John Petrucci gibi bir gitaristin iki solo albümü arasında 15 yıl olması epey enteresan bir durum. DREAM THEATER’la olan üretim hızı düşünüldüğünde, Petrucci’nin turneler arasında bulduğu boş zamanda araya en azından iki solo albüm daha sıkıştırmasını beklerdim. Petrucci’nin ilk albümünün benim için özel bir durumu var.
2007-2012 arasında çalıştığım sinema/reklam sektörüne adım atmadan önce, freelance olarak çalışmak üzere yaptığım 3D modellemeler ve animasyonlardan oluşan bir portfolyo videosu hazırlamış, müzik olarak da Petrucci’nin ilk solo albümü “Suspended Animation”dan “Tunnel Vision”ın ilk 1 dakika 45 saniyesini koymuştum. Evet bu müthiş anının sonuna geldik şimdi esas konumuz olan “Terminal Velocity”ye geçebiliriz.
Öncelikle bahsedilmesi gereken konu, John Petrucci ve Mike Portnoy’un 11 yıl aradan sonra ilk kez bu albümde bir araya gelmiş olmaları. Bu sevimli birlikteliği daha ilginç kılansa Portnoy’un normalde olması gerekenin tam tersi olarak, kaydedilmiş gitarların üstüne davul çalmış olması. Petrucci bunun çok sıra dışı bir durum olduğunu ve programlanan davullar üzerine yazılan ve kaydedilen şarkıları Portnoy’a verdiğini ve onun da programlanan davulları yok sayıp bu hazır şarkılar üzerine kayıt yaptığını söylüyor.
“Octavarium”la aynı yıl çıkan “Suspended Animation”a baktığımızda Petrucci’nin hem o dönem DREAM THEATER’da yaptığı bazı şeylerin yansımalarını hem de Petrucci’nin DREAM THEATER’a dâhil etmesinin zor olacağı türde şeyleri görüyorduk. “Terminal Velocity”ye baktığımızdaysa, bilmeyen birinin DREAM THEATER gitaristi tarafından çıkarıldığını pek de tahmin edemeyeceği türde bir albümle karşılaşıyoruz. “Terminal Velocity”de Petrucci’nin alışık olduğumuz (DREAM THEATER’da ya da LIQUID TENSION EXPERIMENT’ta rastladığımız) solo kalıplarından, sık sık kullandığı nota bileşenlerinden epey uzak duran sololarla bezeli şarkılar var.
DREAM THEATER her ne kadar çeşitli çevreler tarafından dalga konusu olsa ve küçümsense de gitar çalan aklı başında biri için John Petrucci’nin nasıl bir deha ve öğretmen olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Bugün DREAM THEATER diye bir şey varsa, bunda Petrucci’nin müzik eğitimi almasının ve üst düzey teorik bilgisinin devasa bir payı var. Sadece zor icra edilen, karmaşık besteler yapabiliyor olmasından değil; basit gözüken birtakım şeylerin bile altını doldurabiliyor oluşundan bile farkını belli eder Petrucci. Yazdığı rifler, nota tercihleri, siz hiç fark etmeden içlerinde bir dünya fikir barındırır.
Bu açıdan bakarsak, albümde DREAM THEATER’a yakın duran belki de tek şey “Gemini”nin 1.05-1.18 arasındaki bölüm. Kısmen “Images and Words”ü anımsatan bu 10 küsur saniyenin hemen ardından buğulu sesiyle James LaBrie giriverecekmiş gibi oluyor (buğulu derken 1992’deki sesinden bahsediyorum). Bunun da sebebi “Gemini”nin Petrucci’nin çok çok eskiden yazdığı ve hattı bazı bölümlerini 1995’te çıkan “Rock Discipline” DVD’sinde duyabileceğiniz bir şarkı olması. Bunca yıl sonra tüm fikirlerin finalize edilip “Terminal Velocity”de hayat bulması gayet güzel olmuş.
Bunun haricinde “Terminal Velocity”yi dinlerken ne bir DREAM THEATER artığı ne de bir referansı duymak mümkün. Elbette progresif tatlar, şunlar bunlar var ancak Rudess olmayınca; grubun diğer bileşenleri olmayınca çıkan şey progresif karakterli, icrası zor olsa bile DREAM THEATER’a benzemiyor. Sanırım Petrucci de bu durumu bilerek tercih etmiştir ve çıkan farklı sonuçtan memnundur.
