# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DOWN – A Bustle In Your Hedgerow
| 14.05.2014

Günbatımından günbatımına.

Berca B. KANTARCIOĞLU

Düzenli yazmayı bir türlü alışkanlık haline getirememiş ve iki yazısı arasında -iyi ihtimalle- aylar geçen biri olarak, yine söyleyecek çok şeyim olmasına rağmen hamlıktan nasıl başlayacağımı şaşırdığım, kelimeleri bir türlü düzene sokamadığım bir başka yazıdan daha merhaba. Bugünkü yazı muhtemelen yazdığım en zor kritiklerden biri olacak zira neredeyse 1,5 senedir ilk defa yazıyorum ve hakkında bir şeyler söyleyeceğim grup, senelerdir hastası olmama rağmen son aylarda artık iyice her notasına saplantı derecesinde bağlandığım, birkaç gün uzak kalınca resmen huzurumun kaçtığı, New Orleans şehri anahtarını verseler kimsenin itiraz etmeyeceği yüce topluluk Down ve nedense herkesin görmezden geldiği, hatta bazılarının varlığından bile haberdar olmadığı şaheserleri A Bustle In Your Hedgerow.

Down diyince akıllara direkt olarak NOLA’nın gelmesi kadar normal bir şey yok, kabul. 1995 yılında çıkan NOLA, çocukluktan beri arkadaş olan ve kariyerlerinin altın çağlarını yaşayan/yaşamak üzere olan –94’te Pantera-Far Beyond Driven, yine 94’te CoC-Deliverance, 96’da Eyehategod-Dopesick…bir tek 98’te çıkan Crowbar-Odd Fellows Rest biraz geç çıkmış- 4 kafası güzelin, içlerindeki tüm itliği serseriliği, olabilecek en doğrudan ve vurucu bir şekilde döktükleri, tarihin en iyi stoner albümlerinden biri. Hatta o kadar iyi ki, maalesef kendinden sonra çıkan tüm Down materyalinin ister istemez kendisiyle karşılaştırılmak suretiyle gölgede kalmasına, “eeh yani güzel de, NOLA bambaşkaydı be abi” gibi diyaloglar oluşmasına sebep olan bir albüm. Ancak zamanında bu yanlış karşılaştırmayı yapanlardan biri olarak günah çıkarıyor ve diyorum ki, ne Over the Under’ı, ne de A Bustle in your Hedgerow’u doğru bir motivasyonla dinlememişim.

Doğru bir motivasyonla dinlememişim çünkü Down benim için –NOLA sağolsun- uzun bir zaman boyunca balçıkla sıvanmış serserilikten, çamurla yoğurulmuş sorumsuzluktan, dumana boğulmuş hayvanlıktan başka bir şey değildi. NOLA, Down’ın o kadar önüne geçmişti ki, bu hayvanların da aslında dertlenebileceği, her şeyi doğrudan söylemek yerine dolambaçlı yolları seçebileceği, kendini açmak için nazlanan ve sabır isteyen bir albüm yapabilecekleri aklıma gelmemişti. Çıkışına yakın dönemlerde her bir elemanın yaşadığı uyuşturucu, yasal, sağlık ve kişisel sorunlarını düşününce, A Bustle in Your Hedgerow’un neden böyle bir albüm olduğunu şimdi anlıyorum. Ve neden ilk dinlediğimde doğru düzgün bir şey hissetmezken, şimdiki ruh halimle dört kolla sarıldığımı da.

