Birkaç gün önce akşam saatlerinde Güzide’yle Boğaziçi Köprüsü’nden Anadolu yakasına geçtiğimiz sırada arabamızın lastiği patladı. Bu yüzden gece eve taksiyle dönmek durumunda kaldık. Takside açık olan dinî kanalda konuşan bey, çeşitli hadisler ve sureler eşliğinde İslam’ı anlatıyor, olabildiğince fazla kişinin müslüman yapılması gerektiğinden bahsediyordu. Bu sırada ağzından çıkan bir söz aklıma takıldı. Önce komik geldi, tebessüm ettim, sonraysa birden çekici bir hâl aldı. Ben de yazının başlığı olarak bu ifadeyi kullanmayı uygun gördüm.
“Peygamberlerle mücadele”.
2013′ün underground çevrelerde adı en çok anılan abümlerinden biri, ANTAEUS’tan kök salan ve pek çok kişi nispeten yeni bir grup olarak görse de kariyerinde 15 yılı geride bırakan AOSOTH’un maviş albümü “IV: An Arrow in Heart”tı. Çok karakterli ve bir o kadar da Fransız bir black metal sunan grup, 2000 sonrası şahlanışa geçen Fransız black metal sahnesinin önemli işlerinden birini sunmuş ve ilk döneminden bihaber kitlenin dahi ilgisini çekmişti. Buna rağmen, vokalist MkM kişisinin artık o albümden nefret ettiğini ve albüme adını veren şarkı ile Ritual Marks of Penitence dışındaki şarkıları bir daha asla dinlemeyeceğini ve yok olmalarını dilediğini de sözlerimize ekleyelim.
AOSOTH ve benzeri grupların en sevdiğim tarafı, olayın somutluk ve soyutluk taraflarını çok net bir dengede, çok pis bir kıvamda sunmaları. Black metalin çiğ, köpeksi, puşt, paçoz tarafını olayın somut kısmı olarak değerlendirirsek; daha ayinsel, ruhani boyutlara kaçan tarafını ise soyut kısım olarak görebiliriz. Ne kuru bir çiğlik ve düzlük, ne de sulandırmalı sündürmeli bir yoğunluk arayışı. AOSOTH ve benzerleri, içselleştirilmiş ve her yönüne hakim oldukları karanlıklarını bu denge sayesinde son derece doyurucu ve tehditkâr şekilde sunabiliyorlar.
“Blood Libels”le eşşek ölüsü gbi bir iş yaptıktan sonra 10 yıl bekleyen ve geçen senenin en iyi black metal albümlerinden “Condemnation“ı çıkaran ANTAEUS’un ardından, MkM kişisi 4 yıllık bir aradan sonra AOSOTH’la da pislik kusmak üzere huzurlarımızda. MkM’nin yanı sıra, henüz incelemediğimi fark edip “lan oğlum lan” diye kendime kızdığım 2015 çıkışlı “De Praestigiis Angelorum” ile enfes bir iş sunan VI ile birlikte AOSOTH’ta da harikalar yaratan BST kişisinin götürdüğü AOSOTH, “The Inside Scriptures” adlı bu yeni eserinde “IV: An Arrow in Heart”ın üstüne çıkmaya çalışıyor. O albümü dinleyenler bunun pek de kolay olmayacağını tahmin ederler. Bakalım AOSOTH bu yükün altından nasıl kalkıyor.
“The Inside Scriptures” bence açık ve seçik şekilde yılın en iyi black metal albümlerinden biri. BLAZE OF PERDITION, SELBST, DER WEG EINER FREIHEIT, DUMAL, SVARTSYN gibi çok iyi örneklerini gördüğüm 2017 black metal şahaneleri arasında kendine rahatça yer bulan albüm, her şarkısında başka bir güç, başka bir kudret, başka bir tehdit sunuyor. Albümdeki en iyi şeylerden biri; rifler konusunda kolaya kaçılmamış olması. Bilindik soğuk black metal akorlarını döşeyerek black metal yazmak ciddi anlamda dünyanın en kolay işidir. Bu akorlar üstüne kötücül melodiler yazarak tüm kariyerlerini Black Metal 101 üzerine kuran gruplara zıt şekilde, AOSOTH black metali daha bütünlüklü ve derin biçimde ele alıyor.
DsO’vari bir ruhani liderlikten bahsetmesem de AOSOTH’un da çeşitli kombolarla sağladığı açık bir maneviyat var. Bunu Premises of a Miracle gibi atardan geberen şarkılarda da, Contaminating All Tongues gibi kötülükten ölen şarkılarda da görmek mümkün.
“The Inside Scriptures”ı dinlerken hissettiğiniz bütünlük, bir aradalık ve kudret, benzer bir görkeme ve gerçekliğe sahip grupların işledikleri konuları nasıl içselleştirdiklerini, onu nasıl bir düşman olarak gördüklerini bize bir kez daha hatırlatıyor. Burada sadece eline gitar alıp “olm süper rif buldum ha” denecek türde bir gündeliklik, normallik yok. Burada ciddi anlamda derine inen hisler, ta aşağılara kök salan bir şeyler var.
