Metal dünyasında pozitif ayrımcılık yaptığım insanlardan biri Jorn Lande. Muazzam sesi rengi, kendine özgü yorumu, farklı duyguları yansıtabilmedeki becerisi gibi sebeplerle, benim için metal vokalistliği ve Jorn Lande deyince akan sular şöyle bir durur gibi olur.
Kariyerindeki tüm adımları doğru mu atmıştır bilemem; böylesi güçlü bir sesle belki de şu an başka yerlerde olması gerekebilirdi, ancak her ne yaptıysa bugün Jorn Lande bence olması gerekenden daha küçük bir kitle tarafından bilinen bir vokalist. Seksenlerde ortalıkta olsaydı, belki de şu anda metal tarihinin sayılı vokalistleri arasında gösteriliyordu. Yetenek olarak bence zaten öyle, ancak kariyer olarak bunu tam anlamıyla sağladığını söylemek zor.
Yine de her ne olursa olsun, Dio’dan beslenen ve meşaleyi yeni nesillere aktaran yorumu ve heavy metalin ansiklopedik anlamıymışçasına bizlere sunduğu karakteristik sesi sayesinde Lande, onu bilenler için çok değerli bir isim olmayı sürdürüyor. “Worldchanger” ile zirve yapan ve pek çoklarına göre sonrasında o kaliteye ulaşamayan solo kariyeri içerisindeki üretken tavrı sayesinde özellikle son yıllarda ondan sürekli yeni bir şeyler dinleyebiliyoruz.
Bir önceki orijinal stüdyo albümü “Traveller”ı 2013’te yayınlayan Lande, geçtiğimiz yıl bir cover albümü çıkarmasının ardından yeni albümü “Life on Death Road” ile tekrar karşımızda.
Lande’yi Lande yapan şeylerin başında, dediğim gibi yorum gücü geliyor. Bu güç ve ses renginin aşırı karakteristik tınısı bir araya geldiğinde ortaya öylesine alev alev bir şey çıkıyor ki, Jorn Lande nispetli apaçi pop söylese bile güzel olacağını hayal ettiren bir durum oluşuyor. Diyorsunuz ki bu adam en dandik popçunun klip çekilmeye değer görülmeyen uyduruk şarkılarını söylese bile adam eder, bir şekilde karakter katmayı başarır.
Böyle bir ortamda, Jorn Lande’nin çıkardığı albümlere yönelik bir pozitif ayrımcılık yapmadan duramıyorum. Her ne kadar kimi albümleri çok bir olay barındırmasa da, kendini tekrarlasa da, kolaya kaçsa da, “günümüzün DIO’su” gibi takılsa da, onun vokali devreye girince pek çok olumsuz aşılabiliyor, pek çok sıradanlık görmezden gelinebiliyor.
Bir önceki “Traveller”ı seven bir insan olarak, “Life on Death Road” hakkında neler düşündüğüme gelince…
“Life on Death Road”, Jorn Lande’yi seviyorsanız muhakkak ki bir şeyler bulabileceğiniz, albüme adını veren açılış şarkısı, Love is the Remedy ve Dreamwalker gibi gayet sağlam rifler ve düzenlemeler barındıran, genele bakınca akılları almayan ancak güçlü bir metal vokalistliği performansı sunan bir diğer JORN albümü. Jorn Lande’nin kariyerinde yaptığı en iyi şarkılar topluluğu olduğunu söyleyemeyeceğim, ancak yine de heavy metal adına belli bir kalitenin üstünde olan bir albüm.
Albümü dinlerken, her JORN albümünde hissettiğim “ben seksenlerde buralarda olsaydım şimdi başka yerdeydim” hissini tadabiliyorum. “Rock’a sahip çıkmak”, “yol savaşçısı olmak” gibi metal kültürü içinden gelen konseptlere pek bir sarılan Lande’nin, belki de kariyerine 30 yaşından sonra başlamasından kaynaklanan bu “seksenleri yakalayamamış olmak” durumu yüzünden, ister istemez Dio’nun izinden gitmek zorunda kalması gibi bir durumu da var. Bugün 50 yaşına gelen Lande’nin 1990’da 22 yaşında olduğu düşünülürse, bu güçlü vokalistin en verimli olması gereken 20-30 yaş arasını doksanlarda bir şey yapmayarak heba ettiğini söyleyebiliriz.
Yine de Jorn Lande diye bir şey olması bile heavy metalin, hard rock’ın alevli tarafını sevenler için önemli ve değerli bir şey. Şahsen, bu müziği çok farklı anlamlarda çok fazla seven biri olarak, Jorn Lande’nin sesini duyduğumda tuhaf bir güven ve rahatlık hissediyorum. Mikrofonun arkasında işinin ehli, ne yaptığını bilen biri olduğu bilincinin yarattığı keyfi seviyor, bu büyük vokalistin bu kez karşımıza neyle çıktığını merak ediyorum.
