Finlandiya’nın metale kattığı sayısız güzellik arasından bir tanesi var ki, yaklaşık 30 yıldır süren ve hiç de bitecek gibi gözükmeyen kariyerine baktığımızda gerçek anlamda bir başarı öyküsüne tanık oluyoruz. AMORPHIS, şüphesiz ki Finlandiya’nın en önemli birkaç metal grubundan biri, kimilerine göre birincisi. Death metal olarak başladıkları kariyerlerini yıllar içerisinde şekilden şekle sokan ancak AMORPHIS kimliğini bir an olsun yitirmeyen; son derece akıcı ve yumuşak geçişlerle kendini törpüleyen, değiştiren, evrilten ve nihayetinde sivrilterek adını Avrupa’nın en önemli grupları arasına yazdıran bir topluluk.
“The Karelian Isthmus”, “Tales from the Thousand Lakes” ve “Elegy” ile muazzam bir kariyer başlangıcı yapan ve daha ilk andan ilham verici bir grup profili çizen bu Helsinkili adamlar, “Tuonela” ile kariyerindeki belirgin dirseklerden birini yapmış ve yeni tarzını da kitlesine kabul ettirerek yoluna devam etmişti. Grubun en sevdiğim albümlerinden biri olan ve bugün bile mükemmel olduğunu düşündüğüm “Eclipse” ile bizi Tomi Joutsen ile tanıştıran AMORPHIS, bu albümle birlikte her iki senede bir albüm çıkarma istatistiğiyle son derece aktif, verimli bir sürece daha girdi.
Joutsen’in katılımıyla birlikte daha progresif bir anlayışı da benimseyen AMORPHIS, “Elegy”deki deneyselliklerinden tutun da, “Tales from the Thousand Lakes”in atmosferik yapısına, “Tuonela”nın kırılganlığından çok daha sert tatlara kadar müziğini çok zengin bir tavırda sunmaya başladı. “Eclipse”, “Silent Waters” ve “Skyforger” üçlemesinin ardından bana kalırsa biraz yaratıcılık sıkıntısına giren AMORPHIS, kanımca “The Beginning of Times” ve “Circle”da nispeten sönük işler ortaya koydu. Bu albümleri çok sevenler olduğunu biliyorum, ama bu iki albüm benim nazarında grubun 2000’lerdeki duraklama devrini ifade ediyor.
“Under the Red Cloud” ise bu gri bulutları dağıtan ve kırmızı bulutun enteresanlığını gözler önüne seren bir çalışma olarak çıktı karşımıza. Öncesindeki iki albümden çok daha varyasyonlu, zeki, yaratıcı ve zengin bir albüm olarak gördüğüm “Under the Red Cloud”la birlikte AMORPHIS gözümde tekrardan yükselerek bir sonraki albümünü merak ettirmeye başladı.
“Queen of Time”dan yayınlanan ilk single olan “The Bee” beni biraz huzursuz etmişti açıkçası. Bu doğu tatlarının AMORPHIS’in kuzeyli karakteriyle çok da uyuşmadığını düşünen, ancak grubun kariyeri boyunca bunları yer yer kullandığını da bilen biri olarak, şarkıdaki oryantal rifleri çok da içten kucaklayamadım. Albüm çıkınca şarkının yerine oturacağını düşünerek “Queen of Time”ı beklemeye başladım. Albüm çıktı ve gördüm ki haklıyım, oh evet haklıyım.
“Queen of Tme”, AMOPRHIS’e dair güzel olan ne varsa içinde barındıran bir albüm. Bir kere aşırı derecede fazla şey barındırıyor ve bulaştığı her şeyi düzgün yapıyor. Gruba dair bildiğimiz her şey; melodiler, rifler, atmosfer, folk unsurlar, yer yer cayır cayır heavy metal hissi, Finlandiya kokusu, gizemli göl havaları, gruba özgü klavyeler, progresif anlayış, vokal çeşitliliği… Hepsi var. Ve hepsi de anlamlı, yenilikçi, değer katan bir hüviyette.
