Iced Earth, üzerine eğildiğim albümlerinin bana net bir biçimde gösterdiği kadarıyla metal dünyasının sevilen, göze çarpan gruplarından biri olmayı ziyadesiyle hak eden, power ve thrash metali harmanlayışındaki yadsınamaz ustalığından kadrosunda bugüne değin yer bulmuş isimlere dek türünde oldukça önemli bir grup. Florida’nın bizlere sunduğu şekliyle aşina olduğumuz metal müzik türünden farklı bir noktada durup, çıkardığı albümlerde yeri geldiğinde her türlü duyguya hitap edebildiğini etkileyici bir müzisyenlikle dışa vuran özelliğiyle isminin bu derece bilinir olmasını da bir o kadar hak ediyor.
Ancak bir albümleri benim gözümde, yalnızca grubun diskografisinde değil, metal müzik açısından genel olarak da düşünüldüğünde yapılmış en estetik, zengin, karanlık ve etkileyici albümlerden biri olma özelliğini gösteriyor. Power metalin karakteristik yanlarından biri olan tarihsel ve mitolojik olay örgülerini işlemesinden tutun da, riflerinden sololarına, klavyesinden solistinin vokal performansına değin metal müziğin ortaya koyduğu en güzel işlerden biri olarak kendini dinleyicisine sunuyor. Evet, “Burnt Offerings” bu nitelikli çalışmanın adı.
Grubun diskografisinde üçüncü albüm olarak kendine yer bulan “Burnt Offerings”, aynı zamanda Matt Barlow’un da gözüktüğü ilk albüm olma özelliğini gösteriyor, ki Barlow gruba gelir gelmez yeteneklerini gayet güzel sergilemiş oluyor bu albüm aracılığıyla. Grubun beyni Jon Schaffer’da keza bir ritim gitarist olarak rif yazımındaki yeteneğini, o sıralarda müzik endüstrisine olan kızgınlığıyla da birleştirerek, yazdığı karanlık ve gaz riflerle muntazam bir biçimde gösteriyor. Medyatik değerleri Schaffer ve Barlow’un altında bir hayli ezilmiş olsa da, Randy Shawver, Dave Abell ve Rodney Beasley ile beraber çalışmada bütüncül bir akıcılık ve etkileyicilik kendini gerçekleştirebiliyor. Nihai olarak, albümün gizli kahramanı Howard Helm, Demons & Wizards’tan Jon Oliva’s Pain’e, Kamelot’dan Vital Remains’e değin beraber çalıştığı isimleri öğrendiğimde bende şaşkınlık uyandırarak, klavye vasıtasıyla üzerine düşen yerlerde albümün iplerini eline alıyor.
Albüm kapağından şarkıların geneline değin şöyle bir bakıldığında “ateş”, “alev”, “yanma”, “Cehennem” gibi kavramların zihni doldurduğunu söylemek mümkün; açılış parçası “Burnt Offerings”, epey sonra gelen “Burning Oasis” ve kapanışı yapan, bir metal destanı “Dante’s Inferno” gibi parçalardan da görülebileceği üzere. Ancak albümde öyle anlar var ki, yalnızlık, umutsuzluk gibi hislerin buzul keskinliğini de ustaca geçirebiliyor dinleyiciye. Bu noktada adını andığım parçalara ek olarak “Last December”ı da eklemek isterim.
Az önce de söylediğim gibi, çalışmanın geneli bir bütün olarak oldukça akıcı. Bu akıcılığı sağlayan unsur büyük oranda bestelerin içindeki geçişlerin oldukça soft bir şekilde yapılması ve dinleyici açısından parçada yabancılaşma hissini önleyen bir mahiyette olmasından kaynaklanıyor. Diğer yandan, şarkılar önce ağır bir havayla başlayıp, beraberinde thrash kimliğine bürünüp dizginlerinden koparken durağan bir kısımla bize mola verdirip, sonlara doğru tekrar zincirlerimizden koparıyor bizi. Böylelikle elimizde atmosfer ve kurgu bakımından zengin, enstrümantasyon bakımından da devinen bir şarkılar bütünü mevcut oluyor. Geçişlerde kurulan bu mekaniğin başarısındaki ana kaynağın; büyük ölçüde, grubun bilhassa riflerde kurguladığı heavy/thrash/power metal etkileşimlerini klavye ve dramatik/teatral bir vokal ile harmanlamasının bir ürünü olduğunu söyleyebilirim. Albümün geneline sinmiş mistik ve uğursuz bir hava, işin atmosfer kısmını müzisyenlikle birleştirerek “Burnt Offerings”i tehditkar ve öfkeli olduğu kadar, duygusal, hatta nadir anlarda kırılgan bir çalışma haline bile getirebiliyor.
1992 yapımı kült vampir filmi “Bram Stoker’s Dracula”dan bir pasajla başlayan “Burnt Offerings” parçasından 7. şarkı “The Pierced Spirit”e dek albüm, hem grubun kendi tarzında gösterdiği inceliklerin, hem de ilham aldığı kaynakların enstantanelerini kullanmasının bir ürünü olarak yansıttığı özgünlüğün ve giriştiği sentezin hakkını yeterli bir şekilde veriyor. İlk iki şarkıda albümün karakteristik yanlarına nüfuz etmeye başlarken “Diary” ve sonrasında gelen “Brainwashed” ile Iced Earth’ün bilhassa thrash metali icra edişinde ilham aldığı büyük isimlere yapmış olabileceği çeşitli referanslara da şahit oluyoruz. “Diary” adeta “The Years of Decay” ya da “Horrorscope” dönemlerini yaşayan Overkill’e göz kırpar derecede ilerleyen tarzı, düşük tempolu ama son derece ağır bir havayla doldurulmuş şarkı yapısıyla bizi derinliklere çekerken, “Brainwashed”da Barlow’un “Living life in total lies” diye girdiği kısım Metallica’nın “Disposable Heroes”undan, nakarat öncesi ve sonrasındaki rif/vokal tınısını anımsatıyor. Şarkıların geneline yayılmış inişli çıkışlı yapılar, dinleyicinin duygu dünyasında dengeli ve hoş bir ayar tutturabilecek biçimde ayarlanmışken “The Pierced Spirit”e geldiğimizde tabir yerindeyse albüm, Barlow’un melankolik sözleri ve vokaliyle 01:54’lük dingin bir mola veriyor. Bu kısımdan sonra ise albümün genelini, bir noktada sanki “hazırlık evresi” gibi değerlendirebilmemize dahi ihtimal veren, çalışmanın adeta bütün yükünü ve maneviyatını boşalttığı o kapanış parçası geliyor; “Dante’s Inferno”.
