Macaristan, kapsamlı dosyamızda da yeterince bahsettiğimiz üzere, metal konusunda sınırlı bir ülke. Metal dünyasında öyle ya da böyle bilinen birkaç grup, Macar dinleyiciler tarafından bile tam olarak kabul edilmiş, bilinir olmuş değiller. Bu ortamda müzik yapan gruplardan biri de black metali yakından takip eden dinleyicilerin tanıdığı SEAR BLISS.
Macaristan ve black metal dendiğinde elbette ki akıllara önemli şeyler geliyor. TORMENTOR ve efsane demosu “Anno Domini” mi dersiniz, Attila Csihar mı dersiniz… SEAR BLISS’in de onlardan geri kalır yanı yok aslında; 25 yıllık bir kariyer, hepsi belli bir kalitenin üstünde 8 albüm. Şu anda bahsetmekte olduğum “Letters From the Edge” de grubun karakteristik özelliklerini, samimi black metalini önümüze koyan bir çalışma. SUMMONING epikliği, EMPEROR yırtıcılığı ve bu ikisi olunca doğal olarak vücut bulan doksanlar karakteriyle, SEAR BLISS bunca zamandır kendisini keşfetme fırsatı bulamamış dinleyiciler için gerçekten de güzel bir cevher niteliği taşıyor.
SEAR BLISS’i özel kılan konuların başında, grubun trombon kullanması ve atmosfer yaratan sesler ve gayet dozunda klavye kullanımı ile bunu müziğine ihtişam katmak için olaya dâhil etmesi. SEAR BLISS öyle leş, pislik bir black metal yapmıyor. Kederli, yer yer melankolik, yeri geldiğinde blast beat’e abanan, gayet kıvamında ve bilindik hislerle dolu bir black metal yapıyorlar. Trombonun öne çıktığı anlarda epikliğini artıran grup, “Letters From the Edge”de de bu silahını gayet iyi kullanıyor.
Grubun zaman zaman öne sürdüğü hafif etnik tatlar da olaya eklenince, SEAR BLISS’in gerçekten de son derece zengin bir müzik yaptığını görebiliyorsunuz. Gizem, keder, öfke, isyan, feryat, karanlık; SEAR BLISS’in pastoral ile soyutluğu bir arada yansıtan black metalinde bunların hepsi var.
Bunları anlamlı, değerli ve yakınlık kurulur kılan esas konu ise, az önce bahsettiğim doksanlar hissiyatı. “Letter From the Edge”deki her şeyi, 1995-1999 arasında Avrupa’dan çıkmış bir albümde aynen ya da kısmen duyabilirsiniz. Misal “Forbidden Doors”un sonlarına doğru başlayan orta tempo bölümde duyulan her şey -trombon hariç- grubun nasıl da doksanlardan köklendiğini gözler önüne seren ve o lezzeti akıllara getiren cinsten. Albümün bunu ne cam gibi ne de dramatik bir boğuklukla yansıtıyor oluşu ise albümün en önemli artılarından. “Letters From the Edge”in prodüksiyonu, böylesi bir müziği olması gerektiği gibi yansıtmak adına gerekli her şeye sahip.
SEAR BLISS, çok uzun zamandır ortalarda olmasına rağmen ülkesi gereği biraz geri planda kalmak zorunda olmuş bir grup. “Letters From the Edge”i dinlediğinizde bunun ne kadar yanlış, hatta ayıp bir şey olduğunu görebiliyorsunuz. Grup kesinlikle çok yönlü ve güçlü bir bakış açısıyla müziğini geniş çeperlere yayarak, etkileyici bir dolu şey yaparak yansıtıyor. Bence buna kayıtsız kalmayın.
valla macaristan denilince aklıma gelen tek grup Öröm. O da az can yakmadı