Sadece bunlar mı? Daughter of Hate’teki saksafon, Message in the Amber başta olmak üzere birçok şarkıda karşımıza çıkan ve zaman zaman ilham boyutunu da aşarak iyice ORPHANED LAND karakterine bürünen vokal kullanımları, düzenlemeler, yaylılar… AMORPHIS gerçekten de yer yer bire bir denebilecek ORPHANED LAND’izmler ile “Queen of Time”a daha önce hiçbir AMORPHIS albümünde rastlamadığımız kimlikler katmayı başarmış. Bazı koro bölümlerinde arkadan ulvî sesiyle Kobi girip bizi kardeşliğe davet edecek, “Teravihe gelmiyor musun?” diyecek diye ödüm kopuyor. Şu “The Golden Elk”in 3.32’de başlayan kısmını al, “Unsung Prophets & Dead Messiahs”a koy, “In Propaganda”nın yaylı solo kısmına entegre et, vallahi sırıtmaz. Benzer şeyleri misal MOONSPELL’in “Breathe”inde de gördük; iyi yapılırsa bu yaylı oryantal havalar ciddi anlamda çok etkili oluyorlar ve bu durum AMORPHIS için de geçerli. İskandinavya’nın böğründen, puslu ormanlardan gelen bu adamlarla Orta Doğu havzasından çıkma notaların ne işi var diye düşünülebilir, ama oluyor işte.
Girişinde “The Way”e büyük selam çakan gitarlarıyla dikkat çeken ve ikinci single olarak seçilen “Tuonela”vari “Wrong Direction” veya Anneke Van Giersbergen’in konuk olduğu ve nefis bir nakarata ortam hazırladığı “Amongst Stars” da albümdeki de nakarat barındıran şarkılar olarak öne çıkıyorlar. AMORPHIS’in tüm bu doluluğu ve zenginliği içerisinde, aslında arenaları doldurup on binlerce bir ağızdan söylenebilecek şarkılar yapma potansiyelinin olduğunu zaten yıllardır biliyoruz. Grup “Queen of Time”da da bu özelliğini itinayla sergiliyor. Adını andığım bu iki şarkının dışında, ilk single “The Bee” de son derece güçlü bir nakarata sahip.
“Queen of Time”ın sonuna geldiğimizde gerçekten de dolu dolu bir bir saat geçirdiğimizi net şekilde hissediyoruz. Dünyanın ve doğanın muhteşemliğinden, yaşadığımız bu gezegenin eşsizliğinden söz eden ve hayatın değerini, ihtişamını vurgulayan albümü, bu yazıyı yazmadan önce son olarak da az önce, sabahın 6.30’unda bahçeyi sularken, çıplak ayakla çimenlerde yürürken dinledim. İlk dinlemelerde zaten güzel olduğu belli olan albüm, işlediği konulara ucundan dokunan bir şey yaparken; toprağı, çimeni hissederek dinlendiğinde gözümde daha da büyüdü, daha da keyif verici bir hâle geldi.
AMORPHIS gerçekten de çok dolu, derinlikli ve usta olmadıkça bir arada kullanılması zor olacak pek çok şeyi son derece duru, görkemli ve başarılı şekilde sunuyor. Ufak detaylar ve minik fikirler, tıpkı polenleri dağıtıp yaşamın ve tabiatın varlığını devam ettiren ufacık arılar gibi çok büyük rol üstleniyorlar ve albümün yücelmesini sağlıyorlar.
“Queen of Time” işte tüm bunları hissettiren bir albüm. Çok iyi bir albüm.
Şimdi “The Bee”yi tekrar açayım da çimlere oturup bir parmak bal yiyeyim.
Kadro Tomi Joutsen: Vokal
Esa Holopainen: Lead gitar, beste (2, 3, 5, 8, 10)
Tomi Koivusaari: Ritim gitar
Santeri Kallio: Klavye, beste (1, 4, 6, 7, 9, 12)
Olli-Pekka Laine: Bas, beste (11)
Jan Rechberger: Davul
Şarkılar 1. The Bee
2. Message in the Amber
3. Daughter of Hate
4. The Golden Oak
5. Wrong Direction
6. Heart of the Giant
7. We Accursed
8. Grain of Sand
9. Amongst Stars
10. Pyres on the Coast
11. As Mountains Crumble (bonus)
12. Brother and Sister (bonus)
At the Gates’ten sonra bu kritiğe de katılmıyorum. Yazıda sa geçiyor: Bu albümde Amorphis’in bugüne kadar yaptığı HER ŞEYden var. Biraz biraz var ama var… Ve bu mevcudiyet albümü kötü bir çorbaya çeviriyor. Sebze çorbasında bile sebze sayısı sınırlıdır arkadaşlar. Her grup progresif olmak zorunda mıdır? Orphaned Landleşmek nedendir? Bu sound artık sıkıcı gelmemekte midir?
