# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
ON THORNS I LAY – Threnos
| 05.03.2020

Ege yine karanlık.

Oğuz Sel

İçimi kaplayan çaresizlikle karışık hüznü tarif etmenin pek mümkünü olduğunu sanmıyorum. Saçıma, sakalıma, cüsseme bakmadan küçük bir çocuk gibi ağlamak, olana bitene isyan etmek istiyorum ama bunu yapmak da pek mümkün değil. Göz kapaklarımda biriken gözyaşlarımı, minik göz kırpışlarıyla özgür bırakmayı denedim. Gerisinin geleceğini bildiğim için, bir yerlerde okumuştum, derin derin nefes aldım, en azından bir süreliğine de olsa ağlamamı engelleyebildim. Güç bela elime aldığım sigarayı çakmağımla tutuşturmaya çalışsam da başaramadım. Lanet olsun! Gazı bitmemesine rağmen ne yaptıysam yanmıyor meret. Doğum günü hediyesi de olsa en zor anımda işe yaramayacaksa hiçbir değeri yok gözümde, üzerimde yaptığı birkaç gramlık fazlalıktan kurtulacağım bu nedenle. Neyse ki montumun iç cebinde her ihtimale karşı bir kutu kibrit taşıyorum da sigarayı onunla yakabilirim. Ama ne mümkün? Kendimi ağlamaktan alıkoymak için derin derin nefes almayı sürdürüyorum ve nefesimi verdiğim her an kibritteki cılız ateş, yerini, kokusuna bayıldığım kapkara, en az ruh hâlim kadar kapkara bir dumana bırakıyor. Sanırım yine tek teselli kaynağım müzik olacak. Belki de sigarayı bırakma vaktim gelmiştir.

Kolormatik gözlük kullanmadığıma kucak dolusu küfrettirecek kadar fazla güneş var dışarıda. Eskiden Süper Baba’daki Sermet’inki gibi katlanabilir güneş gözlüğü camlı bir gözlüğüm olsun isterdim. Aradan çok zaman geçti, artık böyle bir şeye gerek duymuyorum ama olsaydı, hem gökyüzüne daha rahat bakabilirdim ve denk gelebileceğim efsanevi Siren’leri gözlerim acımadan gözlemleyebilirdim hem de ağlamaktan kan çanağına dönen gözlerimi başkaları görmezdi. “The Song of Sirens” parçasından kasvetli notalar dökülürken benim konuyu buralara getirmem tesadüf mü, emin değilim ama emin olduğum bir şey var; o da On Thorns I Lay’in, kasvetle iç içe geçmiş derbederliğimde en iyi yoldaşlarımdan biri hâline geldiği. Kim derdi ki senelerin grubu, bunca zamanlık aradan sonra peş peşe harika eserler verecek, göz yaşı sağıcılığına sarılmadan gam yüklü parçalar ortaya koyacak ve derdinden kendini yollara vermiş, hayata tutunmasını sağlayan en önemli dalı müziğe dönüşen birilerinin derdine ortak olacak diye.

Suya doğru süzülen, rızkını bulmaya çalışan martılara gözüm ilişiyor uçsuz bucaksız denizin kıyılarına doğru baktığımda. Ne kadar küçük, ne kadar acınası olduğumu bir kez daha idrak ediyorum o ihtişamlı dalgalar ve devasa deniz karşısında. Sanki işittiğim şarkıların sound’u ve tabii ki Stefanos’un vokali deniz, ben ise şarkılardaki ufak piyano geçişleri ve kemanlar gibiyim. Dan Swanö’yle ne konuştular, fikirlerini nasıl dile getirdiler hiçbir bilgim yok ama “Threnos”, Musa’nın asası gibi önceki albümün güçlü sound’unu yutmuş. Buna rağmen “Cosmic Silence” ne kadar zarif bir başlangıca sahip, o heybetine karşın kırılganlığını ne de asil bir şekilde gösteriyor. Derin derin nefes alıp versem de gözlerimin önüne üşüşen yağmur bulutçuklarını daha fazla engelleyemiyorum. Parçanın etkileyiciliğinde önemli pay sahibi olan lead gitarın yaydığı melodilere direnemiyorum, aslında artık direnmek de istemiyorum. “Crystal Tears” dönemlerindeki gibi vurucu keman soloları yazabilen bu adamların müziklerine kristal gözyaşlarım feda olsun.

