Bir grup kendini tekrar etme hakkına ne kadar sahip sorusu metal dünyasında hep yanıtsız kalmıştır. “Davayı sattılar!” ile “Hep aynı hep aynı sıkıldık!” arasında gidip gelen tepkilerin arasında dinleyicilerden derli toplu bir cevap alabilmek çok kolay değil. Disarmonia Mundi’nin bu iki ekstrem yorumu hakeden bir kariyer gelişimine sahip olması gayet ironik esasında. Bu nedenle türü seven sevmeyen herkesin beğendiği gayet yaratıcı progresif/melodik death metal klasiği “Nebularium”un ardından geçen zamanda Soilwork klonu, kopyala-yapıştır şarkılarla dolu biribirinin aynısı albümler çıkaran alelade bir gruba dönüşmeleri diğer gruplara ibret olmalı bana sorarsanız.
Tamam, “Nebularium” özel bir albüm. Mantıklı bir dinleyici, “Nebularium” döneminde klasik manada bir grup hüviyetinde olan Disarmonia Mundi’nin, sonrasında Ettore Rigotti’nin kendi çalıp kendi oynadığı bir projeye dönüştüğünü gördüğünde yaşanan sound ve tarz değişimini kabullenmekte zorlanmayacaktır, dolayısıyla evet bir “Nebularium” daha gelmeyecek. Metal dinleyicisinin ezeli ve ebedi rahatsızlığı, “O efsane albüm tekrar gelecek mi?” takıntısı bu sefer dinleyicinin de kolayca kabullenebileceği nedenlerle “Hayır!” cevabını baştan alıyor, o yüzden problem yok. Herkesin içi rahat. Bu sebeple “yeni bir Disarmonia Mundi albümü” çıktığında çıtayı, “Bir Soilwork’un nesi var, iki Soilwork’un sesi var. Dünya Soilwork olsun!” zihniyetiyle Soilwork vokalisti Björn’ün gruba dahil olduğunu “Fragments of D-Generation” günlerine çekip öyle yargılamak lazım, ki ben de ona niyetliyim.
Baştan söylüyorum, Soilwork sevmem. Beğendiğim albümleri, zevkle dinlediğim şarkıları var ancak genel olarak Soilwork hiçbir zaman ısınamadığım bir grup oldu. “Fragments of D-Generation” bu noktada bana aynı bir sound içerisinde Soilwork’de bulamadığım şeyleri verdi, çoğu kişide de benzer bir etki yarattı. Bir “Nebularium” değildi ancak gayet taş gibi bir modern melodik death metal albümüydü. “Soilwork’e inanmıyorum ama bir Disarmonia Mundi var” diyen insanlar grubun bu albümle takipçisi oldular. Pek güzel, sonra ne oldu? Şu oldu: grup baktı albüm tuttu, albümdeki rifleri torbaya atıp karıştırıp karıştırıp aynı şarkı yapılarıyla iki albüm daha yaptı, biz de afiyetle yedik, o oldu.
Yahu arkadaş, mevzubahis albümümüz “The Isolation Game”de on üç şarkı var, hadi iki tanesi enstrümantal onları sayma, kalan on bir şarkı da birbirinin aynısı olur mu? İnsan yazarken hiç sıkılmaz mı bu riflerden, bu melodilerden, her şarkıda aynı yerde aynı şekilde giren birbirinin aynısı nakaratlardan? Bir albümün tamamı ara-dolgu şarkılar ile doldurulur mu?
Evet şarkılar melodik, evet şarkılar dinlenebilir, evet “modern metal” tribiyle bir nebze gaza da getiriyorlar, ama eee? Ben hayatımda bu kadar sallamasyon hazırlanmış bir albüm az gördüm, açık söyleyeyim. Bir kere zaten albüm dediğinde belli bir kompozisyon dahilinde dizersin şarkıları, on üç tane birbirinin aynısı şarkıyı arka arkaya koymak albüm yapmak demek değildir ki. Bu nasıl mantık kafam almıyor.
Albümün hazırlanışı “düz”, şarkıların hazırlanışı da gayet “düz”. Dünyanın en “karton” rifleri, en klişe nakaratları ile birbirinin aynısı şarkılar hazırlamanın mantığı nedir hakikaten çözemiyorum. İşin kötüsü grubun geçen sene çıkardığı, yaklaşık 10 senelik periyotta kıyıda köşede kalmış besteleri kaydettikleri “The Restless Memoirs” EP’lerini dinlediğim zaman umutlanmıştım, zira o albüm grubun diğer işlerine göre biraz daha farklı, direkt Göteborg usulü bir melodik yapıdaydı ve iyi-kötü bir heyecan taşıyordu içinde. Bugün ise bakıyoruz fabrikasyon rifleri ve artık iyice bıktırmış Soilwork melodileri, temiz nakaratları bir torbaya atıp rastgele dizerek şarkı yapıyor adamlar. Björn Strid’in katılımının “konuk sanatçı” payesi ile sınırlandırılmış olması bile Soilwork etkisini azaltacağına da daha da beter etmiş işleri, öyle bir gariplik var ortada.
