Bir bölümü dilinize dolanıp aylarca, yıllarca mırıldandığınız şarkılar olmuştur muhakkak. Benim çok oluyor, alakalı alakasız yerlerde aklıma geliyor. Başlıyorum mırıldanmaya. Mırıldandığım şeyler öyle normal şarkılardan bölümler de değil; birisi beni durdurup “Merhaba, şu mırıldandığınız parça, acaba hangi sanatçıya ait ve şarkının adı nedir?” filan diye sorsa, diyaloğun devamını kestiremem ve açık konuşayım, böyle bir şeye hazır da değilim kesinlikle. Ne diyeyim yani, “Polonyalı bir grup var, adı Czort. Mırıldandığım eser ise ‘Czarna ewangelia’ adlı çıkış albümlerinden ‘Wszystko to pył’ adlı parçanın 2.40’ından itibaren başlayan rifi…” mi diyeyim? Hayır, karşımdaki, durumu üsteleyip şarkının adının ‘şişstkotopi’ şeklindeki telaffuzunu anlamayıp parçanın adını harf harf kodlamamı istese ne halt ederim? On iki harften oluşan ifadede yalnızca iki sesli harf var ve ben, üstün Lehçem sayesinde Czort’un şarkılarının adlarını ezbere dahi bilmiyorum/ezberleyemiyorum.
Meseleyi fazla dallandırıp budaklandırdığıma bakmayın, mevzunun temelini tahmin ettiniz diye düşünüyorum. Evet, bu konuda gayet ciddiyim, 2018 çıkışlı Czort albümünden birçok şarkıyı iki yıldır bıkıp usanmadan mırıldanıyorum. Çok ama çok iyi rifler var ve böylesi bir albüm için acaba 8,5 puan vererek haksızlık mı yaptım diye de düşünmüyor değilim. Belki 9’du hakkı, neden olmasın?
Beni iki yıldır kendisine bağlayan bir dolu rifin altına imzasını atan Polonyalı dostlarımızın yeni işlerini gözlüyordum; hevesle, hasretle bekliyordum. İki parçayla katkıda bulundukları bir split yayınladılar geçen sene. Tavırlarını, tarzlarını aynen koruduklarına sevindim ama tabii o yapım beni çok kesmedi. Sağ olsunlar, onlar da arayı çok açmadan yeni albümleriyle çıkageldiler ama hoş mu geldiler, yoksa gelerek biraz tat mı kaçırdılar, buna bakacağız.
İkinci dalga, zengin rifli black metal gruplarının izinden giden ve genel hatlarıyla orta tempo müzikler üreterek, ortalığı yıkıp geçen Polonya black metal sahnesinde, kendine ayrı ve ayrıcalıklı bir yer kapmaya gayret eden Czort, müzikal açıdan doğru bildiği ve iyi yaptığı işin peşinden gitmeyi “Apostoł”da da sürdürüyor. İlk albümüyle şarkıların gidişatını şaşırtıcı şekillerde değiştirip rif çeşitliliğiyle dinleyiciye ilginç anlar yaşatan ve zihinlerde bir şekilde yer etmeyi başaran grup, bu albümde benzer taktikleri uygulasa da baltayı biraz taşa vuruyor.
Albüm özelinde dikkatimi çeken ilk negatif nokta, yapımdaki bazı parçaların temel riflerini, kulağıma yıllar evvel bir vesileyle çalınan bazı şarkılara benzetmem. Bu durum, şaşırtıcılık düzeyi epey yüksek olan ilk albümden sonra karşıma çıkmasını isteyeceğim en son şey belki de. Dünyada “Manicheistyczny dualizm wszechświata” parçasının şarkı boyunca süren rifini, Mystic Circle’ın 1996 çıkışlı “Morgenröte” albümündeki “Raven Dusk”ın başlarındaki vokal melodilerine benzeten bir ben değilimdir herhâlde. İlginç bir şekilde grubun albümdeki dördüncü parçası da ilk şarkının genel hatlarıyla benzerlik gösteriyor. “Abi bu şarkılar çok benzer oldu, az değiştirsek…” diye fikir beyan eden olmadı muhtemelen. Dayanamayacağım, bir benzerlik örneği daha bırakayım ve sonraki paragrafa geçeyim. Üşenmeyin ve bu albümün ikinci parçasıyla önceki albümün üçüncü şarkılarının açılışlarını bir kıyaslayın bakalım.