“Terminal Velocity”nin içlerine girdiğimizde, bugüne dek Petrucci’den hiç duymadığımız birtakım müzikal tercihlerle karşılaşıyoruz. Bunlardan en çok öne çıkanı “Happy Song”un 0.27-052’si arasında karşımıza çıkan GREEN DAY, BLINK-182 tarzı sörf rifi. Bunun yanında “Out of the Blue”da Petrucci’nin Gary Moore’un “Still Got the Blues”u ile Steve Vai’ın “Tender Surrender” arası bir yerlerde duran bir şey yaptığını görüyoruz. “Glassy-Eyed Zombies”de “Suspended Animation”daki mükemmel “Damage Control”la neredeyse tamamen aynı şablona oturan bir şarkı görürken, “The Way Things Fall”da ise karşımızda çok net RUSH göndermeleriyle dolu bir seksenler şarkısı buluyoruz. “Snake in My Boot”ta Vinnie Moore’un “Out of Nowhere” dönemini anımsatan tatlar sunulurken, kapanıştaki “Temple of Circadia”da ise albümün en sert mizaçlı şarkısını duyuyoruz.
Tamamı 6 telli gitarla kaydedilen “Terminal Velocity” bu sayede DREAM THEATER’dan daha da uzaklaşıyor ve daha tane tane, daha berrak bir hâle bürünüyor. Esas önemli olan taraf, “son hız” anlamına gelen “Terminal Velocity”nin shred’den epey uzak seyreden bir solo albüm olması. Albümün adına baktığınızda Shrapnel Records’ın seksenlerde çıkardığı bir shred albümü olduğu izlenimine kapılabilirsiniz. Lakin tıpkı “Suspended Animation”da olduğu gibi Petrucci bu albümde de hiç öyle kasış işlere (sanki onun için gitar konusunda kasış herhangi bir şey olabilirmiş gibi) girmeden, gayet tatlı tatlı şarkılarla karşılıyor bizi ve resmen DREAM THEATER’ın kaosunun ardından dinlendiğini, nefes aldığını hissettiriyor. Siz de benzer duygular yaşamak ve tamamı pozitif hislerle dolu eli yüzü düzgün bir solo gitarist albümü dinlemek isterseniz “Terminal Velocity”ye bakabilirsiniz.
Şarkılar 1. Terminal Velocity
2. The Oddfather
3. Happy Song
4. Gemini
5. Out of the Blue
6. Glassy-Eyed Zombies
7. The Way Things Fall
8. Snake in my Boot
9. Temple of Circadia
Bir insanın ancak bu kadar rezil sakalı ve yakışmayan tarzı olabilir. Adamın gitar çalışına laf edersem taş olurum ama sakal ve bıyık kombinasyonu berbat, senelerdir bu tiple dolaşıyor ortalıkta.
“DREAM THEATER her ne kadar çeşitli çevreler tarafından dalga konusu olsa ve küçümsense de…Cesitli cevreler = Metal dunyasindaki sacma sapan varliklar.
yahu şurada bütün dream theater ve alakalı başlıkları parselleyip bu kadar alakasız, müzik kulağı olmadan yapılacak kritikler yazmayı nasıl beceriyorsun ben de bunu anlamıyorum. Dt ile alakası yok demiş. Mesela sadece The oddfather’ ı bile dinlesen lost not fotgotten ve on the backs of angels’ la birebir aynı bölümleri göreceksin. Benim en sevdiğim gitaristlerin başında gelir Petrucci, albümü de hala dinliyorum bir kaç şarkı çok güzel gerçekten. Ama fanboyluk yapacam diye ne yazacağınızı şaşırmayın insanların kulağıyla alay etmeyin. Onun dışında yine, her enstrüman kompressli. Yine yavan bir sound. Davulu Mangini çalmış olsa çoğumuz anlamayacaktık bile, ama haterlık yapıp mangini çok ruhsuz yaa falan diyecektik. Az biraz samimiyet..
@someone else, “müzik kulağı” diye başlayıp “Mangini çalmış olsaydı anlamazdık” diye bitirmek pek olmamış. Portnoy konusunda 1 gram fikri olan insan bu davulların Portnoy elinden çıktığını anlar.
Diğer konularda bir şey demiyorum, ortamlarda Dream Theater’dan haz etmeyen kesimin bu şekilde hissetmesinin baş müsebbibi olan türde kibirli ve çok şey bildiğini sanıp aslında pek de bir şeyden haberi olmayan bir dinleyici olduğunu belli eden bir yorum olmuş. Sağlıklı bir dinleyici/kişi, bir konuda karşısındakiyle farklı düşünüyorsa bunu karşısındakini aşağılamaya çalışmadan da dile getirebilir, ama “someone else” diye yazınca saklanıp saçmalamak daha kolay oluyor tabii.
