Ekstrem müzik yapan ve çok spesifik bir olayı veya kavramı tema edinen gruplar, hele bir de ne yaptıklarını biliyorlarsa tatlarından yenmiyorlar. I. Dünya Savaşı’na odaklanan 1914 gibi, Kaiju’ya odaklanan OXYGEN DESTROYER gibi, Antik Mısır’a odaklanan NILE gibi, Çernobil felâketi ve nükleer facialara odaklanan CYTOTOXIN gibi…
Bu tarz devasa yıkımlar, katastrofik olaylar, yok oluşlar ve bilinmezliklerle dolu gizemli dönem ve medeniyetler doğru ellerden çıkan gövde gösterisi kıvamında müziklerle bir araya geldiklerinde ortaya altı çok daha dolu şeyler çıkmasını sağlıyorlar.
CYTOTOXIN bu açıdan tam olarak numunelik bir örnek. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük nükleer felâketi işledikleri müzikleri, böylesine bir yıkımı, korkuyu ve yıllar sonrasına dahi uzanan acıları notalara dökmek için adeta biçilmiş kaftan.
“Gammageddon”da teknik death metal başlığı altında her türlü sapkınlığa imza atan Alman grup, sonrasındaki “Nuklearth”te ise müziğinde bazı oynamalar yapmış ve “Gammageddon”ın üstüne daha belirgin bir akılda kalıcılığa da eklemişti.
“Nuklearth”ün çıkışından kısa bir süre sonra Ukrayna’ya gidip Ukrainian National Chernobyl Museum’u gezmiş, hazmat suit (Hazardous Material Response) denen o tehlikeli madde giysilerini, gaz maskelerini görmüş, Çernobil zamanında yaşananlara dair pek çok şey öğrenmiş bir insan olarak, kapağıyla beni tam olarak o taraflara götüren yepyeni bir CYTOTOXIN albümüyle daha buluşmanın ürpertisini yaşıyorum.
Albüme adını veren grafit, kalem yapımından tutun da aşırı derecede yüksek sıcaklıklara dayanabilmesi dolayısıyla nükleer santral yapımında dahi kullanılan bir madde. Nükleer grafit ise nükleer santrallerde düzenleyici, yansıtıcı olarak kullanılan bir maddeymiş. Chernobyl felâketinin İngilizce Wikipedia sayfasında “graphite” diye aratırsanız 33 tane sonuç görüyorsunuz ve okuduğunuzda da grubun albüm temasını felâketin hangi tarafı üzerine kurduğunu görebiliyorsunuz. Şarkı sözlerine baktığımızda grubun yine direkt Çernobil adını vererek yine orada yaşanan birtakım gerçek olayları şarkılarına yansıttığını görüyoruz ve bunu yapmak için de her zaman olduğu gibi teknik death metalin sınırlarını son derece brutal bir yaklaşım ve üstün müzisyenlik becerileriyle zorluyorlar.
“Biographyte” daha ilk saniyeden hiç öyle atmosfer yaratmaya, dinleyiciyi sinematografik bir ambiyansa sokmaya tenezzül etmeden yardırmaya başlıyor ve daha yirmi saniye bile olmadan lead gitarın tapping’lerinden çıkan 200’den fazla notayı ve gravity blast’e abanan davulların sayısız vuruşunu duymuş oluyoruz. Grup olayın hayvanlık ve kas gücü kısmını gayet iyi hallediyor ve dinleyiciyi doğrudan radyasyon bulutunun içine çekiyor. Ne var ki CYTOTOXIN bu notalar savaşını öylesine amansız ve soluksuz yapıyor ki normalde duygusuz bir notalar yığını olabilecek müzikleri sanki bu şekilde can kazanıyor, organikleşiyor.
