28 dakika süren albümler bana garip şekilde çekici geliyor. Bunun derinlerdeki sebebi albümü hızlıca dinleyip sindirebilme (ve inceleyebilme) imkânı olsa da asıl sebebi “Reign in Blood”la aynı süreyi paylaşmaları nedeniyle albümün böyle kısa sürede tokatlayıp geçecek bir şey olacağına dair kendimi şartlamam olabilir. Sonuçta bir albüm 28 dakika sürüyorsa ya thrash metaldir, ya death metaldir, ya crust’tır, ya hardcore punk’tır, ya da d-beat falandır.
Bugün karşımızda duran albüm Californialı hardcore grubu TERROR’ın yedinci çalışması “Total Retaliation”. Kuzeni thrash metalle kıyaslandığında öfkesini çok daha direkt, ufak dozlarda ve vurup kaçarcasına sergileyen hardcore, pek çok açıdan “Yumruklar Konuştu” manşetlerini hatırlatan bir karaktere sahip. TERROR’ın bu albümde yaptığı da aynen bu hissi veren ani ve kısa süreli bir kavgayı anımsatıyor. Ortalama şarkı süresinin 2,5 dakikanın altında olduğu “Total Retaliation”da, TERROR’dan alışık olduğumuz -aslında türden alışık olduğumuz- her şeyle karşılaşıyoruz.
Grubun yapmayı amaçladığı ve başarılı olduğu başlıca konu, şarkıların nakaratlarını vurucu hâle getirmek. “Break the Lock” gibi şarkıların nakaratları tam da mikrofonu kalabalığa uzatıp onlara söyletme felsefesine göre kurulmuş. Son derece dolambaçsız, net, lafı gevelemeyen yapıdaki sözler sayesinde neredeyse tüm şarkılar akılda kalıcı bir karakter oluşturmayı başarıyor. Burada söylenmesi gereken hardcore gruplarının birbirlerinin muadili olmaktan kaçınmak adına yaptıkları farklılaşma çabaları. TERROR’ın bu konudaki çözümlerinden birisi, “In Spite of These Times”ta çok leziz bir örneği görülebilen gitar soloları. Bence grup bu soloları çok daha cömertçe kullanabilir ve müziğinin direktliğine zeval vermeden daha canlı hâle gelebilir.
Albüme adını veren ve hardcore punk’a kayan şarkıların yanı sıra, HATEBREED’vari metallic hardcore anları da “Total Retaliation”da pek çok kez karşımıza çıkıyor. Vokalist Scott Vogel’ın bağırmaları sayesinde tüm albüm “HARDKOR ULAN!” diye bağırsa da zaman zaman arkada bildiğin thrash metale kayan anlık saldırılar da olmuyor değil. “Total Retaliation”ın 28 dakikalık kısa süresi içinde aklınızda kalmaması imkânsız iki şarkı ise açılışı yapan “This World Never Wanted Me” ve “Post Armageddon Interlude”.
İlkinin akılda kalma sebebi albümü açması ve büyük oranda çıplak gitar+vokal şeklinde ilerleyen ilk yarısından dolayı tam bir hardcore manifestosu olması. Hardcore konusunda bilgisi olmayan birine bu şarkının başındaki demeç kıvamındaki vokalleri dinletirseniz, “vay anam bu da neymiş” demesi gayet olası. Aklınızda kalacak diğer şarkı olan “Post Armageddon Interlude” ise TERROR albümün orta yerinde birden rap yapmaya karar vermesi dolayısıyla ortaya çıkan 1,5 dakikalık bir rap geçişi. Sevip sevmemek size kalmış; bence albüme ekstra bir artı katmıyor ama şikâyetçi de değilim. Önemli olan bu şarkının arkasından gelen “Spirit of Sacrifice”ın hayvan gibi groove’uyla ortalığı yıkıp geçmesi.
“Total Retaliation”a dair hoşuma giden şeylerden biri de “hardcore yapıyoruz, dümdüz yardırsak yeter” düşüncesine çok kapılmadan, besteler üzerinde ince ince çalışmış olmaları. Bilhassa nakaratlarda öne çıkan ortalığı kırıp dökme ihtiyacı, şarkıların diğer kısımlarına da verilen özen sayesinde albümü daha uzun ömürlü ve dinlenilir kılıyor. “Behind the Bars”ın tüm iskeleti ve trafiği ile kapanışı yapan nefis “Resistant to Change”in hit potansiyeli bu duruma örnek.