Sol çaprazımda duran ve balık tutmaya çalışan bir adam, gözlüğümü çıkarıp bileklerimle gözlerimi sildiğimi gördü sanırım. Bana doğru yaklaşıp “Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” dedi. Belli belirsiz bir ses tonuyla yardımcı olamayacağını söyledim ona. Başını bir sağa bir sola sallayarak yavaş adımlarla benden uzaklaştı ve tekrar yerine geçti. Herkesin derdi kendine yeter, gerek yok insanları kendi sorunlarıma ortak etmeye. Aslında ona şunu sorabilirdim, en azından içinin rahat etmesi için “Evet, yardımcı olabilirsin, şayet ölüleri diriltme ya da zamanı geriye alma gücün varsa…” Gerçi böyle desem “Deli midir nedir?” gibi bir dolu cümleye muhatap olabilirdim, cümle kurmaya enerjim yok, zihnimdeki düşünce akışının şelale gibi çağlaması beni yeterince yoruyor zaten. Dışarıdan duyulacağını bile bile “Erynies”in hüzün dolu ana rifine eşlik ediyorum deniz kıyısına paralel yürürken. Her ne kadar şarkının ortalarındaki org solo kısmını beğenmesem de parçanın genelini sevmiştim. Ne oldu bu adamlara, gruba ara verdikleri dönemde ne kadar acı çektiler, hangi sevdiklerini kaybettiler, yaşatmaya gayret edip başarılı olamadıkları kaç varlık geldi geçti hayatlarından… Gerekli gereksiz bir dolu soru geliyor aklıma.

“Misos”tan itibaren üzerindeki -aslında gerekli olan- ölü toprağını ufak ufak atan albüm, can sıkan ama nispeten yüksek tempolu şarkılarıyla yürürken adımlarımı biraz daha hızlandırmama vesile oluyor. Gittiğim yerin neresi olduğu belli değil ancak o bilinmezliğe doğru artık daha hızla ilerliyorum. Sigarasızlık biraz başımı ağrıtmaya başlasa da damarlarımda cirit atan nikotin kadar etkileyici bir şeyler kulaklarımdan beynime doğru durmaksızın ilerliyor. Şu an yaptığım pek uzun ve maceralı bir yolculuk değil lakin zihnimde yankılanan notaların sorumlusu “Odysseia”nın ta kendisi. “Orama” albümlerinden sonra albümün en uzun şarkısını ilk defa en sona koymuş adamlar fakat o 9 dakika 48 saniyenin nasıl geçtiğini, özellikle de uygun bir haletiruhiyeye sahipseniz anlamanız gayet zor. Hele hele altıncı dakikanın başlarındaki piyanolu, kemanlı kısmın, en bahtiyar insanı bile birkaç saniyede bedbaht birine dönüştürebileceğine eminim.

Hazır, güneşin feri de gözleriminki gibi sönmeye başlamışken “Threnos”a bir kez daha başlayabilirim. Kendi yolculuğumun nerede sonlanacağını kestirmem çok güç fakat On Thorns I Lay’in müzikal yolculuğunun, sıra dışı bir karar almadıkları sürece başarıyla devam edip yine başarıyla sonlanacağına kesin gözüyle bakıyorum. Zihinlerinde daha nasıl parçalar var bilmek zor ancak sırf bu heriflerin bir sonraki albümünü dinleyebilmek için bir süre daha ayakta kalmaya çalışacağım. Başarılı olup olamayacağımı ise zaman gösterecek.