Gömme yönlü cümleler kurmak istersem aynı şekilde devam edip şarkıların sağlarına sollarına kulp takabilirim tabii ama yapımın olumlu yanları da yok değil. Benzerlik mevzularını çok kafaya takmadığınız takdirde, yapımın geneli zaman zaman sıkıcılaşsa da keyifle dinlenebilecek şarkılar var albümde. Özellikle bir favori belirtmem gerekirse, ilk -yaklaşık- iki dakikasına vurulduğum son parçayı örnek verebilirim. Az önceki paragrafta, gruba küçük çaplı bir veryansında bulunmamın dayanaklarından biri kesinlikle ama kesinlikle bu şarkıdır. Herifler istediklerinde ya da ilham geldiğinde bunun gibi işler ortaya koyabiliyorlar. Lakin albümün genelinde bir “Haydi gelin hep birlikte, black metalde kullanıla kullanıla suyu çıkan akorları keşfedelim.” havası olduğu, şarkılar da bu havaya göre kurgulandığı için yapımın kahir ekseriyeti tat vermiyor. Ha, bu işlere yeni başlamış, black metalle yeni yeni tanışacak olan müzikseverler pekâlâ bu yapımdan etkilenebilirler ama böylesi bir albümün tamamından etkilenecek zihin, bende yok.
Czort, belli ki ilk albüm için heybesinde bir dolu yaratıcı/şaşırtıcı rif taşıyordu ve bunların çok büyük kısmını da orada kullandı. Yeni yaratımlar kimin eseri, grupta üye değişikliği oldu mu, oldu da albümün seyri bu nedenle mi tatsızlaştı gibi soruların cevabını bilmiyorum. Bildiğim bir şey var; o da Czort’un müzikal başarımının, son albümle birkaç adım geriye gitmiş olduğu.
Witcher’da da vardı bu, hatta çevirisi de Ahmet Saraçoğlu’nun verdiği linkteki gibi Türkçeye çor olarak çevrilmişti.
Cz sanırım leh dilinde ç diye okunuyor. Ch= Cz . Czech Republic gibi. Bu arada çort da komik gibi ya.
@crowkiller, etimoloji için kurşun atar kurşun yerim.
Mesela İngilizcede “sebze” anlamına gelen “vegetable”, “uyanmak” anlamına gelen “wake” ve cadı anlamına gelen “Witch”in hepsinin aynı kökten geliyor olduğunu biliyor muydunuz?
Hepsi ve daha fazlası pazartesi sitede olacak olan Wake – Devouring Ruin incelemesinde.
@Ahmet Saraçoğlu, bir kritik haberi bu kadar mı iyi verilir haha, etimoloji konusuna gelirsek İngilizce,Almanca ve Türkçe de anlamını bilmediğim bir kelimeyi kökenine inerek anladığımda acayip mutlu oluyorum, bence dil öğrenmenin altın kuralı önce bir kelimeyi morfolojik olarak inceleyebilme yeteneği edinmekle başlıyor, bu arada Ahmet abi İngilizce hariç hangi dilleri biliyorsun? Bilmekten kastım az da olsa bir şeyler anlamak bu arada.
@crowkiller, yaklaşık 3 aydır Duolingo’da Almanca öğreniyorum, bir de AÖF’te Türk Dili ve Edebiyatı okuyorum ve onda da Osmanlıca dersi var, Arap alfabesini okuyabiliyorum ve Osmanlıca öğreniyorum.