“Total Retaliation” alışık olduğumuz tarzda, yeni bir şeyler yapmaya kasmayan, direkt, net ve canlı bir hardcore albümü. Türü seviyorsanız zevk almamanız için bir neden göremiyorum, dolayısıyla da gaza gelmeye ayırabileceği 28 dakikası olan tüm hardcore severlere öneriyorum.
Kadro Scott Vogel: Vokal
Jordan Posner: Gitar
Martin Stewart: Gitar
David Wood: Bas
Nick Jett: Davul
Şarkılar 1. This World Never Wanted Me
2. Mental Demolition
3. Get Off My Back
4. One More Enemy
5. Break The Lock
6. In Spite Of These Times
7. Total Retaliation
8. Post Armageddon Interlude
9. Spirit Of Sacrifice
10. I Don't Know You
11. Behind The Bars
12. Suffer The Edge Of The Lies
13. Resistant To The Changes
Tam düşüncelerime paralel, çok güzel bir inceleme olmuş. Metalden çok Punk Rock sempatisine sahip olduğumdan sanırım, kısa albümler bana da çok çekici geliyor. Bir ara o kadar takıntı yapmıştım ki 40 dakikadan daha kısa albümler haricinde bir şey dinlememe kararı almış ve hakikaten kötü bir şeyle de karşılaşmamıştım. Baba grupların en iyi albümleri hep en kısa olanlarıydı. Punk, Hardcore, Reign in Blood vari Thrash ve Motörhead benzeri gaz albümler ya da kendinden emin Heavy ve Extreme Metal albümler hep bu özellikteydi. Hele ki 30-35 dk’nın da altındakiler bayağı heyecanlı albümler oluyor.
Tabi ben Blackwater Park’ın ortasında; “Yeter yahu ne güzel gaz gidiyorduk, aynı arpeji 16′ıncı kez tekrar geçiyoruz.” diye fenalık geçiren, King Crimson’ın Moonchild’ında can veren bir dinleyici olarak uzunluk düşmanlığının bu noktasında hem yazardan, hem de okur notunun düşüklüğüne bakılırsa pek çok dinleyiciden ayrılmakla kalmayıp, yolda pıçaklanma riskiyle karşılaştığımı da biliyorum :) Neyse, sonuçta bu senenin en iyi işleri genelde 50 dakikanın üzerinde albümler oldu. Ama böylesini de özlemişim.
Ne gaz albümmüs anasını satayım, arabalara pogo yapasım geldi. Hardcore muş, Crust mış, Thrash miş ne farkeder. İçimde ateşi yaktı mı yaktı, en babasından metal bu. Max Cavalera nın yapmak istediği müziğin daha cüretlisini yapmışlar. Dal diskografiye.
Teşekkürler Pasifagresif.
Tam düşüncelerime paralel, çok güzel bir inceleme olmuş. Metalden çok Punk Rock sempatisine sahip olduğumdan sanırım, kısa albümler bana da çok çekici geliyor. Bir ara o kadar takıntı yapmıştım ki 40 dakikadan daha kısa albümler haricinde bir şey dinlememe kararı almış ve hakikaten kötü bir şeyle de karşılaşmamıştım. Baba grupların en iyi albümleri hep en kısa olanlarıydı. Punk, Hardcore, Reign in Blood vari Thrash ve Motörhead benzeri gaz albümler ya da kendinden emin Heavy ve Extreme Metal albümler hep bu özellikteydi. Hele ki 30-35 dk’nın da altındakiler bayağı heyecanlı albümler oluyor.
Tabi ben Blackwater Park’ın ortasında; “Yeter yahu ne güzel gaz gidiyorduk, aynı arpeji 16′ıncı kez tekrar geçiyoruz.” diye fenalık geçiren, King Crimson’ın Moonchild’ında can veren bir dinleyici olarak uzunluk düşmanlığının bu noktasında hem yazardan, hem de okur notunun düşüklüğüne bakılırsa pek çok dinleyiciden ayrılmakla kalmayıp, yolda pıçaklanma riskiyle karşılaştığımı da biliyorum :) Neyse, sonuçta bu senenin en iyi işleri genelde 50 dakikanın üzerinde albümler oldu. Ama böylesini de özlemişim.
Ne gaz albümmüs anasını satayım, arabalara pogo yapasım geldi. Hardcore muş, Crust mış, Thrash miş ne farkeder. İçimde ateşi yaktı mı yaktı, en babasından metal bu. Max Cavalera nın yapmak istediği müziğin daha cüretlisini yapmışlar. Dal diskografiye.
Teşekkürler Pasifagresif.