Oğuz Sel
Toplumda sıkça kullanılsa da Uçan Adam Sabri sayesinde daha iyi pekiştirdiğimiz “Hâl gelmesi” meselesini hayatınızda en az bir, duygu durumunuza ve uğraş verdiğiniz alanlara bağlı olarak daha fazla defa yaşamış olabilirsiniz. Normalde işiniz ya da uğraş verdiğiniz alan her ne ise hâl gelmesi durumunda yaptığınız şeyin, öncekilerle kıyas götürmeyecek kalitede, zenginlikte olduğunu deneyimlemişsinizdir. “Orama” ve bir türlü ele alıp da hazırlayamadığım ama ballandıra ballandıra yazmak istediğim “Crystal Tears” gibi albümleriyle 1990’lara damga vuran On Thorns I Lay’in “Aegean Sorrow”u, hâl gelmesi neticesinde hazırladığını düşünüyorum. Albüme geçmeden önce gelin, “Previously On” tadında grubun geçmişine hızlıca bir göz atalım.
Daha kariyerinin başından itibaren müzikal açıdan ne kadar üretken ve yeni fikirleri denemekten kaçınmayan bir yapıda olduğunu gösteren grup, daha yumuşak sound’a sahip olan ama yüksek duygu içeren “Crystal Tears”ın tutmasının ardından aynı mekanikleri kullanarak “Future Narcotic” ve “Angeldust” ile şansını bir kez daha denemişti. Ama 1999 çıkışlı albümün başarısını her iki albüm de yakalayamamıştı. Belki müzikal açıdan farklı arayışlara yönelmeleri belki de “Madem yapabiliyoruz, o hâlde yapalım,” düşüncesinden hareketle hayli farklı bir kafada olan “Egocentric” ile hayranlarını şaşırtan On Thorns I Lay, bu albümün sonrasında 12 senelik sessizliğe bürünmüştü. Ortalığı öyle çok yıkmayan fakat “Yıkılmadım, ayaktayım…” temalı “Eternal Silence” ise 2015’te grubun geri dönüş albümü olmuştu. Tüm bu süreç içerisinde yüz güldüren belki de en önemli nokta, grubun temel elemanlarının yerlerini muhafaza etmeleri ve On Thorns I Lay ruhunun değişim/dönüşüm geçirmesine karşın kendini zamana ezdirmemesi, yok olup gitmemesiydi. En azından 2015 çıkışlı albüm, bunun böyle olduğu hakkında ipucu veriyordu.
“Aegean Sorrow”u dinlemeye başladığım günden bu yana beni esiri eden nadir albümlerden bir tanesi. Grubun gotik tarzından ufaktan sıyrılıp melodik death/doom kimliğine büründüğü ve bunu, ilk dönem “October Tide” ve “Daylight Dies” acımasızlığında yaptığı albümde, uzun zamandan sonra ilk defa kadın vokal yer almıyor. Albümün atmosferinin alabildiğine sıkıntı verici ve kasvetli olmasını arzu etmelerinden hareketle böyle bir hamle yaptıklarını ve bunun oldukça iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Kasvet demişken grubun artık neredeyse imzası hâline gelen piyano ve keman ikilisi yerli yerinde duruyor ve parçalarda devreye girdikleri an, halet-i ruhiyetiniz de müsaitse gözyaşları içerisinde kalabiliyorsunuz.
Albümü değerli kılan en önemli etmen, yaratılan ıstırap dolu melodiler ve bu melodilerin şarkı içlerindeki konumlandırılış şekilleri. Daha önce birçok şarkıda denk gelmiş olabileceğiniz şekilde dizayn edilen parçaların belirli kısımları yeterince hüzünlü seyrediyor. İlgili bölümün akabinde asıl vurucu kısma geçilmesini bekliyorsunuz ama aynı hüzünlü kısımlar sizi iyice güçsüz bırakıyor ve beklenmedik anda darbeyi yiyorsunuz. Şarkıların bazılarını dinlerken kendimi zihnimde oluşturduğum ve gözyaşından oluşan denizde boğuluyor gibi hissediyorum. Parçaların bazı bölümleri, beni su yüzüne çıkarıp yarım yamalak nefes almamı sağlıyor. Tam “Galiba hayata tutundum.” derken şarkıların ölümcül rifleri ve gitarlardan dökülen sololar adeta başımın üstüne bastırıyor ve gözyaşı denizinde yine nefessiz kalıyorum.
On Thorns I Lay, “Aegean Sorrow”da birtakım farklılıkları da denemekten kaçınmayarak albümünün ne denli zengin ve albümde bulunan şarkıların birbiriyle ne kadar uyumlu olabildiğini de gösteriyor. Akustik ağırlıklı “Olethros, Pt. II”; temiz vokal ağırlıklı ve süründüren ritim yapılı “The Final Truth”; son zamanlarda dinlediğim en can yakıcı enstrümantal parçalardan “Skotos”… Belirtmeden geçmeyeyim, “Skotos”u nedendir bilinmez, sürekli dinleyemiyorum ve albümde sıra bu parçaya geldiğinde ya başka bir şarkıya ya da albüme geçiyorum. Bu kesinlikle her zaman dinlenebilecek bir eser değil; aman dikkat.
Her bir parçası üzerine uzun uzun muhabbet çevirebileceğim nitelikteki “Aegean Sorrow” mükemmel müzisyenlik ve harikulâde besteciliğin parladığı, prodüksiyon tarafında da işinin ehline teslim edilerek değeri katbekat arttırılan bir albüm. Zira mix ve mastering işlerinden Hz. Dan Swanö sorumlu ve bu gayet net anlaşılıyor. Her bir enstrüman, her bir detay o kadar net duyulabiliyor ki iyice bir ses sistemiyle mest de olabilirsiniz intiharın eşiğine de gelebilirsiniz.
Tarzında 2018’in en başarılı albümlerinden biri On Thorns I Lay’e ait oluyor ve bana göre grup “Crystal Tears”ın ardından en kaliteli ve dinlemekten bıkılmayacak evlâdiyelik bir albüme imza atıyor “Aegean Sorrow” ile. Grubun seneler sonra böyle bir albümle çıkageleceğine rüyamda görsem inanmazdım. Ama sağ olsunlar öyle bir albüm yapmışlar ki yapımı dinlemeye başladığım seferinde gözlerim açık hâldeyken hayâl dünyasına dalıyor, tatsız anıların oluşturduğu yollardan ağır aksak yürüyorum. Sözün özü, harikulâde albüm; tarzla aranız varsa kesinlikle kaçırmayın, üzülürsünüz. Gerçi dinlerseniz yine üzüleceksiniz. Karar sizin artık.