüyle boy göstermiştir.
Blood & Belief albümünden bu yana neredeyse bütün albümlerinde hayatındaki sıkıntıları, sorunları, depresyonları vs. konu alan Blaze, her şeye rağmen mücadelesini devam ettirmekte kararlıydı. Lakin müzik kariyerine devam etmesine rağmen peşini bırakmayan maddi sıkıntılar, Blaze’in belini oldukça büküyordu. 31 Mart 2011’de resmi sitesinde yaptığı açıklamada kendi ismini taşıyan grubun maddi sebeplerden ötürü artık yürümeyeceğini belirtti ve grup elemanlarına teşekkür ederek solo kariyerine bir müddet ara verdi. Ayrıca Mart ayında yapmayı planladığı Avrupa turnesini Aralık ayına erteledi. Çıkarmayı planladığı yeni stüdyo albümünün çalışmalarına 2013’te başlayacağını söyledi. Bu süre zarfında 2010’un Haziranında yeniden toparladığı Wolfsbane ile “Did It For the Money” isimli EP’yi kaydetti ve yeni albüm kayıtlarını tamamlamak için stüdyoya girdi. Grubun yeni albümünde duyduğumuz ilk parçada Blaze’in yaptığı vokal, bilhassa başında attığı çığlık, Blaze’in eski sesinden kalıntıların mevcut olduğunu bize göstermiş oldu.
Blaze, yeniden dirilttiği Wolfsbane rüzgârıyla maddi sıkıntılarını halletmiş olacak ki 2013’te yapmayı planladığı Heavy Metal albümünün çalışmalarına 2012’ye ramak kala başladı ve günlük videolarında da izlediğiniz üzere hala daha devam etmekte. Zat-ı muhteremi yakından takip eden biri olarak bu kararını şaşırtıcı buldum açıkçası. Ama tabiî ki bizim için mühim olan, üzüm yemek olduğu için yiyeceğimiz üzümü sabırsızlıkla bekleyeceğiz elbette.
King Of Metal’in çıkmasının ardından teferruatlı bir şekilde albümün kritiğini yapacağım elbette, lakin şimdiden albümün ismine dair ilk duyduğumda da yaptığım eleştiriyi yinelemek isterim. Tabii ki mühim olan albümün isminden ziyade mahiyeti olacaktır bizim için; ama yine de estetiğe de ehemmiyet veren biri olarak bu eleştirimi esirgemeyeyim dedim…
Bütün müzik kariyeri mücadele ile geçen Blaze Bayley’in yeni albümünü merakla bekleyeceğiz…
hayatımızın fon müziği olan heavy metal içerisindeki kahramanlardan biri olan Blaze Bayley hakkında ne kadar yazı yazılsa az olur heralde, zira kendisi yazıda da belirtildiği üzere insanı dumura uğratacak veya psikolijisini bozacak bir çok travmatik hadise yaşamış tecrübe etmiş özel bir insan, her ne olursa olsun bu kadar badire atlatmasına rağmen inatla uğruna inandığı savaşı devam ettirmeside takdire şayandır.
