SEPTICFLESH’in öncesini sadece birkaç şarkıyla bilen ve grubun üzerine gerektiği gibi eğilmişliği olmayan biri olarak, “Communion” çıktığı sırada bir heyecan taşımıyordum doğal olarak. Grubun bir süredir sessizlikte olduğunu ve önceki kimi işleriyle pek çok kesimden beğeni topladığını, övgüler aldığını biliyordum sadece. Bu nedenle kısa bir grup geçmişi yahut “Communion”ı önceki albümlerle bir kıyaslama bekleyenler kusura bakmasınlar.
Öncesini bilmediğim ve bahsedecek az şeyim olan bir grubun albümünü niye yazıyorum peki? Çünkü “Communion” çıktığı 2008 yılı içerisinde sayısız site ve dergide yılın en iyilerinden biri olarak gösterilen harika bir albüm ve ben de yazı başına dört haneli rakamlarla para alıyorum.
“Communion”la ilk karşılaşmam bir hayli uzun sürdü aslında. Albüm kırk dakika civarı kısa bir dinleti sunsa da, ilk duyuşta arka arkaya üç, dört kez dinlemiştim kendisini. Bunun sebepleri çeşit çeşit elbet. Bir kere albüm melodik. Bu melodiler her şarkıya farklı bir karakter kattıkları gibi, grubun sert yanının kontrastı olarak güzel bir varyasyon da sağlıyorlar. Bu sayede albüme ilk andan alışıyorsunuz ve her yeni şarkıda, bir önceki şarkı için “lan ne güzel şeydi o” türü düşünceler beliriyor kafanızda.
Onun dışında “Communion”da bizi taş gibi çalan bir grup, gerçek bir orkestra ve ihtişamlı bir koro karşılıyor. Gerçekten mükemmel düzenlenmiş orkestrasyon sayesinde, albüm kimi yerlerde “senfonik death metal” olarak dahi anılıyor. Burada keman, çello efekti çıkaran bir klavye sound’undan söz etmiyorum; tüyleri diken diken eden görkemli bir senfoni orkestrasından bahsediyorum. Metalin ve metalcinin dostu Prag Senfoni Orkestrası’nın kulaklara bayram ettirdiği “Communion”da, Christos Antoniou tarafından yapılan bu orkestral düzenlemeler gerçekten de şapka çıkartılacak cinsten.
Biraz daha deşelim. Albümdeki orkestrasyonun başarılı ve saygı duyulası olma sebebi, bu kısımların atların cinsel organlarını akla getirmeden, genel amaca yönelik olarak kullanılmış oluşu. “Communion”ı dinlerken bir an bile “müziğimize farklı tatlar katalım” türü bir orkestrasyon kullanımı izlenimi edinmiyorsunuz. Müziğin bu kısımlarla iç içe bestelendiği açık ve bu sayede de “zaten çalmakta olan bir metal grubu ve sonradan stüdyoda eklenen klasik enstrümanlar” türevi bir rahatsızlık asla mevzubahis değil. Bir Persepolis, bir Lovecraft’s Death buna güzel örnekler.
“Communion”da orkestra ve diğer enstrümanlar iç içe geçmiş olsa da, müzikal anlamda birbirlerinden ayrı sınıflanabilecek şarkılar var. Az önce adını verdiğim Persepolis ve Lovecraft’s Death gibi orkestra tabanlı şarkıların yanı sıra, Babel’s Gate ve We the Gods gibi daha direkt, daha death metal şarkılar, ve Anubis, Sangreal, Sunlight Moonlight ve Narcissus gibi daha melodik death metal sınıfında anılacak şarkılar da var. Neyse ki şarkı sıralaması sizi bu tarz bir klasifikasyon yapmaktan alıkoyuyor ve albüm tam anlamıyla yağ gibi kulaklarınızdan akıp gidiyor.
Bahsedilesi diğer bir unsur da gruptaki müzisyenler. Dediğim gibi grubun geçmişini bilmeyen biri olarak “Hristo da kendini çok geliştirdi”, “Yorgo eskiden böyle blast atmazdı helal be oğlana” türevi şeyler söyleyemiyorum. Ancak bu albümde karşımızda çok başarılı performanslar olduğu ortada. Daha melodik şarkılarda ortaya çıkan ve albümü canlı kılan başlıca şeylerden biri, Sotiris ile Seth’in clean-brutal vokal atışmaları. Kendinizi bir anda eşlik ederken bulduğunuz Spiros vokallerinin arkasından bir anda kükreyen Seth vokalleri cidden ağızlardan su akıtacak cinsten.