Kusura bakma, sitenin sahibi olunca Dream Theater’la da ilgili bir şeyler deme ihtiyacı duyuyorum. İstersen seni memnun etmek için bundan sonra Dream Theater’la ilgili hiçbir şeye yer vermeyelim ya da daha kolayı sen buralarda takılma, yazdığımız saçma sapan şeylere denk gelme. Ben Dream Theater’ı baya seviyorum, 20-21 yıldır da dinliyorum, o yüzden ikinci seçenek daha kolay olacak gibi duruyor.
kötü prodüksiyon maalesef albümün içine girmeyi engelliyor. örneğin “snake in my boot” mis gibi bir blues rock şarkı ama öyle bir kompress edilmiş ki distortion tonu, canlılığını kaybetmiş resmen şarkı. bunun haricinde ton çeşitliliği bakımından da zayıf bir albüm. bu sene çıkan özgür çalı’nın albümünde bile çok leziz tonlar mevcut. petrucci özellikle switch’i yukarı alıp köprü manyetiğini sıkça kullanmış. ilk şarkıda neredeyse büyük bir bölüm böyle gidiyor. pena tele her dokunduğunda “vıck, cık” gibi sesler çıkıyor. penanın kendini bu kadar hissettirmediği tonları ve tuşeyi seviyorum ben.
“terminal velocity” ve “the oddfather” albüme ısınmalık şarkılar. ben de şahsen “gemini” yi beğendim. hatta bir yerinde vinnie moore gibi hafif flemenko akustik gitarımsı bir bölüm var, enteresan gerçekten. “out of the blue”, bir wishful thinking etmez. “glassy-eyed zombies” ve “temple of circadi”a dream theater vibe’ını hissedeceğimiz şarkılar olmuş. “the way things fall” bütünlüklü bir kompozisyon ve güzel bir şarkı. ama genel olrak albüm benim beklediğimi veremedi hiç. sound’unda canlılık eksik, bir yapaylık hissediliyor. baştan sona dinledim 5-6 kez. pek keyif alamadım doğrusu. hatta bu sene dinlediğim en kötü enstrümantal gitar albümü olabilir. pandemi döneminde her gün hemen hemen 2-3 albüm dinlemeye çalışan biri olarak bunları yazıyorum.
bu albümdeki şarkılar, canlıda kesinlikle daha keyifli tınlayacaktır, buna eminim. suspenden animation’ı 8,5 olarak düşünecek olursam bu albüme puanım 7 olurdu maalesef.
Çok uç noktala yenilik çabasında olmayan ama sevenini tatmin edecek düzeyde bir albüm olmuş. İlk albümle bağlantı kurulabilecek noktalar var. Ancak bunca yıl sonra daha bir şaşaalı bir iş bekliyordum şahsen.
@OblomoV, Shred, Gitar albümü yapan bir virtüöz, çok da yenilik yapamaz bence. Yani düşünüyorum ne yapabilir. Flamenko bölümler ekleyebilir ki onu da yapmış.
@deadhouse, Makul ölçüde dokunuşlar var yadsımıyorum ama albümün genel havasında öyle bir amaç sezemedim(Olmak zorunda da değil ayrıca). Belki dinlediğim benzer klasman albümlerle mukayese etme hatasına düşüyorumdur. Kötü demiyorum bu arada; hatta bir 10 tur döndürdüm.:)
Kritiğin tamamını okuyan biri “evet en az 8 puan verilmiştir” diye düşünebilir.3 puanın nereden kırıldığını kritikten anlayamadım açıkçası.
03.09.2020
@deadhouse, şurada açıklanan sebepten.
http://www.pasifagresif.com/2020/09/john-petrucci-terminal-velocity/comment-page-1/#comment-732260
Sakal.
Bir insanın ancak bu kadar rezil sakalı ve yakışmayan tarzı olabilir. Adamın gitar çalışına laf edersem taş olurum ama sakal ve bıyık kombinasyonu berbat, senelerdir bu tiple dolaşıyor ortalıkta.
“DREAM THEATER her ne kadar çeşitli çevreler tarafından dalga konusu olsa ve küçümsense de…Cesitli cevreler = Metal dunyasindaki sacma sapan varliklar.
yahu şurada bütün dream theater ve alakalı başlıkları parselleyip bu kadar alakasız, müzik kulağı olmadan yapılacak kritikler yazmayı nasıl beceriyorsun ben de bunu anlamıyorum. Dt ile alakası yok demiş. Mesela sadece The oddfather’ ı bile dinlesen lost not fotgotten ve on the backs of angels’ la birebir aynı bölümleri göreceksin. Benim en sevdiğim gitaristlerin başında gelir Petrucci, albümü de hala dinliyorum bir kaç şarkı çok güzel gerçekten. Ama fanboyluk yapacam diye ne yazacağınızı şaşırmayın insanların kulağıyla alay etmeyin. Onun dışında yine, her enstrüman kompressli. Yine yavan bir sound. Davulu Mangini çalmış olsa çoğumuz anlamayacaktık bile, ama haterlık yapıp mangini çok ruhsuz yaa falan diyecektik. Az biraz samimiyet..