Bir Maiden fanı olarak hem Paul Di’Anno nun hemde Blaze Bayley in zor ve mücadeleci hayatları her zaman Maiden severleri üzmüş ve hislendirmiştir. Paul Di’Anno nun Maiden dan ayrıldıktan sonra bir türlü dikiş tutturamaması, hayatını sürdürebilmesi için devamlı konser vermesi gibi hayat koşulları oldu hatta şuan bildiğim kadarıyla hapishanede bulunuyor kendisi geçen yıl İngiliz hükümetinden haksız işsizlik yardımı almak suçundan hapse girmişti. Blaze Bayley nında zaten mevcut durumu ortada Ömer kardeşimiz herşeyi anlatmış…
Değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz ki Blaze Bayley’den söz açıldığı zaman genelde bazı heyeccanlı ve şuursuz sözde Metalciler, Blaze’i Bruce Dickinson gibi bir efsaneyle kıyaslamaya çalışıp akıllarınca kritik yapıyorlar. Yok “Blaze, Iron Maiden’a hiç uymamış”mış, yok “Maiden’ın ismini kötülemiş”miş falan filan… Sanki çok bir halt biliyormuş gibi bu tür yorumları yapan heyecanlı şuursuzlar mutlaka olacaktır. Peşinen ve bütün tepkilere hazır bir vaziyette buradan beyan ediyorum: Blaze Bayley hakkında bu türden yorum yapan arkadaşların yorumları hiçbir şekilde tarafımdan ciddiye alınmayacaktır… Eleştirinin akla mantığa uygun olanı makbuldür bizim için…
@Ömer, Tarafınızdan ciddiye alınıp alınmaması beni pek ilgilendirmiyor, lakin o kadar başvuru arasından seçilen bir vokalistten daha fazlasını beklerdim ben şahsen. Çok halt bilmek ya da bilmemekle nasıl bir alaka kurdunuz bilemiyorum, ama ben şahsen kendisini çok beğenmiyorum bir vokalist olarak. Bu yargıya ulaşmak için de çok bir şeyler bilmek neden gerekli anlayamadım. “The X Factor” albümünü beğenirim, ama orada “vücuda göre elbise dikme” benzeri vokal partisyonları yazılmış. Yani evet, güzel, hoş; ama Harris’in marifeti olarak görüyorum oradaki başarıyı, Bayley’den çok.
Kardeşim öncelikle yazı için ellerine ve zihnine sağlık, süper bi yazı olmuş.. Gerçekten de Blaze, sesine göre oldukça talihsiz biri.. Açıkçası ben Wolfsbane’in, Blaze’in bazı yeteneklerinin önünü kapattığını düşünüyor ve kendi solo albümlerine yoğunlaşması gerektiğini düşünüyorum.. Kaldı ki, solo albümlerinde kullandığı sound ve riffler, kendi sesi ile daha iyi birleşip, dinleyiciye de optimum hazzı sağlayabiliyo.. Tamam, Dickinson’ın yeri ve önemi Maiden için tartışılmaz ama Dickinson’ı kahraman yapmak için, Blaze’i yerden yere vurmaya gerek yok.. Bu süper sesten daha yıllaaaaarca mahrum kalmamak dileğiyle.. Metal bizlerle olsun.. \m/
Ellerine sağlık, Blaze Bayley’in genel biyografisinden çok gerçekten mücadelesine yer veren güzel bir yazı olmuş. Ben Iron Maiden’ı her haliyle Paul’lü Blaze’li ya da Bruce’lu seviyorum. Her vokalin kattığı değerler bambaşka. Blaze’li albümler benim için daha da önemli çünkü X Factor gerçek anlamda Maiden dinlemeye başladığım ilk albüm, Virtual XI da çıktığı zaman aldığım ilk Maiden albümü.
Tüm Maiden şarkılarını, herbirini belki yüzlerce kez dinlemiş biri olarak Virtual XI çok kötü diğerlerinden diyemem. The Angel and The Gambler da kendini tekrar eden nakaratlardan sonra Bruce’lu No More Lies’ı da dinledik. X Factor insanın duygu dünyasına doğrudan dokunabilen çok karanlık, saf ve güçlü bir albüm. Virtual XI’sa 8 şarkılık yapısıyla bile Maiden’ın 80′lerdeki müzikal yapısının son örneği. Malum sonraki albümlerde şarkı süreleri, solo sayıları vs. deli gibi uzadı arttı.
Blaze’i Maiden’dayken çok seviyordum ama Bruce’lu Maiden’ı görebliseydim keşke diye de üzülürdüm sonra malum Şubat 99 da birleşme kararı alınınca ne yalan söyleyeyim üzülmedim aksine çok heyecanlandım mutlu oldum. Bruce ses aralığı ve rengi çok daha geniş olduğu için Maiden’ı daha iyi yerlere taşıdı, bunu hem 80lerde hem de 2000lerde yaptı.
