# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
TOOL – 10.000 Days
| 04.07.2020

“Dayan cennetin kapılarına ve kanatlarını iste onlardan. Artık vakti geldi.”

Erhan Yiğit

Yıllarca Tool’u sadece dinlememek, anlayabildiğim kadar anlayıp bize sundukları o derin müzikal ve liriksel nimetleri sindirebilmek için her dinlediğim anı dakika dakika ayarlayıp konsantre oldum ve bir hafta evvel kadar da tam olarak buraya yani kritiğin girişine birikmişlerimden oluşan afilli bir cümle yapabilmek için saatlerce uğraştım. Sonuç: Bulduklarım umduğumdan da fazla çıktı; Tek bir şarkısı hakkında edinilebilecek, “farkında” olmamı sağlayabilecek bir ipucu bile beni daha önce görmediğim bir başka yola götürdü. “Anlayabilmek” adına bulunduğum o yollar ise beni koskocaman, derin bir mana uçurumunun ağzına sürükledi. Her dinleyişimde ve şarkı sözlerini her okuyuşumda daha önce aklımın almadığı şeyleri gördüm ve yarı hüzünlü, yarı mutlu şekilde diğer şarkıya geçtim. Demem o ki; Tool’un bize verdikleri, bizim anlayabileceğimizden çok daha fazlası.

Grubun yıllar boyu sulandırmadan geliştirdiği, ta Opiate zamanlarından oldukça sürrealist bir zemin üzerine yayarak günümüze getirdiği kasvetli ve (kimi zaman) ambient müzik anlayışı kanımca 10.000 Days ile altın çağını yaşadı. İşte bu albüm Tool’un en iyisidir diyemem fakat Maynard J. Keenan’ın o vakitlerde yaşadığı travmatik olaylar bu albümü öncekilere oranla çok daha olgun ve neyi anlattığını gözümüze sokan bir başyapıt haline getirdi.

Zaten bilinmek ile birlikte bu albümle grup üyelerinin arasındaki kusursuz müzikal ahengi ve sahip oldukları ortak zekayı daha iyi anlamış bulunduk. Adam Jones’in kimi yerlerde eşine rastlanmayacak nitelikteki çıtır çıtır rifleriyle, kimi yerlerde de basit ve akıllara gelmeyecek yapıdaki, kalbe bir bıçak gibi saplanan, insanı uyuşturan melodileriyle, Justin Chancellor’ın artık kendi damgası haline gelmiş olan ve işitildiğinde ”İşte bu Tool” dedirten bas yürüyüşleriyle, Maynard’ın ses tonunu ve oktavını neredeyse her şarkıda mümkün olduğu kadar değiştirip biz dinleyenlere sancılı dakikalar yaşatmasıyla, Danny Carey’in durmaksızın değişen tempoları zevk sahibi birisi tarafından çalındığı belli olan farklı perküsyon partisyonları kullanarak süslemesiyle, şu temel müzik bilgim ile saysam iki paragraf daha çıkacak, dolu dolu müzikal nitelikleri ile dünyanın kuşkusuz en iyi albümlerinden birisidir 10.000 days.

Albüm Maynard’ın 2003 yılında 27 yıl süren vahim bir felç yüzünden kaybettiği annesinin etrafında şekilleniyor. Tool’un tüm insanlığa bir hediyesi olan, içerisinde eşsiz şiirler ve derin anlamlar barındıran 10.000 Days’a başka bir açıdan baktığımızda gördüğümüz şey: Şairimizin şana şöhrete kapılıp annesinin ölümüne dek sürdürdüğü ”buruk kral” hayatının büyük bir pişmanlık ve iç hesaplaşma başlangıcıyla acımasız bir biçimde duraksaması.

Albümün adı olan 10.000 Days’i yıla vurduğumuzda aşağı yukarı 27 yıla tekabül ettiğini görürüz zaten. İçeriğin en temelinde, hem en dipte hem de en yüksek yerinde bir ”Figür” var: Hastalığına ve içinde bulunduğu ağır durumuna rağmen 27 yıl boyunca tanrıya sırtını çevirmeyen, onu gerçek canın sahibi olarak gören ve aynı düşüncelerinden bir an olsun tereddüt etmeden bu dünyaya veda eden annesine, onun ölümüne kadar bütün bunlar için öfkelenen bir oğul ve anne gittikten sonra onun için söylediği her şeyden dolayı pişmanlık hisseden, sahip olduğu bütün varlığın, şanın şöhretin bir önemi kalmadığını anlayan başkalaşmış, olgunlaşmış ve dehşete düşmüş bir diğer oğul.

Gel gelelim albümün harika içeriğine: Giriş şarkısı olmak için mükemmel bir konumda bulunan klasikleşmiş Vicarious şarkısı her ne kadar dinleyiciyi yakalama potansiyeli en yüksek şarkı olsa da sanki albümün ortalarından süregelen bir introya sahip; üzerine oturtulduğu melodi henüz yeni başlamış ve devam eden görünmez bir kaosu simgelercesine kafanıza vuruyor. Maynard’ın hüzünle karışık, öfkeli, titrek sesi şarkı sözleriyle o kadar özdeş bir hale gelmiş ki, her dinlediği İngilizce şarkının tümünü anlamakta zorluk çeken şahsıma bile verilmek istenen mesajı rahatlıkla iletti.

