Oğuz Sel
Grupların yenilik ararken saptıkları abuk subuk yollar olduğunu zaman içerisinde çoğu kez gördük. “Türe yenilik katalım,” ya da “Az daha para yapalım,” derken maymuna çevirdikleri kariyerleri altında ezilen gruplardansa, en iyi bildikleri şeyi yapan grupları yeğliyorum işin açığı. Öte yandan, bildiği, en azından özümsediği türde müzik yapan yeni grupları/kişileri de alınlarından öpüyorum, iyi ki varlar; Eldamar gibi.
Grubun adı Türkçe için biraz ofsayt olsa da içinizde hiçbir zaman dindiremediğiniz minimal yapılı, enstrüman ağırlıklı, melankolik, Summoning ve Lustre kırması bir müzik sevgisi varsa, aradığınız şey Eldamar’da olabilir. Daha önce PA’nın yorum bölümünde, “Ben 20 yaşımda ıbır cıbır işlerle uğraşırken, elin Norveçlisi gayet sağlam albüm yapıyor.” diye yazmıştım. “The Force of The Ancient Land” pek de 20 yaşında birinin elinden çıkmış gibi durmayan, gayet oturaklı, ağır abi modunda, dertli, kederli ve en önemlisi dolu bir albüm. Hani bazı albümlerin ilk üç parçası süper olur da albümün geri kalanındaki şarkılar beter oğlu beter olur ya, hah işte bu albüm hiç de öyle değil. Eldamar’ın beyni konumundaki Mathias Hemmingby; bu tür için uzun sayılabilecek şarkıların yağ gibi akan bir formda tasarlamış ve icra etmiş.
Kullanım düzeyi ve yoğunluğundan tahmin ettiğim üzere temel düzeyde gitar çalabilen ancak klavye ve davul programlama işlerinde hiç de fena olmayan Mathias, atmosfer olarak nitelendirdiğimiz ve genellikle adı gibi soyuta yakın düşen kavramın, ete kemiğe bürünmesini muhteşem melodilerle ve kompozisyonlarla sağlamış.Bol klavyeli, çok katmanlı ve dinlerken hayal dünyasına dalınabilecek yapıdaki parçalarla dolu “The Force of The Ancient Land”, vokal konusunda da minimalizmin tepe noktayı gördüğü yapımlardan.
Gayet basit akor ve arpejler üzerinden yürünüp ne kadar etkileyici parçalar oluşturulabileceğini hemen her parçasında gösteren Eldamar,klavye destekli hanım vokal sesiyle şarkıların alabildiğine melankolik ve derin olmasını sağlıyor. Ağır tempoda ilerleyen parçalar, “Arka planda çalarken biraz kafamı dinlendireyim,” diye düşünen müzikseverler için bulunmaz nimet hâline geliyor.
Mathias Hemmingby kişisinin kendi imkânlarıyla icra edip kaydettiği albümde (sonrasında Northern Silence Productions dağıtımını üstlendi) bana göre tek eksik nokta, ses çeşitliliğinin zayıf olması ve dijital hanım abla vokalinin notalar arası geçişinde sesinin kesiliyor olması. Klavye ya da bilgisayar destekli synthesizer’larda bu durumun önüne geçilmesi gayet mümkün, neyse.
Uzun lafın kısası, albüm kimlere hitap ediyor? Bu tür müziklere yabancı olan, şimdilik kulakları ağır black metal eserlerini kaldırmayan, Summoning başta olmak üzere atmosfer ağırlıklı müzik yapan grupları seven ve hüznü, müzikler yoluyla hissetmek isteyen herkese hitap ediyor.
Tesadüfen keşfettiğim ve çok beğendiğim bir albüm bu. PAda göreceğimi sanmıyordum oysa Oğuz Sel bu güzel albümü pas geçmemiş, kritik için teşekkür ederim. Albümü dinledikten sonra Facebook’taki sayfasından ufak bir mesaj da yazmıştım. Kisa bir süre içinde geri dönmesyle de büyük takdirimi kazandı.
13.12.2016
@Vertax616, Rica ederim. :) Başta yalnızca grup tavsiye başlığına yazmıştım, sonra hakkında biraz daha uzunca şeyler yazmamın iyi olabileceğini düşündüm. Gerçekten pas geçilecek gibi bir albüm değil bence.
sanat bu işte . inanılmaz bir ürün var ortada .
01.07.2018
@buckethead, Bu albümü sevdiysen “Elderwind -The Magic Of Nature” albümüne bakmanı öneririm, her ne kadar Eldamar ile bu türle tanışmış olsam da Elderwind gerçekten ayrı bir dünya. “Mesarthim – Absence” de öneririm o da Elderwind’e eşdeğer benim için.
cenikten yaylaya çıkarken sık sık dinlediğim grup..
sis ve gölge dolu