Dante Alighieri’nin Cehennem-Araf-Cennet şeklinde üç ana kısımdan oluşan baş yapıtı “İlahi Komedya”nın “Cehennem” bölümünü müzikal olarak işleyen beste, lirikal konseptini de kitabın içeriğine sadık kalarak düzenliyor. Kitapta Dante’nin, sadık rehberi Romalı şair Vergilius (Virgil) ile beraber şahit olduğu infernal sahneleri, her iki bağlamda da konseptin ruhuna yakışacak biçimde dinleyiciye sunan “Dante’s Inferno”nun, mevcut kitapla senkronize hareket eden temel bir özelliği daha var. Toplamda 10 kattan oluşup, ilk (Limbus ya da Limbo) ve son (Lucifer’ın olduğu kısım) katları haricinde arada kalan katların Hristiyanlık’taki 7 ölümcül günahtan birkaçına ve Dante’nin kriterlerine göre belirlenen ahlak dışılıklarca şekil aldığı Cehennem, şarkının iç dinamiğinde yapılan bölümler arası geçişlerle müzikal temsilini buluyor. Beste ne zaman kendi içinde bir patlama yaşayıp, sonrasında aniden veya aşamalı bir şekilde durağanlaşsa ve arpejlerle ağır ağır yeni bir kısıma geçse, eserin hatlarını bilenler için adeta Dante ile Vergilius’un bulundukları konumdan Cehennem’in bir sonraki katına geçişlerini hayal ettirecek cinsten zihinde bir canlandırma yapma imkanı sunuyor. Sırf bu bile, grubun şarkıda gerçekleştirdiği müzikal mimariye saygı ve hayranlık duymamayı önemli ölçüde zorlaştıran bir durum. Matt Barlow’un kimi zaman Dante, kimi zaman da Cehennem’deki günahkâr ve ifritlerden biri olup çıkageldiği ritüelistik, dramatik vokal performansı, Jon Schaffer’ın şarkıyı baştan sona bir yumak gibi saran rif yazımındaki üretkenliği, Dave Abell’in gitarlarla yer yer düello bile yapan bas partisyonları, Rodney Beasley’in kadronun geneliyle uyumlu bir şekilde şarkıya muntazam oturan davulları ve Randy Shawver’ın nokta atışı soloları ile beste destanın vücut bulmuş hali olup çıkıveriyor karşımıza.
Grubun konser setlist’lerinde de kendine yer bulan “Dante’s Inferno”nun, takipçileri tarafından gayet iyi bilinen iki adet konser performansı da mevcut. Solistin Matt Barlow olduğu Atina versiyonu ve “Dystopia” albümüyle beraber gruba katılan Stu Block’ın vokalistlik yaptığı 2013 performansı olmak üzere her ikisinde de, albümdeki versiyonundan aldığımız tadın belirli noktalarda daha üste bile taşındığı söylenebilir.
“Dante’s Inferno”nun tematik olarak “Burnt Offerings”de nasıl baskın bir rol oynadığının önemli bir diğer kanıtı da bizzat albüm kapağı. John Milton’un “Kayıp Cennet”inden Cervantes’in “Don Kişot”una, Shakespeare’in “Fırtına”sından Edgar Allan Poe’nun “Kuzgun”una değin pek çok klasik edebî eserin illüstrasyonunu çizmiş Fransız ressam Gustave Doré (1832-1883), elbette Dante’nin “İlahi Komedya”sına da el atmıştı. Dante ve Vergilius, Cehennemin en dibine indiklerinde, orada; belinden itibaren bir buz kütlesine saplanmış bir halde, devasa kanatları ve cüssesiyle Lucifer’ı görürler. Şarkıda Lucifer için söylenen “Betrayer of God” sıfatının da gayet güzel açıkladığı üzere, kitapta Lucifer Tanrı’ya ihanetin en büyük sembolü olarak, Dante’nin gözünde tarihe ihanetleriyle geçmiş üç insanı çiğnerken görülür. Bu kişiler; İsa’nın yerini para karşılığı Romalılara ihbar ederek ona ihanet eden 13. havari Yahuda Iskaryot, manevi oğlu olarak Sezar’ı Senato’da sırtından bıçaklayan Brütüs ve yine Sezar suikastındaki ana komploculardan biri olarak bilinen Cassius’tur. Bu kişiler illüstrasyonda maalesef perspektif sebebiyle görülmüyor, ancak Lucifer’ın iki elini ağzına götürürken resmedilmesiyle bu mevcut bilginin îması veriliyor. Diğer yandan, resmin sağ yukarı taraflarında, bir kayalığın üzerinde iki küçük figür olarak Dante ile Vergilius’un da resmedildiği görülebilir. Albüm kapağı olarak kullanılan Doré illüstrasyonunda gri tonlamada olan orijinal versiyon yerini kızıl tonlara bırakarak grubun adının ve albümün isminin eklenmesiyle “Burnt Offerings”in müzikal ve tematik açıdan yakaladığı başarıyı pekiştirircesine albüm kapağını süslüyor.
Akıcı ama her anlamda yoğun bir içeriğe sahip bir çalışma olarak Iced Earth’ün diskografisinde birkaç adım öne çıkan “Burnt Offerings”i, dinlendiği takdirde kişinin ruhunu, barındırdığı maneviyatla doldurabilecek potansiyelde, esasen ağır bir albüm olarak tanımlayabilirim. Ancak enstrüman kompozisyonunun yansıtılan atmosferle beraber tıkır tıkır işleyişi sayesinde bu ağırlık hissel bir düzeyde kalıp yormuyor, çünkü yer yer enstrümantasyon bu hissel yükü hafifletiyor. Bu nedenle, albümün kendi içinde yakaladığı denge çalışmayı sanatsal zenginliği yüksek bir metal albümü haline getirirken bizlere de, elbette bunun keyfini çıkarmak kalıyor.
Albüm gerçekten muazzam ve metal müzik dünyasina bir örnek. Wallpaper imi bu album kapagiyla degistirdikten sonra bu yaziyi gormek tuhaf oldu biraz ürperdim. Iced Earth ünde tam olarak hissettirdigi sey bu bu albümle. Dystopia albümüne kadar her albümünü seviyorum Iced Earth ün ama Iced Earth ün en büyük eseri Alive in Athens gercekten. Sadece Alive in Athens den ibaret olsa bile dünyalara yeticek bi konser herşeyiyle.
Kritik yazarına çok teşekkür ederim, Iced Earth dinlemek, içine girmek istediğim bir gruptu, kritiği ve puanları görünce dinledim albümü ve çok beğendim. Dante’s Inferno’yu art arda 4 5 kez dinlemişimdir. Süper bir albümmüş gerçekten.
@Rust in Peace., Ben de aynı şekilde çok teşekkür ederim güzel yorumun için, eğer sonucunda sevebildiğin bir grubu dinlemene katkım olduysa ne mutlu bana da.
Hocam yazı için teşekkürler; ancak, acizane, -de’lere -da’lara biraz daha özen göstermenizi rica edeceğim. Anlık yorum yazmıyorsunuz, belki bir ikinci okuma yapılması size yardımcı olacaktır.