@Ugur, witcher 3 compelete edition u 2 kere pc de bitirdim şimdi de playstation 4 pro da oynuyorum. ilk oynadığımda oyunu 3 senede bitirdim öyle söyliyim, bazen kafayı çekip saatlerce atla gezdiğim oluyordu. Kitabını okumak nasip olmadı zira baya çok kitap var ve şu an elimin altında okunmayı bekleyen yığınla kitap bekliyor.İşin aslı çok sevdiğim bir şeyin aşırı derinine inmeyi de çok sevmiyorum. Ben Witcherı oyununun evrenindeki hali ile seviyorum.Kitapta puşt biri çıkar diye korkmuyor değilim haha ama okuyacam bi ara. Bu arada dizisi de efsane olmuş.
@crowkiller, Ben de oyunu çıktığından bu yana her yıl bir kere oynayıp bitiriyorum. Sırasıyla Main game – > hearts of stone – > blood and wine şeklinde.
Kitabına henüz sıra gelmedi. Okumam gereken başka şeyler var.
Diziyi Henry abimizin hatırına izledim ama beğenmedim pek.
@Ugur, dizi bi netflix yapımına göre oldukça iyi yoksa ben zaten 2015 ten sonra çıkan herhangi bir sanat eserini beğenmiyorum, artık tamamen seri üretime geçildi.
Yanlış anlama, takılıyorum. Epeydir? bu konu hakkında o kadar yazıldı, çizildi ki eleştirmenlerden tut, filozoflara, sanat tarihçisi ya da teorisyeninden tut, normal vatandaşa kadar herkes sanat öldü de öldü diyor. Bu tartışmaları sorgulayacak hadde ve birikime sahip değilim. Demek istediğim bu çok elle tutulur bir şey değil. Bir eser bizi etkiliyorsa o şey hala yaşıyordur, ölmemiştir bence. Tabii sizi 2015′ten beri hiçbir eser etkilememiş olabilir, saygı duyarım buna.
@deadhouse, 5 yıldır çıkan hiç bir şey bana göre iyi değil, yani sorun bende de olabilir, sanat öldü goygoyu yapmıyorum ,ben son yıllarda çıkan hiç bir şeyden zevk almıyorum sadece. Müzik harici sinema ile de ilgileniyorum mesela ve 4-5 yıl içinde çıkan ve mükemmel bir film ben bunu daha sonra da bir kaç kez izlerim dediğin bir film oldu mu ? benim olmadı, aynı şey müzik için de geçerli. Çok beğendiğimi sandığım albümlerde bile aslında anlık heyecana kapıldığımı fark ediyorum.
@crowkiller, Hocam Bi Gan var Çinli yönetmen 2 filmi var. Son 4 5 yılda sinema adına en heyecan verici şey bu adam. Sinema ile ilgiliyseniz, çok beğenebilirsiniz. Tabii zevk meselesi nefret de edebilirsiniz, bilemem. Ben sizin yaşadığınızı kitaplarda yaşıyorum. Uzun zamandır roman okumadım, okumayı da düşünmüyorum. Etkileyici bir şeyler yazılmıyor, sanki her şey yazılmış gibi. Müzik çok tartışmalı bir dal. Her daim diğer sanatlardan ayırırım. Müzik bence biriciktir, benzersiz ve tanımsızdır. Müzikte seri üretime geçildiği konusuna %100 katılıyorum. Bence sizin bir şikayetiniz de yeni bir müzik ortaya çıkmaması. Birbirine benzer seri şekilde üretime geçmiş milyonlarca kayıt. Genel olarak baktığımızda politik anlamda da sanat dünyasında da devrimlerin geride kaldığı bir dünyadayız. Artık elimizdekilerle idare edeceğiz gibi görünüyor. Yeni bir şeyler yok. Eski şeylerin devamı var.