”Eye on the TV
‘Cause tragedy thrills me
Whatever flavor it happens to be like
-Killed by the husband-
-Drowned by the ocean-
-Shot by his own son-”
-She used a poison
In his tea-
And kissed him goodbye
That’s my kind of story
It’s no fun until someone dies”

Son 10 yıl içinde etkisini daha iyi anladığımız medyanın gücünü, insan olan varlığı alenen iğneleyerek gösteren bu metindeki ”Killed by the husband — She used a poison in his tea” kısımları, o zamanların gazete manşetlerine birer gönderme olarak yazılmışlar. ”It’s no fun until someone dies” kısmı ise şarkıda anlatılan konunun ta kendisi. Tıpkı antik Roma’da yapılan ve içerisinde kan dökülmesi seyirci için bir göz zevki sayılan arena dövüşlerinin 21. yüzyıl versiyonunu gösteriyor.

İkinci sırada yukarıda bahsettiğim ”kral” hayatının anlamını yitirmesini konu edinen Jambi isimli parça var. Bu şarkı ülkemizde de pek sevilen 9/8′lik ölçüye göre bestelenmiş. anlamlandırması ve kavraması çok zor bir ritim olmasına ve Tool’un genel beste konseptine fazla uyuşmayan bir tempoya sahip olmasına rağmen (9/8′lik ritim Groove havasıyla da bilinir) en sevilen şarkılardan biri haline gelmiştir. (Tool’un aksak ritimlerde çok başarılı olduğunu düşünürsek aslında gayet normal olacak olan bir durum).

İkinci paragrafta sözünü ettiğim üzere bu albümde gayet açık sözlü bir üslupla lirikler yazan Maynard, bu şarkıda öylesine şeyleri dile getirmiştir ki, oturup da üzerinde düşünmemek elde değil. Ne demek istediğimi daha iyi aktarabilmek için sözlerinden bir parçayı Türkçe yazacağım:

”Krallara layık bir dağ manzarası, işte burası
Olmadık hayallerin gerçekleştiği yer, işte burası
Sultanlara layık ziyafetleri işte burada yapıyorum
Et ve ganimet dolu soframda azla yetinmiyorum
Ama bilseydim ki gün gelecek ve seni kaybedeceğim
Bunların hepsi benden uzak olsun isterdim…”

Bu başyapıtın hangi şarkısı için methiyeler dizilmeli, hangileri açıklanmalı, insanların gözüne sokarcasına hangisi anlatılmalı bilemiyorum. Fakat öyle bir şarkı var ki bu albümün içerisinde, kendini bu dünyanın seçilmişi zannedenler için, diktatörler için, hepsi için, her boka burnunu sokup ”müdahale etmeyi” yaşam tarzı haline getiren kişiler (tüzel, özel, kurum ne derseniz uyuyor) için sağlam bir taşlama niteliğinde: The Pot… Ama ne taşlama bilir misiniz siz?

”Who are you to wave your finger?
You must’ve been out your head
Eye hole deep in muddy waters
You practically raised the dead…”

”Sen kim köpek oluyorsun da öyle el kol yapıyorsun senin kafan mı güzel birader?! Sen ki pislik içinde birisin, ölülerden bile hesap sordun.” (Onları kullandın, hatıralarını kirlettin, üzerlerinden prim yaptın)” diyerek giriş yapılan bu şaheser sadece Tool’un değil, bütün metal dünyasının göz bebeklerinden biri olabilecek bir sanat eseri.

”Steal, borrow, refer, save your shady inference
Kangaroo done hung the juror with the innocent
Now you’re weepin’ shades of cozened indigo
Got lemon juice up in your eye
When you pissed all over my black kettle”

Eğer burada yayınlanırsa ”Çal, çırp, payına düşeni de al, kunduralarına sakladığın malları da götür. Muz cumhuriyeti mahkemeleri masumları asarken yandaşların ile timsah gözyaşı dök. Hiç biri yetmezmiş gibi benim hayatımın içine ederken kendi ellerinle başa geçirdiklerinden dolayı mağdur edebiyatı yap” olarak Türkçeye alternatif bir şekilde çevirdiğim bu mısralarda yazılmış bir kaç jargon terim var:

Kangaroo: Kararları zaten belli olan, önceden tertip edilmiş mahkemelerdir. Bunu yapanlar halkın gazını alıp, adalet dağıttıklarını iddia ederler.
Indigo: Doğuştan zeki, yetenekli ve üstün olduklarına inanılan insanlar topluluğu.
”Lemon juice” ise kendi osuruğunu başkasının götüne sokup, üstüne haklıymış gibi zırlamak manasında kullanılan bir tür jargon veya kendi düşüp kendi ağlayan.
Ayrıca Black Kettle olarak bahsedilen kişi bu aymazlar tarafından katledilen Chief Black Kettle ve Cheyenne kabilesini simgeler.

Kabileler demişken söz konusu başyapıt, Lipan Conjuring isimli bir enstrümantal şarkıyı da barındırıyor. -Lipan apaçileri olarak da tanınan bu topluluk kutsal ritüellerinde kafada LSD etkisi yaratan bitkileri içerek ibadet etmeleri ile bilinirler.- Bu parça, arkasından gelen Lost Keys (Blame Hofman) isimli bir diğer enstrümantal esere giriş niteliği taşırken nihayetinde albümün sekizinci ve belki de Tool diskografisinin bile görüp görebileceği en sağlam, en teknik şarkılardan biri olan Rosetta Stoned başlıyor.

11 dakika 11 saniyelik süresiyle, spiral bir ritim izleyerek yürüyen bu şarkı, bizlere rahatsız bir arkadaşın LSD etkisinde iken gördüğü halüsinasyonları kendisiyle Lost Keys şarkısında iletişim kurmaya çalışan doktora anlatmasını konu ediniyor.

Uçan, dev, parlayan ama aynı zamanda da görünmeyen muz şeklindeki uzay mekikleri mi ararsınız, Matrix, Jackie Chan, The X-File, 2001: A Space Odyssey göndermeleri mi ararsınız, içerisinde ne ararsanız arayın bulacağınızı garanti edebilirim.