Orphaned Land olmak kötü değil tabii ki. Evet eski Amorphis severleri biraz üzmüş olabilir. Ama eski Amorphis dediğiniz mesela hangi Amorphis? Herkesin sevdiği ayrı bir Amorphis albümü olması zaten grubun değişime ne kadar açık olduğunu gösteriyor.
ali hocam “orphaned land” leşmek tabirine katılıyorum. ki en sevdiğim, yıllardır bıkmadan dinlediğim gruplardır. (opeth, tiamat,amorphis, orphaned land ve biraz da moonspell)
orphaned land genel olarak sıçmış bir vaziyette bildiğin yaylılar grubu oldular. araya üç beş riff sıkıştırıp bizi kekliyorlar gibi geliyor. yossi sonrası çok kan kaybettiler. gelecekte ne olacak bilemiyorum.
moonspell ise eski albümlerini mumla aratır düzeyde. eski deneysellikleri artık yok ve fernando abimiz avazı çıktığı kadar bağırıyor, onlar da üç beş yaylı eklemişler falan.
amorphis in yeni albümünü dinlemedim ama the bee ve öteki şarkısını dinlemiştim spotify dan. bildiğim amorphis parçalarıydı.
daha yazsam çok uzun yazarım da konular birbirine geçecek diye korkuyorum ama kurban olayım bu yaylı olaylarına çok girmesinler. elde bi amorphis kaldı onu da kaybetmeyelim
orphaned land”leşmek diye bir şey yok. prodüktör jens bogren son 5-6 senedir kısmen moonspell’de de kullandığı yaylı kullanımı sonrası -aslen bunun mucidi orphaned land-maalesef bu düşünceye maruz kalıyor ama amorphis bunu sadece bir bilemedin iki şarkıda kullanmıştır. onun dışında her şey amorphis. ayrıca bu albümde amorphis şimdiye kadar ne yapmışsı onlardan her şeyden biraz biraz bir şeyler var tabiri de grubu sınırlaştırmak bana göre. ki fazlası bile var. bir defa uzak doğu melodileri. 3. şarkıda kullanılan fince konuşmalar, yaylı kullanımı, ud kullanımı bütün bunlar farkılığa işaret ediyor ki bu kendi kendini tekrar düşüncesini de ekarte ediyor. bu adamlar tales from the thousand lakes’ten beri farklı yapıdalar adamların kafası farklı çalışıyor. daima ilerisini düşünüyorlar o yüzden kapalı gişe konserler veriyorlar. başka hangi gruplar bunu başarabiliyor aynı tarzda? yaylı olayının kalkması isteniyorsa ya jens bogren ile çalışılmayacak ya da tomi joutsen’in orphaned land sevgisini biraz törpülemesi gerekecek. zaten orta doğu melodileri kullanan bir grubu seven kitle azıcık yaylı kulandılar diye grubu neden eleştiriyor anlayabilmiş değilim. kısa kesmek gerekirse puanım 9 olabilir. ayrıca beginning of times sönük albüm değildir circle hiç hiç değildir o albümlerin de kendine göre bir albenisi var. mermaid’in you i need’in olduğu albüm sönük olamaz ki altın plak bile almışladır o albümle. iyi dinlemeler.
@bahadır, “bence” beginning of times ve circle sönük albümler. bakınız bence dedim. altın plak olması, albenisi beni ilgilendirmiyor. bana göre durum bu. sen de bence kullanmayı öğren. benim yere göğe sığdıramadığım am universum (2001) da bir çok insan tarafından sevilmez. benim sevmediğim tuonela (1999) albümünüyse neredeyse herkes beğeniyor. neyse, eclipse harici modern amorphis’i fazla sevemiyorum bu albümde de yine aynı şey oldu. elegy (1996) her daim birinci sıramda olacak, ardından tales from the thousand lakes (1994) ve am universum (2001) haydi iyi dinlemeler.
@agorapocalypse, bu arada silent waters ve skyforger albümlerinin de hakkını yemek istemem, çıktığı zamanlarda dinletmiştiler kendilerini. sonrasında çıkan albümlerde o havayı da alamadım.
Amorphis bu albümde kendi özgün müziğiyle beraber çağdaşı ve sevdiği gruplara tribute yapmış.
