56, 59, 61, 69, 72… Bugün bahsedeceğimiz gruptaki müzisyenlerin yaş ortalaması 63,4 arkadaşlar.
1983’te kurulan ve pek çokları için “Yngwie Malmsteen’in eski grubu” olarak bilinen ALCATRAZZ, hemen kurulduğu sene “No Parole from Rock ‘n’ Roll” adlı ilk albümünü çıkaran bir heavy metal grubu. Sadece bir sene önce STEELER’ın aynı adlı albümüyle diskografisinin startını veren Yngwie Malmsteen’i kadrosunda barındıran grup, bu albümden sonra gruptan ayrılan Malmsteen’in yerini yine bir manyakla, Steve Vai’la doldurarak ikinci albümü “Disturbing the Peace”i çıkarmıştı. Sonradan Vai’la da yollarını ayıran ALCATRAZZ’ın birkaç hafta öncesine kadarki son çalışması 1986’da çıkardıkları “Dangerous Games”di.
Güzel Türkçemizde “dile kolay” diye bir ifade varsa işte şimdi gerçekten de hakkıyla kullanabiliriz. Dile kolay, 34 yıl aradan sonra ALCATRAZZ yaşına başına bakmadan yeni bir albümle karşımızda. Üstelik de “nostaljik bir hoşluk”, “bu yaşta yapabildikleri kadar yapmışlar valla helal olsun” gibi kolpa ifadelere yer bırakmadan; çatır çatır, cayır cayır metal yapmışlar.
Albüme geçmeden önce “Born Innocent”a destek veren bazı isimleri anarak başlayalım. Steve Vai, bu yıl aramazdan ayrılan eski ALICE COOPER, KISS, MEAT LOAF gitaristi Bob Kulick, solo projesinden tanıdığımız Chris Impellitteri ve ANNIHILATOR gitaristi Jeff Waters albümde ALCATRAZZ’a destek veren müzisyenlerden bazıları. Gönül isterdi ki Malmsteen de gelsin iki sweep birkaç legato atsın; içinde 2346524 nota barındıran 15-20 saniyelik bir soloyla amcaların geri dönüşüne katkıda bulunsun, ama demek ki olmamış. Promosyon anlamında bunun bir faydası olurdu elbet, ancak müzikal açıdan “Born Innocent”ın dışarıdan bir desteğe gerçekten ihtiyacı yok, çünkü burada son zamanlarda görülebilecek en kendine hayran bırakan “yaşlı grup geri dönüşlerinden” biri var.
Her şeyden önce, aralık ayında 73 yaşına basacak efsane vokalist Graham Bonnet’ın cana can katan, yürekleri pır pır eden, gözlere yaş olan performansıyla başlayalım. Bonnet’ın yaşını belli eden ve lezzetini bundan alan sesini böylesi heavy metal bir albümde duyabilmek gerçekten çok güzel. Bonnet belli ki bunca yıl boyunca sesine, sağlığına çok özen göstermiş ve bu sayede bu hiç de kolay olmayan şarkıları söyleyebilecek kapasitede kalmayı başarmış. Misal “I Am the King”i dinleyin ve Bonnet’in vokalinden Bruce Dickinson’ın 10 yıl sonraki vokalini duyup duymadığınızı söyleyin. Şu an 62 yaşındaki Dickinson bundan 10 yıl sonra hâlâ heavy metal söylüyor olursa bence kendisinden tam da bu “I Am the King” benzeri bir şey duymamız kesinlikle olası.
Solo projesiyle yaklaşık 30 yıldır ortamlarda olan usta gitarist Joe Stump’ı geçtiğimiz yıl kadrosuna katan ALCATRAZZ, Stump’ın yeteneklerinden fazlasıyla yararlanarak albümü gitar namına da gayet zengin hâle getirmiş. Daha “Born Innocent”ı başlatır başlatmaz albümün son derece etkin bir rif ve solo içeriğine sahip olduğunu rahatça görebiliyorsunuz. Stump yeri geliyor “Paper Flags”in nakaratında olduğu gibi neo-klasik tatta sweep’lerle ortalığı şenlendiriyor, yeri geliyor “Dirty Like the City”nin başındaki gibi tecrübe kokan hareketlerle şarkılara acayip karakterler katıyor.