@deadhouse, bahsettiğiniz yönetmene bakıcam teşekkürler, ben de size Aki Kaurismäki yi önereyim çok farklı bir tarzı var, filmlerinde hayvan gibi içki ve sigara tüketiliyor kendi de alkolik zaten, içkiliyken iyi gidiyor filmleri, kafa yormuyor linear ilerliyor, sürekli aynı oyuncularla çalışıyor yeşil çamı anımsatıyor. Leningrad Cowboys Go America ve Finlandiya üçlemesinden başlayabilirsiniz. Müzik olarak ta vlad Tepes i keşfettim bu aralar paso onu dinliyorum. 10 yıldır black metal dinlerim hiç farketmemiştim bu grubu, acayip iyi bir grup,march to the black holocaust acayip iyi, adamların 20 tane şarkısı var ama her sene yeniden kaydedip farklı demolara koymuşlar ama en iyi kalitede olanı bu split. albümleri çok zor bulunuyor bir şekilde kaçak göçek bulmaya çalış artık :) https://youtu.be/9X2ZvdSaEXw?t=61
@crowkiller, Kaurismaki meşhur bir yönetmen. Sevdiğim filmleri var. Vlad Tepes’i ben de hiç dinlemedim. Hatta hiç duymadım bile. Dinleyeceğim, teşekkürler.
@crowkiller, Ne çok zenci vardı içinde, izlerken stres yaptım resmen. Her sahneye bi tane renkli karakter sıkıştırmışlar. Hispanik, zenci, Hintli, vs. Yennefer olayı zaten tamamen sıkıntı. Diziler, filmler artık ”white men’s show” şeklinde damgalanmamak için elinden geleni yapıyorlar, ama orjinalin içine ediyorlar.
@Exorsexist, adamlar filme eşitlik kardeşlik adına siyahi karakter koymak istemişler ve siyahi karaktere layık gördükleri ırk olan elfler withcer evreninde 2. sınıf insan muamelesi gören, Novigrad’ta kale dışında gettolarda yaşayan, muhafızlar ve diğer insan ırkı tarafından sürekli eziyet edilen, hakkımızı arayacağız diye gerçek anlamda dağa çıkıp Scoia’taeli kuran bir ırk. Şov yapacaz diye adama gidip yine stereotype karekter vermişler ,sıçmışlar yani. Sivri kulaklı zenciyi görünce kahkaha attım. Oyunda ikisi de ilik gibi olan Yennefer ve Triss i Pakistanlılara oynatmışlar, o da ayrı bir konu çünkü büyücüler de yine Witcher evreninde sevilmeyen bir topluluk.Ayrıca ikisi de tipsiz oyuncular.
Dediğin gibi Netflix bir dünya yapımı olmak istiyor, yani heteroseksüel beyazların oynadığı hollywood evreninden ziyade her milletten ve cinsel yönelimden insanları kendisine çekmeyi hedefliyor.
@Exorsexist, SJW salaklar yüzünden delirdi Amerika. SAT’lere falan öğrenci hazırlıyorum. Onun sorularında bile politik doğrucu olacaz diye ilk defa duyacağın ezilmiş halk isimleri buluyolar her denemede. “Yun Yun goes to the supermarket…”
@Ahmet Saraçoğlu, Bizim Serikte Karaçor diye soyad var yörüklerin. Demek ki direkt orta asyadan gelme bir ad. Karacin demek ha. Bilgi için teşekkürler.
Czarna ewangelia’ni epey beğenmiştim açıkcası. Apostoł’un kapağını da görünce içinden lezzetli bir şeyler çıkar diye düşünüyordum ama olmamış be. Heavy/Black Metal generator bile bu albümdeki şarkılardan daha yaratıcı riffler ve melodiler bulabilir. Bir albümden ziyade reherseal havası var. Yani sanki sıkıldıkları bir günde kafalarına göre takılmışlar ve ortaya bu albüm çıkmış.
czort mu?!ahhahaahah. su siteye girip bir grup ismine sesli güleceğim hiç aklıma gelmezdi.