Malum şarkı o kadar karışık ve anlatılanları belli bir nizama göre açıklamaya çalışmak o kadar zor ki bu işe hiç kalkışmıyorum bile. Zira kendisi hakkındaki yazılanların doğru olanlarını ayıklayıp buraya koymak bile apayrı bir kritik konusu. O yüzden meraklılarını Google’da uzun bir aramaya ve size ayrıca sunduğu müzikal muhteşemliğine davet ediyorum. Şarkının özellikle 7:03′te başlayıp 8:38′e kadar devam eden kısmı bu şarkının ve bu albümün ne kadar muhteşem olduğunu gösteren bir beste anlayışına ev sahipliği ediyor.

Üç tanesi enstrümantal olmak üzere 11 şarkıyı bünyesinde tutan 10.000 Days, gördüğümüz üzere sadece Maynard’ın annesini kaybetmesiyle alakalı değil. Lipan Conjuring, Lost Keys (Blame Hofman) ve Rosetta Stoned şarkıları başka bir meseleyi konu edinip kendi içlerinde mini bir konsept yaratırken Intension ve Right in Two ise temelde yine onlara benzer fakat farklı açıları kullanan bir konsepti temsil ediyor.

Hemen yukarıdaki satırları yazıp bir yandan da Intension şarkısının sözlerini okurken kendisinden sonra gelen Right In Two ile aralarında çok güçlü bir bağ olduğunu keşfettim. Bunu kritiği yazdığım anda fark ettim ve bu albüm hakkında henüz bilmediğim şeylerden dolayı tekrar dehşete düştüm. Bu albümü yılda en az 7-8 kez dinlememe ve albümün üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen hala şaşırıyorum ve mutlu oluyorum.

Intension isimli şarkı, sözlerinden de anlaşılacağı üzere ”İnsanoğlunun yaşama en baştan, günahsız bir şekilde tekrar başlaması gerektiğini” savunuyor. Bu şarkıda Maynard’ın büyüleyici ve kafa yapıcı sesi insanın yüreğine garip bir huzur bahşediyor.

”Pure as we begin
Here we have a stone
Gather, place, erase so
Shelter turns to home…”

Intension’dan sonra başlayan ve temelde onunla benzer konsepti içeren Right In Two ise yine sözleriyle olsun, video klibi ile olsun, içerdiği bir çok detay ile insanlığın herkese yetecek kadar kaynağa sahip olmasına rağmen birbirine düşmesini konu ediniyor. Tanrının, kendisini nefes alan ve almayan tüm varlıkların üstünde gören insana neden özgür irade verdiğini sorguluyor.

”Angels on the sideline
Puzzled and amused
Why did Father give these humans free will?
Now they’re all confused…”

Nihayetinde 3′üncü ve 4′üncü sıradaki şarkılar hakkında konuşacağım yere geldim.

Bu iki şaheseri dinlerken kendime sorduğum tek soru şu: ”Bir sanat eseri gerçekten bir insana tam olarak nasıl hissetmesi gerektiğini aktarabilir mi?” Eğer sözü edilecek olan eserler bu ikisi ise ”Evet, aktarabilir”. Acı içinde kıvranan, sevdiği kimsenin bıraktığı son ağırlığı bedeninin her bir noktasında hisseden her sanatçı bunu yapamaz belki ama Maynard yapıyor; şarkısını söylerken öfke ile kudurmak istiyor ama hissettiği ağırlığa karşı koyamayıp enstrümanların yumuşak ve konuşan tınılarıyla bir oluyor.

Maynard, Wings For Marie parçasında annesini yolcu etmeden önce ona bir kaç soru soruyor ve 10.000 Days’de 27 yıl boyunca canından çok sevdiği annesinin çektiği ıstırap ve kederlerin son bulacağını ümit ederek onu cennetin kapılarına kadar ulaştırıp orada sonsuza kadar terk ediyor.

”So what have I done
To be a son to an angel?
What have I done
To be worthy?” (Wings For Marie)

”You’re the only one who can hold your head up high
Shake your fists at the gates, saying
‘I have come home now
Fetch me the spirit, the son, and the father
Tell them their pillar of faith has ascended
It’s time now, my time now
Give me my, give me my wings’ …” (10.000 Days)

Bazı şarkılar arasındaki bağlantıları görmek isteyenler için:

Wings For Marie—>10.000 Days—>Jambi
Lipan Conjuring—>Lost Keys—>Rosetta Stoned
The Pot—>Intension—>Right In Two

Albümün okur notu: 12345678910 (8.70/10, Toplam oy: 135)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2006
Şirket
Toll Dissectional / Volcano
Kadro
Maynard James Keenan: Vokal
Adam Jones: Gitar, sitar, sanat yönetmeni
Justin Chancellor: Bas, ilave gitar (7)
Danny Carey: Davul, perküsyon, tabla
Şarkılar
1. Vicarious
2. Jambi
3. Wings for Marie (Pt 1)
4. 10,000 Days (Wings Pt 2)
5. The Pot
6. Lipan Conjuring
7. Lost Keys (Blame Hofmann)
8. Rosetta Stoned
9. Intension
10. Right in Two
11. Viginti Tres
  Yorum alanı

“TOOL – 10.000 Days” yazısına 51 yorum var

  1. Boba Fett says:

    Gel de sinirlenme, ben oyumu vermeden önce 6.40 ortalamadaydı bu albüm, daha 3-5 senelik yarakşın deathened metal albümleri klasik ilan edilip 9-10 puan alırken bunun gibi gerçekten klasik olan albümlerin aldığı puan hak mı? Bakıyorsun Shout at the Devil, Master of Puppets, Fugazi ve daha araştırsam neler bulacağım klasik albümler 7 puanı zar zor görüyor. Bu puanlar tabi ki kaliteyi belirlemiyor ama ben yarakşın deathened black metalden başkasını dinlemem, en sert metali ben dinlerim tavrı uyuz ediyor insanı, bu kadar bağnaz olmaya gerek yok. Kaliteli olana düşman olmaya gerek yok, zaten kalitesizlik çağındayız.

