# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
OPETH – Sorceress
| 20.09.2016

Lezzetli çipetpet.

OPETH.

Çeyrek asırdan uzun süredir metal dünyasının en önemli gruplarından, en önemli değerlerinden biri. Yaptıkları, icat ettikleri, değişimleri, girdiği riskler, saptığı yönler… OPETH, derdinin müzik olduğunu net şekilde gösteren ve Mikael önderliğinde müziğini ve kendini keşfetmeyi hep sürdüren ve görünüşe göre hep sürdürecek bir grup olarak hayatlarımızda her daim yer ediyor.

Bugüne dek yaptıklarının ışığında düşündüğümüzde, Mikael Åkerfeldt‘in normal çalışan bir kafası olmadığı, ta ne zaman neler yapmakta olduğu ve bu minvalde yakın geçmişte ve günümüzde sunduklarının da gayet normal karşılanması gerektiği, OPETH konu olduğunda bence biraz göz ardı edilen bir durum. Doksanların ortalarında tamamıyla kendine özgü bir kimlik yaratmış ve kısa süre sonrasında başkalarına ilham vermeye başlamış bir grup olarak OPETH, gözümle gördüğüm 6-7 kişilik konserlerden Londra’nın devasa sahnelerinde arka arkaya kapalı gişe konserler veren bir grup hâline geldiği yolculuğunun bir diğer adımını “Sorceress” ile atıyor.

Öncelikle söylenmesi gereken; kapaktaki katil tavus kuşunun albümü yansıtmak adına mükemmel bir seçim oluşu. Bu sadece güzel, narin, masalsı rengârenk bir kuşun tamamen zıt bir kavramla, katliamla bir araya getirilerek sunulması gibi basit bir kontrast değil. Albümü baştan başa saran gizemli mistik hava, insanın içini üşütmeyen dozunda bir tekinsizlik, belirsizlik, merak etme gibi hisler “Sorceress”ın görsel tarafında da gayet başarılı şekilde kendilerine yer bulmuşlar.

Albüme girdiğimizde karşımıza çıkan şey, aslında tam da beklememiz gereken şey olan beklenmezlik. Daha doğrusu, bir şey beklemenin beyhude oluşu. Gerçekten de, “Heritage” ve “Pale Communion“ın kahverengi, kirli sarı, pastel topraklığının ardından “Sorceress”; hem kapağı ve özellikle de adındaki dişilik ve bunun da pekiştirdiği gizemle tam bir beklenmezlik havasına bürünüyor.

Bu durum ustaca yansıtılmadığı takdirde ortaya çok tutarsız, dağınık, kişiliksiz, resmen saçma bir şey çıkabilirdi. “Kadın büyücü” gibi bir isim altına 70′ler progresif rock’ını dayayıp tuhaf denemelerle dolu bir şey sunmak, hatta bunu iyice sludgy tatlara sokmak, iyice minimalleşip, iyice dumanlanıp aşırı kişisel bir albüm de ortaya çıkarılabilirdi. Lâkin OPETH bunu yapmamış.

OPETH; progresif rock yaptığı son iki albümünün aksine, “Sorceress”ta progresif metale de kayan bir iş yapmış.

Bu görüşün altını doldurmak adına söyleyebileceğim en net şey; OPETH’in bu albümde “Blackwater Park” ve sonrasında yaptığı işlerde yer alabilecek türde rifler kullanmış olması. Elbet tonlar çok daha kadife, yırtıcılıktan uzak ve brutal vokal de yok. Ancak kimi rifler gerçekten de bildiğimiz, ya da bildiğimiz demeyeyim, çoğumuzun özlediği OPETH’in yüzeceği sularda yüzen bir tarzdalar. Kötücül, uğursuz hisler, gergin ve buhranlı atmosferler yok, lâkin net bir progresif metal kimliği var. Bunu görebildiğimiz ilk şarkı olan Chrysalis, OPETH’in son 8 yıldır yaptığı en metal şarkı olabilir; diye düşünüyoruz, ama yanılıyoruz.