8,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.72/10, Toplam oy: 36)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2020
Şirket
Lifeforce Records
Kadro
Stefanos Kintzoglou: Vokal
Christos Dragamestianos: Gitar
Akis Pastras: Gitar
Jim Ramses: Bas
Antonis Venturis: Klavye
Stelios Darakis: Davul
Şarkılar
1. The Song of Sirens
2. Ouranio Deos
3. Cosmic Silence
4. Erynies
5. Misos
6. Threnos
7. Odysseia
  Yorum alanı

“ON THORNS I LAY – Threnos” yazısına 15 yorum var

  1. Ece says:

    Album kapagi, Fransiz ressam William-Adolphe Bouguereau’nun “Orestes Pursued by the Furies” isimli; annesini olduren Orestes’i ve onu cezalandirmak isteyen, pesini birakmayip delirtme asamasina getiren adalet-intikam tanricalari Erinyeleri betimleyen tablosunun Clytemnestra’siz (annesiz) bir versiyonu: http://tiny.cc/tv5vkz

    Kawir de Exilasmos albumunde bu tabloyu kullanmisti: https://ironboneheadproductions.bandcamp.com/album/kawir-exilasmos

    Albume ve kritige diyecek laf yok, tek kelimeyle fevkalâde. Hangisini ovecegimi sasirdim acikcasi. Ege’nin karsi kiyisi hayli aktif bu yil, album yil sonu listemde olacak.

    Ellerine saglik.

    Ouz

    @Ece, Eklediğin bilgiler için de ben teşekkür ederim. Fakat ortada gerçekten övülecek bir şey varsa o da grubun albümleridir bence.

    Ege’nin karşı kıyısı hep aktif olsun, grupların başarıları da daim olsun.

    northern

    @Ece, çok iyi tablo. tablolardan esinlenen kapaklara ayrıca hastayım.

  2. Oğuz eline sağlık çok iyi yazı. Bu tarz yazıları ne zaman istersen yaz, bu tür albümlerle bilhassa iyi gidiyor. Albümü henüz dinleyemedim ama bakacağım mutlaka.

    Ouz

    @Ahmet Saraçoğlu, Teşekkür ederim Ahmet. Standart inceleme konseptinden azıcık sıyrılıp albümden kısaca bahseden kurmaca yazılar yazmayı seviyorum ama bu yazım tarzı, her albüme uygun düşmeyebiliyor.

    Esasında bir delilik yapıp bu anlattığımı dallandırıp budaklandırıp yarın ve cumartesi çıkacak albümleri de anlatıya dâhil edecektim ve hikâyeyi bir yerlere bağlayacaktım (şu anki hâli biraz boşta kaldı, biliyorum) ama sonra vazgeçtim. Günün birinde HFTS – “Arson” kritiği ve Haemorrhage – “We Are the Gore” kritiklerini birbirine bağladığım gibi başka albümleri de birbirine iliştirerek enteresan bir şeyler karalayabilirim. Bakalım bakalım. :)

  3. Aykuttaştan says:

    Oğuz beynine düşünce ve duygularına sağlık.
    Bu tür yazılarını okudukça gerçekten sana birşey olacak diye korkmuyor değilim. Resmen ızdırabın kitabını yazıyorsun. Her kritikte yazıyı okurken bana bile sigara yaktırdın. Tabiki aynı şekilde tam gazlı çakmak yanmayınca yoldan birini çevirip ateş isteyerek. Daha paylaşılan şarkıları dinlemedim bile. Bu yazılarını herhangibir depresif black gruplarına çevirip yerleştirsen arkanda bir dünya kişiyi sürüklersin yeminle. Kritik 10 numara. Albümü en yakın zamanda dinlicem. Böyle bir kritikten bu albümün kötü olmaması gerekiyor.
    Önümüzde Harakiri For The Sky konseri var. Ama daha önceden Mgla konseri var eğer gidiyorsan seninle tanışıp 2 tek atıp yanmayan çakmaklarımızı başka kişilerden ateş isteyerek tafi ederiz.:)))
    Tekrardan beynine düşüncelerine ve duygularına sağlık…

    Ouz

    @Aykuttaştan, Teşekkür ederim Aykut. Yazdıklarımla kimseyi endişelendirmek istemiyorum gerçekten, HFTS – “Arson” kritiğinden sonra da merak ve endişe dolu mail/mesajlar almıştım. Bu tarz yazdıklarımın büyük kısmı kurgu oluyor. Ufak bir tatsızlık yaşadıysam, onu abartıp kurguya uyduruyorum hepsi bu.

