PARADISE LOST ile olan ilişkim nispeten geç, 2004 civarında başladı. Ekşisözlük vesilesiyle tanıştığım birkaç kişiyle bir grup kurmuş, çeşitli cover’lar çalıyorduk. Daha önce hiç dinlemediğim birtakım grupların birtakım şarkılarının davullarını birkaç gün içinde öğrenmem istenmişti. Bu gruplar arasından en çok öne çıkan isim PARADISE LOST’tu. Bu diyalogdan sadece 2-3 güm sonra, o güne dek hiç dinlemediğim bu grubun Dying Freedom, True Belief, The Last Time ve No Celebration şarkılarını öğrenmiş şekilde stüdyodaydım. Takip eden yıl boyunca bu şarkıları onlarca defa çaldım. Çok mu eğleniyordum? Hayır. PARADISE LOST tam benlik bir grup muydu? O da hayır. Başka şeyler mi çalmak isterdim? Evet.
Ama zaman içinde PARADISE LOST’un önceki işlerini de dinleyerek, doom metalin bu önemli ismini de metal dağarcığıma yazdım tabii. PARADISE LOST hiçbir zaman çok aşırı sevdiğim bir grup olmadı, ancak yaptıkları işlere büyük oranda saygı duydum, duyuyorum. Pasifagresif’le yaşıt albümleri “Faith Divides Us – Death Unites Us“ı çok seven, “Tragic Idol“ı beğenen, “The Plague Within“i de baya seven bir insanım. O albümde saptıkları birtakım yollarla yüzü gülen bir dinleyici olarak, “Medusa”nın bize neler sunacağını merakla bekliyordum.
“Medusa”ya dair söylenebilecek şeylerin başında, albümün “Host” sonrası dönemin en ilk döneme yakın albümü olduğu söylenebilir. “Shades of God“, “Draconian Times” ve “Gothic”i akıllara getiren çeşitli fikirler, olaylar mevcut. Misal albüme adını veren şarkıda falan bir anda kendinizi doksanların ortalarında bulmanız mümkün.
Holmes’un vokal konusundaki tercihleri doğrultusunda olduğundan daha sert bir şekle bürünen “Medusa”, clean vokalin gerektiği yerlerde gayet başarılı kullanıldığı ve growl vokallerin etkinliği neticesinde nedeniyle yer yer doom/death sularında seyreden bir albüm olarak da değerlendirilebilir. Bunu sağlayan bir diğer etken de, “ulan biraz gazlansan bu tonla crust yapılır” denecek türdeki gitar tonu. Damperli kamyon gorgoruna sahip bu kirli ton, Mackintosh’un karakteristik PARADISE LOST melodileriyle bir arada kullanıldığında ciddi anlamda lezzetli, yer yer ezici bir hüviyete bürünüyor. Öyle ki, albümün en tempolu şarkısı Blood ve Chaos’taki ton ve groove, ilk dinlemelerde aklıma “LG Petrov” girse de bir anda kendimi “Wolverine Blues”da bulayım” dahi dedirtti.
Albüm “The Plague Within” kadar büyük bir etki yapacak mı emin olmasam da, içeriğinin zenginliği, grubun albüm öncesinde sahip olduğu -eskiye öykünen demeyeyim ama yine de eskileri bugüne taşıyan- anlayış gibi faktörler de eklenince, bence ortaya gayet keyifli, kendini uzun zaman dinletecek şarkılar içeren bir albüm çıkmış. Bunu sağlayan konulardan biri de, tonla birlikte albümde etkisi hissedilen sludge havası. Albüme adını veren şarkıda, yahut arkasından gelen No Passage For the Dead gibi şarkılarda ciddi anlamda ABD sludge’ı dinlermiş gibi hissediyorsunuz. Şu albümdeki kimi rifleri pekala bir ACID BATH, yahut EYEHATEGOD veya BONGZILLA şarkısında da duyabilirdik.
Tüm bunların üstüne, az önce bahsettiğim çamurlu, kırçıllı gitar tonu ve ezici prodüksiyon da eklenince, “Medusa” son derece eli yüzü düzgün bir albüme dönüşmüş. Albümdeki bazı şarkıları sevdim, bazılarını ise çok sevdim. PARADISE LOST seven bir insanın “Medusa”dan ortalamanın üstü bir verim almaması için hiçbir neden olmadığını düşünüyorum ve albümü, kuruluşundan 30 yıl sonra bile PARADISE LOST’la tanışmak isteyenler de dâhil olmak üzere doom, doom/death türleriyle öyle ya da böyle ilgilenen herkese öneriyorum.
Albümün orijinal sürümünde Frozen Illusion mevcut değil, internete sızan versiyonda nedense ilk albümlerindeki bu şarkı albüme iliştirilmiş.