@ali, Rica ederim. Normalde Ahmet abi bilir yazarken dil kullanımına ne kadar dikkat ettiğimi, hatalarım olduğunda da ona göre uyarır beni. Ama insanlık hali, arada yazım hataları çıkarsa affola. Yorumunu elbette dikkate alacağım, teşekkürler.
@Noshophoros, hayır sen herhangi bir hata yapmamışsın, her yazında olduğu gibi bu yazın da dil bilgisi açısından düzgündü. Eşim Güzide de kontrol etti; yazıdaki tüm de, da ve -de, -da kullanımların %100 doğru.
@ali, acaba bazı kuralları yanlış biliyor olabilir misin?
@Ahmet Saraçoğlu, yani hocam bari bu üslupta söylemeseydiniz ama şunu görmüyorsanız, şanssızlık büyük: “Grubun beyni Jon Schaffer’da keza bir ritim gitarist olarak rif yazımındaki yeteneğini, o sıralarda müzik endüstrisine olan kızgınlığıyla da birleştirerek, yazdığı karanlık ve gaz riflerle muntazam bir biçimde gösteriyor”…
“Schaffer da” olması gerektiği çok açık değil mi sizce de?
@ali, tamam bir tanesi gözümden kaçmış, onda haklısın.
Sen “-de’lere -da’lara biraz daha özen göstermenizi rica edeceğim” deyince, yazıda bayağı hatalı bir -de, -da, de ve da kullanımı olduğunu düşündüğüne inanarak o şekilde yazdım. Halbuki toplam 207 de, da, -de ve -da kullanımından 1 tanesinde hata var.
Ben olsaydım, “şu cümlede “de” ayrı yazılacak, düzeltirseniz iyi olur” falan derdim. Öyle bir uyarıyla gelmişsin ki kuralları ters bildiğini; ayrı olması gereklerin birleşik, birleşik olması gerekenlerin ayrı olması gerektiğini düşündüğünü varsaydım.
Yine de uyarı için teşekkürler; bu tek bir hatayı konuşuyor olmak bile iyi bir şey. Dil bilgisi konusu PA açıldığından bu yana sitede en önem verdiğimiz konulardan biri. Bugüne dek sırf gereğinden fazla dil bilgisi ve yazım yanlışı olduğu için reddettiğimiz pek çok konuk albüm incelemesi oldu.
@Ahmet Saraçoğlu, “yazıda yanlış kullanılmış tek bir tane “-de” “-da” ya da “de” “da” gösterebilir misin?” Evet, gösterebilirim ve gösterdim de… Yazıyı yazan kişi, aşağıya yorum yapan kişiler, siz ve eşiniz, o bariz hatayı da bulamadınız ve hatanın olmadığını (yani benim uydurduğumu veya yalan söylediğimi) iddia ettiniz. Şimdi birden fazla hata soruyorsunuz. Olmadığına emin misiniz? Yoksa birkaç gün daha topluca gramer hatası aramaya devam etmek ister misiniz? Sadece teşekkür etmek yetmez, aynı zamanda özür de dilemelisiniz ama üstten bakan, emin olan, asla yanılmayan, en iyi bilen üslubunuz hep aynı…
@ali, benim amacım siteye katkı yapan bir insanın haksız yere töhmet altında bırakılmasını engellemek ve onu gerektiği şekilde savunmaktı. Senin ilk yorumunu okuyan birisi, incelemeyi okumadığı takdirde Emir’in bu dil bilgisi kuralını hiç bilmediğini, PA’nın da bu konuya önem vermeden gelen her şeyi olduğu gibi yayınladığını düşünür.
Gözümden kaçan bir şey olduğunu kabul ettim ve çok önem verdiğimiz bu konuya parmak bastığın için sana teşekkür ettim. Sense bir anda olayı kişiselleştirmeye, beni kötü göstermeye ve tıpkı Emir’e yönelik tutumunda olduğu gibi hiç gerek olmayan bir noktaya çıkarmaya çalışıyorsun.
Bence bu sağlıklı bir yaklaşım değil. Aşağıda eşimin de yazdığı üzere, hatayı söylemen ve benim de sana teşekkür ederek hatayı düzeltmem ile sonuçlanacak basit bir olayı “benden özür dileyin” gibi kaygı uyandırıcı noktalara taşıman da biraz düşündürücü.
@Noshophoros, de’leri ve da’ları doğru ayırmışsın. Virgüllerde problem var biraz. O da çok önemli değil. Bağlaçlardan ve zarf-fiil eklerinden sonra virgül konmuyor. Yazıda baya var örneği. Ya zaten önemli olan yazının anlaşılır düzeyde olması. Aşırı şey yapmaya gerek yok.
@deadhouse, aşırı şey yapmaya gerek var. Bu bir dil ve her dil gibi kuralları var. Benim canım alaudkdmekj kdkdjem ndjdjs yazmak istediğinde nasıl karşı tarafa aktaramayacağımı bilmeliysem, siz de aynı şekilde dilin net kurallarını takip etmelisiniz. Bir boşluk ile bir düzine harf arasındaki farkı bildiğimi lütfen hesaba katınız. Teşekkürler.
@Ahmet Saraçoğlu, yazım yanlışı ile gramer hatası arasındaki fark görülemiyor ve hala “ben de oradan vurayım diye demiyorum” yazılma ihtiyacı hissediliyorsa, devam etmeye gerek yok. Bir şeyler buldurmak için bir hayli uğraştırmışım anlaşılan. Aynısı olmamış, hatta aynısına yaklaşılamamış ama olsun. Rahatsızlık vermiş olmak bile yeterli benim için.
@ali, Yazıda 200 kez doğru yazılan şeyin bir yerde yanlış yazılmış olması yazarın bunu yanlış bilmediğini ortaya koyuyor. Bu yüzden net şekilde bu bir dil bilgisi hatası değil yazım hatasıdır. “…biraz daha özen göstermenizi rica edeceğim” ifadesiyse yazının geneline yayılmış bir yanlış kullanıma işaret ediyor ki böyle bir şeyin söz konusu olmadığının farkındasınız. Ahmet bu konudan bahsedince sayfa içinde “de”, “da” ve öncesinde boşluk bulunacak şekilde “ de” ve “ da” araması yaptım. “Jon Schaffer’da”daki hatayı tespit edebilmek için yazıyı bağlamıyla birlikte okumam gerekirdi. Yazı genelinde sistemli bir doğru kullanım olduğunu görünce detaylı bir okuma yapmaya gerek görmedim tabii ki.
Ahmet de ben de her gün kelimenin tam anlamıyla milyonlarca kişiye neşredilecek metinler üretiyor ve başka dil uzmanları tarafından üretilmiş olanlarını da katı standartlara bağlı olarak geliştirilmiş kalite kontrol süreçlerine dayanarak düzeltiyoruz. Kısacası hayatımız bu meseleleri “şey yapmak” üzerine kurulu, içiniz rahat olsun. Bilmenizi isterim ki 1200 küsur kelimelik bir metinde yazarından editörüne gözden kaçırılmış olan tek bir hata, katı “quality assurance” adımlarında dahi rapor edilmez. Profesyonel insan bunu konu yapmaz, düzeltmesini yapıp geçer.