    Fazla tevazu kibirdendir sözünden hareketle berbat ya da boş şeyler yazdığımı söylemeyeceğim elbette ama edebiyat dünyasından uzak durduğum on yılların ardından dinlemeye başladığım sesli kitaplarda denk geldiğim öykülerden, yaşam kesitlerinden sonra benim anlattıklarım, hakikaten solda sıfır kalıyor. Karaladığım şeyler bana özel değil, muhakkak benzer düşünceler, başkalarının da zihinlerinde dalgalanmıştır ya da dalgalanacaktır günün birinde. Çakmak meselesinin denk gelmesi ilginç olmuş yalnız. :)

    Her zaman beceremesem de insanların içindeki üzüntüyü, kederi, tatsızlıklarla başa çıkamama hissini, mücadele tarafına kanalize edip olanı biteni kendi lehlerine döndürmelerinin daha iyi olacağını düşündüğüm için umutsuzluk, hüzün içeren sözlere sahip şarkılar yapmam sanırım. Kendimce besteler yapıyorum, onlar, evet biraz hüzünlü olabiliyor ama insan dediğin canlının sağı solu belli değil. Negatif bir şey söylersin, şarkıdan/sözlerden gaza gelip kendini damdan atar, yaşanan olayda senin de dahlin olmuş olur, ondan sonra vicdan azabıyla uğraş dur. Kısacası, melodik hüzne evet, lirik hüzne hayır. :)

    Mgla’ya çok büyük ihtimalle gelemeyeceğim ama ne yapıp edip HFTS için bir İstanbul yolculuğu daha yapacağım (en son Katatonia için gelmiştim) umarım geldiğimde tanışabiliriz. Ama baştan söyleyeyim, sigara da alkol de kullanmıyorum. :)

    Güzel sözlerin ve içtenliğin için ayrıca teşekkür ederim. Albümü mutlaka dinlemeni öneririm, illa birkaç parçasını seversin.

  4. markusulf says:

    ellerine sağlık oğuz,albümü henüz dinlemedim ama kritik çok güzel olmuş gerçekten
    birde yine egenin karşı tarafından çıkmış Ocean of Grief kritiği de görürsem bu site de çok sevinirim. Yunanlılar son yıllarda isveçlileri aratmamaya başladılar bu tarz da.

    Ouz

    @markusulf, Teşekkür ederim, beğendiysen ne mutlu. Ocean of Grief’i daha önce önermiş miydin yoksa hafızam bana oyun mu oynuyor? Şimdi baktım, Spotify’da takip etmiyormuşum grubu, hemen takibe başladım. İlk şarkı umut vadediyor, iyice sindirdikten sonra albümün kritiğini hazırlarım, neden olmasın.

    markusulf

    @Ouz, valla olabilir o grubun muhabbetini başka bir kritik altında yapmıştık sanki :) şimdiden albüm hakkında ki görüşlerini merak ediyorum

  5. Aykuttaştan says:

    @Ouz,uzun uzaya cevabin için ben çok teşekkür ederim. Gerçekten yazdikların bu kurgudan çok gerçekten yaşanmış gibi hissettirmen harika. Zihninden geçenleri doğru bir dille dilegetirip kelimelere dökebilmek muthiş.
    İnan bana burada bu müzik türünü dinleyen çoğu arkadaşların bende dahil bu müziği dinlerken hissettiklerini akıllarından geçenleri tüm duyguları şahane bir uslüpla burada paylaşınca ve bizler okuyunca çoğu insan kendini görüyor buna eminim. Bazı kritikler he şoyleydi böyleydi bilmem kaçıncı şarkısının bilmem kaçıncı dakikasinda giren şu ritm yada solo yada davul atağından çok böyle kurgulanıp aktarılması bence insan zihinlerinde yer ediyor. İyi kötü o eski yaşanmışlıkların bir tekrarı bir dejavusu oluyor. Bir bakiyorsun o eskilere gitmiş suratta bir tebessüm yada bir kızgınlık hali.
    Bu tür kurgulanmış kritiklerinin devamını dilerim. Mesela dünkü tiamat albümü benim için çok özel bir yerdedir hissettirdikleri bambaşkadır. O hissettirdikleri o duyguları biraz dahi olsa kaybolur diye inan kritiği okumadım direk 10nu bastım geçtim. Bazı albümler vardır sadece açar ve dinlersin tek kelime bile etmeye izin vermez sadece hissedersin işte o albümlerden biri kendisi.
    Bir de sigara ve alkol kullanmıyorsan gerçekten de başlama yada içme inan içmiş kadarsın emin ol:)))) neyse sağlık olsun harakiri de bizde meyvesuyu mimikleriz.:))