Onun dışında albümde öküz gibi bir davul performansı var. Fotis Giannasisters adlı arkadaş blast olsun ataklar olsun dört dörtlük bir iş çıkarmış. Her şarkıda çaktırmadan öne çıkmayı, vay baboli naaptın sen dedirtmeyi bilmiş. Solo atmayan ve gerekli altyapıyı sağlayan gitarlar ve gayet net duyulabilen bas da eklenince ortaya kulak orgazmlarıyla dolu bir müzik çıkmış.
SEPTICFLESH’i yalnızca bu albümle sınırlı olarak bildiğim için belki de hakkını vererek anlatamadıysam da, “Communion” metalin karanlık yüzünü seven pek çok kişinin beğeneceği, başta da söylediğim gibi 2008 yılının tartışmasız en iyi albümlerinden biriydi. Grup albümün ardından başladığı turnesine hâlâ devam etmekte ve kimi yorumlarda, altında turladığı ve konser olayında dünyanın sayılı gruplarından olan BEHEMOTH’u bile gölgede bırakan performanslar sergilediği konuşulmakta.
Bundan sonra ne yapacaklar, yeni albüm çıkaracaklar mı bilmiyorum, ama “Communion”ın bir buçuk yıldır zerre sıkmadığı ve her seferinde hayran bıraktığı düşünüldüğünde, umarım aynen böyle devam ederler diyorum.
Vay be iki sene geçmiş bu albüm çıkalı.Neyse dört dörtlük bir albüm olduğunu tekrar tekrar söylemek isterim.Her bir şarkı enfes ama Narcissus var ya o Narcissus…beni bitirendir.
Bir de grubun Seth adlı elemanları aynı Niklas Sundin gibi harika “artwork”ler yapar, hasta eder kendine.
septic flesh’i bilenler zaten bu albüm için beklentileri yüksek tutmuştu onlar da sevenlerini yanıltmadı. albüm taş gibi ama gitar tonları filan eskiyi arıyor kulaklarım o mystic places of dawn zamanında ki kirli tonlar bana daha samimi geliyor dinlerken. o yüzden hala mpod bi numaradır gözümde.
Albümün mitolojiyle ilgili olduğunu düşünürsek, bu havuç olayını bi milat kabul edebiliriz bence. Koskoca mitoloji kavramı “havuç” lafıyla şu anda çökmüştür. :)
Bundan sonra Havuçtan Önce ve Havuçtan Sonra’dan söz edebiliriz.
yok yok septicflesh iyidir hakkaten. ben de bu aralar dinlemeye başladım. gerçi ilk 3 şarkıda takıldım kaldım. diğerlerine geçemiyorum :) özellikle anubis’e hasta oldum.
@Fingolfin, daha ilk notasından ve gitar tonundan Marios Iliopoulos (Nightrage) tarafından çalındığı anlaşılıyor zaten, o yüzden minik bir solocuk diyebiliriz.
az önce tekrar dinledim bu albümü. cidden olağanüstü yahu. bir de Sumerian Daemons kritiği olsa şahane olur aslında. hayatımda en çok dinlediğim albüm olma yolunda emin adımlarla ilerliyor çünkü. dinlemeyen varsa o albümü de mutlaka dinlemeli. bi de grubun vokalisti seth in yaptığı vokal tarzının bi adı yada tekniği falan var mı? sanki genizden yapıyomuş gibi. hastasıyım…
Septic flesh deyince aklıma sadece a fallen temple albümü gelir ki bu albüm hem teması hem gitar tonları acısından kendini defalarca dinletmeyi basarmistir.sonrasında orphidian wheel de ona keza sağlam bı albumdu fakat tam grubun fani olacakken revalution dna gibi saçma bı albüm ile grubun pesini bıraktım.fakat bu kritiği okumam birkaç arkadaşımın da tavsiyeleri ile bu aksam albümü dinlemeye karar verdim septic flesh come back demek isterim
yine pasifagresif sayesinde edindiğim bi album,clean vokallere hayran kaldım,benden 9 işler(sadece vokal için deil tabii ki)…hızımı alamadım grubun tüm albümlerine göz attım ama ı ıh hiç biri communionun yanından bile geçmiyo..iyi ki varsın prag senfoni orkestrası
Bununla The Great Mass arasında seçmek benim için Master of Puppets ile …And Justice For All arasında seçmek gibi aynı. Mümkünatı yok,hayatta ayıramam.