Aynı dine mensup insanların mezhep farklılığı dolayısyla kadın, çocuk, yaşlı demeden on binlerce kişiyi saatler içinde öldürmesi gibi mutlak bir gözü dönmüşlük, toplu mezarlarda birbirine bakan ama birbirini görmeyen donuk gözlerin feri gibi tüyler ürperten bir donukluk, kiliselerdeki rengârenk vitraylar arkasına gizlenen çıldırmış bir kötülük ve tüm bunlardan beslenen, karanlığını bunlar üzerinden yaşatan bir nefret, öfke, hiddet ve hırs… “The Inside Scriptures”.
bu fransızlar iyice delirdi.
Arrow in Heart’a takla attırmalık seviyede değil ama ondan daha iyi bir albüm olmuş, 1, 3 ve 6. şarkılar favorim (A Heart to Judge’ın başındaki davul ritmini saatlerce dinleyebilirim). Bir de, MKM’in ilk iki albüm ve ilk ve son şarkılar dışında Arrow in Heart’ı gömmesine anlam veremedim. İlk iki albüm daha klasik Black Metal çizgisinde o yüzden hazzetmiyor belki, ama Arrow in Heart’ın gömülebilecek tek yanı Broken Dialogue 1 & 2 bence.
Nedir sizin şu taksilerden çektiğiniz, tüm dırzolar size denk geliyor. :)
06.12.2017
@Başer Çelebi, aslında taksicinin bir zararı yoktu, radyodaki abi biraz gazlıydı sadece. :)
Daha önce yazdım mı hatirlamıyorum, aosoth un en iyi albümü. Ayrica çıkalı kaç ay oldu ama hâlâ dinledikçe başka detay yakalıyorum. Mükemmel…birde 3. parçanın son 1:47 si…kafam girsin…
Sen nasıl bir mükemmelliksin, ne değerli ne olağanüstü bir albümsün…eskimeyeceksin…
Ümmetin askerleriyiz.
Gün içinde vakit geçirmek ve stres atmak adına düzenli aralıklarla distortion’lı gitar tıngırdatıyorum. Şans eseri müthiş karanlık riffler yazdım, gaza geldim, telefona kaydettim, üstüne bir şeyler geveledim. İnandım, hayallere daldım, kapağı bile aklımda tasarladım. Yaratma sürecinde hissedilen o gereksiz özgüven ve ”olur olur” düşüncesi az önce şlapsss diye suya düştü. Anlatmak istedim.
Zeynep adında çok da yakın olmadığım bir arkadaşıma menfaat kokan bir mesaj atmadan önce son düzeltmeleri yapıyordum. Samimi olur, yakın olur diye ismini kısaltarak algı operasyonuna giriştim. Zeyno yazdım. Aklıma Zeyna karakteri geldi. ”Ok mu atıyordu lan o?” diye düşündüm. Bumeranga benzer yuvarlak savaş aletiydi. Ok değildi. O yuvarlak zımbırtının adı neydi peki?. History Channel’da Forged in Fire diye bir program var, bölüm sonunda 1 haftada yapıyorlardı buna benzer bir şey. İzlemiştim ama adı aklıma gelmedi. Ok ve kadın figürlerini niye bu kadar yakıştırmıştım acaba diye sorgularken Aosoth’u hatırladım. Yarım saniye içinde falan gelişiyor tabii bu düşünce zinciri. Arrow in Heart bir de bu albüm kapağı. İlla bi’ ablaya saplayacaklar o oku. Uzun zamandır dinlemiyordum, özlemiştim de kendilerini. Acaba yeni albüm çıkarttılar da ben mi kaçırdım diye siteye girdim. Dağılamadıklarını öğrendim rahatladım. Kritiğe girdim, verdim 9′u, bastım albüme. Sonrası hüsran.
Bilinçdışı kalpazanlık yapıp ilk şarkıyı komple araklamışım. Ne güzel oldu lan diye böbürleniyorum bir de. Parçadaki tüm riffleri müthiş bir benzerlikle bir araya getirmişim. Akoru tutturamamışım ama partisyonların sırası bile aynı. Ritim, tempo, ton. İnanılmaz amk. Uzun zamandır dinlemiyordum bu albümü. Yazarken ve çalarken aklımın ucundan bile geçmedi. Bu kadar detaylı bildiğimin farkında bile değildim. Neyse çok uzattım, grubu ne kadar sevdiğimi bir kez daha hatırladım ve anladım. Bilinçaltı da garip olay. Çok şaşkınım, paylaşmak istedim.
Aosoth büyük grup.
:))
Günde bi kere ver, ondan sonra da kimseyi arama.
Dehşet albüm. Pamuklara sarmak gerek böylesini. Bayılıyorum