Şarkıları yukarı taşıyan klavye ve davul performansları da eklenince “Born Innocent”, hem seksenleri yad etmek hem de günümüzde bu lezzeti hâlâ alabiliyor olmaya şükretmek adına son derece güzel bir albüme dönüşüyor. Burada hard rock da var heavy metal de; belli bir noktaya çıkan progresif dokunuşlar da var çatır çatır shred de. Tüm bunların bir araya gelmesiyle birlikte tam bir saatlik gerçek bir metal şöleni yaşanıyor. Açık konuşmak gerekirse, ALCATRAZZ’ın yaş ortalaması ve verilen 34 yıllık aranın da ortaya konan şeyi takdir etmeye yönelik psikolojik bir etkisi, belli oranda pozitif ayrımcılığı elbette ki oluyor. Ancak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki ortada “dedeler yapmış, eleştirip üzmeyelim” diye düşündürtmeyecek kalibrede bir iş var.
İster metal dünyasında fazla rastlanmayan yaşlardaki insanlar tarafından 34 yıllık bir aranın ardından çıkarıldığı bilgisini düşünerek ve ön plana koyarak, ister bu bilgilerin hiçbirine sahip olmadığınızı farz ederek dinleyin; “Born Innocent” her anlamda keyifle dinlenecek, zaman zaman hayran olunacak, gayet iyi bir albüm. ALCATRAZZ bundan sonra ne yapar, bu albüm onların son kurşunu muydu bilemem, ama veda albümleri bu olacaksa da çok üst perdeden bir kapanış yaptıklarını rahatlıkla söyleyebilirim. 72 yaşında bir vokalist nasıl ateş gibi heavy metal söyler, bunca yıllık tecrübesi olan müzisyenler “gelin 34 yıl aranın ardından sert bir albüm yapalım” kararını nasıl gerçeğe dönüştürür görmek isterseniz, “Born Innocent”a mutlaka vakit ayırın.
Kadro Graham Bonnet: Vokal
Joe Stump: Gitar
Gary Shea: Bas
Jimmy Waldo: Klavye
Mark Benquechea: Davul
Konuk:
Steve Vai: Lead gitar
Chris Impellitteri: Lead gitar
Bob Kulick: Gitar (7)
Nozomu Wakai: Gitar (3)
Don Van Stavern: Bas (2, 3, 5, 6, 9)
Jeff Waters: Gitar (9)
Dario Mollo: Gitar (8, 12)
D. Kendall Jones: Gitar (4)
Şarkılar 1. Born Innocent
2. Polar Bear
3. Finn McCool
4. We Still Remember
5. London 1666
6. Dirty like the City
7. I Am the King
8. Something That I Am Missing
9. Paper Flags
10. The Wound Is Open
11. Body Beautiful
12. Warth Lane
13. For Tony
Graham Bonnet in 2018 de çıkardığı muhteşem solo albümden sonra kendisinden, Alcatrazz olarak bu bombayı hiç beklemiyordum. Dinlemeye doyamıyorum günlerdir.
Gerçek acının ve Aşk’ın müziğini dinlemek istiyorsanız önce “No Parole from Rock ‘n’ Roll” albümünden “Hiroshima Mon Amour” u dinleyin. Sonra bu filmdeki kadının gözlerine bakın. https://www.imdb.com/title/tt0052893/?ref_=tt_mv_close
Sonra içinizden gelirse “Hiroşima sevgilim” deyin.
Bunca yıl sonra bir Alcatrazz albümü yayınlanmış olması harbi çok enteresan. Graham Bonnet’ın önünde saygıyla eğiliyorum! Bilmeyen çoktur herhalde, kendisi Rainbow’un Dio yerine aldığı vokalist. Down To Earth’te o söylüyor.
