Stockholm sahnesi bilindiği gibi death metalin yükseldiği kalelerden biri olarak günümüze kadar gelmiştir. İsveç’te, Entombed, Dismember ve Unleashed gibi harika eserlerinden dolayı ön planda olan grupların yanı sıra Desultory gibi hak ettiğini alamayan gruplar da çok bulunuyor. Belki de Desultory hızlı çıkış ve de çok hızlı iniş yapan gruplardan biri olduğu için ya da diğer grupların aksine daha farklı bir temaya odaklandığı için biraz arka planda kalması doğal bir grup. Üst üste çıkan “Into Eternity” ve “Bitterness” albümleriyle inanılmaz bir çıkış ve başarı yakalayan grup daha sonra lead gitarist Stefan Pöge’nin grubu terk etmesiyle “Death’n Roll” denilen daha farklı bir sound ve tarza yöneldiler, bu da onların sonunu getirdi. Grup tekrar toplanıp 2010 ve 2017 senelerinde albüm çıkardıktan sonra şuan tamamen dağılmış durumda. Grubun bütün üyeleri “Zebulon” adında bir stoner grubuyla müzik hayatlarına devam ediyorlar. Aynı zamanda gitarist Johan Bohlin, yine İsveçli Melodic Death/Black grubu olan Unanimated grubunun gitaristidir.
Into Eternity albümü death metal agresifliğiyle beraber hüznü ve depresyonu iliklerinize kadar işlemeyi çok iyi başarıyor. İsveç death sahnesindeki albümlerin temaları çoğunlukla ölüm, savaş, din, gore gibi temaları benimserken, Desultory ise yalnızlık, depresyon, acı ve çaresizlik gibi daha insanın içine dokunan temalara sahip olmasının yanı sıra bunları olduğu gibi değil, bir insanın yaşadığı içsel çatışmalarını ve korkularıyla daha edebi ve gerçekçi bir yönde işliyorlar. Klas Morburg’in muhteşem vokali ve Hakan Morburg’in üst düzey söz yazımları albümü çok daha yüksek bir yerlere çıkarıyor benim gözümde.
Albüm, İsveç sahnesinin Dismember havasındaki death rifleriyle, gaz thrash etkileşimlerini ve çok nadir olsa da doom riflerini beraber götürüyor. Şarkıların belirli kısımlarında bu çok gaz rifler, melankolik rifler ile çaresizliğin öfkesine dönüşüyor. Ve şu çok önemli ki albümdeki bu melankoli atmosferi insanı boğmayacak kıvamda çok iyi veriliyor, ve özellikle bu atmosferi yaratmak için herhangi klavye veya clean vokal bulunmuyor. Onu diğer “depresyon” temalı gruplardan ayıran en önemli özellikleri bunlar. Genelde şarkılar hızlı ve atak başlayıp ilerlese de sonlara ise melankolikleşen gitar rifleri ve yavaşlayan davullara vokalist Klas Morburg’in muhteşem vokalinden dökülen acı cümleler eşlik ediyor.
Davullar ise albümün en göze çarpan ve en eksiksiz faktör. Şarkıların temposuna ve dramına uygun yazılan davullar müzisyenlik anlamında da döneminin ilerisinde. Thomas Johnson’ı gerçekten başka albümlerde dinlemek isterdim. Davulların yanı sıra basçı ve söz yazarı Hakan’da çok iyi işler yapmış ve şarkılarda gümbür gümbür bas hissediliyor ve agresyonu arttırmada çok başarılı oluyor.
Özellikle albümle aynı ismi taşıyan ve albümün giriş parçası olan “Into Eternity” albümün karakteristiğini tam olarak yansıtan bir şarkı. İnanılmaz bir atak ve agresyonla başlayan şarkı sonlara doğru “Passes through eternity!” çığlığı ile ruhumuzun derinliklerinde bir yara açıyor. Aynı anda albüm kapağını daha anlamlı ve etkileyici kılıyor.
Albümün soloları çok üst düzey müzisyenlik sergileyen sololar olmamasına rağmen kesinlikle albümün düşüş yaşamasına sebebiyet vermiyor. Her şeyi ile dört dörtlük bir albümde sololar kesilmeyen hızda hüzün duygusuyla iyi kompoze edilmiş durumda.
Özellikle üstünde durmak istediğim şarkı, albümün ikinci parçası olan “Depression”. Sözleri görmezden gelirsek korkunç şeylerden bahseden gerçek bir death metal parçası olarak algılanabilir. Ama albümün depresyon temasını –isminden de anlaşılabileceği gibi- söz yazımı ile en iyi yediren parçadır şahsımca. Şarkıda depresyon sıradan bir aşk acısından öte daha önce bahsettiğim gibi bir kişinin kendi içerisinde yaşadığı içsel çatışmalar ve apatileşme yolunda attığı adımlara vurgu yapıyor. Özellikle şu dizeleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Confusion rules me, lead astray Happiness so far away Loss of interest, loss of hope Life pass by far to slow Loss of senses, apathy Shades of black blindfolds me”
Albümün diğer parçaları da bu ilk ikisinden yana kalır hiçbir yanı yok. Özellikle “Tears” ve “Asleep” parçaları bahsettiğim bu etkiyi derinden bırakan parçalardan. Daha önce tekrarladığım gibi agresif death metal sound’u ve çaresiz söz yazımlarının birleşimini, Stefan Pöge gitar kompozisyonuyla daha da yoğun bir hale getiriyor.
Son olarak diyeceğim şudur ki, ne çok agresif, ne de haddinden fazla melodik olan bu albüm her ikisinin ortasında hüznü ve öfkeyi bir potada eritmiş harika bir albüm. İsveç’in en underrated kalmış albümlerinden biri olan “Into Eternity”ye kesinlikle bir şans vermenizi öneriyorum.
Albumden Tears adli parca en sevdigim sarkilardan birisi. Albumu de bayilarak dinlerim. Ozellikle albumdeki bas gitar kullanima hastayim. Ornegin Tears sarkisindaki tum enstrumanlarin birden kesilip bas gitarin tek basina calindigi o kisimlar her seferinde bana degisik duygular yasatiyor.
Ha bir de kaset koleksiyoncusu olarak koleksiyonumdaki en degerli kasetlerden birisi bu albumun kasedidir. Kesinlikle PA’da olmasi gereken bir kritikti eline saglik. 10/10
Albumden Tears adli parca en sevdigim sarkilardan birisi. Albumu de bayilarak dinlerim. Ozellikle albumdeki bas gitar kullanima hastayim. Ornegin Tears sarkisindaki tum enstrumanlarin birden kesilip bas gitarin tek basina calindigi o kisimlar her seferinde bana degisik duygular yasatiyor.
Ha bir de kaset koleksiyoncusu olarak koleksiyonumdaki en degerli kasetlerden birisi bu albumun kasedidir. Kesinlikle PA’da olmasi gereken bir kritikti eline saglik. 10/10
1994 – Bitterness
2011 – Counting Our Scars
bu albümleri de çok başarılıdır keşke bi inceleyen olsa…
Sabah uyanınca aklıma bu albüm geldi durduk yere. Kült oğlu kült.