    D

    @Boba Fett, Belirli bir grup her incelemeye seri 0 veriyor sebebi o aslinda. Daha once de farkli incelemeler altinda da tartisildi ama yapacak bir sey yok sanirim :/ Benim en sevdigim albumlerden biri, 10 puani bastim gitti.

    Ahmet Saraçoğlu

    @Boba Fett, bu kadar sinirlenmeye ne gerek var yahu ahah. Daha önce de konuşuldu. Sitedeki neredeyse her albüm başlarda bu şekilde notlanıyor, sonra yerini buluyor. Ayrıca düşük not verenlerin belli bir türün (“deathened metal” diye bir tür de duymamıştım) dinleyicileri olduğu izlenimine nasıl kapıldın bilemedim.

    Albüm notlamalarını kişisel veya gruba yönelik tepki olarak almayın arkadaşlar. Aklınıza gelebilecek her türün en iyi albümünü sıfırdan yazıp yayınlasak hepsi başlarda 3-4 tane 0, 3-4 tane de 10 alacak ve sonra zamanla dengelenip 7 ila 9 arasında bir yerde yerini bulacak. Hep böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak.

    Boba Fett

    @Ahmet Saraçoğlu, Bu siteyi 2-3 aydır değil uzun zamandır takip ediyorum, bazı albümlerin 1-2 oyken 1 puan verildiğini gördüm evet böyle bir kitlenin farkındayım ancak bu benim demek istediğimin, dikkat çekmek istediğimin çok dışında bir olay.

    Uzun zamandır siteyi takip ettiğim için sitenin genel profilini biliyorum, ancak yarakşın deathened metal diyerek dalga geçtiğim başka bir kesim var ki Metallica mı ıyy, Progressive mi ıyy, Rock mı ıyyy, Pop mu ıyy diyerek bence aşırı kalıplara sıkışmış hareket ediyorlar tabi zevk ancak bu tavır pek hoşuma gitmiyor. Geçen pop, rap gibi bir albüm incelemesinin altında bile başka mecra mı yok deniyorsa bence böyle bi kitle vardır. Sadece bu da değil tabi başka yorumlarda var.

    Daha iyi ifade etmeye çalışayım, niyetim kimseyi kırmak ya da kavga çıkarmak değil. Açıkçası düşük puan verilmesi de albümün kalitesini belirlemez, herkes progressive metal ya da benim sevdiğimi de sevmek zorunda değil. Sadece arkadaşları bir daha özgür düşünmeye, farklı şeyleri dinlemeye, zevk almaya davet ediyorum. Derdim budur.

    Erhan Yiğit

    @Boba Fett, ben ‘Başka mecra mı yok’ diyenleri aslında haklı görüyorum. Zira burası bir Rock/Metal sitesi ve kritik arşivinde Twenty one pilots gibi oluşumların albümlerini görmek istemem. Onlara lafım yok ama burası bence yeri değil. Özgür düşünce dediğin şey ve farklı düşünce dediğin şeyden eğer kastın siteye yabancı olan sanatçıların kritiklerini de burada görmeyi istemekse, saol ben almayayım. Rock, Metal ve bunlarla alakalı olan türler yeterince geniş ve yeterli bu site için.

    Boba Fett

    @Erhan Yiğit, Twenty one pilots bayıldığım bir grup değil hatta adını da ilk defa duydum ne yalan söyleyeyim, bir daha da dinlemem ama belirli bir albüm kotası yok ya da site 500 albüm sonra kapanacak diye bir şey yok, sitede de bir sürü albüm incelemesi var ki hepsini okumuş olma ihtimalin düşük yani bi gün sevmediğin bir iş çıkar sen de başka incelemelere bakarsın, bence zor değil. Tabi bana kalırsa bu tarz değil de daha klasik albümler incelense daha iyi olur.

    Rock – Metal incelemesine de razıyım ama onun içinde bile ekstrem türlere yığılma var. Bazı klasik grupların her albümünün incelemesi olması lazım bence. Haftada bir gün de rock – metal dışında farklı tür klasik bir albüm incelenebilir.

    Kaan

    @Boba Fett, Babasın Boba Fett! Oz- “Roll the Dice”1991 albümünü yeni keşfettim. Öyle güzel besteler ve bu bestelere gitarla birlikte öyle güzel klavye yedirilmiş ki neden bu albümü daha yeni tanıyorum dedim.
    Yani senin de belirttiğin gibi “Yarrakşın deathened metal” sert görünen , gereksiz distorsiyon kullanılmış, kötü besteli, yapay müzikleri, sürekli yeni albüm adı altında dinleyeceğimize, 80 ve 70 ler deki true müziğin, kaliteli vokalin keyfine varmalı. Gerçek müzisyenliği ve ruhu yaşamalı.

  2. Rust in Peace. says:

    Bu albümle ilgili söylenebilecek her şey söylenmiş yıllardır, söylenebilecek yeni bir sözüm olmadığı için sadece tek bir şey söyleyeceğim: Bu albümdeki 10,000 Days ve Right in Two; Lateralus’taki Reflection benim için bir şarkıdan fazlası. Her dinleme yeni bir deneyim. Bir gün bu parçaları ilk kez dinleyecek insanlara çok imreniyorum.

    Şarkı şarkı giden kritikleri pek sevmem ama bu sefer fena olmamış. Akıcı olmuş.