Şimdi de The Great Mass’e yorum yapıp buna yapmadığımı fark ettim. Ve tıpkı onun gibi,bu albümde de şarkıyı bırakın,bir tane kötü an bile yok. Clean ve brutal vokaller ve de her enstrüman kusursuz. Bir grup nasıl bu kadar efsanevi bir geri dönüş yapar,nasıl Communion ve Babel’s Gate kadar güçlü şarkılar yazar aklım almıyor cidden ya. Zaten ”aklım almıyor” cümlesi Septicflesh için hissettiklerimi yeterince özetliyor.
2-3 yil aradan sonra actim bi kac defa dinledim tekrar. Cok acayip bi album bu ya. İnanilmaz ya. Sunlight moonlight bile o cheesy diyebilecegimiz nakaratiyla aliyor goturuyor abi. Daha cok insan dinlemeli bu albumu.
Great mass da guzel de bu cok acayip ya.
opeth’in sorceress’ıyla özgün metal müziğe olan ihtiyacımı giderememem sonucu, tekrar bu albüme döndüm ve yolculuğum bittiğinde derin bir oh çektim. her zaman dinlemediğim ama arada bir açıp kitap gibi dinlediğim bir albüm bu. cthulhu mitosuyla iç içe bir soundtrack gibi. muazzam birşey. metal müziğin karanlık, şeytani tarafını artistik mükemmelikle birleştirmiş ender eserlerden. opeth’in still life’ı gibi bunu da özel bir köşeye koyuyorum.
yazılan kritik gerçekten berabat, ilgisiz/alakasız birinin bu kritiği yazmış olmasına inanamıyorum.
puanımı söyliyim, 10′da 10. kıyaslanabilcek bir örneği olmayan ve muhteşem bir deneyim yaşaytan böylesi bir albüme zaten başka bir puan vermek de yakışmaz. helal be septicflesh.
The Great Mass ve Titan’ı bayılarak dinlemiştim ve nihayet grubun diğer albümlerini de dinleme şansı buldum. Eski çalışmaları orta karar gibi geldi bana ama Communion aynı The Great Mass, Titan tadında mükemmel bir albümmüş. Grubun birleşme sonrası haline tapıyorum adeta. Yıllardır hayal ettiğim senfonik death metal fantazimi kendileri sayesinde doya-doya yaşıyorum.
Vay be iki sene geçmiş bu albüm çıkalı.Neyse dört dörtlük bir albüm olduğunu tekrar tekrar söylemek isterim.Her bir şarkı enfes ama Narcissus var ya o Narcissus…beni bitirendir.
Bir de grubun Seth adlı elemanları aynı Niklas Sundin gibi harika “artwork”ler yapar, hasta eder kendine.
önceki albümlerini sevmemiştim de bu albüm oldukça iyi. anubis, communion filan sağlam şarkılar. kapaktaki yaratığın ne olduğunu çözemedim.
karıncayiyen.
ya bu başka bi şey, ya da berbat bir karıncayiyen anlayışları var.
çünkü season of mist bir başkadır
yok ben salladım. ama her gördüğümde cidden karıncayiyen geliyor aklıma.
keçi, antilop arası bişey yahu
septic flesh’i bilenler zaten bu albüm için beklentileri yüksek tutmuştu onlar da sevenlerini yanıltmadı. albüm taş gibi ama gitar tonları filan eskiyi arıyor kulaklarım o mystic places of dawn zamanında ki kirli tonlar bana daha samimi geliyor dinlerken. o yüzden hala mpod bi numaradır gözümde.
Pan diye düşünmüştüm ben, ağzındakini havuç değil de flüt kabul edersek Pan olabilir gibi. Ama havuca daha çok benziyor evet.
Albümün mitolojiyle ilgili olduğunu düşünürsek, bu havuç olayını bi milat kabul edebiliriz bence. Koskoca mitoloji kavramı “havuç” lafıyla şu anda çökmüştür. :)
Bundan sonra Havuçtan Önce ve Havuçtan Sonra’dan söz edebiliriz.
Havucun mitolojideki yeri ve önemi ile ilgili makalemi yollayacağım siteye yakında, beklemede kalın.
kapaktaki seth muhtemelen.
Bizim Haydar ya bu, evden kaçmıştı kerata.
İnanılmaz bir albüm. İnanmıyorum.
kritikteki tek bir cümle beni gruba soğuk yaklaşmaya itti hemen.Gitar solosu olmayan albümlere/gruplara karşı her zaman önyargılı olmuşumdur.
20.03.2010
Büyük kayıp. :)
20.03.2010
@berat mutluhan seferoğlu,
yok yok septicflesh iyidir hakkaten. ben de bu aralar dinlemeye başladım. gerçi ilk 3 şarkıda takıldım kaldım. diğerlerine geçemiyorum :) özellikle anubis’e hasta oldum.