Profesyonel olmayan (kazanç amacı gütmeyen) bu ortamdaysa kendinizi yıpratmanıza ve ofansif üslubunuza gerek yoktu.
-Şurada şu hata var.
-Teşekkürler.
yeterli olurdu. Yine de siteye yaptığınız katkı için teşekkür ederiz.
@ali, Geride bıraktığımız yazdan beri bu sitede inceleme yazıyorum ve size öncelikle şunu söyleyeyim; yazdığım her incelemeyi Ahmet Saraçoğlu’na göndermeden önce en azından 4 kez okur ve kendi hatalarımı düzeltirim. Gönderdikten sonra, belirli hatalar hâlâ mevcutsa onlar da bizzat onun tarafından düzeltilir ve sonrasında virgül kullanımından İngilizce kelimelerin Türkçeleştirilmesine değin hâlihazırda hata yaptığım hangi konu varsa bana geri bildirimi yapılır, ben de bir sonraki incelemelerimde elimden geldiğince kurallara uygun olarak yazılarımı daha iyi hale getirmeye çalışırım. Yine de hata çıkabilir, insanız çünkü.
İncelemeyi yazarken kaç kez “de”,”da” kullandığımı saymadım, ama Ahmet abinin ve eşinin saydığına göre eğer 207 kez kullanıp sadece birinde hata yaptıysam, bu hatam bir “gramer hatası” olsa bile kusura bakmayın; pireyi deve yapmaktır ve abartılı, hatta göze batan bir mükemmeliyetçilik anlayışıdır. Ayrıca ortada böyle bir durum varken, ilk yorumunuzda “-de’lere -da’lara biraz daha özen göstermenizi rica edeceğim. Anlık yorum yazmıyorsunuz, belki bir ikinci okuma yapılması size yardımcı olacaktır.” diyerek sanki yazdıklarımı hiç kontrol etmiyormuşum ve sitede yetkili kişilerce kontrol edilmiyormuş gibi bir ima bırakıyorsunuz. Ben ona rağmen, size yorumunuz için teşekkür edip dikkate alacağımı söyledim. Ahmet Saraçoğlu ise haklı gördüğü yerden tavrınızı eleştirip beni müdafaa ettiğindeyse sizin tavrınız birden çirkinleşmiş ve “rahatsızlık vermekten mutluluk duyar” konuma gelmiş.
Normalde bunları dile getirmeyi sevmem ama ben de Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarih Bölümü son sınıf öğrencisi, 26 yaşında ve bu yaşına değin kendini dil bilgisi, edebiyat vb. bir çok alanda geliştirmeye gayret gösteren, okumalar yapan biriyim. Almış olduğum zorunlu İngilizce ve Türkçe derslerini, bunca yıl okuduğum makale ve kitap sayısını, doğal olarak da akademik literatür ve kurallara nasıl aşina olduğumu detaylandırmayayım. Elbette bir çevirmen ya da bir dil bilimci kadar kuralları doğru biliyor olmayabilirim ama çalakalem şekilde yazacak biri olarak da itham edilemeyecek bir konumdayım.
Bunlar bir kenara, keşke biraz da, yeri geldiğinde 4 saatimi harcayıp mümkün olduğu kadar nitelikli bir hâle getirmeye çalıştığım incelememin muhtevası, sunduğum bakış açıları, katıldığınız ya da katılmadığınız noktaları, albümü nasıl yansıttığıma ilişkin düşünceleriniz hakkında bir şeyler söyleseydiniz bir “de”,”da” yı mesele yapmak yerine de ben de sizden bir şey kazansaydım. Buradan bakınca da yine kusura bakmayın ama tavrınız, ülkemizde politik, siyasi, dinî pek çok konuda kendini yenileyen bir tümör gibi gösteren “şekilcilikten” başka bir şey değil gibi görünüyor. Şu yorumları yazarken harcadığınız zamana yazık.
Bu ve buna benzer uyarıları asla yapmam. Şu anda da yaptığım aslında sosyal deney gibi bir şey.
Bak kardeşim gördün mü? Ne kadar da itici ve rahatsız edici bir olay? Böyle hayat geçmez. Gerçekten daha önemli sorunlarımız var. Düşünsene her dakika insanlar birbirini bu ve benzeri sebeplerden ötürü uyarıyor. Cidden hayat geçmez böyle.
@ali, 4 yıldır Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniyim. Öğrencilerime sizin yaklaşımınızla bu dili öğretmeye çalışmıyorum. Bu sayede de Türkçe’den nefret etmiyorlar.
@Ouz, Ukalalık yapmak istemem ama bize TDK eğitimi vermediler. 2 bin sayfalık gramer kitapları arasında beynimiz sikiliyordu. Farklı farklı bir sürü genel-geçer olmayan bilgi ile kafamızı dolduruyorlardı. Ve bu konudan bağımsız söylemeliyim ki sosyal medya sitelerinde vs. gramere aşırı bir dikkat göstermiyorum.
@deadhouse, Sadece dil meselesi değil, Allah aşkına hangi şeyi tastamam öğretiyorlar bize şu ülkede. Genel için konuşuyorum; Türkçe yarım yamalak, İngilizce yarım yamalak, beşerî bilimler tartışırken ortada en ufak bir metodoloji yok, çoğunun din zannettiği şey içinde yetiştiği geleneklerin çağlar boyunca bu günlere getirdiği birikimin bir kırması; çoğu açıp “kutsal kitabım” dediği şeyi okumaz, bilimsel tavır deseniz ortada, siyaset deseniz ortada. Hadi illa dil bilgisi sınırları içinde kalacaksak, burada “de”,”da” muhabbetleri, “dil bilgisi” ya da “dilbilim”in yazılış şekilleri hakkında konuşuyorsak biz, günlük hayatta Türkçe kelimelerin arasına İngilizce kelimeler serpiştirenlerin, mesajlaşırken sesli harfleri aradan atanların ya da Türkçe konuşurken kullandığı bazı kelimelerin Arapça ya da Farsça olduğunu unutanların/bilmeyenlerin, akademik ve resmi yazışmadaki kuralları korurken günlük hayatta sözlü olarak konuştuğu dile dikkat etmeyenlerin yatacak yeri yok o halde.