    10/10

  3. necrobutcher says:

    Tool bir tane bile yaşadığını inkar eden şarkı yazmamış. Bu yüzden Tool. Yazı da on numara.

  4. Noshophoros says:

    Öncelikle, kritik için ellerinize sağlık hocam. Okurken çok keyif aldım. Zaten en sevdiğim Tool albümü de bu olduğu için direkt bastım 10′u.

    Bu albüm bana Tool’u en çok sevdiren ve grubun müziğini doğrudan bana geçiren albüm oldu. Tabii fan boyutunda bir dinleyici olmadığım için bu grup nezdinde, muhtemelen bir “Aenima”nın, “Lateralus”un değerini tam anlayamadım. O albümleri de sevdim kesinlikle, fakat “10.000 Days” bir başka geliyor bana. Ritimlerinden, gitarlarından hatta bir süre alışmakta zorlandığım Maynard’ın sesinden bile büyük haz alıyorum bu albüm söz konusu olduğunda.

  5. Melkor says:

    Sadece burası için konuşmuyorum. Ya 1 ya 10 veriyolar. Puanlama sistemi değil, insanlar gerizekalı.

  6. \m/ says:

    Harika kritik. Ne yazılırsa yazılsın hakkı verilemeyecek albümlerden biri ama kritik buna yaklaşmış. Kanımca Maynard’ın en aşmış işi. Daha çok beğendiğim Tool albümleri var ama grup üyelerinin en iyi olduğu albüm bu sanırım. Her üyeye ayrı ayrı baktığımızda hepsi muazzam bir iş çıkarmış. Ama dediğim gibi Maynard’ın yeri ve önemi ayrı. Albümün kapağını da ayrı bir beğeniyorum (teşekkürler Alex Grey)

    Her biri ayrı ayrı incelenmesi gereken şarkılara güzel bir yaklaşım sergilenmiş kritikte. Müzikal olarak zaten çok iyi ama asıl iş sözleri irdelemekte. “Anlamak” mevzusu zaten konuşulmuş. Bu açıdan en rahat Tool albümlerinden biri. Yine de bir Tool albümü olduğu için pek de kolay olduğu söylenemez.

    Hazır böyle demişken Rosetta Stoned’a değinmek lazım. Kanımca en aşmış Tool şarkılarından biri. Sabaha kadar tartışıp övmek istediğim, 8:38′de giren kısımda artık kendimi kaybettiğim bir başyapıt (kritikte bu kısmın öncesi övülmüş nedense). Üzerine çok fazla tartışma var. Her ağızdan bir ses çıkıyor. Genel kabul edilen açıklamaların bazılarına ters düşüyor kendi düşüncelerim. Tool’u neden bu kadar seviyorsun diyenlere ahanda bu yüzden diye göstermelik bir şarkı.

    10,000 Days’i dinlemeye bazen yüreğim dayanmıyor. Bir gün annem vefat ettiğinde açabileceğimi sanmıyorum. Bu şarkıya diyebileceğim hiçbir şey yok cidden. Sadece Tool özelinde değil genel olarak hayatımın en özel şarkılarından biri. Yeri bambaşkadır.

    Diğer şarkıları da çok severim ama bu ikisi bir farklı bende. Son albümü saymazsak 10 dk üzerindeki Tool şarkıları bir farklı, aşmış oluyorlar. Sübhanallah bugün de Tool övdük çok şükür. Ha unutmadan Danny Carey insan falan değil. Hayvan evladı bu nasıl davul çalmaktır

  7. Opethsevenbiri says:

    Kısacık Tool Distografisinde nereye koyacağımı bilemediğim tek albüm. İçindeki pek çok şarkıyı aşırı seviyorum ama albüm olarak baktığımda çok güçlü hissettirmiyor. Fear Inoculum albüm olarak bundan daha iyi geliyor gözüme ama şarkı şarkı kapıştırdığımda bu ağır basıyor. İki aşağıya atsam Undertow’dan kötü değil iki yukarı atsam Aenima ve Lateralus gibi iki hayvan evladının altında eziliyor. Undertow’a da en kötüsü demeye dilim varmıyor.

    Gene 10′u bastım ama. Çok seviyom.

    Opethsevenbiri

    @Opethsevenbiri, kritik de çok güzel.

  8. Muhammet says:

    Harika bir kritik, eline sağlık. Tool’u dinlemeye bu albümle başladığım için yeri bende ayrıdır. Tool’un en iyi albümünün hangisi olduğunu tartışılabilir ama en ‘derin’ albümü keisnlikle 10.000 Days’tir.

    Muhammet

    @Muhammet, ek olarak hazır el atılmışken tool’un diğer albümlerinin kritiklerini de görmek isteriz.

  9. Bu albümü piyasaya çıktığı gün Vancouver’da almıştım. Şehrin en büyük müzik mağazasının her yeri bu albümün kapağıyla kaplıydı, ben de Tool’a dair özel bir merakım olmamasına rağmen albümü almıştım. Hatta normal CD de değil, içinde büyüteçlerin olduğu değişikli versiyonundan.

    Gel gelelim Tool hiç bana göre bir grup değil. Tool gömerek farklı olmaya çalışmak gibi bir niyetim yok, zaten gömmeyeceğim de. Ama gerçekten Tool’a sabredemiyorum. Neredeyse her şarkısının uzun bir build-up’la başlamasının bana baygınlık vermesinden tutun da Maynard’ın vokal tarzına kadar bana çekici gelen herhangi bir yanı yok. Tamamen zevk meselesi.

    Bazı Tool dinleyicilerine göre:

    Tool = kalite
    Tool sevmeyen = Tool’u anlayamamıştır

    Kalitelidir, ona bir lafım yok ama Tool sevmemenin yetememekle ve anlayamamakla uzaktan yakından ilgisi olmadığını belirtmek isterim. Tarz olarak hitap etmiyor. Dream Theater – “The Great Debate”teki Tool etkili kısmı da Opeth – “Ghost of Perdition”daki Tool etkili kısmı da sevemiyorum. Genel bir iritasyon söz konusu.

