Bir zamanların TRT’si harikaydı ve 1999 yılındaki satanist vakaları yaşanıp içeriği hadım edilmeden evvelki Rock Market sayesinde bir dolu grubu tanımıştım. Fakat birkaç klip ve konser görüntüsü beni çok fena çarpmıştı.
Bunlardan ilki, Death’in “Spirit Crusher”ının meşhur 1998 Dynamo kaydı. Gerçi bu kaydı zaman zaman programın sonunda verip şarkının yarısını keserek piç ederlerdi, ayrı mesele.
İkincisi, metal müzikle hiçbir ilgisi olmayan abimin televizyonda zap yaparken tesadüfen konser kaydını görüp “Oğuz, seri katilin itirafları diye bir şarkı çıktı, herkes konserde birbirine saldırıyordu…” diye hararetli hararetli anlattığı Gorefest’in “Confessions of a Serial Killer”ının yine Dynamo kaydı. Sırf bu kaydı daha kaliteli duyabilmek için müzik setinin hoparlörlerini söküp televizyona takmıştım gecenin bir vakti.
Üçüncüsü, hayatımda ilk ve son defa bir televizyon kanalına mektup göndererek klip isteğinde bulunduğum ve her çıktığında paralize olmuş şekilde izlediğim Kataklysm klibi “Awakener”dı.
Dördüncüsü ise Katakylsm klibindeki gibi enteresan işlerin döndüğü Sinister’ın “Leviathan” klibiydi. O zamanlar metal müziğe bu denli aşina olmadığım için sarmal yapıdaki besteyi anlayamamış, cübbe ve ayin meselelerini şarkıyla da bağdaştıramayıp klibi hayranlıkla karışık bir mallıkla izlemiştim.
O zamanların yokluğuyla bu saydığım grupların ne kasetlerini bulabildim uzun süre ne de izlediğim klip ve konser kayıtlarını. Ama işte bir gün geldi ve hard diskimi, saydığım grupların albümleriyle, videolarıyla doldurdum.
Saydıklarım arasındaki iki Hollandalıdan biri olan Sinister, çok şükür ki hem müzik üretimine devam ediyor hem de “Ben şu kadar zamanlık death metal grubuyum, kafama göre takılırım,” tarzı bir yaklaşıma girmiyor, kendine rakip sayılabilecek nispeten genç grupları görüp yılgınlıkla karışık bir atalete kapılmıyor, yardırmaya devam ediyor. “Yardırma” sık kullanarak biraz yorduğumuz bir kelime olsa da bu ifadenin hakkını bu herifler kesinlikle ama kesinlikle veriyor, bunun altını çizmek lazım.
Neredeyse üç buçuk sene evvel çıkan “Syncretism” ile bana göre fena iş çıkarmayan ama türü ileriye taşıyacak eserler de vermeyen Sinister, geçen bu zaman içerisinde yeni grup üyeleri kazandı. “Bana ne kadrodan!” demeyin sakın çünkü Sinister’daki kadro değişimi, aynen Pathology’nin son albümü “Reborn to Kill”deki gibi bir müzikal sıçramaya vesile olmuş. Grubun en eski ve has adamı Aad Kloosterwaard yine vokalde, 2011’den bu yana saldırgan tekniğini her albümde bir adım daha ileriye taşıyan Toep Duin de davulda. Farklılık ise bas ve gitar cephesinde. Basta Ghislain van der Stel adlı genç bir müzisyen, gitarda da Michal Grall var.
Her iki müzisyenin de beste tarafında epey mesai yaptığı açık çünkü karşımızda son birkaç yılın en iyi Sinister albümü duruyor. Gruba yeni katılan heriflerin Sinister’ı çok iyi şekilde tanıdıkları ya da gruba katılmadan önce Aad tarafından sağlam bir tedrisata tabi tutuldukları çok açık çünkü besteler buram buram Sinister kokarken aynı zamanda yepyeni, taptaze fikirleri ve sıra dışı solo tasarımlarını barındırıyor.