Muhabbet açılmışken şunu da belirteyim: Bruce’un son albümlerde Maiden’a bayağı zarar verdiğini düşünüyorum ben. Egosunu yenemeyip hala klasik tarzında söylemeye çalışıyor. Halbuki Samson’daki tarzına dönse Maiden’a katkısı çok artar. Zaten genel olarak bir prodüktör sorunu var bence Maiden’ın. Şarkı yapılarına müdahale edecek ve Steve’i prodüksiyon işlerinden uzak tutacak birine ihtiyaçları var! Aynı sorun Priest’te de vardı. Halford her albümde yeni bir Painkiller performansı sergilemeye çalışıp sıçıyordu. Sonra son albümde doğru düzgün prodüktörler geldi, Halford kendini kasmayı bıraktı ve sonuç ortada.
Yaklaşık 35 yıldır bu albümü bekleyen bir fan olarak albümü oldukça doyurucu buldum, ancak yıllardır çözemediğim bir konu var, ulan isimler şampiyonlar ligi gibi ama sanki hiç bilinmiyorlar, müzikte falso yok, her şey on numara ama nasıl bu kadar underrated kalıyorlar anlamak güç, günümüzde böyle albümler ilgi çekmiyor tabii ama bir underrated durumunu da inkar edemeyiz bence, hele hele bu müziğe biraz gönül vermiş dostlar bile çok bilmiyor sankime.
İlk albüme paralel bir albüm çıkarmışlar, dedelerin ellerinden öperim, grup bu albümden sonra ikiye bölündü, Jeff Lomis katıldı vs. bir şeyler olacak bakalım.
Graham Bonnet in 2018 de çıkardığı muhteşem solo albümden sonra kendisinden, Alcatrazz olarak bu bombayı hiç beklemiyordum. Dinlemeye doyamıyorum günlerdir.
Gerçek acının ve Aşk’ın müziğini dinlemek istiyorsanız önce “No Parole from Rock ‘n’ Roll” albümünden “Hiroshima Mon Amour” u dinleyin. Sonra bu filmdeki kadının gözlerine bakın.
https://www.imdb.com/title/tt0052893/?ref_=tt_mv_close
Sonra içinizden gelirse “Hiroşima sevgilim” deyin.
Bunca yıl sonra bir Alcatrazz albümü yayınlanmış olması harbi çok enteresan. Graham Bonnet’ın önünde saygıyla eğiliyorum! Bilmeyen çoktur herhalde, kendisi Rainbow’un Dio yerine aldığı vokalist. Down To Earth’te o söylüyor.
Muhabbet açılmışken şunu da belirteyim: Bruce’un son albümlerde Maiden’a bayağı zarar verdiğini düşünüyorum ben. Egosunu yenemeyip hala klasik tarzında söylemeye çalışıyor. Halbuki Samson’daki tarzına dönse Maiden’a katkısı çok artar. Zaten genel olarak bir prodüktör sorunu var bence Maiden’ın. Şarkı yapılarına müdahale edecek ve Steve’i prodüksiyon işlerinden uzak tutacak birine ihtiyaçları var! Aynı sorun Priest’te de vardı. Halford her albümde yeni bir Painkiller performansı sergilemeye çalışıp sıçıyordu. Sonra son albümde doğru düzgün prodüktörler geldi, Halford kendini kasmayı bıraktı ve sonuç ortada.
Yaklaşık 35 yıldır bu albümü bekleyen bir fan olarak albümü oldukça doyurucu buldum, ancak yıllardır çözemediğim bir konu var, ulan isimler şampiyonlar ligi gibi ama sanki hiç bilinmiyorlar, müzikte falso yok, her şey on numara ama nasıl bu kadar underrated kalıyorlar anlamak güç, günümüzde böyle albümler ilgi çekmiyor tabii ama bir underrated durumunu da inkar edemeyiz bence, hele hele bu müziğe biraz gönül vermiş dostlar bile çok bilmiyor sankime.
İlk albüme paralel bir albüm çıkarmışlar, dedelerin ellerinden öperim, grup bu albümden sonra ikiye bölündü, Jeff Lomis katıldı vs. bir şeyler olacak bakalım.