15.05.2020
@gXnn, aslında Türk kültüründe de olan bir şey.
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87or
15.05.2020
https://witcher.fandom.com/wiki/Chort
Witcher’da da vardı bu, hatta çevirisi de Ahmet Saraçoğlu’nun verdiği linkteki gibi Türkçeye çor olarak çevrilmişti.
Cz sanırım leh dilinde ç diye okunuyor. Ch= Cz . Czech Republic gibi. Bu arada çort da komik gibi ya.
15.05.2020
etimolojiyi çok seviyorum yaw, aranızda Çorlu’lu var mı bi şaka vardı da.
15.05.2020
@crowkiller, etimoloji için kurşun atar kurşun yerim.
Mesela İngilizcede “sebze” anlamına gelen “vegetable”, “uyanmak” anlamına gelen “wake” ve cadı anlamına gelen “Witch”in hepsinin aynı kökten geliyor olduğunu biliyor muydunuz?
Hepsi ve daha fazlası pazartesi sitede olacak olan Wake – Devouring Ruin incelemesinde.
16.05.2020
@Ahmet Saraçoğlu, bir kritik haberi bu kadar mı iyi verilir haha, etimoloji konusuna gelirsek İngilizce,Almanca ve Türkçe de anlamını bilmediğim bir kelimeyi kökenine inerek anladığımda acayip mutlu oluyorum, bence dil öğrenmenin altın kuralı önce bir kelimeyi morfolojik olarak inceleyebilme yeteneği edinmekle başlıyor, bu arada Ahmet abi İngilizce hariç hangi dilleri biliyorsun? Bilmekten kastım az da olsa bir şeyler anlamak bu arada.
16.05.2020
@crowkiller, yaklaşık 3 aydır Duolingo’da Almanca öğreniyorum, bir de AÖF’te Türk Dili ve Edebiyatı okuyorum ve onda da Osmanlıca dersi var, Arap alfabesini okuyabiliyorum ve Osmanlıca öğreniyorum.
15.05.2020
@crowkiller, Witcher fanları kendini belli ediyor.
15.05.2020
@Ugur, witcher 3 compelete edition u 2 kere pc de bitirdim şimdi de playstation 4 pro da oynuyorum. ilk oynadığımda oyunu 3 senede bitirdim öyle söyliyim, bazen kafayı çekip saatlerce atla gezdiğim oluyordu. Kitabını okumak nasip olmadı zira baya çok kitap var ve şu an elimin altında okunmayı bekleyen yığınla kitap bekliyor.İşin aslı çok sevdiğim bir şeyin aşırı derinine inmeyi de çok sevmiyorum. Ben Witcherı oyununun evrenindeki hali ile seviyorum.Kitapta puşt biri çıkar diye korkmuyor değilim haha ama okuyacam bi ara. Bu arada dizisi de efsane olmuş.
15.05.2020
@crowkiller, Ben de oyunu çıktığından bu yana her yıl bir kere oynayıp bitiriyorum. Sırasıyla Main game – > hearts of stone – > blood and wine şeklinde.
Kitabına henüz sıra gelmedi. Okumam gereken başka şeyler var.
Diziyi Henry abimizin hatırına izledim ama beğenmedim pek.
16.05.2020
@Ugur, dizi bi netflix yapımına göre oldukça iyi yoksa ben zaten 2015 ten sonra çıkan herhangi bir sanat eserini beğenmiyorum, artık tamamen seri üretime geçildi.
16.05.2020
@crowkiller, Sanat: M.Ö. 8557459…M.S. 2015
Ruhuna El Fatiha.