“Life on Death Road” çok karakteristik, çok mühim yahut çok özel bir albüm değil, ancak paragraflardır anlattığım sebeplerden ötürü ben ve benim gibi Jorn Lande sevdalıları için diğer bir tebessüm kaynağı. Sadece bunu sağlayabiliyor oluşu bile benim adıma yeterli.
Kadro Jorn Lande: Vokal, besteler
Alex Beyrodt: Gitar, beste (5)
Mat Sinner: Bas
Alessandro Del Vecchio: Klavye, besteler
Francesco Jovino: Davul
Konuk:
Gus G.: Solo ve beste (10)
Şarkılar 01. Life On Death Road
02. Hammered To The Cross (The Business)
03. Love Is The Remedy
04. Dreamwalker
05. Fire To The Sun
06. Insoluble Maze (Dreams In The Blindness)
07. I Walked Away
08. The Slippery Slope (Hangman’s Rope)
09. Devil You Can Drive
10. The Optimist
11. Man Of The ’80s
12. Blackbirds
Diğer iki albüme 8 civarı verilen okur notunun bu albümde bu kadar düşük olmasına anlam veremedim. ‘O Ses Heavy Metal’ başlığı mı rahatsız etti acaba :) Ya da belki albüm kapağı. Neyse gayet güzel bir albüm olmuş bu. Jorn Lande’nin sesini ilk defa League of Legends grubu Pentakill’in şarkısında duyup çok etkilenmiştim ki o da muazzam bir şarkıydı bence: https://www.youtube.com/watch?v=oUiOylPbfV0
Bu arada Dio’ya benzemesi bir yana, David Draiman’ın sesine de aşırı benzetiyorum ben.
bakıldığında şu ana kadar çalıştığı en iyi kadro ama yapılan iş bunu karşılamıyor.Alessandro Del Vecchio el attığı işlerin geneli bu şekilde baya olabiliyor. Birde Voodoo Circle gibi bir grubun vokalistini cıkartıp neden Jorn koyup album yapıyorsun cok sacma birsey acıklanması imkansiz gibi. Jorn her calısmasını aldım arsivime koydum bunuda aldım aynı sekilde Hiç bir zaman bir Duke olamaaycak artık sanırsam gunun sartlarına gore yaratıcılıgı azalıyor gibi geliyor bana….
Albümü değerlendirebilecek kadar uzun dinlemedim ama her albümündeki gibi hoşuma giden yanları çoğunlukta. Ki zaten bu adam ne söylerse söylesin dinlerim. Karşıma geçip ana avrat düz gitse bir daha söyle derim.
Bi de Malmsteen ile bir cover ya da konser organizasyonu içerisinde bulunsalar tadından yenmez diyorum.
Diğer iki albüme 8 civarı verilen okur notunun bu albümde bu kadar düşük olmasına anlam veremedim. ‘O Ses Heavy Metal’ başlığı mı rahatsız etti acaba :) Ya da belki albüm kapağı. Neyse gayet güzel bir albüm olmuş bu. Jorn Lande’nin sesini ilk defa League of Legends grubu Pentakill’in şarkısında duyup çok etkilenmiştim ki o da muazzam bir şarkıydı bence:
https://www.youtube.com/watch?v=oUiOylPbfV0
Bu arada Dio’ya benzemesi bir yana, David Draiman’ın sesine de aşırı benzetiyorum ben.
bakıldığında şu ana kadar çalıştığı en iyi kadro ama yapılan iş bunu karşılamıyor.Alessandro Del Vecchio el attığı işlerin geneli bu şekilde baya olabiliyor. Birde Voodoo Circle gibi bir grubun vokalistini cıkartıp neden Jorn koyup album yapıyorsun cok sacma birsey acıklanması imkansiz gibi. Jorn her calısmasını aldım arsivime koydum bunuda aldım aynı sekilde Hiç bir zaman bir Duke olamaaycak artık sanırsam gunun sartlarına gore yaratıcılıgı azalıyor gibi geliyor bana….
Albümü değerlendirebilecek kadar uzun dinlemedim ama her albümündeki gibi hoşuma giden yanları çoğunlukta. Ki zaten bu adam ne söylerse söylesin dinlerim. Karşıma geçip ana avrat düz gitse bir daha söyle derim.
Bi de Malmsteen ile bir cover ya da konser organizasyonu içerisinde bulunsalar tadından yenmez diyorum.