Dilimizin değerlerini korumakla bir sorunum yok, ancak dil dediğimiz şey evrimleşen, zamanla kaybolabilen ya da dönüşebilen, türevleriyle alışveriş yapabilen devinimsel bir araç ve dünyada madde ya da kavram/düşünce statik haliyle kalmıyor, sürekli değişiyor. O yüzden dil değerlerini koruyacağım derken kullandığımız dili bir fetişe çevirmeyi de doğru bulmuyorum. Hata yapmadan hata düzeltilemez, hataların düzeltilmesine ihtiyaç duymadığımız mükemmellikte bir dünya ve uygarlıkta da yaşamıyoruz. Dilin gereklerini yerine getirirsiniz, ama bir hata olduğunda Orta Çağ’daki engizitörler gibi davranmak doğruculuk değil, sakıncalı bir inisiyatif olur. Hiçbirimiz bu dili hatasız kılamayız, kendimizce mümkün olan en doğru şekilde kullanmaya gayret edebiliriz sadece.
@deadhouse, Virgülleri kullanma konusunda biraz zaafım var, o yüzden dediğiniz doğrudur. Teşekkür ederim, daha uygun bir kullanıma getirmeye çalışıyorum hâlâ.
Fonda çalan şarkı “Mirkelam – Mutlu olmak istiyorum”
Iced Earth benim gitar çalmayı öğrendiğim grup diyebilirim. Debut album ve Night Of The Stormrider olmasa olmazdık. Yıllarca bu iki cd yi takıp baştan sona, re diyeze aldığım ibanez gitarımla, albümü çalıp bitire bitire sağ bileğim piston gibi oldu. Bu kadar iyi iki albümün üzerine AYI YOGİ’nin vokale geldiği bu albümün 10 puan aldığını görmek beni ziyadesiyle üzdü. Tabii ki bunlar subjektif mevzular. Fakat bu albümle beraber, 90ların efsane Thrash grubu olabilecekken küçük kızları yataklarının altında ağlatan bir gruba dönüştü Iced Earth. Bu albümden sonra gelen Dark Saga faciası zaten apayrı bir olay.
Something Wicked This Way Comes albümünde biraz ölü toprağını üzerinden atan grup, sonrasında vokalde Tim Owens ile tekrar thrashli günlerine döndü ama asla eskisi gibi olmadı çünkü Ayı Yogi bir kere grubun önüne geçmişti artık. Bu olayı 2. Ayı Yogi dönemi ve dikiş tutmaması üzerine Ayı Yogi taklidi yapabilen adamın gruba gelişi izledi…
Uzun lafın kısası -o kadar uzun uzadıya yazmışsınız, elinize sağlık ama- bu albüm tam bir rezalet ve Iced Earth’ün çöktüğü albüm.
Okur notunun bu kadar yüksek olmasını da anlayamadım. Sanırım bu albüme bu kadar yüksek not verenler orijinal Iced Earth sound ve tarzından haberdar değiller. Ben albüme not olarak 1 verdim, 0 yoktu.
Bence bu hatanın CON ŞEFIR da o kadar farkında ki ilk albümdeki EFSANE VOKAL Gene Adam ile Purgatory’i diriltip geçtiğimiz senelerde linkini koyduğum kaydı yayınladı.
İlk iki Iced Earth albümünü dinleyip dinletiniz. Sonrasına ise itibar etmeyiniz. Teşekkürler
Yazı biterken çalan şarkı “Ümit Sayın – Gül Beyaz Gül”
@Savaş, Saygı duyuyorum görüşlerinize ve teşekkür ederim yorumunuz için. Iced Earth, her şeyiyle çok iyi bildiğim ve hâkim olduğum bir grup değildi ama en azından “Burnt Offerings” albümünün bana yansıttıkları ve meselenin genelinde sahip olduğu içeriği itibariyle, tanımladığınız kadar aşağıda bir yere sahip olduğuna kesinlikle katılmıyorum. Zevkler ve renkler meselesinden ötürü albüm hakkındaki görüşleriniz elbette makul karşılanabilir ama “Ben albüme not olarak 1 verdim, 0 yoktu.” demek de ne bileyim… Sanki albümdeki müzisyenliğe haksızlık gibi en basitinden.
kritiğin yazıldığı gün bilerek yorum yapmamıştım sonraya saklarım diye düşünmüştüm. sitede bi gezinirken tekrar hatırladım ve geri dönmek istedim çünkü kritiği çok beğenmiştim. tekrar tartışma alevlendirmek gibi bir niyetim de yok, o yüzden sadece PLAGUE nickli arkadaşın yorumu çok iyi diyip albümün kritiğinin de çok güzel olduğunu söyleyip gitmek istiyorum.
son olarak kritiği yazan arkadaşın da dediği gibi keşke albümle ilgili katıldığımız, katılmadığımız noktaları yazıp tartışsaydık ama yorumları okuduktan sonra benim bile içimden gelmedi.
@killyourselfchuck, Anlayışlı yorumunuz için teşekkür ederim öncelikle. İncelemeyi beğenmiş olmanıza da gerçekten sevindim.
Albümle ilgili konuşmak yerine meselelerin bu şekilde gelişmesi konusu için son olarak diyebileceğim şey de “sağlık olsun” olur. Yazacağım diğer başka incelemelerde elbet albüm odaklı tartışmalar da olur hocam. O yüzden, şahsen söylemem gerekirse; katılımınızı her daim bekliyor olacağım.
Ayı yogiymiş bilmem neymiş millet kafayı yemiş.. İlk albümde de miki fare söylüyor.. Barlow benim için metalin başına gelmiş en iyi 3 – 5 vokalden biridir..
Iced earth ün en sevdiğin ve tek sevdiğim albümü. Yeterince chersy olmadığı için power metal camiasında pek sevilmemesi notmal.
Albüm gerçekten muazzam ve metal müzik dünyasina bir örnek. Wallpaper imi bu album kapagiyla degistirdikten sonra bu yaziyi gormek tuhaf oldu biraz ürperdim. Iced Earth ünde tam olarak hissettirdigi sey bu bu albümle. Dystopia albümüne kadar her albümünü seviyorum Iced Earth ün ama Iced Earth ün en büyük eseri Alive in Athens gercekten. Sadece Alive in Athens den ibaret olsa bile dünyalara yeticek bi konser herşeyiyle.
Kritik yazarına çok teşekkür ederim, Iced Earth dinlemek, içine girmek istediğim bir gruptu, kritiği ve puanları görünce dinledim albümü ve çok beğendim. Dante’s Inferno’yu art arda 4 5 kez dinlemişimdir. Süper bir albümmüş gerçekten.
27.10.2019
@Rust in Peace., Ben de aynı şekilde çok teşekkür ederim güzel yorumun için, eğer sonucunda sevebildiğin bir grubu dinlemene katkım olduysa ne mutlu bana da.
Hocam yazı için teşekkürler; ancak, acizane, -de’lere -da’lara biraz daha özen göstermenizi rica edeceğim. Anlık yorum yazmıyorsunuz, belki bir ikinci okuma yapılması size yardımcı olacaktır.
27.10.2019
@ali, yazıda yanlış kullanılmış tek bir tane “-de” “-da” ya da “de” “da” gösterebilir misin?