The Bee – Children of Bodom
Message of the Amber – Ensiferum
Daughter of Hate – Dark Tranquillity
The Golden Elk – Orphaned Land
Wrong Direction – Amorphis
Heart of the Giant -Amon Amarth
We Accursed -Arch Enemy
Grain of Sand – Opeth
Amongst Stars – Nightwish
Pyres on the Coast – Insomnium
Nerden baksan 16-17 sene önce, hayatımda beni brutal vokal diye bir şeyin varlığından haberdar eden ilk grup Amorphis (First Doom) olmasına rağmen hiçbi albümlerini baştan sona dinlememiştim şimdiye kadar. Bir şekilde bu albümlerini dinliyim dedim ve acayip sevdim.
2. şarkı dışında bütün şarkıların net hastası oldum ama The Bee ve Heart of the Giant en en favorilerim.
Hea ama hala önceki albümleri dinlemeye dair bir merak duymuyorum o da garip bişi. Yine de bu albüme yakın bir albümleri varsa, öneri almak isterim.
@Berca B., Bu albüme yakın mı bilmem ama Amorphis sevmeyen biri olarak söylüyorum,Tales of The Thousand lakes’ baya iyidir yani..arada açar dinlerim(sevmem ama dinlerim eheh)
@golg, First Doom o albümde olduğu için Amorphis’in aşina olduğum şarkılarının %80′i o albümden. Haklısın cidden çok iyi şarkılar ama bu yeni albümle karakter, sound ve janra olarak çok farklılar :)
At the Gates’ten sonra bu kritiğe de katılmıyorum. Yazıda sa geçiyor: Bu albümde Amorphis’in bugüne kadar yaptığı HER ŞEYden var. Biraz biraz var ama var… Ve bu mevcudiyet albümü kötü bir çorbaya çeviriyor. Sebze çorbasında bile sebze sayısı sınırlıdır arkadaşlar. Her grup progresif olmak zorunda mıdır? Orphaned Landleşmek nedendir? Bu sound artık sıkıcı gelmemekte midir?
Orphaned Land olmak kötü değil tabii ki. Evet eski Amorphis severleri biraz üzmüş olabilir. Ama eski Amorphis dediğiniz mesela hangi Amorphis? Herkesin sevdiği ayrı bir Amorphis albümü olması zaten grubun değişime ne kadar açık olduğunu gösteriyor.
ali hocam “orphaned land” leşmek tabirine katılıyorum. ki en sevdiğim, yıllardır bıkmadan dinlediğim gruplardır. (opeth, tiamat,amorphis, orphaned land ve biraz da moonspell)
orphaned land genel olarak sıçmış bir vaziyette bildiğin yaylılar grubu oldular. araya üç beş riff sıkıştırıp bizi kekliyorlar gibi geliyor. yossi sonrası çok kan kaybettiler. gelecekte ne olacak bilemiyorum.
moonspell ise eski albümlerini mumla aratır düzeyde. eski deneysellikleri artık yok ve fernando abimiz avazı çıktığı kadar bağırıyor, onlar da üç beş yaylı eklemişler falan.
amorphis in yeni albümünü dinlemedim ama the bee ve öteki şarkısını dinlemiştim spotify dan. bildiğim amorphis parçalarıydı.
daha yazsam çok uzun yazarım da konular birbirine geçecek diye korkuyorum ama kurban olayım bu yaylı olaylarına çok girmesinler. elde bi amorphis kaldı onu da kaybetmeyelim
Son iki albümdür sırf şu kapakları yüzünden açıp dinleyesim gelmiyor bu adamları..Hail Black Winter Day
tek bir şarkısına bile tahammül edemediğim nadir gruplardan.yine bir bakayım dedim 30 saniye sürdü.
