Son yıllarda pek çok başarılı solo projeyle karşılaşma şansı yakaladık. Şöyle bir düşününce HELLRIPPER, KANONENFIEBER, ESOCTRILIHUM, SELBST, CAVE SERMON, CONVULSING, HASARD, THEOPHONOS, SVARTKONST bunlardan ilk aklıma gelenler.

Bu oluşumlar ne kadar iyi olsalar da belli sebeplerden tek kişi elinden çıkma olduklarını hissettiren durumlara da sahipler. Bu kötü bir şey değil, sadece bir şekilde bir tekillik hissini de beraberinde getirebiliyorlar.

Bugün bahsedeceğimiz diğer bir tek kişilik oluşum DAWN TREADER ise nedense kesinlikle tek kişilik proje hissi vermeyen, bildiğin grup müziği yapan son derece dolgun sound’lu bir oluşum. Atmosferik black metal ve post-black metal sularında yüzen Londra çıkışlı DAWN TREADER, atmosferik black metal ve post-black metale çok da yakın durmayan dinleyicilerin bile bir şeyler bulabileceği tarzda bir müzik yapıyor.

Bu nasıl sağlanıyor diye baktığımızda, DAWN TREADER’ın kendini atmosferik black metalin olası monoton soyutluğundan ve post-black metal yapan pek grubun birbirine benzemesi sorunundan sıyırmayı başardığını görüyoruz.

Şarkıların yansıttığı öfke, keder, acı, hatta yer yer umut gibi duygular bayağı samimi ve karşı tarafa geçecek şekilde sunuluyor. Ross Connell adlı arkadaş şarkıları yoğun ve yıkıcı kılma konusunda epey bir kafa yormuş ve bu sayede “Bloom & Decay”in baştan sona akmasını sağlamış.

Albümü daha ilk dinlemenizde bile duyar duymaz çarpacak şarkılar bulmanız gayet olası. Bunun oluşmasını sağlayan faktörlere bakarsak, misal “Sky Burial” gibi gayet dengeli şekilde yükselen ve acele etmeden dinleyiciyi sarıp sarmalayan bir şarkı görüyoruz. Bu şarkı bile Connell’ın ne yaptığını bildiğini gösteren ipuçları barındırıyor.

Ne var ki ben albümün en parlak anı olarak “The Last Empire”ın ardından giren “Recusant”ı görüyorum. Öncelikle söylemek gerekiyor ki DAWN TREADER antifaşist ve din karşıtı bir oluşum. “The Last Empire”, Irak asıllı Amerikalı doktor ve barış aktivisti Dahlia Wasfi’nin bir konuşmasından oluşuyor ve bir kısmını tercüme edip yazının sonuna eklediğim türde sözler içeriyor. Bu sözlere fon müziği görevi gören bilinçli monotonluğun ardından giren “Recusant”, sadece vokallerindeki gerçek acıyla bile DAWN TREADER’ın samimi bir oluşum olduğunu gösteriyor.

Bu gibi detayların dışında da “Bloom & Decay”de gayet iyi katmanlanmış, güçlü ses duvarları yaratan gitarlar, çok iyi programlanmış davullar ve yukarıda da dediğim gibi çok gerçek, çok içten haykırışlar var. Şahsen albümü kapağından sound’una, müzisyenliğinden bestelerine ve sözlerde takındığı tavra kadar bayağı sevdim ve metal dünyasının solo projeler evreninin bu yıl bizlere sunduğu en özel işlerden biri olduğunu düşünüyorum.

Yazıyı hem DAWN TREADER’ın dünya görüşünü göstermesi hem de albümün dokunduğu temaları daha net anlatması için “The Last Empire”da geçen konuşmanın ilk kısmının tercümesiyle bitiriyorum.

“Bu yasa dışı şiddetin her bir kurbanına karşı sorumluluğumuz var, çünkü bu katliamın tamamı bizim tarafımızdan yapıldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleşen savaşlarda ölen insanların yüzde doksanı savunmasız sivillerden oluşuyor ve bunların üçte biri de çocuk. Kurbanlarımızın bize karşı en ufak bir yanlışı olmadı. Filistin’den Afganistan’a, Irak’tan Somali’ye, bir sonraki hedefimiz her neresi olacaksa, bu katliamların yapıldığı yerlerdeki kayıpların hiçbiri istemeden olan sivil ölümleri değildi. Hepsi de günümüz savaş stratejilerinin doğası gereği olması istenen şeylerdi. Bu insanlar özgür olduğumuz için bizden nefret etmiyor; insanlığa karşı suç işlediğimiz ve bu suçlara fon sağladığımız için nefret ediyor. Teröre karşı verilen savaş adı altında yürüttüğümüz bu şey, aslında batı Asya’nın kaynaklarını ele geçirmek için yaptığımız askerî bir saldırı. Ülkemizin fakir insanlarını, Müslüman ülkelerin fakir insanlarını öldürmeye gönderiyoruz. Kan ile petrolü takas ediyoruz. Bu bir soykırım. Ve dünyanın büyük çoğunluğu için, esas terörist bizleriz.”

DAWN TREADER söyleyecek bir şeyleri olan bir oluşum ve “Bloom & Decay” de baştan sona güzel bir albüm.

Bu albümü dinleyin.