Yanlış anlama, takılıyorum. Epeydir? bu konu hakkında o kadar yazıldı, çizildi ki eleştirmenlerden tut, filozoflara, sanat tarihçisi ya da teorisyeninden tut, normal vatandaşa kadar herkes sanat öldü de öldü diyor. Bu tartışmaları sorgulayacak hadde ve birikime sahip değilim. Demek istediğim bu çok elle tutulur bir şey değil. Bir eser bizi etkiliyorsa o şey hala yaşıyordur, ölmemiştir bence. Tabii sizi 2015′ten beri hiçbir eser etkilememiş olabilir, saygı duyarım buna.
16.05.2020
@deadhouse, 5 yıldır çıkan hiç bir şey bana göre iyi değil, yani sorun bende de olabilir, sanat öldü goygoyu yapmıyorum ,ben son yıllarda çıkan hiç bir şeyden zevk almıyorum sadece. Müzik harici sinema ile de ilgileniyorum mesela ve 4-5 yıl içinde çıkan ve mükemmel bir film ben bunu daha sonra da bir kaç kez izlerim dediğin bir film oldu mu ? benim olmadı, aynı şey müzik için de geçerli. Çok beğendiğimi sandığım albümlerde bile aslında anlık heyecana kapıldığımı fark ediyorum.
16.05.2020
@crowkiller, Hocam Bi Gan var Çinli yönetmen 2 filmi var. Son 4 5 yılda sinema adına en heyecan verici şey bu adam. Sinema ile ilgiliyseniz, çok beğenebilirsiniz. Tabii zevk meselesi nefret de edebilirsiniz, bilemem. Ben sizin yaşadığınızı kitaplarda yaşıyorum. Uzun zamandır roman okumadım, okumayı da düşünmüyorum. Etkileyici bir şeyler yazılmıyor, sanki her şey yazılmış gibi. Müzik çok tartışmalı bir dal. Her daim diğer sanatlardan ayırırım. Müzik bence biriciktir, benzersiz ve tanımsızdır. Müzikte seri üretime geçildiği konusuna %100 katılıyorum. Bence sizin bir şikayetiniz de yeni bir müzik ortaya çıkmaması. Birbirine benzer seri şekilde üretime geçmiş milyonlarca kayıt. Genel olarak baktığımızda politik anlamda da sanat dünyasında da devrimlerin geride kaldığı bir dünyadayız. Artık elimizdekilerle idare edeceğiz gibi görünüyor. Yeni bir şeyler yok. Eski şeylerin devamı var.
17.05.2020
@deadhouse, bahsettiğiniz yönetmene bakıcam teşekkürler, ben de size Aki Kaurismäki yi önereyim çok farklı bir tarzı var, filmlerinde hayvan gibi içki ve sigara tüketiliyor kendi de alkolik zaten, içkiliyken iyi gidiyor filmleri, kafa yormuyor linear ilerliyor, sürekli aynı oyuncularla çalışıyor yeşil çamı anımsatıyor. Leningrad Cowboys Go America ve Finlandiya üçlemesinden başlayabilirsiniz. Müzik olarak ta vlad Tepes i keşfettim bu aralar paso onu dinliyorum. 10 yıldır black metal dinlerim hiç farketmemiştim bu grubu, acayip iyi bir grup,march to the black holocaust acayip iyi, adamların 20 tane şarkısı var ama her sene yeniden kaydedip farklı demolara koymuşlar ama en iyi kalitede olanı bu split. albümleri çok zor bulunuyor bir şekilde kaçak göçek bulmaya çalış artık :)
https://youtu.be/9X2ZvdSaEXw?t=61
17.05.2020
@crowkiller, Kaurismaki meşhur bir yönetmen. Sevdiğim filmleri var. Vlad Tepes’i ben de hiç dinlemedim. Hatta hiç duymadım bile. Dinleyeceğim, teşekkürler.