10.09.2017
@depresy, Nick Holmes, bir röportajda şarkıyı yeniden kaydettiklerini söylemişti. Bu kaydın olduğu sürümü arıyorum ben de.
11.09.2017
@Özgür, Japonya baskisinda mevcut.
11.09.2017
@depresy, Buldum, çok iyi olmuş. Aslında ara sıra tek şarkıları kaydetmek yerine ilk üç albümden birini tümden yeniden kaydetseler mükemmel olurdu.
Kesinlikle The Plague Within kadar tutmayacak bir albüm, neredeyse catchy-yüksek tempolu bir şarkı bile yok önceki albümün aksine (catchy’i kötü anlamda kullanmıyorum :) ). Belki The Longest Winter ve Blood and Chaos sayılabilir. Şarkıların sindirilmesi gerçekten zor, araba sürerken, oyun oynarken arkada çalsın diye dinlenilirse pek sevilecek bir albüm değil. En fazla “Yani eyiii işte” diyip geçersiniz. Baya albümü dinlerken odaklanmak gerekiyor, Plague Within’de böyle bir sıkıntı yoktu 2-3 şarkı haricinde. Tabi bu yazdıklarımdan albümü sevmemişim gibi bi anlam çıkabilir, aksine bence 2017′nin en iyi metal albümü şu an. The Plague Within’e göre daha çok sevdim diyebilirim. Bir de Shrines denen bi şarkı var bonus track olarak geçiyor, onun albüme eklenmesi lazımdı kanımca.
10/10
birader çok pis sarhoş oldum albümü dinliyorum acayıp ıyı gelıyor, 10-10
Benim icin senenin en ii albumlerinden biri oldu bu. Ayrica ilk defa bir paradise lost albununu bastan sona dinledim. Tanismis olduk. Acik konusmak gerekirse boyle bi sound kullanmasalardi dinlemezdim. Harika bir ise imza atmislar. Bu albumden itibaren geriye dogru giderek dinlemeye baslarim grubu. Stoner etkisi, sludge etkisi ve bloodbath te agzimin suyunu akitan holmes vokalleri tam aradigim seyler.
The longest winter ile medusa parcasinin arka arkaya gelmesi cok ezici olmuş…vicdansizlik…
5-6 kez dinledim ve acayip sevdim. PLAGUE’un dediği gibi, benim için de senenin en iyi albümlerinden. 9 verdim gitti. Şöyle sonbahar gelse adamakıllı daha bir iyi olacak, bu havalarda gitmiyor sadece!..
Albümü şu ana dek en az 30 kez dinledim. Diyeceğim şu ki albüm The Plague Within’in bir adım önünde, daha katmanlı bir yapıya sahip. Paradise Lost harikulade bir grup. Umarım daha birçok albüme imza atıp kulak pasımızı silmeye devam ederler. Bir de Nich Holmes’a parantez açmak lazım. Ekstrem metalin en iyi vokallerinden olduğunu düşünüyorum ve çok az değer verildiğini görüyorum. Underratted’ın tanımı oldu adam resmen.
01.08.2022
@deadhouse, her cümleye katılıyorum. Yalnız bir ek gerek: grup da HÂLÂ aşırı underrated.
Muazzam oğlu muazzam bir albüm.
“kuruluşundan 30 yıl sonra bile PARADISE LOST’la tanışmak isteyenler de dâhil olmak üzere” cümlesinde geçen insanlardan biriyim ben. Yıllardır defalarca karşıma çıkmasına rağmen nedense hiçbir zaman adam akıllı şans vermemiştim bu gruba ama halt yemişim. Albüme bayıldım, baştan sona keyifle dinledim ki, özellikle vokaller beni benden aldı. Bu arada albümün kayıt kalitesi biraz düşük olsaydı albümün 90′lı yıllarda çıkmadığını hiç kimse bana inandıramazdı. Şimdi yapabileceğim tek şey tüm diskografiyi elden geçirmek olacak. Umarım diğer albümlerden de istediğimi alabilirim.
Ağza sıçmaya devam ediyor…
2020 listesi sayfasında Paradise Lost ismi geçince yine buraya dönüp uğramak istedim.
sanırım 2019′da albümü satın almıştım ancak evin içerisinde hiç bir yerde bulamıyorum. çok da önemli değil aslında, ileride adam gibi para kazanmaya başlayınca plak olarak satın alacaklarımın arasında nasılsa.
MEDUSA’yı açıkçası son 20 yıldır çıkardıkları en iyi albüm olarak görüyorum. her ne kadar üzerinden çok zaman geçmemiş olsa dahi çıktığı yıl dinleme şerefine erişip, grubu da kısa süre içerisinde tanımam sonucunda bunu düşünüyorum.
ingiltere’ye gittiğimde, konserlerine ilk bakacağım grup PL olacaktır. kendi evlerinde dinlemek lazım.