Bu açıdan CYTOTOXIN’in enteresan bir tarafı var. Esasında herhangi bir grup bu müziği yapsa, bu kadar çok nota basmalı deli saçması brutal teknik death metal yapsa, müziklerinin dinleyiciye bir his vermediğini, nota çöplüğü olduğunu düşünen pek çok insan da çıkacaktır. Ne var ki gerek dinleyicilerde gerek basında CYTOTOXIN’in yaptığı bu hayvanlık çok büyük oranda ve haklı olarak olumlu karşılık buluyor ve övülüyor. Grubun bu kadar el üstünde tutulmasını sağlayan şeyler “Biographyte”ta da aynen yerli yerinde duruyor. Teknik, performans, hayvanlık olarak albüme denebilecek hiçbir şey yok. Diğer yandan “Nuklearth”ün grubun işlediği temayı müzikal olarak daha derinlemesine hissettirdiğini düşünüyorum. “Biographyte”ı yaklaşık on beş kez dinledim ve albümün sunduğu güce, yıkıma hayran kaldım. Ne var ki “Nuklearth” kadar içime işledi mi, dinlerken tüylerimi ürpertti mi diye sorarsanız, buna cevabım hayır. Bana kalırsa “Nuklearth” o açıdan daha özel bir albüm. “Biographyte” tam bir hayvanlık evet, ama “Nuklearth” o hayvanlığın yanına “işlediği temanın soundtrack’i olma” hissiyatını da katabiliyordu. En azından bana öyle hissettiriyordu.
Buradan hareketle, tüm bu teknik beceri ve manyaklık düzeyindeki müzisyenlik gösterilerinden sıyrılıp “Biographyte” özelinde grubun yarınlarıyla ilgili bir şeyler söyleyecek olursam, her ne kadar “Biographyte” çok iyi olsa da grubun bu albümle kendi teknik death metalinin doğal sınırlarına ulaştığına, bugüne dek çıkardığı albümlerle verebileceği maksimum faydayı verdiğine inanıyorum. Bu da demek oluyor ki eğer CYTOTOXIN bir sonraki albümünde “Biographyte”takilerden daha da manyak sololar, gravity blast’ler, daha hızlı basılan notalarla doldurup kendini bu şekilde aşma yoluna giderse, verdikleri heyecanın azalma trendine girebileceğini ve “bildiğimiz CYTOTOXIN işte” durumuna gelebileceklerini tahmin ediyorum. Bu yüzden de bence grup bir sonraki albümünde farklı bir kafayla kendini farklı şekilde aşma yoluna giderse hepimiz için daha hayırlı olabilir. Zira daha teknik, daha da teknik, öncekinden çok daha fazla nota olayının bir yerden sonra heyecanını kaybettiğini sayısız örnekte görmüşlüğümüz var.
Bu notu da araya iliştirmek istedim, çünkü CYTOTOXIN günümüzün en üst düzey brutal teknik death metal gruplarından biri ve birkaç sene sonra “evet çok fazla nota, radyasyon, üç kulaklı çocuklar, aynen kardeşim” noktasına gelmelerini/gelmemizi istemiyorum. Bundan bağımsız olarak “Biographyte” hayvan gibi bir brutal teknik death metal şöleni ve içinde bulunduğu tür içerisinde bu sene duyup duyabileceğimiz en iyi örneklerden biri. Daha da iyisini yapacaklarını düşündüğüm için “Nuklearth”e 8,5 vermiştim ve bence bu sefer daha iyisini yapamadılar, ama çok yaklaştılar. Sonuçta potansiyelleri devasa ve bir sonrakinde kendi zirvelerine çıkmamaları için de hiçbir neden yok.
Albümün en büyük problemi parçalardaki “climax” anlarının önceki iki albüme kıyasla yeterince tatmin edici olmaması bence. Coast of lies’ın ortasındaki tremolo picking bölümü veya drown in havoc’un son 30 saniyesi gibi tüyler ürperten ya da radiatus generis’in sonu veya gammageddon’ın main riff’i gibi yakıp yıkan anlar bu albümde belirgin bir biçimde öne çıkmıyor. Yine yok değil ama önceki iki albümdeki albümdeki kadar yoğun ve belirgin değil. Teknik death özelden genele işliyor bende. Riff zamanla parçayı, parça zamanla albümü, albüm zamanla grubu sevdiriyor. Yekten albüme bağlandığım sınırlı sayıdadır. Cytotoxin müziğinde de bu anların öneminin çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Gammageddon albümündeki gibi keyifli şarkı trafiği olmadığında parçayı ve albümü bu anlar taşıyordu. Yine de iyi bir albüm ama beklenti daha fazlasıydı sanki. Biraz daha demlensin, belki fikirler değişebilir.