Grubun daha önceki albümlerine az da olsa zaman ayıran müzikseverlerin yakalayabilecekleri Sinister detaylarından biri, şarkılarda zaman zaman dinleyeni boşlukta bırakan anlardır. Kompozisyon bir nedenden tam anlamıyla oturtulamaz, gitarlar sakin takılırken bu boşluğu doldurmak için davul coşar ya da tam tersi yaşanır. Fakat bu albümde dinleyicinin üstüne rif ve solo bombardımanı yapılıyor resmen. Teknik yönü olan ve her bir saniyesi dolu dolu geçmesine rağmen bana boş ve anlamsız gelen -bu nedenden ötürü dinlemeyi büyük ölçüde bıraktığım- modern grupların aksine, eski usul death metali, bugünün anlayışıyla yeniden şekillendirerek bizlere kanlı bir altın tepside sunan Sinister, bir an olsun “Acaba şöyle devam etse daha iyi olmaz mıydı?” diye düşünmenize fırsat tanımadan şarkılarını peşi sıra ruhunuza zerk ediyor. Evet, bu anlatım kapsamına dâhil edemeyeceğim istisna bir iki şarkı var ama onların bile bazı yerlerine tekrar tekrar tanıklık etmek için albümdeki parçaları zaplamadan, ilerletmeden dinlemeyi kendime bir görev biliyorum.
Kaynağını tam olarak kestiremediğim bir tutkuyla yapıldığı her hâlinden belli olan parçalarda Aad, her zamanki gibi hayvanlığından taviz vermeden işkembe, bağırsak, dalak Allah ne verdiyse hepsinden gelen sesleri kulağımıza boca ediyor. Toep kardeşimin gidişata uygun davul yazımını ise saygıyla karşılıyor, gereken ekran karşısı headbang’lerimle kendisine eşlik ediyorum. Ediyorum etmesine ama benim asıl dikkatimi gitarlar çekiyor. Normal şartlar altında bu tür müziklerde gitar tekniklerine enikonu dikkat etmem ama bu defa öyle sololara denk geldim ki iki muhabbetin belini kırmadan edemedim açıkçası.
Muhtemelen bestecilik tarafındaki etkinliğini enstrüman icrası noktasında da göstermek isteyen ve buradan hareketle Sinister’a farklı bir hava katmayı murat eden Michal Grall, pinch harmonics işlerine olan merakını birçok parçanın sololarında gösteriyor ki ben, “Suffering from Immortal Death” parçasının 2.15’inde başlayan soloyu kaç defa başa sardım bilmiyor; bir kısmı kafasına göre giden pinch’li kısımda nasıl şaşım şaşım şaşırdığımı anlatacak kelime bulamıyorum. Böylesine çılgınlıkları Sinister’da görmeye alışık değilim; hani karşımdaki grup Mithras veya bilumum daha çılgın müzikler üreten ekipler olsa şaşırmazdım ama çıkış noktası, bu zamana kadarki müzikal seyri belirli bir seviyede seyreden Sinister’da bu tarz ilginç işler işitince, içinde bolca şaşırma içeren takdir cümleleri sarf ediyorum. Ha “Bu kadar anlattıktan sonra albümün hiç mi bir yerini beğenmedin?” derseniz, “Oasis of Peace – Blood from the Chalice”ın (bu şarkıdaki pinch’lere de dikkat) fazlaca Cattle Decapitation – “Kingdom of Tyrants” kokan girişini ve Doom Eternal’dan fırlamış gibi duran bence orta karar kapağını gösterebilirim. Ama albüme illa kulp takmak için bayağı uğraşmam lazım, buna enerjim de yok, eh, gerek de yok.
Netice itibarıyla beni ziyadesiyle memnun eden bir yapım “Deformation of the Holy Realm”. Günün birinde Sinister böyle bir albüm yapacak deseydiniz, muhtemelen gülüp geçerdim ama ortada şaşırtıcı derecede iyi bir iş var. Kaçırmayın, harbiden üzülürsünüz.
Kadro Aad Kloosterwaard: Vokal
Michal Grall: Gitar
Ghislain van der Stel: Bas
Toep Duin: Davul
Konuk:
Denis Mauko: Akustik gitar
Şarkılar 1. The Funeral March
2. Deformation of the Holy Realm
3. Apostles of the Weak
4. Unbounded Sacrilege
5. Unique Death Experience
6. Scourged by Demons
7. Suffering from Immortal Death
8. Oasis of Peace - Blood from the Chalice
9. The Ominous Truth
10. Entering the Underworld
Eline sağlık Oğuz. Girişte anlattığın şeyler 90 öncesinde doğmuş herkeste mutlaka karşılık bulan şeylerdir. Ben de başlasam 50 tane benzer şey anlatabilirim.