03.09.2020
@someone else, “müzik kulağı” diye başlayıp “Mangini çalmış olsaydı anlamazdık” diye bitirmek pek olmamış. Portnoy konusunda 1 gram fikri olan insan bu davulların Portnoy elinden çıktığını anlar.
Diğer konularda bir şey demiyorum, ortamlarda Dream Theater’dan haz etmeyen kesimin bu şekilde hissetmesinin baş müsebbibi olan türde kibirli ve çok şey bildiğini sanıp aslında pek de bir şeyden haberi olmayan bir dinleyici olduğunu belli eden bir yorum olmuş. Sağlıklı bir dinleyici/kişi, bir konuda karşısındakiyle farklı düşünüyorsa bunu karşısındakini aşağılamaya çalışmadan da dile getirebilir, ama “someone else” diye yazınca saklanıp saçmalamak daha kolay oluyor tabii.
Kusura bakma, sitenin sahibi olunca Dream Theater’la da ilgili bir şeyler deme ihtiyacı duyuyorum. İstersen seni memnun etmek için bundan sonra Dream Theater’la ilgili hiçbir şeye yer vermeyelim ya da daha kolayı sen buralarda takılma, yazdığımız saçma sapan şeylere denk gelme. Ben Dream Theater’ı baya seviyorum, 20-21 yıldır da dinliyorum, o yüzden ikinci seçenek daha kolay olacak gibi duruyor.
neden bilmiyorum bu adamı oldum olası sevemedim bir türlü.
03.09.2020
@chuck, Al benden de o kadar. Hayır sebebi de yok manyak mıyım neyim
Gemini örneği süper. Hakikaten kulaklar bir an LaBrie’yi bekliyor girsin diye. Bu vesileyle yine Image and Words dinlemeye başlıyorum şimdi.
kötü prodüksiyon maalesef albümün içine girmeyi engelliyor. örneğin “snake in my boot” mis gibi bir blues rock şarkı ama öyle bir kompress edilmiş ki distortion tonu, canlılığını kaybetmiş resmen şarkı. bunun haricinde ton çeşitliliği bakımından da zayıf bir albüm. bu sene çıkan özgür çalı’nın albümünde bile çok leziz tonlar mevcut. petrucci özellikle switch’i yukarı alıp köprü manyetiğini sıkça kullanmış. ilk şarkıda neredeyse büyük bir bölüm böyle gidiyor. pena tele her dokunduğunda “vıck, cık” gibi sesler çıkıyor. penanın kendini bu kadar hissettirmediği tonları ve tuşeyi seviyorum ben.
“terminal velocity” ve “the oddfather” albüme ısınmalık şarkılar. ben de şahsen “gemini” yi beğendim. hatta bir yerinde vinnie moore gibi hafif flemenko akustik gitarımsı bir bölüm var, enteresan gerçekten. “out of the blue”, bir wishful thinking etmez. “glassy-eyed zombies” ve “temple of circadi”a dream theater vibe’ını hissedeceğimiz şarkılar olmuş. “the way things fall” bütünlüklü bir kompozisyon ve güzel bir şarkı. ama genel olrak albüm benim beklediğimi veremedi hiç. sound’unda canlılık eksik, bir yapaylık hissediliyor. baştan sona dinledim 5-6 kez. pek keyif alamadım doğrusu. hatta bu sene dinlediğim en kötü enstrümantal gitar albümü olabilir. pandemi döneminde her gün hemen hemen 2-3 albüm dinlemeye çalışan biri olarak bunları yazıyorum.
bu albümdeki şarkılar, canlıda kesinlikle daha keyifli tınlayacaktır, buna eminim. suspenden animation’ı 8,5 olarak düşünecek olursam bu albüme puanım 7 olurdu maalesef.
Çok uç noktala yenilik çabasında olmayan ama sevenini tatmin edecek düzeyde bir albüm olmuş. İlk albümle bağlantı kurulabilecek noktalar var. Ancak bunca yıl sonra daha bir şaşaalı bir iş bekliyordum şahsen.
04.09.2020
@OblomoV, Shred, Gitar albümü yapan bir virtüöz, çok da yenilik yapamaz bence. Yani düşünüyorum ne yapabilir. Flamenko bölümler ekleyebilir ki onu da yapmış.
05.09.2020
@deadhouse, Makul ölçüde dokunuşlar var yadsımıyorum ama albümün genel havasında öyle bir amaç sezemedim(Olmak zorunda da değil ayrıca). Belki dinlediğim benzer klasman albümlerle mukayese etme hatasına düşüyorumdur. Kötü demiyorum bu arada; hatta bir 10 tur döndürdüm.:)
Andy Sneap yoğurmuş, albümü sonuçta. Dinlemesi zevkli ve renkli besteler.