Ben baktım, dikkatimden kaçan yoksa yazı o açıdan kusursuz durumda.
27.10.2019
@ali, Rica ederim. Normalde Ahmet abi bilir yazarken dil kullanımına ne kadar dikkat ettiğimi, hatalarım olduğunda da ona göre uyarır beni. Ama insanlık hali, arada yazım hataları çıkarsa affola. Yorumunu elbette dikkate alacağım, teşekkürler.
27.10.2019
@Noshophoros, hayır sen herhangi bir hata yapmamışsın, her yazında olduğu gibi bu yazın da dil bilgisi açısından düzgündü. Eşim Güzide de kontrol etti; yazıdaki tüm de, da ve -de, -da kullanımların %100 doğru.
@ali, acaba bazı kuralları yanlış biliyor olabilir misin?
27.10.2019
@Ahmet Saraçoğlu, Eyvallah öyleyse.
27.10.2019
@Ahmet Saraçoğlu, yani hocam bari bu üslupta söylemeseydiniz ama şunu görmüyorsanız, şanssızlık büyük: “Grubun beyni Jon Schaffer’da keza bir ritim gitarist olarak rif yazımındaki yeteneğini, o sıralarda müzik endüstrisine olan kızgınlığıyla da birleştirerek, yazdığı karanlık ve gaz riflerle muntazam bir biçimde gösteriyor”…
“Schaffer da” olması gerektiği çok açık değil mi sizce de?
28.10.2019
@ali, tamam bir tanesi gözümden kaçmış, onda haklısın.
Sen “-de’lere -da’lara biraz daha özen göstermenizi rica edeceğim” deyince, yazıda bayağı hatalı bir -de, -da, de ve da kullanımı olduğunu düşündüğüne inanarak o şekilde yazdım. Halbuki toplam 207 de, da, -de ve -da kullanımından 1 tanesinde hata var.
Ben olsaydım, “şu cümlede “de” ayrı yazılacak, düzeltirseniz iyi olur” falan derdim. Öyle bir uyarıyla gelmişsin ki kuralları ters bildiğini; ayrı olması gereklerin birleşik, birleşik olması gerekenlerin ayrı olması gerektiğini düşündüğünü varsaydım.
Yine de uyarı için teşekkürler; bu tek bir hatayı konuşuyor olmak bile iyi bir şey. Dil bilgisi konusu PA açıldığından bu yana sitede en önem verdiğimiz konulardan biri. Bugüne dek sırf gereğinden fazla dil bilgisi ve yazım yanlışı olduğu için reddettiğimiz pek çok konuk albüm incelemesi oldu.
28.10.2019
@Ahmet Saraçoğlu, “yazıda yanlış kullanılmış tek bir tane “-de” “-da” ya da “de” “da” gösterebilir misin?” Evet, gösterebilirim ve gösterdim de… Yazıyı yazan kişi, aşağıya yorum yapan kişiler, siz ve eşiniz, o bariz hatayı da bulamadınız ve hatanın olmadığını (yani benim uydurduğumu veya yalan söylediğimi) iddia ettiniz. Şimdi birden fazla hata soruyorsunuz. Olmadığına emin misiniz? Yoksa birkaç gün daha topluca gramer hatası aramaya devam etmek ister misiniz? Sadece teşekkür etmek yetmez, aynı zamanda özür de dilemelisiniz ama üstten bakan, emin olan, asla yanılmayan, en iyi bilen üslubunuz hep aynı…
28.10.2019
@ali, benim amacım siteye katkı yapan bir insanın haksız yere töhmet altında bırakılmasını engellemek ve onu gerektiği şekilde savunmaktı. Senin ilk yorumunu okuyan birisi, incelemeyi okumadığı takdirde Emir’in bu dil bilgisi kuralını hiç bilmediğini, PA’nın da bu konuya önem vermeden gelen her şeyi olduğu gibi yayınladığını düşünür.
Gözümden kaçan bir şey olduğunu kabul ettim ve çok önem verdiğimiz bu konuya parmak bastığın için sana teşekkür ettim. Sense bir anda olayı kişiselleştirmeye, beni kötü göstermeye ve tıpkı Emir’e yönelik tutumunda olduğu gibi hiç gerek olmayan bir noktaya çıkarmaya çalışıyorsun.
Bence bu sağlıklı bir yaklaşım değil. Aşağıda eşimin de yazdığı üzere, hatayı söylemen ve benim de sana teşekkür ederek hatayı düzeltmem ile sonuçlanacak basit bir olayı “benden özür dileyin” gibi kaygı uyandırıcı noktalara taşıman da biraz düşündürücü.
27.10.2019
@Noshophoros, de’leri ve da’ları doğru ayırmışsın. Virgüllerde problem var biraz. O da çok önemli değil. Bağlaçlardan ve zarf-fiil eklerinden sonra virgül konmuyor. Yazıda baya var örneği. Ya zaten önemli olan yazının anlaşılır düzeyde olması. Aşırı şey yapmaya gerek yok.
27.10.2019
@deadhouse, aşırı şey yapmaya gerek var. Bu bir dil ve her dil gibi kuralları var. Benim canım alaudkdmekj kdkdjem ndjdjs yazmak istediğinde nasıl karşı tarafa aktaramayacağımı bilmeliysem, siz de aynı şekilde dilin net kurallarını takip etmelisiniz. Bir boşluk ile bir düzine harf arasındaki farkı bildiğimi lütfen hesaba katınız. Teşekkürler.
28.10.2019
@ali, “ben de oradan vurayım” diye söylemiyorum, ama senin ilk mesajındaki “acizane” de yanlış yazılmış, “âcizane” olması gerekiyor.
28.10.2019
@Ahmet Saraçoğlu, yazım yanlışı ile gramer hatası arasındaki fark görülemiyor ve hala “ben de oradan vurayım diye demiyorum” yazılma ihtiyacı hissediliyorsa, devam etmeye gerek yok. Bir şeyler buldurmak için bir hayli uğraştırmışım anlaşılan. Aynısı olmamış, hatta aynısına yaklaşılamamış ama olsun. Rahatsızlık vermiş olmak bile yeterli benim için.
28.10.2019
@ali, Yazıda 200 kez doğru yazılan şeyin bir yerde yanlış yazılmış olması yazarın bunu yanlış bilmediğini ortaya koyuyor. Bu yüzden net şekilde bu bir dil bilgisi hatası değil yazım hatasıdır. “…biraz daha özen göstermenizi rica edeceğim” ifadesiyse yazının geneline yayılmış bir yanlış kullanıma işaret ediyor ki böyle bir şeyin söz konusu olmadığının farkındasınız. Ahmet bu konudan bahsedince sayfa içinde “de”, “da” ve öncesinde boşluk bulunacak şekilde “ de” ve “ da” araması yaptım. “Jon Schaffer’da”daki hatayı tespit edebilmek için yazıyı bağlamıyla birlikte okumam gerekirdi. Yazı genelinde sistemli bir doğru kullanım olduğunu görünce detaylı bir okuma yapmaya gerek görmedim tabii ki.