Sinister’dan böyle bir şeyi gerçekten beklemiyordum. Yetersiz bir grup, böyle iyi bir şey yapmaları şaşırttı minvalinde değil tabii ama son birkaç albümünü sadece “hmm, iyi güzel” şeklinde dinlemiş bir insan olarak bu albüme başından sonuna kadar bayıldım. Kamyon gibi albüm harbiden. Hem tecrübe hem taze kan bir araya gelince ciddi bir hayvanlık çıkmış. Ama sadece sert, balyoz, kamyon vs değil. Adamlar albüme bir his, atmosfer katmayı da başarmışlar bence. Kendine özgü pislik bir havası var.
Bu arada konudan bağımsız ama aklıma gelmişken “sinister” kelimesiyle ilgili bir şey söyleyeyim, bilmeyen varsa ilgisini çekebilir.
“Sinister”ın İngilizcede “kötücül, uğursuz, kötü niyetli, habis” gibi anlamları var ve aslında kelime Latincede “sol”, “solda duran” anlamına geliyor. “Left hand path” muhabbetinde de geçen “sol” tarafın kötü, şanssızlık ifadesi, uğursuz vs. olmasıyla alakalı bir konu. Çeşitli fikirler var ama bazı görüşlere göre çoğunluk sağlak olduğundan (deks-/dexter [sağ/sağda olan]/dexterity [beceriklilik]) ve insanların büyük çoğunluğunun sol elle iş yapması zor olduğundan sol elin daha yavaş, daha zayıf, kısacası daha değersiz olduğuna dair düşünceler varmış. Aynı şekilde sol taraftan kuş sürüsü geçmesi uğursuzluk belirtisidir gibisinden inanışlar da varmış eskiden.
Başka bazı fikirlere göre de solaklar daha nadir olduğundan onları daha değerli görenler de varmış ve onlar da tam tersine sinister kavramını şanslı, uğurlu, değerli anlamlarda görüyorlarmış.
Albüm konusunda söylediklerine katılıyorum, üzerine çok konuşulması gereken, bu yılın en sağlam işlerinden biri.
Sinister kelimesinin anlamına baktığımda karşıma çıkan “meşum” kelimesi beni çarpmıştı zamanında. Bir kelime insanı ürkütür mü, işte beni ürkütmüştü meşum kelimesi.
“Sol” konusuna değinmişken, işin bir de İslami yanı olduğunu eklemeliyim. Kur’an’da örneğin Vâkı’a suresi 8-9′da, sağ el/sol el, iyilik topluluğu-kötülük/uğursuzluk topluluğu şeklinde geçen ifadeler var. Başka surelerde de benzeri “amel defteri/kitabı sağ elle/taraftan-sol elle/taraftan verilenler” gibi bölümler mevcut. Hatta Türkiye’de sağ sol çatışmalarının olduğu dönemde sağcıların iyi, solcuların kötü gösterilmesi için ilgili ayetler kullanılmış. kuranmeali.com’da Diyanet’in eski çevirilerine bakarsan, orada açık açık “Ne mutlu o sağcılara” ve “Ne yazık o solculara” şeklinde berbat çeviri ve eklemelere denk gelebilirsin.
İhsan Eliaçık’ın “Kur’an’da Sağ-Sol Var mı?” şeklinde bir makalesi var, konunun etimolojik yönlerine değiniyor uzun uzadıya. Kur’an’da sağ sol diye çevrilen ifadelerin kaynağının nereye dayandığını öğrenmek isteyenler için harika bir yazı. Eliaçık’ın kendi sitesi bu yorumu girerken açılmıyordu, alternatif olarak şu linki bırakayım:
Henüz dinlemedim, sonra dinleyip tekrar yazarım. Yine de Klasikleri dahil sevmediğim, asla sevemediğim bir grup sinister. 90lardaki ağır deicide etkileşimindeydi, 2006 sonrası modernleserek belli bi çıkış yakaladıkları ortadaydı yine de asla A sınıfı gruplara dahil olamadılar. Hep underground legend tarzı klasmanda kaldılar.
Çok çok güzel olmuş albüm. Henüz 3 kere falan dinleyebildim ama 2020′nin kalıcı olabilecek death metal albümlerinden biri olduğunu söyleyebilirim kendi adıma rahatlıkla.
Eline sağlık Oğuz. Girişte anlattığın şeyler 90 öncesinde doğmuş herkeste mutlaka karşılık bulan şeylerdir. Ben de başlasam 50 tane benzer şey anlatabilirim.