16.05.2020
@crowkiller, Ne çok zenci vardı içinde, izlerken stres yaptım resmen. Her sahneye bi tane renkli karakter sıkıştırmışlar. Hispanik, zenci, Hintli, vs. Yennefer olayı zaten tamamen sıkıntı. Diziler, filmler artık ”white men’s show” şeklinde damgalanmamak için elinden geleni yapıyorlar, ama orjinalin içine ediyorlar.
16.05.2020
@Exorsexist, adamlar filme eşitlik kardeşlik adına siyahi karakter koymak istemişler ve siyahi karaktere layık gördükleri ırk olan elfler withcer evreninde 2. sınıf insan muamelesi gören, Novigrad’ta kale dışında gettolarda yaşayan, muhafızlar ve diğer insan ırkı tarafından sürekli eziyet edilen, hakkımızı arayacağız diye gerçek anlamda dağa çıkıp Scoia’taeli kuran bir ırk. Şov yapacaz diye adama gidip yine stereotype karekter vermişler ,sıçmışlar yani. Sivri kulaklı zenciyi görünce kahkaha attım. Oyunda ikisi de ilik gibi olan Yennefer ve Triss i Pakistanlılara oynatmışlar, o da ayrı bir konu çünkü büyücüler de yine Witcher evreninde sevilmeyen bir topluluk.Ayrıca ikisi de tipsiz oyuncular.
Dediğin gibi Netflix bir dünya yapımı olmak istiyor, yani heteroseksüel beyazların oynadığı hollywood evreninden ziyade her milletten ve cinsel yönelimden insanları kendisine çekmeyi hedefliyor.
17.05.2020
@Exorsexist, SJW salaklar yüzünden delirdi Amerika. SAT’lere falan öğrenci hazırlıyorum. Onun sorularında bile politik doğrucu olacaz diye ilk defa duyacağın ezilmiş halk isimleri buluyolar her denemede. “Yun Yun goes to the supermarket…”
17.05.2020
@çaksu, ahahah
17.05.2020
@çaksu, O, Yun yun, Amerika’ya gidince Alice oluyor, Kate oluyor. Ne anladım bu işten.
19.05.2020
@çaksu, “SJW salaklar yüzünden delirdi Amerika” mükemmel tespit.Ama işte bilinçli sanatseverin, sinefilin, tüketicinin sopası yok: Get woke go broke.
15.05.2020
@Ahmet Saraçoğlu, Bizim Serikte Karaçor diye soyad var yörüklerin. Demek ki direkt orta asyadan gelme bir ad. Karacin demek ha. Bilgi için teşekkürler.
15.05.2020
@Kaan, benim de Çoroğlu soyadlı arkadaşım var. Çorlu, Karaçor, Çoroğlu derken cinlerle baya içli dışlıymışız meğer.
16.05.2020
@Berca B., Unutulmuş bir kültür, araştırılsa örnekler çoğalacak gibi.
16.05.2020
@Berca B., Çinlilerle aslında çok fazla ortak noktamız var ki bunların çoğu göreceli olarak kötü anlamda. Şimdi Çin’e saydırasım geldi ama neyse…
15.05.2020
@Kaan, Çora batır destanı vardır meşhur. Kırım/Kazan Tatarlarına ait diye biliyorum.
16.05.2020
@Exorsexist, Bu büyük bir örnekmiş, çok ilginç.
3.ve 4. Parça güzel, onun dışında ben de hayal kırıklığı yaşadım
18.05.2020
@Anubis, Albümle alakalı tek yorumu atmışsın, tebrik ederim ve kutluyorum, hahaha.
Czarna ewangelia’ni epey beğenmiştim açıkcası. Apostoł’un kapağını da görünce içinden lezzetli bir şeyler çıkar diye düşünüyordum ama olmamış be. Heavy/Black Metal generator bile bu albümdeki şarkılardan daha yaratıcı riffler ve melodiler bulabilir. Bir albümden ziyade reherseal havası var. Yani sanki sıkıldıkları bir günde kafalarına göre takılmışlar ve ortaya bu albüm çıkmış.