Ahmet de ben de her gün kelimenin tam anlamıyla milyonlarca kişiye neşredilecek metinler üretiyor ve başka dil uzmanları tarafından üretilmiş olanlarını da katı standartlara bağlı olarak geliştirilmiş kalite kontrol süreçlerine dayanarak düzeltiyoruz. Kısacası hayatımız bu meseleleri “şey yapmak” üzerine kurulu, içiniz rahat olsun. Bilmenizi isterim ki 1200 küsur kelimelik bir metinde yazarından editörüne gözden kaçırılmış olan tek bir hata, katı “quality assurance” adımlarında dahi rapor edilmez. Profesyonel insan bunu konu yapmaz, düzeltmesini yapıp geçer.
Profesyonel olmayan (kazanç amacı gütmeyen) bu ortamdaysa kendinizi yıpratmanıza ve ofansif üslubunuza gerek yoktu.
-Şurada şu hata var.
-Teşekkürler.
yeterli olurdu. Yine de siteye yaptığınız katkı için teşekkür ederiz.
28.10.2019
@ali, Geride bıraktığımız yazdan beri bu sitede inceleme yazıyorum ve size öncelikle şunu söyleyeyim; yazdığım her incelemeyi Ahmet Saraçoğlu’na göndermeden önce en azından 4 kez okur ve kendi hatalarımı düzeltirim. Gönderdikten sonra, belirli hatalar hâlâ mevcutsa onlar da bizzat onun tarafından düzeltilir ve sonrasında virgül kullanımından İngilizce kelimelerin Türkçeleştirilmesine değin hâlihazırda hata yaptığım hangi konu varsa bana geri bildirimi yapılır, ben de bir sonraki incelemelerimde elimden geldiğince kurallara uygun olarak yazılarımı daha iyi hale getirmeye çalışırım. Yine de hata çıkabilir, insanız çünkü.
İncelemeyi yazarken kaç kez “de”,”da” kullandığımı saymadım, ama Ahmet abinin ve eşinin saydığına göre eğer 207 kez kullanıp sadece birinde hata yaptıysam, bu hatam bir “gramer hatası” olsa bile kusura bakmayın; pireyi deve yapmaktır ve abartılı, hatta göze batan bir mükemmeliyetçilik anlayışıdır. Ayrıca ortada böyle bir durum varken, ilk yorumunuzda “-de’lere -da’lara biraz daha özen göstermenizi rica edeceğim. Anlık yorum yazmıyorsunuz, belki bir ikinci okuma yapılması size yardımcı olacaktır.” diyerek sanki yazdıklarımı hiç kontrol etmiyormuşum ve sitede yetkili kişilerce kontrol edilmiyormuş gibi bir ima bırakıyorsunuz. Ben ona rağmen, size yorumunuz için teşekkür edip dikkate alacağımı söyledim. Ahmet Saraçoğlu ise haklı gördüğü yerden tavrınızı eleştirip beni müdafaa ettiğindeyse sizin tavrınız birden çirkinleşmiş ve “rahatsızlık vermekten mutluluk duyar” konuma gelmiş.
Normalde bunları dile getirmeyi sevmem ama ben de Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarih Bölümü son sınıf öğrencisi, 26 yaşında ve bu yaşına değin kendini dil bilgisi, edebiyat vb. bir çok alanda geliştirmeye gayret gösteren, okumalar yapan biriyim. Almış olduğum zorunlu İngilizce ve Türkçe derslerini, bunca yıl okuduğum makale ve kitap sayısını, doğal olarak da akademik literatür ve kurallara nasıl aşina olduğumu detaylandırmayayım. Elbette bir çevirmen ya da bir dil bilimci kadar kuralları doğru biliyor olmayabilirim ama çalakalem şekilde yazacak biri olarak da itham edilemeyecek bir konumdayım.
Bunlar bir kenara, keşke biraz da, yeri geldiğinde 4 saatimi harcayıp mümkün olduğu kadar nitelikli bir hâle getirmeye çalıştığım incelememin muhtevası, sunduğum bakış açıları, katıldığınız ya da katılmadığınız noktaları, albümü nasıl yansıttığıma ilişkin düşünceleriniz hakkında bir şeyler söyleseydiniz bir “de”,”da” yı mesele yapmak yerine de ben de sizden bir şey kazansaydım. Buradan bakınca da yine kusura bakmayın ama tavrınız, ülkemizde politik, siyasi, dinî pek çok konuda kendini yenileyen bir tümör gibi gösteren “şekilcilikten” başka bir şey değil gibi görünüyor. Şu yorumları yazarken harcadığınız zamana yazık.
28.10.2019
@Noshophoros, “Dilbilim ayrı yazılmaz”
Bu ve buna benzer uyarıları asla yapmam. Şu anda da yaptığım aslında sosyal deney gibi bir şey.
Bak kardeşim gördün mü? Ne kadar da itici ve rahatsız edici bir olay? Böyle hayat geçmez. Gerçekten daha önemli sorunlarımız var. Düşünsene her dakika insanlar birbirini bu ve benzeri sebeplerden ötürü uyarıyor. Cidden hayat geçmez böyle.
28.10.2019
@ali, 4 yıldır Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniyim. Öğrencilerime sizin yaklaşımınızla bu dili öğretmeye çalışmıyorum. Bu sayede de Türkçe’den nefret etmiyorlar.
28.10.2019
@deadhouse, Hocam Türkçeden olacak.
28.10.2019
@Ouz, Ukalalık yapmak istemem ama bize TDK eğitimi vermediler. 2 bin sayfalık gramer kitapları arasında beynimiz sikiliyordu. Farklı farklı bir sürü genel-geçer olmayan bilgi ile kafamızı dolduruyorlardı. Ve bu konudan bağımsız söylemeliyim ki sosyal medya sitelerinde vs. gramere aşırı bir dikkat göstermiyorum.
28.10.2019
@deadhouse, Sadece dil meselesi değil, Allah aşkına hangi şeyi tastamam öğretiyorlar bize şu ülkede. Genel için konuşuyorum; Türkçe yarım yamalak, İngilizce yarım yamalak, beşerî bilimler tartışırken ortada en ufak bir metodoloji yok, çoğunun din zannettiği şey içinde yetiştiği geleneklerin çağlar boyunca bu günlere getirdiği birikimin bir kırması; çoğu açıp “kutsal kitabım” dediği şeyi okumaz, bilimsel tavır deseniz ortada, siyaset deseniz ortada. Hadi illa dil bilgisi sınırları içinde kalacaksak, burada “de”,”da” muhabbetleri, “dil bilgisi” ya da “dilbilim”in yazılış şekilleri hakkında konuşuyorsak biz, günlük hayatta Türkçe kelimelerin arasına İngilizce kelimeler serpiştirenlerin, mesajlaşırken sesli harfleri aradan atanların ya da Türkçe konuşurken kullandığı bazı kelimelerin Arapça ya da Farsça olduğunu unutanların/bilmeyenlerin, akademik ve resmi yazışmadaki kuralları korurken günlük hayatta sözlü olarak konuştuğu dile dikkat etmeyenlerin yatacak yeri yok o halde.