Sinister’dan böyle bir şeyi gerçekten beklemiyordum. Yetersiz bir grup, böyle iyi bir şey yapmaları şaşırttı minvalinde değil tabii ama son birkaç albümünü sadece “hmm, iyi güzel” şeklinde dinlemiş bir insan olarak bu albüme başından sonuna kadar bayıldım. Kamyon gibi albüm harbiden. Hem tecrübe hem taze kan bir araya gelince ciddi bir hayvanlık çıkmış. Ama sadece sert, balyoz, kamyon vs değil. Adamlar albüme bir his, atmosfer katmayı da başarmışlar bence. Kendine özgü pislik bir havası var.
Bu arada konudan bağımsız ama aklıma gelmişken “sinister” kelimesiyle ilgili bir şey söyleyeyim, bilmeyen varsa ilgisini çekebilir.
“Sinister”ın İngilizcede “kötücül, uğursuz, kötü niyetli, habis” gibi anlamları var ve aslında kelime Latincede “sol”, “solda duran” anlamına geliyor. “Left hand path” muhabbetinde de geçen “sol” tarafın kötü, şanssızlık ifadesi, uğursuz vs. olmasıyla alakalı bir konu. Çeşitli fikirler var ama bazı görüşlere göre çoğunluk sağlak olduğundan (deks-/dexter [sağ/sağda olan]/dexterity [beceriklilik]) ve insanların büyük çoğunluğunun sol elle iş yapması zor olduğundan sol elin daha yavaş, daha zayıf, kısacası daha değersiz olduğuna dair düşünceler varmış. Aynı şekilde sol taraftan kuş sürüsü geçmesi uğursuzluk belirtisidir gibisinden inanışlar da varmış eskiden.
Başka bazı fikirlere göre de solaklar daha nadir olduğundan onları daha değerli görenler de varmış ve onlar da tam tersine sinister kavramını şanslı, uğurlu, değerli anlamlarda görüyorlarmış.
14.06.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Rica ederim Ahmet.
Albüm konusunda söylediklerine katılıyorum, üzerine çok konuşulması gereken, bu yılın en sağlam işlerinden biri.
Sinister kelimesinin anlamına baktığımda karşıma çıkan “meşum” kelimesi beni çarpmıştı zamanında. Bir kelime insanı ürkütür mü, işte beni ürkütmüştü meşum kelimesi.
“Sol” konusuna değinmişken, işin bir de İslami yanı olduğunu eklemeliyim. Kur’an’da örneğin Vâkı’a suresi 8-9′da, sağ el/sol el, iyilik topluluğu-kötülük/uğursuzluk topluluğu şeklinde geçen ifadeler var. Başka surelerde de benzeri “amel defteri/kitabı sağ elle/taraftan-sol elle/taraftan verilenler” gibi bölümler mevcut. Hatta Türkiye’de sağ sol çatışmalarının olduğu dönemde sağcıların iyi, solcuların kötü gösterilmesi için ilgili ayetler kullanılmış. kuranmeali.com’da Diyanet’in eski çevirilerine bakarsan, orada açık açık “Ne mutlu o sağcılara” ve “Ne yazık o solculara” şeklinde berbat çeviri ve eklemelere denk gelebilirsin.
İhsan Eliaçık’ın “Kur’an’da Sağ-Sol Var mı?” şeklinde bir makalesi var, konunun etimolojik yönlerine değiniyor uzun uzadıya. Kur’an’da sağ sol diye çevrilen ifadelerin kaynağının nereye dayandığını öğrenmek isteyenler için harika bir yazı. Eliaçık’ın kendi sitesi bu yorumu girerken açılmıyordu, alternatif olarak şu linki bırakayım:
https://www.zanka.com.tr/2912/kuranda-sag-sol-var-mi
Dünyada Sinister kritiği altında böyle bir muhabbet çevirecek ikinci bir metal sitesi olmadığına kalıbımı basarım. :)
Manyak bir albüm. 10/10.
Henüz dinlemedim, sonra dinleyip tekrar yazarım. Yine de Klasikleri dahil sevmediğim, asla sevemediğim bir grup sinister. 90lardaki ağır deicide etkileşimindeydi, 2006 sonrası modernleserek belli bi çıkış yakaladıkları ortadaydı yine de asla A sınıfı gruplara dahil olamadılar. Hep underground legend tarzı klasmanda kaldılar.
Çok çok güzel olmuş albüm. Henüz 3 kere falan dinleyebildim ama 2020′nin kalıcı olabilecek death metal albümlerinden biri olduğunu söyleyebilirim kendi adıma rahatlıkla.
Hala yılın en iyi death metal albümü.