Bu albümden ne beklemememiz gerektiği konusunda biraz daha net olduğumuza göre, albüm boyunca maruz kaldığımız şeylere daha yakından bakalım. Öncelikle, NOLA’nın catchy rifleri yerine çok daha blues tabanlı riflerin, jam session havası veren melodilerin albüm boyunca kulaklarımızı doldurduğunu görüyoruz. Albümde çok ciddi bir “köklere saygı” durumu olduğunu, özellikle –albümün isminden de anlaşılacağı üzere- yoğun bir Led Zeppelin etkisi olduğu da gayet açık. Yine ilk albümden farklı olarak pek çok ballad, akustik pasaj ve interlude görevi gören şarkılar da albümdeki yerlerini almışlar. Albümde hit görevi gören şarkılar hiç mi yok, NOLA’daki gibi olmasa da elbet var. Lysergik Funeral Procession gibi, Ghosts Along the Mississippi gibi, New Orleans is a Dying Whore gibi parçalar çıktığından beri konserlerin vazgeçilmezleri. Ama bu tip doğrudan şarkılar albümün geri kalanına nazaran azınlıkta ve albümün NOLA’nın daldığı batanlıktan çok daha derinlere indiği de belli. Zaten albümün biraz zor hazmedilmesinin asıl sebebi de bu. Karşımızda şarkı şarkı ilerleyen bir albüm yerine bütünlüğe yoğunlaşan, herhangi bir parçasını çıkardığında eksilecekmiş gibi duran, birbirine tam olarak kenetlenmiş bir notalar bütünü var.

Ancak yine de albümün bu denli derin ve ruhlu olmasının asıl müsebbibi, albüm boyunca sürdürdüğü inanılmaz performansıyla tartışmasız Phil Anselmo. Pantera dönemi haşarılıklarının ve saçmalıklarının -4 dakikalık ölüm tecrübesi, Pantera’nın dağılma aşamasına gelmesini sağlayan eroin bağımlılığı, ırkçılık suçlamaları vs.- ardından olgunlaşma evresinde ortaya çıkan albümde Anselmo’nun bol bol günah çıkardığını, samimi bir şekilde içini döktüğünü , içindeki karanlığı olabildiğince çıplak bir şekilde boşalttığını görüyoruz. Cowboys from Hell ve öncesinde pırıl pırıl çıkan sesinin ise yıllar boyu süren alkol, sigara ve uyuşturucu kullanımı sonrası iyice çatallaşması albüme müthiş yakışmış ve albümün samimiyetini kat be kat arttırmış. Özellikle Learn from my Mistake’te “anlat be Anselmo’m, şu söktüğün ciğerim sana feda olsun” diyor, Where I’m Going’de –ve hemen ardından giren Doobinterlude’da- etrafa boş bakışlar atarken kendinizi bulabiliyor, Landing on the Mountains of Meggido’da ise…neyse bunu sona saklıyorum. Tek söyleyebileceğim, Anselmo tüm albüm boyunca kalbinin en derinlerinden dinleyiciye sesleniyor.

Tüm elemanları tek tek incelemeye gerek duymuyorum zira Sludge ve Stoner müziğinin tanrıları hakkında herkesin bildiği şeyleri söylememin pek bir faydası yok. Jimmy Bower bildiğimiz Bower Power. Kirk Windstein ve Pepper Keenan ortada hit bazlı bir albüm olmamasına rağmen müthiş bir groove yaratıyorlar. Rex Brown ise pek çoklarının görmezden gelmesine rağmen basta aşırı lezzetli partisyonlar yazmaya devam ediyor. Albümle ilgili ilginç bir detay ise, tüm grup elemanlarının Anselmo’nun çiftliğinde toplaşıp, evden kimse dışarı çıkmadan tüm yazım ve kayıt sürecinin 28 gün gibi kısa bir sürede tamamlanması –biraz daha detaylı bilgiyi Diary of a Mad Band DVD’sinde bulabilirsiniz-. Normalde bu kadar kısa sürede yazılıp kaydedilen albümlere yönelik bir önyargım olur ancak albüm şarkılarından prodüksiyonuna, sözlerinden artwork’üne o kadar samimi ki, şapka çıkarmaktan başka bir şey yapamıyor ve yavaş yavaş sona bağlıyorum.

