Oğuz Sel
Teknik, melodi, sürükleyicilik gibi dertleri olmadan müzik üreten oluşumlardan Portal’ın yeni albümü “ION”dan merhaba.
Portal’ın ne denli ürkütücü, garip, kolay kolay kategorize edilemeyecek işler peşinde koştuğunu, 2013 çıkışlı “Vexovoid”iyle tanışmam ve diskografisini hatmemin ardından anladım uzunca zaman önce. Daha yolun başındayken, David Lynch filmlerine soundtrack olabilecek nitelikteki eserleriyle dinleyeni derin kafa karışıklıklarına, nedensiz ürpermelere, hayatı sorgulamalara ve daha nice duygulara gark eden eserlere hayat veren Avustralyalı ekibin zaman içerisinde izlediği yol, ufak çatallanmalar haricinde değişmiş değil. “ION” da bu çatallanmalardan birini simgeliyor.
Deneysel death metal kavramının içini tam olarak dolduran Portal, albümde, yine adının hakkını verircesine seslerden örülü portal kıvamında şarkılar oluşturuyor. Bu portaldan geçmeniz ise anında yabancılık çekerek yerinizi yadırgamanız, kendinizi; yükseklerden düşerken, sağa sola tutunmaya çalışıp da elleri parçalanan bir zavallı gibi hissetmeniz olarak tezahür ediyor. Bu dünyadan değilmişçesine sesler bütünü, size bir şeyler anlatırken, bir sonraki dakikada, hangi durumda olacağınızı kara kara düşünmeye başlamanız muhtemel.
Albümü salim kafayla dinlerken, şekilsizliğin vücut bulduğu parçalarda, üzerinize yağan uyumsuz nota ve seslerle nereye saklanacağınızı bilmeden, kendinizi, çaresizlik girdabına kapılmış durumda bulmanız da olası. Aslında grubun da yapmak istediği tam olarak bu; sizi korkularınızdan doğan acizliğinizin kucağına atmak, karamsarlığınızdan peydahlanan umutsuzluğunuzu, sonsuz karanlık okyanusunda tutunacak tek güvenilir nesne hâline getirmek.
Betimlemelerden kafayı biraz kaldırıp, müziğe de bakmak gerekirse “ION”un prodüksiyon tarafında “Vexovoid”den daha az ürkünç olduğunu söylemeliyim. Zira karabasan tadındaki boğuk, kasvetli ve her enstrümanın birbirinin içine geçtiği izlenimi veren bir sound, Portal’a daha yakışıyor, onun çirkin müziğini daha gösterişli kılıyor. Yine de ziyânı yok; Portal’ın zihin bulandırıcı müziği 1998 çıkışlı demosunda olduğu gibi çamur kıvamında olsa da “ION”daki gibi tane tane anlaşılsa da dinleyen üzerinde bıraktığı etki, üç aşağı beş yukarı aynı oluyor.
Albümü bitirdiğinizde, yine bir yoksunluk hissediyorsunuz, yine hayata karşı bakışınız negatife doğru evriliyor ve yine bilinçaltınızdaki korkularınız, gece yatağa yattığınız ve gözlerinizi kapadığınız anda, aklınızı kurcalamaya, zayıf noktalarınızı içten içe kemirmeye başlıyor. Hele, Uneasy Sleeper’a hazırladığı teaser’ı gereksiz yere defalarca izleyip, milisaniye milisaniye beyninize kazıdıysanız, Fısıltılar ve Çığlıklar Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Merkezi müdavimlerinden biri olmaya hak kazandınız demektir.
Portal’dan bekleneceği üzere alabildiğine soyut formdaki ve tansiyonun bir düşüp bir yükseldiği “ION” grubun diskografisi için kuşkusuz önemli eserlerden biri. Ancak Portal’ın kendine has şok edici çizgisini hangi oranda sürdürebildiği de tartışmaya açık. Yine de ben kendi payıma düşeni aldım ve güzel güzel giden albümün en sonunda yer alan “Olde Guarde” parçasının, 5.26’sında kendini göstermeye başlayan kısımlarını her dinleyişimde, ses düzeyini azaltmak zorunda kaldım. Evet, albümü tamamen dinlemeyi bırakabilirdim ama buna izin vermediler.
Death metal ile pek aram yoktur, zira çoğu grubu birbirini taklit eder buluyorum ve hep aynı rifler sıkıyor artık. Portal biraz istisna oldu benim için. Dinlediğim ikinci albümleri bu albüm ve yaşadığım kaosu güzel bir biçimde kaleme almışsın.
Portal tarzı bildiğiniz grup var mı ?
09.06.2018
@BM Kommando, Antediluvian dinlemediysen bi’ göz at derim.