    Vicarious dışında sevdiğim bir Tool şarkısı yok. Vicarious’ı cidden çok seviyorum ama genel olarak albümleri baştan sonra dinlemek acayip zahmetli geliyor. Bilmiyorum, Tool olmadı bende, ısınamadım 20 yıldır.

    Canoir

    @Ahmet Saraçoğlu, aslında ilk iki albüm uzun build-up’ları pek içermiyor. Progresif dozajı da bi nebze düşük. Lateralus ve 10.000 days yerine onlarla bi ısınmayı mı deneseniz tekrar ?

    Canoir

    @Canoir, ve evet tool çok nevi şahsına münhasır bir grup. Her damak tadına hitap edebilmesi mümkün değil. Tool fanı olmayanları müziği anlamamakla suçlayanları bi türlü anlayamıyorum. Anladığı şeyi sevememek mümkün değil mi yani nedir? Ben de aynı tepkiyi Dream Theater sevemediğim için görüyorum bazı bazı.

    Retrokafa

    @Canoir, tool,dream theater,opeth= bamya,kereviz,karnıbahar

    Noshophoros

    @Retrokafa, Üçünün de müziklerini sevmeme rağmen, bir yaklaşımı ve düşünceyi temsil etmesi açısından acayip doğru bir benzetme hocam bu :)

    Retrokafa

    @Noshophoros, yani bazıları bu yemekleri çok sever,sevmeyenler ise ağzına sürmez,sevenlerin nasıl sevdiğini düşünür durur…
    ben de 2. gruba dahilim,sağlığa faydalıdır bu yemekler ama lezzete gelince iş değişiyor:)

    Noshophoros

    @Retrokafa, Bamya ile karnıbaharı severim esasen. Oldum olası kerevize alışamadım bu üçlü arasında bir tek. Ama onun da salatası fena olmuyor. Hocam helal sana ya, Tool’dan nerelere getirdin bizi :D

    Retrokafa

    @Noshophoros, Absürd ile iştigal etmeyi severim dostum,siz bana bakmayın.aslında yemek ayırt etmemek lazım ama şöyle bol tereyağlı bir det som engang varken,neden kereviz?

    Ece

    @Noshophoros, @Retrokafa, Aslında olay biraz o yemeklerin nasıl yapıldıklarıyla da alakalı. Mesela portakallı kereviz, bence normal kereviz yemeğine 10 basar. Aynı şekilde sarımsaklı yoğurtlu karnabahar, normal yemeğine göre 1 adım önde bana göre hep.

    Tabii, müzikal mevzuya dönersek; misal DT’ın yıllar önce diskografilerini bitirmek amacıyla albümlerini dinlemeye başlamıştım ki ciddi anlamda sıkıntı bastı, kaşıntı falan çökmüştü. Güzel şarkıları yok mu, elbette var fakat genel anlamda kesinlikle bana göre değil. Ha dinleyene, sevene saygım sonsuz. Zevk meselesi.

    Retrokafa

    @Ece, Bu arada karnabahar’ın gerçek yazılışını sizden öğrendim ben ‘karnıbahar’ sanıyordum.karnında bahar var gibi geliyordu…neyse öğrenmiş oldum teşekkürler:)

    \m/

    @Retrokafa, bu müziğin en çok sevilen gruplarından üçü. Bu müzikle alakası dahi olmayan insanlar bu gruplara tapıyor. Evet tam olarak bu yüzden yanlış bir benzetme.

    Retrokafa

    @m/, nicelik,niteliği asla tanımlamaz hocam.onun hakkında bir ipucu bile vermez.bu senin mantığına göre ‘hakan şükür türk futbol tarihinin en iyi oyuncusudur’ demek gibi oluyor.çünkü avrupa da falan en çok o tanınıyor…oysaki bunun gerçekle uzaktan yakından alakası bile yok.

    temel reis yüzünden ıspanağın güç verdiğini düşünerek büyüyen,büyüdükten sonra da bunun palavra olduğunu anlayan bir neslin, bu şekilde popülariteyi esas alarak çıkarım yapması gerçekten düşündürücü.

    \m/

    @Retrokafa, halk arasında en az sevilen yemeklerden üçü ile bu türün en çok sevilen gruplarından üçünü benzetmek bu açıdan yanlış dedim. Olayı bambaşka yerlere çekmişsiniz. Sanki herkes bamya kereviz seviyor da sevmeyenlere “nasıl sevmiyorsunuz ulan!” diyormuş gibi benzetme yapmışsınız. Neyse yine bir tane daha konunun alakasız yerlere çekildiği mesajlar gelsin de günüm güzelleşsin

    Retrokafa

    @m/,günün de aklın da hep güzel olsun kardeş.

    Dysplasia

    @Ahmet Saraçoğlu, Valla bana bu grubu sevdiren en büyük unsur ritim anlayışları ve danny carey. Şarkı sözlerini falan sonradan okuyup sevmişimdir genelde ama sözleri güzel olmasa da yine dinlerdim. Aksak ritimleri hayvan gibi kurgulamaları, nerdeyse offbeatsiz bir davul anlayışı, poliritim, ve bunların arasına sokulmuş öküz gibi ataklar falan derken ben doyuyorum açıkçası. Arada grudge gibi, stinkfist gibi işleriyle de gönlümü kazanıyorlar.

  10. Ugur says:

    Bu albüm = Üniversiteye başladığım yıl

    Hey gidi be; Lost Keys (Blame Hofmann)/Rosetta Stoned’u dinlerken az mı tribe girdik, tekrar tekrar döndürdük..2006-2007 freshman nostaljisi oldu benim için, çok güzel yıllardı.