Down, çok sevdiğim bir grup. Hatta öyle ki, son zamanlarda “acaba Down’ı Pantera’dan daha mı çok seviyorum” şeklinde düşündüğüm bile oluyor. NOLA, hayatımda dinlediğim en iyi albümlerden biri. Over the Under, içine girmekte zorlandığım ancak bir kez ısınınca delicesine sarıldığım bir albüm. A Bustle in your Hedgerow ise, hep bana uzaktan bakan, hayatımın bir köşesinde bir şekilde tanışacağım bir yabancı gibiydi. Şimdi, çıkışından 12 yıl sonra, tam olarak doğru zamanda bana bilgeliğini açması açısından kendimi şanslı ve mutlu hissediyorum. Bazı albümler gerçekten size kendini sevdirebilmek için doğru zamanı bekliyor. A Bustle in your Hedgerow da bu içine kapanık, ortalıkta gözükmeyi pek sevmeyen, kendisini hiçbir zaman kabul ettirmeye veya göstermeye çalışmayan, zamanı gelince sizin ona doğru sürükleneceğinizi bilen, sorunlarını kimseye açamayan ve tek başına yaşamak zorunda olan sizin gibi insanları çok iyi anlayan, abi tavsiyesi gibi bir albüm. Ve emin olun, albüm sizi sonunda kucakladığı zaman bir şeyler öğrendiğinizi, bazı şeylerin sizin açınızdan daha net olduğunu hissedeceksiniz.

Son paragrafta ne demek istediğimi daha iyi anlamak için, Landing on the Mountains of Magiddo‘yu dinleyin ve kendinize iyi bakın.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.24/10, Toplam oy: 46)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2002
Şirket
Elektra
Kadro
Philip Anselmo: Vokal
Pepper Keenan: Gitar
Kirk Windstein: Gitar
Rex Brown: Bas gitar
Jimmy Bower: Davul
Şarkılar
1. Lysergik Funeral Procession
2. There's Something on My Side
3. The Man That Follows Hell
4. Stained Glass Cross
5. Ghosts Along the Mississippi
6. Learn from This Mistake
7. Beautifully Depressed
8. Where I'm Going
9. Doobinterlude
10. New Orleans Is a Dying Whore
11. The Seed
12. Lies, I Don't Know What They Say But...
13. Flambeaux's Jamming with St. Aug
14. Dog Tired
15. Landing on the Mountains of Meggido
  Yorum alanı

“DOWN – A Bustle In Your Hedgerow” yazısına 7 yorum var

  1. myshs says:

    yanlız efsane kritik

  2. ali ihsan balı says:

    Down’ı çok severim ama uzun zamandır dinlemiyordum. Önceki gün yeni EP’lerinin çıktığını görünce bir kaç tur döndürdüm. Üstüne de dün bu nefis yazıyı okuyunca iyi gaza geldim. Dünden beri hem Down, hem o tayfanın diğer gruplarıyla yaptıkları albümleri dinliyorum sürekli. Eline sağlık.

    Bu arada Pepper Keenan metal dünyasının en cool adamlarından biri ya… Hem COC’da yaptıkları, hem de zamanında Metallica’ya bass gitarist olarak katılma fırsatı varken “Metallica’ya katılırsam Metallica’nın bass gitaristi olurum ama artık Pepper Keenan olamam” deyip gruba katılmaması falan abinin 15 kilo taşşak sahibi olduğunu gösteren şeyler.. Ve evet COC-Deliverance’ı da dinleyin mutlaka.

  3. M says:

    ”balçıkla sıvanmış serserilik, çamurla yoğurulmuş sorumsuzluk,dumana boğulmuş hayvanlık”.. benim için de uzun süre öyleydi. taa ki bu albümü dinleyene kadar. efsane albüm.

  4. woodenpint says:

    Can’t happen to me…
    Won’t do it to me…….

  5. ismail vilehand says:

    Şuraya yazıp hatırlatmayın bu albümü. Yine akşama mecbur içeceğiz…

  6. eatthegun says:

    NOLA ot ve viskiyse bu albüm de sigara ve eroindir

  7. ismail vilehand says:

    Anasının amı gibi albüm cidden. Damar metalin dibi. Komple perişanlık.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.