Dilimizin değerlerini korumakla bir sorunum yok, ancak dil dediğimiz şey evrimleşen, zamanla kaybolabilen ya da dönüşebilen, türevleriyle alışveriş yapabilen devinimsel bir araç ve dünyada madde ya da kavram/düşünce statik haliyle kalmıyor, sürekli değişiyor. O yüzden dil değerlerini koruyacağım derken kullandığımız dili bir fetişe çevirmeyi de doğru bulmuyorum. Hata yapmadan hata düzeltilemez, hataların düzeltilmesine ihtiyaç duymadığımız mükemmellikte bir dünya ve uygarlıkta da yaşamıyoruz. Dilin gereklerini yerine getirirsiniz, ama bir hata olduğunda Orta Çağ’daki engizitörler gibi davranmak doğruculuk değil, sakıncalı bir inisiyatif olur. Hiçbirimiz bu dili hatasız kılamayız, kendimizce mümkün olan en doğru şekilde kullanmaya gayret edebiliriz sadece.
28.10.2019
@Noshophoros, % 100 haklısın. Ne diyeyim, her şeyi söylemişsin zaten.
28.10.2019
@deadhouse, Fakat şaka yaptımdı.
28.10.2019
@deadhouse, Virgülleri kullanma konusunda biraz zaafım var, o yüzden dediğiniz doğrudur. Teşekkür ederim, daha uygun bir kullanıma getirmeye çalışıyorum hâlâ.
Elinizesağlıkgüzelbiryazıolmuş.ayrıcalazımolurbelkidiyeşunubırakıpgidiyorum.
https://iskur.gov.tr
28.10.2019
@P L A G U E, bnde katlyrm bu yoruma. Çok ii bi yazı olmş
Fonda çalan şarkı “Mirkelam – Mutlu olmak istiyorum”
Iced Earth benim gitar çalmayı öğrendiğim grup diyebilirim. Debut album ve Night Of The Stormrider olmasa olmazdık. Yıllarca bu iki cd yi takıp baştan sona, re diyeze aldığım ibanez gitarımla, albümü çalıp bitire bitire sağ bileğim piston gibi oldu. Bu kadar iyi iki albümün üzerine AYI YOGİ’nin vokale geldiği bu albümün 10 puan aldığını görmek beni ziyadesiyle üzdü. Tabii ki bunlar subjektif mevzular. Fakat bu albümle beraber, 90ların efsane Thrash grubu olabilecekken küçük kızları yataklarının altında ağlatan bir gruba dönüştü Iced Earth. Bu albümden sonra gelen Dark Saga faciası zaten apayrı bir olay.
Something Wicked This Way Comes albümünde biraz ölü toprağını üzerinden atan grup, sonrasında vokalde Tim Owens ile tekrar thrashli günlerine döndü ama asla eskisi gibi olmadı çünkü Ayı Yogi bir kere grubun önüne geçmişti artık. Bu olayı 2. Ayı Yogi dönemi ve dikiş tutmaması üzerine Ayı Yogi taklidi yapabilen adamın gruba gelişi izledi…
Uzun lafın kısası -o kadar uzun uzadıya yazmışsınız, elinize sağlık ama- bu albüm tam bir rezalet ve Iced Earth’ün çöktüğü albüm.
Okur notunun bu kadar yüksek olmasını da anlayamadım. Sanırım bu albüme bu kadar yüksek not verenler orijinal Iced Earth sound ve tarzından haberdar değiller. Ben albüme not olarak 1 verdim, 0 yoktu.
Bence bu hatanın CON ŞEFIR da o kadar farkında ki ilk albümdeki EFSANE VOKAL Gene Adam ile Purgatory’i diriltip geçtiğimiz senelerde linkini koyduğum kaydı yayınladı.
İlk iki Iced Earth albümünü dinleyip dinletiniz. Sonrasına ise itibar etmeyiniz. Teşekkürler
Yazı biterken çalan şarkı “Ümit Sayın – Gül Beyaz Gül”
https://youtu.be/MlpWHZeA61U
01.11.2019
@Savaş, 10 gibi bir puanı yüksek görmeni anlayabiliyorum ama sence de 1 çok düşük bir puan değil mi bu albüm için?
03.11.2019
@Savaş, Saygı duyuyorum görüşlerinize ve teşekkür ederim yorumunuz için. Iced Earth, her şeyiyle çok iyi bildiğim ve hâkim olduğum bir grup değildi ama en azından “Burnt Offerings” albümünün bana yansıttıkları ve meselenin genelinde sahip olduğu içeriği itibariyle, tanımladığınız kadar aşağıda bir yere sahip olduğuna kesinlikle katılmıyorum. Zevkler ve renkler meselesinden ötürü albüm hakkındaki görüşleriniz elbette makul karşılanabilir ama “Ben albüme not olarak 1 verdim, 0 yoktu.” demek de ne bileyim… Sanki albümdeki müzisyenliğe haksızlık gibi en basitinden.
kritiğin yazıldığı gün bilerek yorum yapmamıştım sonraya saklarım diye düşünmüştüm. sitede bi gezinirken tekrar hatırladım ve geri dönmek istedim çünkü kritiği çok beğenmiştim. tekrar tartışma alevlendirmek gibi bir niyetim de yok, o yüzden sadece PLAGUE nickli arkadaşın yorumu çok iyi diyip albümün kritiğinin de çok güzel olduğunu söyleyip gitmek istiyorum.
son olarak kritiği yazan arkadaşın da dediği gibi keşke albümle ilgili katıldığımız, katılmadığımız noktaları yazıp tartışsaydık ama yorumları okuduktan sonra benim bile içimden gelmedi.
kritik için tekrar teşekkürler
03.11.2019
@killyourselfchuck, Anlayışlı yorumunuz için teşekkür ederim öncelikle. İncelemeyi beğenmiş olmanıza da gerçekten sevindim.
Albümle ilgili konuşmak yerine meselelerin bu şekilde gelişmesi konusu için son olarak diyebileceğim şey de “sağlık olsun” olur. Yazacağım diğer başka incelemelerde elbet albüm odaklı tartışmalar da olur hocam. O yüzden, şahsen söylemem gerekirse; katılımınızı her daim bekliyor olacağım.
Ben de size teşekkür ederim tekrardan.
Ayı yogiymiş bilmem neymiş millet kafayı yemiş.. İlk albümde de miki fare söylüyor.. Barlow benim için metalin başına gelmiş en iyi 3 – 5 vokalden biridir..