Blaze ise hem senin anlattığın gibi mücadelesiyle hem de kendine özgü ses rengi ve başarılı solo albümleriyle başarı elde etti. Solo albümleri hem sözleri hem de bence müziğiyle oldukça başarılı. Yeniden albüm hazırlıyor olması da 2012′nin müzikal anlamda ilk güzel haberi oluyor sanırım. İkincisi Maiden’ın turneye çıkacağını söylemesi oldu.. :)
the man who would not die ve promise and terror kendi alanlarında çok sağlam albümler. the man who would not die’ı eşinin ölümü ertesinde yayınladığını bilmiyordum. yakın zamanda tekrar dinleyeceğim.
Ben bu adamı yıllarca dinlememekle ne biçim bir hata yapmışım öyle?!. Yeni yeni dinliyorum solo albümlerini, şahane işlere imza atmış. Ayrıca Wolfsbane albümlerini daha dinlemedim bile. Maiden’ın bahse konu albümlerinden bildiğim sesi solo kariyerinde daha bir yerini bulmuş daha hoş tınlıyor ve yer yer merhum Warrel Dane’i anımsatması ise ayrı güzellik katıyor. Önyargınız varsa kırın onu ve bir şans verin derim.
Maiden’dayken severdim bu adamı. Sonra takip etmedim. Ayıp oldu biraz.
Adam gibi adam.
hayatımızın fon müziği olan heavy metal içerisindeki kahramanlardan biri olan Blaze Bayley hakkında ne kadar yazı yazılsa az olur heralde, zira kendisi yazıda da belirtildiği üzere insanı dumura uğratacak veya psikolijisini bozacak bir çok travmatik hadise yaşamış tecrübe etmiş özel bir insan, her ne olursa olsun bu kadar badire atlatmasına rağmen inatla uğruna inandığı savaşı devam ettirmeside takdire şayandır.
Bir Maiden fanı olarak hem Paul Di’Anno nun hemde Blaze Bayley in zor ve mücadeleci hayatları her zaman Maiden severleri üzmüş ve hislendirmiştir. Paul Di’Anno nun Maiden dan ayrıldıktan sonra bir türlü dikiş tutturamaması, hayatını sürdürebilmesi için devamlı konser vermesi gibi hayat koşulları oldu hatta şuan bildiğim kadarıyla hapishanede bulunuyor kendisi geçen yıl İngiliz hükümetinden haksız işsizlik yardımı almak suçundan hapse girmişti. Blaze Bayley nında zaten mevcut durumu ortada Ömer kardeşimiz herşeyi anlatmış…
29.01.2012
@bab-ı esrar, Aynen katılıyorum yazdıklarınıza…
bu adamın yerinde olsam depresif black yapardim
Değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz ki Blaze Bayley’den söz açıldığı zaman genelde bazı heyeccanlı ve şuursuz sözde Metalciler, Blaze’i Bruce Dickinson gibi bir efsaneyle kıyaslamaya çalışıp akıllarınca kritik yapıyorlar. Yok “Blaze, Iron Maiden’a hiç uymamış”mış, yok “Maiden’ın ismini kötülemiş”miş falan filan… Sanki çok bir halt biliyormuş gibi bu tür yorumları yapan heyecanlı şuursuzlar mutlaka olacaktır. Peşinen ve bütün tepkilere hazır bir vaziyette buradan beyan ediyorum: Blaze Bayley hakkında bu türden yorum yapan arkadaşların yorumları hiçbir şekilde tarafımdan ciddiye alınmayacaktır… Eleştirinin akla mantığa uygun olanı makbuldür bizim için…
Saygılar…
29.01.2012
@Ömer, Tarafınızdan ciddiye alınıp alınmaması beni pek ilgilendirmiyor, lakin o kadar başvuru arasından seçilen bir vokalistten daha fazlasını beklerdim ben şahsen. Çok halt bilmek ya da bilmemekle nasıl bir alaka kurdunuz bilemiyorum, ama ben şahsen kendisini çok beğenmiyorum bir vokalist olarak. Bu yargıya ulaşmak için de çok bir şeyler bilmek neden gerekli anlayamadım. “The X Factor” albümünü beğenirim, ama orada “vücuda göre elbise dikme” benzeri vokal partisyonları yazılmış. Yani evet, güzel, hoş; ama Harris’in marifeti olarak görüyorum oradaki başarıyı, Bayley’den çok.