    Bu tür kritiklerini daha çok görme dileğiyle. Katatonia da hanımla bizde vardık biz kalabalık çok diye erken dalmıştık içeriye hatta Ahmet ve Güzideyle de görüşecentikte nasip olmadı. Biraz da ayıp oldu gibi. Ufak bir arkadaşın 1 ayla yaşı tutmadı diye konsere alınamadığından bir iki dakika kapıya çıkıp arakadaşa yardımcı olmak isterken üstün körü Ahmetlede hoşgeldin falan muhabbeti yaptık ayaküstü biraz.
    Neyse çok uzadı dostum umarım en yakın zamanda görüşme dileğiyle…
    Bu arada bu albümü diedim çoğu şarkı hoşuma gitti gitmesinin sebebi de ilk zaman katatonia ve Opeth tatları aldım. Ve davul sound bir harika bu albümün…

    Ouz

    @Aykuttaştan, Kritik hazırlama konusunda bazen tekrara düştüğümü biliyorum. Her albümle, her zaman aynı güçlü bağı kurmak mümkün olmuyor ama bir yandan o albümü anlatasım da geliyor. En azından üzerine bir şeyler söyleyeyim, merak eden dönüp belki bakar, atıfta bulunduğum şarkılara ya da özellikle belirttiğim noktalara dikkat eder diye düşünüyorum. Hâl böyle olunca ister istemez enstrüman kullanımından vs. bahis açmak gerekiyor. Fakat böyle, biraz daha duygulu işlere, farklı türde yazılar iyi gidebiliyor.

    Tiamat’tan söz açılmışken; Emir’in yazılarının çok iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim ve Tiamat kritiklerinde de hak vereceğin çok nokta bulacağına kesin gözüyle bakıyorum. Tiamat sevmeyen birinin böyle kritikler hazırlaması çok zor.

    Sigaraya da alkole de uzağım, umarım günün birinde başlamam. HFTS konserinde hem tanışır sohbet ederiz hem de sağlam birer kahve içeriz olmazsa. :)

    Albümdeki parçaları beğenmene sevindim. Bu işlerde kadim ilham kaynakları arasında saydığın gruplar var, o tatları yakalaman çok doğal.

    Samimi yorumların için tekrar teşekkür ederim. :)

    Aykuttaştan

    @Ouz, Aynen Emirin yazılarını da seviyorum. Severekte okuyorum. Heralde yukarda yanlış anlaşıldı. Sadece o albüme özel birşey.
    Zaten Emirin şuan giriştiği iş burada baya bir zor gibi çünkü dikkat ediyorum da eski kült olmuş albümleri ele alıyor. Ona büyük bir kaylık gelsin valla:))
    Tabi neden olmasın harakiri konserinde…
    Eyvallah ben teşekkür ederim…

  6. Rashid says:

    Son iki albümdür çok iyi gidiyorlar. Gothic, doom, death türlerinin hepsinden dozajını kaçırmadan gerektiği kadar ilave ediyorlar müziklerine. Bir şarkıda bile “burası biraz fazla olmuş gibi” düşündürtmedi.

  7. Ece says:

    Erynies, insanın kendisini yiyip bitiren kötü bir alışkanlığa bağımlılığından kurtulamaması gibi işledi ruhuma. Parça bitince kulaklarım, beynim haykırıyor adeta ”biraz daha” diye.

    Ciğerlerime dolan dumanla, boğazımdan akan biramla kanımda dolaşan 3. zehir oldu.

    PA’ya yazdığım tek damarizasyon yorum olarak kayıtlara geçsin.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.