    Mükemmel bir müzik yapıtı.

  11. crowkiller says:

    overrated grup

    tanistlin

    @crowkiller, 2006 senesinde mi yazdın yorumu? Yeni ulaştı galiba.

    İlker

    @tanistlin, Ahahah muhtemelen.

    necrobutcher

    @tanistlin, adamlar çok yoğunlar bu aralar yorum bile onaylayamıyorlar.

    Rust in Peace.

    @crowkiller, çok doyurucu ve açıklayıcı bir yorum olmuş gerçekten.

    crowkiller

    @Rust in Peace., tool oldukça sevdiğim bir grup, bass gitaristi ve vokalistleri eşsiz bir sound yaratıyor, fakat tool 2020 ye kadar yeni albüm yapmazsa kendimi yakarım diyen güruhu hiç bir zaman anlayamadım, tamam 10 üzerinden 9 luk bir grup ama tapınılacak kadar ne yaptılar anlamıyorum, gerçekten anlamıyorum, anlatabilecek olan varsa öğrenmek isterim, parça tavsiyeleri varsa dinlerim, popi şarkılarını filan zaten biliyorum. bana göre dinlemek ve algılamak farklı şeyler,her albümden 2-3 şarkı harici tool müziğinden hiç bir şey algılayamadım, genel olarak rush ekolü entel efendi prog soundundan hazzetmesem de içinde karanlık,brutallik, öfke , crossover, ya da ilginç enstrümentalite içeren işleri oldukça severim ( slint, mastodon,opeth(son albümler dahil), the ocean, ya da progdan çok teknik olsa da DsO ve türevleri gruplara bayılıyorum). Fakat tool’da progresiflikle insanı nirvanaya ulaştıran bir şey algılayamadım, mesela son albümü ben de merak ediyordum fakat intro ne zaman geçicek derken albüm bitti. tool bazı şarkıları ile beni benden alsa da genel anlamda bütünsel olarak anlayamadığım bir grup. bak şu şarkıyı dinle ya da şu albümden başla şunu oku derseniz zaman ayırıp bakmak isterim. şimdilik fikrim hala bu grubun aşırı abartıldığı.

    Erhan Yiğit

    @crowkiller, ”tamam 10 üzerinden 9 luk bir grup ama tapınılacak kadar ne yaptılar anlamıyorum, gerçekten anlamıyorum, anlatabilecek olan varsa öğrenmek isterim, parça tavsiyeleri varsa dinlerim”

    Kritiği baştan okuyabilirsin mesela.

    Rust in Peace.

    @crowkiller, tool zaten “şu şarkının şurası çok iyiymiş” denilecek bir grup değil, içine çeken o kendine has atmosferi. Beni içine alıyor ve şarkı bitene kadar bırakmıyor.
    Bu grubun yaptığı müzik daha çok his müziği, oha denmek istiyorsa dinlenilecek bir grup değil. Takacaksın kulaklıkları, akışına bırakacaksın.
    10,000 Days’in, Reflection’ın, Disposition’ın, Lateralus’un, Right In Two’nun hissettirdiklerini bana hissettirebilen başka grup yok. O yüzden benim için bir başyapıttır bunlar. Ama tutup da birine sen nasıl hissetmezsin bunu diyemem çünkü fazlasıyla öznel bir müzik.
    Bu arada o cevap overrated denip açıklamadan bırakılmasınaydı, overrated kelimesine değil. Overrated olduğu konusuna ben de bir anlamda katılıyorum, yok bunu sevmeyen müzikten anlamıyordur yok metal müziğin en iyi grubu yok bilmem ne. Kardeşim sen bu müziğin en popüler gruplarından birini nasıl müzik bilgisini ölçmede kullanabilirsin ki?

    tahsin

    @crowkiller, Onerim Lateralus’u yanliz oldugun bir zamanda albumu sozlerini okuyarak dinlemen. Ingilizcen iyi degilse translate yardimi kullanmanda fayda var. Fikrinin degiscegini dusunuyorum ki ben de senin gibi dusunen bir insandim, Benimkiler degisti.

    \m/

    @crowkiller, tapınılacak bir şeyi yok fanları durduk yere zırlıyor. Boş boş sözlere anlam yükleyip zeki falan olduklarını sanıyorlar

  12. Emre says:

    Tool sevdiğim bir grup, ama bu kadar abartı benim için anca mizah malzemesi olur. Adamlar resmen tez konusu. Bu ölçüde overrated olmayı başarmalarını aşırı takdir ediyorum!

    deadhouse

    @Emre, Sözler+Klipler olmasa “normal” bir grup diyebilir miyiz? Kimsenin neyi, niçin çok sevdiğini sorgulayacak değilim, yalnız düşündüğümde (sadece Tool için değil) bazı grupların klip+lirik+başka bir şey (müzik dışı) şeylerle kendilerine avantaj sağladığını düşünüyorum. Ayrıca klip denilen olay başlı başına müzikle ilgisi olmayan bir şey. Bir grubun klipleri çok iyi denildiğinde şaşırıyorum. Klipleri iyi olsa ne olacak, bana müzikten bahset. Bana göre müziğin saflığını bozan başlıca şeylerden biri Klip denilen olay. Bu düşüncem perçinleştiğinden beri klip izlemiyorum pek, hiç izlemesem daha iyi olur aslında. Konuyu dağıttım biraz. Siz Tool’u müziksel olarak mı abartılı buluyorsunuz? Buna söyleyecek bir şey bulamadım. Tool’a abartılı dersiniz, başkası da sizin çok iyi bulduğunuz gruba abartılı diyebilir. Bunu ölçecek bir cihaza sahip değiliz. Neden abartılıyor Tool?