Jason melidonie’ye ayrıca parantez açmak gerek. Günümüzdeki en iyi birkaç lead gitaristten biri olduğunu düşünüyorum. Çoğu solonun emprovize olmadığını düşünsem de bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum. 3 albümdür boşu yok. Her solosunda “benim adam girdi” oluyorum. Bir grup için çok büyük bir lüks jason gibi bi lead gitarist. Sırtlarını jason’ın sololarına daha fazla dayayabilirler. Dinleyicinin de bunda bir problem göreceğini sanmıyorum.
Harika şarkılar ve anlar olmasına rağmen bütün olarak baktığımda son 2 albümün bi tık gerisinde kalıyor. Nuklearth’te ki derinlik veya Gammageddon’da ki hayvanlık bu albümde yok.
Hatta son 3 albüm arasındaki bi sıralama yapacak olursam eğer:
“Bu yüzden de bence grup bir sonraki albümünde farklı bir kafayla kendini farklı şekilde aşma yoluna giderse hepimiz için daha hayırlı olabilir.”
Bence Nuklearth’ü de Gammageddon’un önüne koyan da hız ve teknik dışındaki elementlerdi. Biographyte çok güzel bir albüm. Cytotoxin de riff ve melodi yazımında gerçekten de averaj yardırma müziği değil kaliteli müzik ortaya koyabilen bir grup.
Tıpkı Ulcerate nasıl özünü kaybetmeden evrildi ve hayatta kaldı Cytotoxin de bu noktalara odaklanırsa daha büyük bir grup olacaklarından şüphem yok. Uran Breath ve Coast of Lies benim için önceki albümden bu ışığı yakan parçalardı. Bu albümde de The Everslave ve Eventless Horizon biraz çıtlattı.
Albümdeki diğer şarkıların hiç bir eksiği yok kalite olarak, tam döşemasyon ama elimde Nuklearth gibi bir albüm varken Biographyte’e ne kadar dönerim bilemiyorum. Nuklearth 9′sa bu da 8,5′tur. Benden 8/10 çalışır.
Archspire ile beraber 2020′ler itibariyle böğüren ve çok karışık müzik yapan metal grupları arasında zirvede bu elemanlar. Bu tarz albümler ilk denemede beklenen etkiyi yapamazsa sonra başka bir anda ve kafada tekrar denemek gerekebilir. Ben de ilk seferde Nuklearth gibi kahredici kuvvette bir albümün ardından tatmin olmadım ama çok nüanslı müzik. From Bitter Rivers ilk dinlemede favorim oldu.
Sıralamadaki yeri yanıltmasın, diğerleri bence abartı seviyeler ve istisnai doğa olayı modunda işler. Biographyte’i bunlardan bağımsız düşünürsek bu sene bir çok albümü arkalı önlü siker, yok eder.
Albümün en büyük problemi parçalardaki “climax” anlarının önceki iki albüme kıyasla yeterince tatmin edici olmaması bence. Coast of lies’ın ortasındaki tremolo picking bölümü veya drown in havoc’un son 30 saniyesi gibi tüyler ürperten ya da radiatus generis’in sonu veya gammageddon’ın main riff’i gibi yakıp yıkan anlar bu albümde belirgin bir biçimde öne çıkmıyor. Yine yok değil ama önceki iki albümdeki albümdeki kadar yoğun ve belirgin değil. Teknik death özelden genele işliyor bende. Riff zamanla parçayı, parça zamanla albümü, albüm zamanla grubu sevdiriyor. Yekten albüme bağlandığım sınırlı sayıdadır. Cytotoxin müziğinde de bu anların öneminin çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Gammageddon albümündeki gibi keyifli şarkı trafiği olmadığında parçayı ve albümü bu anlar taşıyordu. Yine de iyi bir albüm ama beklenti daha fazlasıydı sanki. Biraz daha demlensin, belki fikirler değişebilir.