16.08.2020
10 yıl sonra gelen soru: Babel’s Gate 2:12′de başlayan şeye solo diyemez miyiz?
16.08.2020
@Fingolfin, daha ilk notasından ve gitar tonundan Marios Iliopoulos (Nightrage) tarafından çalındığı anlaşılıyor zaten, o yüzden minik bir solocuk diyebiliriz.
az önce tekrar dinledim bu albümü. cidden olağanüstü yahu. bir de Sumerian Daemons kritiği olsa şahane olur aslında. hayatımda en çok dinlediğim albüm olma yolunda emin adımlarla ilerliyor çünkü. dinlemeyen varsa o albümü de mutlaka dinlemeli. bi de grubun vokalisti seth in yaptığı vokal tarzının bi adı yada tekniği falan var mı? sanki genizden yapıyomuş gibi. hastasıyım…
parçalarda sembolik anlamlar var gibi. daha sadece sangreal’i dinledim ve bütün albümler indirdim :p.
.. süper yahu
Septic flesh deyince aklıma sadece a fallen temple albümü gelir ki bu albüm hem teması hem gitar tonları acısından kendini defalarca dinletmeyi basarmistir.sonrasında orphidian wheel de ona keza sağlam bı albumdu fakat tam grubun fani olacakken revalution dna gibi saçma bı albüm ile grubun pesini bıraktım.fakat bu kritiği okumam birkaç arkadaşımın da tavsiyeleri ile bu aksam albümü dinlemeye karar verdim septic flesh come back demek isterim
Mükemmelmiş valla. İlk defa bir albüm dinlerken gitar solosu eksikliğini hissetmedim
Communion parçasının girişi ve nakaratları beni öldürüyor lan
yine pasifagresif sayesinde edindiğim bi album,clean vokallere hayran kaldım,benden 9 işler(sadece vokal için deil tabii ki)…hızımı alamadım grubun tüm albümlerine göz attım ama ı ıh hiç biri communionun yanından bile geçmiyo..iyi ki varsın prag senfoni orkestrası
sanat böyle bir şey işte.
o değil harbiden de etmişler ama
Bununla The Great Mass arasında seçmek benim için Master of Puppets ile …And Justice For All arasında seçmek gibi aynı. Mümkünatı yok,hayatta ayıramam.
Şimdi de The Great Mass’e yorum yapıp buna yapmadığımı fark ettim. Ve tıpkı onun gibi,bu albümde de şarkıyı bırakın,bir tane kötü an bile yok. Clean ve brutal vokaller ve de her enstrüman kusursuz. Bir grup nasıl bu kadar efsanevi bir geri dönüş yapar,nasıl Communion ve Babel’s Gate kadar güçlü şarkılar yazar aklım almıyor cidden ya. Zaten ”aklım almıyor” cümlesi Septicflesh için hissettiklerimi yeterince özetliyor.
All my 10′s diyorum.
Sunlight moonlight der susarım.
the best greek band ever ! :P
2-3 yil aradan sonra actim bi kac defa dinledim tekrar. Cok acayip bi album bu ya. İnanilmaz ya. Sunlight moonlight bile o cheesy diyebilecegimiz nakaratiyla aliyor goturuyor abi. Daha cok insan dinlemeli bu albumu.
Great mass da guzel de bu cok acayip ya.
opeth’in sorceress’ıyla özgün metal müziğe olan ihtiyacımı giderememem sonucu, tekrar bu albüme döndüm ve yolculuğum bittiğinde derin bir oh çektim. her zaman dinlemediğim ama arada bir açıp kitap gibi dinlediğim bir albüm bu. cthulhu mitosuyla iç içe bir soundtrack gibi. muazzam birşey. metal müziğin karanlık, şeytani tarafını artistik mükemmelikle birleştirmiş ender eserlerden. opeth’in still life’ı gibi bunu da özel bir köşeye koyuyorum.
yazılan kritik gerçekten berabat, ilgisiz/alakasız birinin bu kritiği yazmış olmasına inanamıyorum.
puanımı söyliyim, 10′da 10. kıyaslanabilcek bir örneği olmayan ve muhteşem bir deneyim yaşaytan böylesi bir albüme zaten başka bir puan vermek de yakışmaz. helal be septicflesh.
The Great Mass ve Titan’ı bayılarak dinlemiştim ve nihayet grubun diğer albümlerini de dinleme şansı buldum. Eski çalışmaları orta karar gibi geldi bana ama Communion aynı The Great Mass, Titan tadında mükemmel bir albümmüş. Grubun birleşme sonrası haline tapıyorum adeta. Yıllardır hayal ettiğim senfonik death metal fantazimi kendileri sayesinde doya-doya yaşıyorum.