    Emre

    @deadhouse, elemanın çok ciddi Hollywood tecrübesi olduğu için kliplerde bundan yararlanıyor doğal olarak, ama “Tool normal bir grup” demek de büyük haksızlık olur. ’90 sonrası progresif dünyasının en önemli gruplarından biri oldukları bence aşikar. Benim gördüğüm yaptıkları işi “derin” göstermede özel bir başarıları var. Hollywood tecrübesi kaynaklı bir imaj yaratım başarısı muhtemelen. Örneğin albüm kapakları. Basit bir kıyaslama yapalım. Örneğin son albümün kapağını onlardan alıp Yool diye bir gruba verelim. Kaç kişi bunu müthiş bulur, derinliğinde boğulur?! Bence ya kimse iplemez ya da olumsuz yorumlar alır. Hatta insanlar dalga geçer. Lakin Tool öyle bir imaj yaratmış ki kapağa bakan kişi bunu beğenmese de “süper derin” Tool imajı karşısında boyun eğiyor. Yaptılarsa vardır bir hikmeti, ben anlamıyorumdur diyor ve dahası zamanla “anlamaya” başlıyor! Felsefede Zizek böyledir mesela. Felsefeye yeterince hakim olmayan biri Zizek okurken kendini kaptırabilir. Adam eserini edebi olarak öyle süsler ki yeterli donanımı olmayan kişiyi boyun eğmek zorunda bırakır. Halbuki felsefi düzlemde tutarsız şekilde laf geveliyordur sadece. Oluşturduğu “kabuk” metnin felsefi özünü gözlerden gizlediği için bu felsefi alana nüfuz edemeyen kişinin “kabuğun” ışıltısından etkilenmesi gayet doğaldır.
    Tool’un bu albümünün sözlerine bakalım mesela. Bu kadar övülen, derinliğinde kaybolunan bir grup olduğunu düşününce insan diyor ki herhalde karşıma aşırı güçlü bir felsefi temel, kozmik bir boyut, kuantum mekaniği falan çıkacak. Ama mevzu ne? Adamın annesinin ölmesi! Kötü demiyorum, gayet güzel sözler ama bunun nesi derin? Dünya kadar progresif grubu bundan daha iyi sözler yazdı.
    Uzun lafın kısası, Tool bence ’90 sonrasının en önemli progresif gruplarından biri ama yaptıkları iş özel olarak derin falan değil.

    deadhouse

    @Emre, Derinlik konusu gerçekten öyle. Başka bir grup yapsa tırt gözüyle bakılabilir. Zizek gibi konuşan başka bir felsefeci de Zizek değil diye iplenmiyor, gerçekten doğru. Yalnız müzikle ilgili kısmını merak ediyorum daha çok. Önemli progresif gruplardan biri, evet. Peki ne kadar önemli? Dinlediğim bir grup olmadığı için çok hakim değilim müziklerine. Tool çığır açıcı bir müzik grubu mu? Kaç grubu, nasıl etkiledi. Progresif müziğindeki yeri ne derece önemli? Şahsen dinlediğim kadarıyla müziklerinde ilk göze çarpan şey müziğin bayağı komple oluşu. Her enstrüman, her nota yerli yerinde sanki. Bir notanın yerinin değişmesi müziğin tümünü bozacakmış gibi bir hava hakim müziklerinde. Ben bu açıdan başarılı buluyorum müziklerini. Bana hitap etmiyor, ama bu yönlerini göz ardı edecek değilim. Dikkatle dinlenildiğinde müziğin kendi içerisindeki bütünlüğünü ve güvenilirliğini sezebiliyorsunuz. Basit görünen ama aslında zor olan bir şey bu. Dağınıklık kelimesi Tool müziği için kullanılması gereken son kelime bence. Dream Theater’ı ele alalım. Son 15 yıldır dağınık, ne olduğu belli olmayan bir müzik yapıyorlar bence. Bu sürdürülebilirliği yakalamak kolay değil. Tool’un son albümünü dinlemedim. Dinlediğim iki albümünde (Lateralus ve 10.000 Days) bahsettiğim hususu başarılı şekilde uygulayabildiklerini gördüm.

  13. Horrendous says:

    Vicarious uzun bir süre alarm sesimdi. En güzel albüm açılışlarından birisi olmasının yanı sıra en güzel kapanışa sahip parçalardan biri kanımca. Son 50 saniyesi için serçe parmağımı veririm.

  14. Dunedain says:

    Fear inoculum gibi yarak kürek bir albümü başyapıt mertebesine yükselten ilginç dinleyicilere sahip bir grup tool. Müziklerinde de öyle ahım şahım müthiş bir derinlik yok. Derinlik, anlam manyaklığı falan arayan insanların tool’u reklam aracı olarak kullanması gerçekten midemi bulandırıyor. Black metalin çehresini müthiş konseptler ve inanılmaz geniş çalışmalarla değiştiren dso bile bu kadar övülmüyor.

  15. the pot sanırım en catchy tool şarkısı. tool’u yeni yeni sevmeye başladım ama gruptan haz etmezken bile çok seviyordum o şarkıyı.

  16. Yiğit says:

    The Pot gibi bir adet daha şarkı olsa daha nefis olurdu. Albümün süre olarak yarısı 10,000 days veya rosetta stoned gibi tribal uzun şarkılarla geçiyor. Daha direkt, vurucu ve hit şarkılar yapan tuulun tadı daha tatlı. Son albümde zaten tamamen maneviyata kaydılar. Bence son iki albüm süper olsa da ilk iki albümdeki sertliğin tamamen gitmiş olması üzücü. Her gün de uyuşturucu kullanmıyoruz neticede.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.