Jason melidonie’ye ayrıca parantez açmak gerek. Günümüzdeki en iyi birkaç lead gitaristten biri olduğunu düşünüyorum. Çoğu solonun emprovize olmadığını düşünsem de bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum. 3 albümdür boşu yok. Her solosunda “benim adam girdi” oluyorum. Bir grup için çok büyük bir lüks jason gibi bi lead gitarist. Sırtlarını jason’ın sololarına daha fazla dayayabilirler. Dinleyicinin de bunda bir problem göreceğini sanmıyorum.
Harika şarkılar ve anlar olmasına rağmen bütün olarak baktığımda son 2 albümün bi tık gerisinde kalıyor. Nuklearth’te ki derinlik veya Gammageddon’da ki hayvanlık bu albümde yok.
Hatta son 3 albüm arasındaki bi sıralama yapacak olursam eğer:
Gammageddon > Nuklearth > Biographyte
“Bu yüzden de bence grup bir sonraki albümünde farklı bir kafayla kendini farklı şekilde aşma yoluna giderse hepimiz için daha hayırlı olabilir.”
Bence Nuklearth’ü de Gammageddon’un önüne koyan da hız ve teknik dışındaki elementlerdi. Biographyte çok güzel bir albüm. Cytotoxin de riff ve melodi yazımında gerçekten de averaj yardırma müziği değil kaliteli müzik ortaya koyabilen bir grup.
Tıpkı Ulcerate nasıl özünü kaybetmeden evrildi ve hayatta kaldı Cytotoxin de bu noktalara odaklanırsa daha büyük bir grup olacaklarından şüphem yok. Uran Breath ve Coast of Lies benim için önceki albümden bu ışığı yakan parçalardı. Bu albümde de The Everslave ve Eventless Horizon biraz çıtlattı.
Albümdeki diğer şarkıların hiç bir eksiği yok kalite olarak, tam döşemasyon ama elimde Nuklearth gibi bir albüm varken Biographyte’e ne kadar dönerim bilemiyorum. Nuklearth 9′sa bu da 8,5′tur. Benden 8/10 çalışır.
Archspire ile beraber 2020′ler itibariyle böğüren ve çok karışık müzik yapan metal grupları arasında zirvede bu elemanlar. Bu tarz albümler ilk denemede beklenen etkiyi yapamazsa sonra başka bir anda ve kafada tekrar denemek gerekebilir. Ben de ilk seferde Nuklearth gibi kahredici kuvvette bir albümün ardından tatmin olmadım ama çok nüanslı müzik. From Bitter Rivers ilk dinlemede favorim oldu.
Nuklearth 10/10
Gammageddon 9,5/10
Biographyte 8,5/10
Albümden çok memnunum ama durum bu. Gönlümün çiçeği bu adamlar.
İki gündür büyük bir dikkatle dinliyorum ve Nuklearth’dan daha vurucu bir albüm olmadığına karar vermek üzereyim.
Buna rağmen 8,5 çalışır. Bulloverdozed 🩶
10 puan amk. Dinliyorum dinliyorum azalmıyor.
Bu tip vokalden de bu tipte davullardan da hoşlanmıyorum. Ama bu herifler tavlıyo beni. İki gündür başka şey dinlemedim.
Nuklearth = 10 oğlu 10
Gammageddon = 9,5
Biographythe = 8,75
Sıralamadaki yeri yanıltmasın, diğerleri bence abartı seviyeler ve istisnai doğa olayı modunda işler. Biographyte’i bunlardan bağımsız düşünürsek bu sene bir çok albümü arkalı önlü siker, yok eder.