Gayet yıpranmış, sonu yakın bir türün çivisini çakan albüm olabilirdi “The Isolation Game”, müzik dünyasında ilgilenen olsaydı eğer. Ama bu müziğin geldiği nokta bu ise hakikaten yazıklar olsun. Hiç sevmediğim, sevemediğim Soilwork’un aklınıza gelecek en kötü albümü bile bu kötü pastiş çalışmasından çok daha fazla müzikal derinlik ve orijinallik içeriyor, bence arkanıza bile bakmadan kaçın gidin kendinizi kurtarın.
Şarkılar 1. Cypher Drone
2. Structural Wound
3. Perdition Haze
4. Building an Empire of Dust
5. Stepchild of Laceration
6. The Isolation Game
7. Blacklight Rush
8. Glimmer
9. Ties That Bind
10. Losing Ground
11. Same Old Nails for a New Messiah
12. Digging the Grave of Silence
13. Beneath a Colder Sun
Ben keyifle dinledim aslında ki hiç soilwork sevmem. Aradan 4 5 şarkı ayıklanarak güzel bir playlist oluşturulabilir. Kendi çapında gaz ve eğlenceli bir albüm. Tabi yazıda geçen tüm olumsuz yönleri içerdiğini unutmamak lazım. 5 verdim gitti. (cypher drone tek başına 3 eder)
Vuu çok sert bir yazı olmuş :) Aman aman bir albüm değil kabul etmek lazım ama en azından 5 ya da 6′yı hakediyordu kanımca.Fazlası da olmaz tabi onu da netleştirelim.Peki niye biraz daha yüksek puanı hakediyor onu açıklayayım: DM kendi “sound”unu oluşturmuş bir grup.Yani gruba Soilwork taklidi demek biraz insafsızca olur.Zira Ettore Rigotti’nin yazdığı rifleri ve melodileri ve hatta vokal melodileri, ne kadar birbirine benzer yapıda ve dolayısıyla bir yerden sonra sıkma potansiyeline sahip de olsa, -bana- hiç bir grubu andırmıyor.Bir tek bana mı orijinal geliyor bilmiyorum ama DM’yi ben İsveçli olmayan bir melodik death metal grubu olarak rahatça ayırabiliyorum.Ufak bir örnek olarak Building an Empire of Dust’taki düz vokal kısımlarını Björn o şekilde söylemez eminim.
Bir de Soilwork’ün son albümünden bu yana ilk defa Björn’ün sesini duymak güzeldi.
Albümün sorunu daha çok kendi içinde (ve grup diskografisinde) tekrar olması zaten, grubu/tarzı seviyorum yoksa. Sorun Soilwork veya Björn de değil, bunlardan etkilenip oluşturdukları “Disarmonia Mundi” tarzının içini bu kadar boşaltmaları, burada esas silik biçimde kopyaladıkları kendileri. Albüm boyunca aynı rifler, aynı nakaratlar, aynı dandik şarkıyı 11 defa dinliyoruz sanki. İşin kötüsü geçen 2 albümde zaten ezberlemiştik bu nakarat ve rifleri.
Ben keyifle dinledim aslında ki hiç soilwork sevmem. Aradan 4 5 şarkı ayıklanarak güzel bir playlist oluşturulabilir. Kendi çapında gaz ve eğlenceli bir albüm. Tabi yazıda geçen tüm olumsuz yönleri içerdiğini unutmamak lazım. 5 verdim gitti. (cypher drone tek başına 3 eder)
Vuu çok sert bir yazı olmuş :) Aman aman bir albüm değil kabul etmek lazım ama en azından 5 ya da 6′yı hakediyordu kanımca.Fazlası da olmaz tabi onu da netleştirelim.Peki niye biraz daha yüksek puanı hakediyor onu açıklayayım: DM kendi “sound”unu oluşturmuş bir grup.Yani gruba Soilwork taklidi demek biraz insafsızca olur.Zira Ettore Rigotti’nin yazdığı rifleri ve melodileri ve hatta vokal melodileri, ne kadar birbirine benzer yapıda ve dolayısıyla bir yerden sonra sıkma potansiyeline sahip de olsa, -bana- hiç bir grubu andırmıyor.Bir tek bana mı orijinal geliyor bilmiyorum ama DM’yi ben İsveçli olmayan bir melodik death metal grubu olarak rahatça ayırabiliyorum.Ufak bir örnek olarak Building an Empire of Dust’taki düz vokal kısımlarını Björn o şekilde söylemez eminim.
Bir de Soilwork’ün son albümünden bu yana ilk defa Björn’ün sesini duymak güzeldi.
Albümün sorunu daha çok kendi içinde (ve grup diskografisinde) tekrar olması zaten, grubu/tarzı seviyorum yoksa. Sorun Soilwork veya Björn de değil, bunlardan etkilenip oluşturdukları “Disarmonia Mundi” tarzının içini bu kadar boşaltmaları, burada esas silik biçimde kopyaladıkları kendileri. Albüm boyunca aynı rifler, aynı nakaratlar, aynı dandik şarkıyı 11 defa dinliyoruz sanki. İşin kötüsü geçen 2 albümde zaten ezberlemiştik bu nakarat ve rifleri.