Kardeşim öncelikle yazı için ellerine ve zihnine sağlık, süper bi yazı olmuş.. Gerçekten de Blaze, sesine göre oldukça talihsiz biri.. Açıkçası ben Wolfsbane’in, Blaze’in bazı yeteneklerinin önünü kapattığını düşünüyor ve kendi solo albümlerine yoğunlaşması gerektiğini düşünüyorum.. Kaldı ki, solo albümlerinde kullandığı sound ve riffler, kendi sesi ile daha iyi birleşip, dinleyiciye de optimum hazzı sağlayabiliyo.. Tamam, Dickinson’ın yeri ve önemi Maiden için tartışılmaz ama Dickinson’ı kahraman yapmak için, Blaze’i yerden yere vurmaya gerek yok.. Bu süper sesten daha yıllaaaaarca mahrum kalmamak dileğiyle.. Metal bizlerle olsun.. \m/
29.01.2012
@ALİ, Aliciğim teşekkür ederim değerlendirmen için ;))
Ellerine sağlık, Blaze Bayley’in genel biyografisinden çok gerçekten mücadelesine yer veren güzel bir yazı olmuş. Ben Iron Maiden’ı her haliyle Paul’lü Blaze’li ya da Bruce’lu seviyorum. Her vokalin kattığı değerler bambaşka. Blaze’li albümler benim için daha da önemli çünkü X Factor gerçek anlamda Maiden dinlemeye başladığım ilk albüm, Virtual XI da çıktığı zaman aldığım ilk Maiden albümü.
Tüm Maiden şarkılarını, herbirini belki yüzlerce kez dinlemiş biri olarak Virtual XI çok kötü diğerlerinden diyemem. The Angel and The Gambler da kendini tekrar eden nakaratlardan sonra Bruce’lu No More Lies’ı da dinledik. X Factor insanın duygu dünyasına doğrudan dokunabilen çok karanlık, saf ve güçlü bir albüm. Virtual XI’sa 8 şarkılık yapısıyla bile Maiden’ın 80′lerdeki müzikal yapısının son örneği. Malum sonraki albümlerde şarkı süreleri, solo sayıları vs. deli gibi uzadı arttı.
Blaze’i Maiden’dayken çok seviyordum ama Bruce’lu Maiden’ı görebliseydim keşke diye de üzülürdüm sonra malum Şubat 99 da birleşme kararı alınınca ne yalan söyleyeyim üzülmedim aksine çok heyecanlandım mutlu oldum. Bruce ses aralığı ve rengi çok daha geniş olduğu için Maiden’ı daha iyi yerlere taşıdı, bunu hem 80lerde hem de 2000lerde yaptı.
Blaze ise hem senin anlattığın gibi mücadelesiyle hem de kendine özgü ses rengi ve başarılı solo albümleriyle başarı elde etti. Solo albümleri hem sözleri hem de bence müziğiyle oldukça başarılı. Yeniden albüm hazırlıyor olması da 2012′nin müzikal anlamda ilk güzel haberi oluyor sanırım. İkincisi Maiden’ın turneye çıkacağını söylemesi oldu.. :)
the man who would not die ve promise and terror kendi alanlarında çok sağlam albümler. the man who would not die’ı eşinin ölümü ertesinde yayınladığını bilmiyordum. yakın zamanda tekrar dinleyeceğim.
Ben bu adamı yıllarca dinlememekle ne biçim bir hata yapmışım öyle?!. Yeni yeni dinliyorum solo albümlerini, şahane işlere imza atmış. Ayrıca Wolfsbane albümlerini daha dinlemedim bile. Maiden’ın bahse konu albümlerinden bildiğim sesi solo kariyerinde daha bir yerini bulmuş daha hoş tınlıyor ve yer yer merhum Warrel Dane’i anımsatması ise ayrı güzellik katıyor. Önyargınız varsa kırın onu ve bir şans verin derim.
War Within Me kritiği yok muydu yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum?