Metal dünyasında; içine zor girilir, girdi mi çıkması zor, karanlığıyla dinleyiciyi sarıp sarmalayan ve nefes almasını engellemek için elinden geleni yapan pek çok grup var. Çoğunluğun kullanmadığı, kullanmaktan çekindiği müzikal karakterleri müziklerine yediren bu gruplar; metal dünyası içinde öne çıkmayı, fark yaratmayı başarıyorlar. Pek çok grup bu tür müzik yapmaktan çekiniyor, kitlesinin ne düşüneceğini de göz önünde bulundurarak güvenli sularda yüzmeyi tercih ediyor.
Bir de bunun da ötesine geçen ve “çoğunluğun kullanmadığı” olayını “kullanamadığı” şeklinde yansıtanlar var. Bu grupların müzikleri öylesine kişisel, öylesine karakteristik ve alışılmışın dışında ki; dinlerken, ortaya çıkan bu şeyin müzikal bir tercihten ziyade, karanlık bir zihnin kafasındakileri dışarıya dökme imkânı bulması olarak yorumluyorsunuz. Bu tarz gruplar işi şarkı yazmanın, beste yapmanın ötesine taşıyor; bu müziğin hiçbir sınırının olmadığını, formüllere dayanmadığını, tamamen özgür olduğumuzu, buna rağmen çok büyük bir çoğunluğun kendilerini sınırları çok belli kalıplara kapattığını gösteriyor, adeta ispatlıyor.
Bu yüzden de bu gibi grupları dinlerken, bu grupları övmek mi, yoksa her şeyi kitabına uygun yapan diğer büyük çoğunluğu eleştirmek mi daha kıymetli emin olamıyorum.
GORGUTS bu grupların en özel, en saygın, en eşsizlerinden biri. Doksanlarda attığı adımlar ve “Obscura”yla zirve yapan özgün anlayışı; yıllar içinde kendini farklı şekillere gösterdi ve sayısız grubu etkiledi. Uzun bir aranın ardından çıkan olağanüstü “Colored Sands” ile adını sanki buralardan hiç ayrılmamışçasına omuriliğimizde dolaştıran GORGUTS; geçtiğimiz Mayıs ayında da “Pleiades’ Dust” adlı tek şarkılık EP’siyle bir kez daha bizi sersemletti. GORGUTS en sevdiğim gruplardan biri olmasına ve EP’yi yüzlerce kere dinlemiş olmama rağmen, neden bilinmez 5 aydır bir türlü kendimi bu EP’yi yazmak için hazır hissetmedim. Kısmet bugüneymiş…
“Pleiades’ Dust”, GORGUTS’ın uzun şarkı yazma konusundaki ilk deneyimi. Albümü yazmadan önce DEATHSPELL OMEGA’nın “Chaining the Katechon”undan, MESHUGGAH’nın “I”ından ve özellikle de PORCUPINE TREE’nin “The Incident”ından ilham aldığını söyleyen Luc Lemay; bu sofistike konulu şarkının inşasında belli ki epey emek sarf etmiş. 7 farklı segmente ayrılan “Pleiades’ Dust” için öncelikle söylenmesi gereken şey, GORGUTS’ın şarkının 33 dakikalık süresini son derece iyi kullandığı. Anlatılanlara göre şekillenen ve dinlerken bir konu takip ettiğini çok net hissettiren şarkı; sahip olduğu yedi kısmı kusursuz bir akıcılıkla birleştiriyor. İlk 20 dakikalık kısmını komple Luc Lemay’ın yazdığı “Pleiades’ Dust”, bu andan sonra başlattıüı drone’umsu ambient geçişinin ardından sludgy bir tada bürünüyor ve daha konvansiyonel biçimde devam ediyor.
Konu itibarıyla İslam’ın Altın Çağı’nı anlatan EP; dokuzuncu ve on üçüncü yüzyıllar arasında Bağdat’ta bulunan ve dünyaya dair tüm bilgilerin saklandığı kadim bir kütüphaneyi konu ediyor. 1285′te Moğollar tarafından yıkılan kütüphanenin, günümüzde kullandığımız pek çok şeyin temellerinin, ilk hâllerinin saklandığı yer olduğu söyleniyor. Lemay, EP’nin konusu hakkında konuşurken, bugün kullanığımız pek çok önemli şeyin, mesela sayıların, cebirin o topraklarda bulunduğunu söylüyor ve bu durumun ona çok çekici geldiğinden bahsediyor.
Müziğe dönecek olursak, Lemay’ın “Pleiades’ Dust”a dair amaçladığı şeylerden biri de, şarkıyı oluşturan bölümlerin farklı kimlikler olarak algılanması, ancak bunların ayrı birer şarkı olarak algılanmaması. GORGUTS bu konuyu kesinlikle çok iyi kotarmış ve karşımıza, konuyu bilmesek da, sözleri okumasak da bir konsepti olduğunu belli eden, son derece bütünlüklü ve yoğun bir şey çıkmış.
İlk 18 küsür dakikasında resmen dünyalar inşa eden, yıkan, sonra bu yıkıntılarla başka birtakım yapılar inşa eden GORGUTS; kadim groteskliği ve dünya dışı öteleyiciliği ile dinleyiciye ait olmadığı bir dünyada olduğunu anbean hissettiriyor. Şarkıyı dinlerken bir yandan hayran oluyor, bir yandan da bu yaratımın içine girip tasvir edilen bu dünyada oradan oraya savruluyoruz. Şarkıya dair beni en çok memnun eden ve beğeni düzeyimin aşağılara inmesini önleyen şey; grubun şarkıyı bestelerken Bağdat, Orta Doğu, İslam kavramlarını düşünüp şarkıya oryantal tatlar katma kolaycılığına kaçmamış oluşu. Şarkının “dünyadaki tüm bilgilerin saklandığı kütüphane” konsepti dâhilinde, “Pleiades’ Dust”ın hiçbir coğrafya, kültür, sosyolojik referans kırıntısı barındırmaması; 33 dakikalık bu müziği zaman ve mekândan tamamıyla bağımsız, dünya dışı kılmayı başarmış. EP’ye dair çok başarılı tek bir şey söyle deseniz dile getireceğim başlıca şey budur. Bu şekilde “ilhamsız” bir kimliğe, müzikal bir soyutluğa bürünen müzik, hem GORGUTS’ın eşsizliğini gözler önüne seriyor hem de konsept bir şeyler yapmak için mutlaka o konuya dair akla gelen başlıca karakteristik şeylerin kullanılması varsayımını da yıkıyor.
“Pleiades’ Dust” sadece GORGUTS’ın düşünebileceği ve yaratabileceği, dehşet verici bir eser. GORGUTS ne yaparsa yapsın kanıksatmıyor, alıştırmıyor ve en korkuncu da, çıkardığı her müthiş şeyi bir sonraki yaratımıyla aşabileceğini çok net şekilde hissettiriyor.
kapak ve font muhteşem.
luc lemay’in banger reportajı da müziğe bakışını çok iyi özetliyor.
https://www.youtube.com/watch?v=M2izOd6nHRU
“en iyi rife sahip de olsanız güzel bir düzenleme içinde olmadığı müddetçe işe yaramayacaktır.”
Bu kritik de çok iyi, tıpkı albüm gibi. Özellikle oryantal kolaycılığa kaçılmaması kısmına çok katıldım.
Net yılın en iyilerinden. Luc Lemay kendini biraz geriye çekmiş gibi hissettiriyor. Müziği kendisi yazmış olsa da bas gitarın ve davulun (ah o davullar…) öne çıkması, özellikle de gitarın aşırı atonal şeyler çaldığı sırada bas gitarın dsodaki gibi durumu toparlayıcı vazife görmesi durumu çok var. Bir de luc lemay atmosfer olayında son iki albümdür metal dünyasının en iyilerinden. Yazıdaki anonimlik vurgusu da tam yerinde olmuş, albümü bundan sonra bu gözle dinleyeceğim.
Adamlar live perfomansında o kadar rahat çalıyor ki hayran kalmamak elde değil. Luc Lemay sen bir dahisin. Üzerinde Neurosis tişörtü gördüm daha da mutlu oldum.