23.05.2018
@gXnn, Sen de baya nadir bir arkadaşa benziyorsun :)
08.06.2018
@Sacrifist, aşağıdaki Gürkan Haydar Kılıçarslan isimli arkadaş daha da nadir :)
orphaned land”leşmek diye bir şey yok. prodüktör jens bogren son 5-6 senedir kısmen moonspell’de de kullandığı yaylı kullanımı sonrası -aslen bunun mucidi orphaned land-maalesef bu düşünceye maruz kalıyor ama amorphis bunu sadece bir bilemedin iki şarkıda kullanmıştır. onun dışında her şey amorphis. ayrıca bu albümde amorphis şimdiye kadar ne yapmışsı onlardan her şeyden biraz biraz bir şeyler var tabiri de grubu sınırlaştırmak bana göre. ki fazlası bile var. bir defa uzak doğu melodileri. 3. şarkıda kullanılan fince konuşmalar, yaylı kullanımı, ud kullanımı bütün bunlar farkılığa işaret ediyor ki bu kendi kendini tekrar düşüncesini de ekarte ediyor. bu adamlar tales from the thousand lakes’ten beri farklı yapıdalar adamların kafası farklı çalışıyor. daima ilerisini düşünüyorlar o yüzden kapalı gişe konserler veriyorlar. başka hangi gruplar bunu başarabiliyor aynı tarzda? yaylı olayının kalkması isteniyorsa ya jens bogren ile çalışılmayacak ya da tomi joutsen’in orphaned land sevgisini biraz törpülemesi gerekecek. zaten orta doğu melodileri kullanan bir grubu seven kitle azıcık yaylı kulandılar diye grubu neden eleştiriyor anlayabilmiş değilim. kısa kesmek gerekirse puanım 9 olabilir. ayrıca beginning of times sönük albüm değildir circle hiç hiç değildir o albümlerin de kendine göre bir albenisi var. mermaid’in you i need’in olduğu albüm sönük olamaz ki altın plak bile almışladır o albümle. iyi dinlemeler.
23.05.2018
@bahadır, “bence” beginning of times ve circle sönük albümler. bakınız bence dedim. altın plak olması, albenisi beni ilgilendirmiyor. bana göre durum bu. sen de bence kullanmayı öğren. benim yere göğe sığdıramadığım am universum (2001) da bir çok insan tarafından sevilmez. benim sevmediğim tuonela (1999) albümünüyse neredeyse herkes beğeniyor. neyse, eclipse harici modern amorphis’i fazla sevemiyorum bu albümde de yine aynı şey oldu. elegy (1996) her daim birinci sıramda olacak, ardından tales from the thousand lakes (1994) ve am universum (2001) haydi iyi dinlemeler.
23.05.2018
@agorapocalypse, bu arada silent waters ve skyforger albümlerinin de hakkını yemek istemem, çıktığı zamanlarda dinletmiştiler kendilerini. sonrasında çıkan albümlerde o havayı da alamadım.
Amorphis bu albümde kendi özgün müziğiyle beraber çağdaşı ve sevdiği gruplara tribute yapmış.
The Bee – Children of Bodom
Message of the Amber – Ensiferum
Daughter of Hate – Dark Tranquillity
The Golden Elk – Orphaned Land
Wrong Direction – Amorphis
Heart of the Giant -Amon Amarth
We Accursed -Arch Enemy
Grain of Sand – Opeth
Amongst Stars – Nightwish
Pyres on the Coast – Insomnium
Nerden baksan 16-17 sene önce, hayatımda beni brutal vokal diye bir şeyin varlığından haberdar eden ilk grup Amorphis (First Doom) olmasına rağmen hiçbi albümlerini baştan sona dinlememiştim şimdiye kadar. Bir şekilde bu albümlerini dinliyim dedim ve acayip sevdim.
2. şarkı dışında bütün şarkıların net hastası oldum ama The Bee ve Heart of the Giant en en favorilerim.
Hea ama hala önceki albümleri dinlemeye dair bir merak duymuyorum o da garip bişi. Yine de bu albüme yakın bir albümleri varsa, öneri almak isterim.
12.06.2018
@Berca B., Bu albüme yakın mı bilmem ama Amorphis sevmeyen biri olarak söylüyorum,Tales of The Thousand lakes’ baya iyidir yani..arada açar dinlerim(sevmem ama dinlerim eheh)
13.06.2018
@golg, First Doom o albümde olduğu için Amorphis’in aşina olduğum şarkılarının %80′i o albümden. Haklısın cidden çok iyi şarkılar ama bu yeni albümle karakter, sound ve janra olarak çok farklılar :)
12.06.2018
@Berca B., Tales ‘from’ the thousand lakes olacak,yanlış yazmışım. baştan sona iyi albüm dinleyiniz.
The Bee sadece bu sene değil tüm zamanlarda dinlediğim en güzel parçalardan, o ne gaz nakarattır öyle, her dinlediğimde kendimden geçiyorum resmen…
The Bee bu tarzın en güzel parçalarından biridir..