Albümün içine girdiğimizde, “Sorceress”ın OPETH standartları için aşırı sade bir akustik pasaj olan Persephone’la açıldığını görüyoruz. Bu şarkı, gruptan daha önce duymadığımız bir şey olan konuşmalı vokalleri de OPETH tepsisine eklemiş oluyor; hem de bir kadının sesinden. Albümün gerçek anlamda ilk şarkısı ise haftalar önce yayınlandığında resmen irite olduğum ve “Of be OPETH ne gerek var bunca tatavaya, yardır geç işte” diye düşündüğüm Sorceress. Yine gruptan alışık olmadığımız çok basit, sade bir rife sahip olan şarkı; albüm içinde dinlendiğinde tabii ki daha bir oturmuş geliyor.

Folk karakterli Sorceress 2′in duruluğunun ardından karşımıza ilginç bir şey çıkıyor. Zamanında BLACK SABBATH ve IRON MAIDEN’la çalışmış 64 yaşındaki İngiliz besteci Will Malone’un elinden çıkma yaylılarla bezeli The Seventh Sojourn; OPETH’in Closure ve Bleak’ten sonra oryantal tatları iyice tavana çıkardığı ve resmen Orta Doğu ezgilerini bizlere sunduğu bir şarkı olarak grubun tuvaline arz-ı endam ediyor. Büyük oranda enstrümantal olan bu şarkı ile birlikte, albümün sert anlarından olan Chrysalis sonrasındaki 10 dakikalık sakinlik de son buluyor ve yerini Strange Brew’e bırakıyor. Chrysalis’te uyanan son yılların en sert OPETH şarkısı düşüncesi, Strange Brew’le birlikte değişiyor.

Albümün en uzun şarkısı olan Strange Brew, çok değişken yapısı ve grubun uzun zamandır yazdığı en metal bölümlerdne bazılarıyla “Sorceress”ın en renkli, en kaotik, en şaşırtıcı anlarından bazılarını barındırıyor. Metal derken elbet Master’s Apprentice’leri, The Leper Affinity’leri kast etmiyorum; LED ZEPPELIN’i, DEEP PURPLE’ı anımsatan bir kimlikten söz ediyorum, ancak grubun son dönemleri düşünüldüğünde, bu şarkıda ve albümün çeşitli yerlerinde duyduğumuz şeylerin, her ne kadar buna gerek olmasa da, metal kategorisine sokulmasında hiçbir tereddütüm yok.

A Fleeting Glance’te sakin takılan ve güvenli sularda yüzen grup, sonraki minik parçayı saymazsak albümün kapanışını Era’yla yapıyor. Mikael’in farklı vokal denemeleri sunduğu bu şarkı da “Sorceress”ın değişken ve renkli dünyasını kapamak için iyi bir seçim olmuş.

Albüme dair genel düşüncemi toparlarsam, “Sorceress” gayet iyi bir albüm. Progresif rock/metal dozu ne oranda olursa olsun, en az “Pale Communion” kadar iyi, kimilerince ondan öteye geçebilecek, kimilerince folk karakterin ve deneyselliğin biraz eğreti gelebileceği, ancak her halükârda karşımızdaki şeyin OPETH olduğunu bize hissettiren bir çalışma. Belki içinde Faith in Others gibi yürek dağlayan bir şarkı yok, belki yayınlanan ilk şarkı olan Sorceress’ı duydunuz ve şarkıya uyuz olup albüme dair düşüncelerinizi en baştan olumsuz tarafa yasladınız. Bağımsız olarak düşünüldüğünde ben Sorceress’ı baya beğendim.

Şu bir gerçek ki, OPETH eskiden tam anlamıyla eşsizdi. Bazı şarkıları duyuyor ve o şarkının hayatımızda önemli bir yer edineceğini hissediyorduk. Dinlediğimiz şey bizi hayrete düşürüyor, bizi kendine aşık ediyor, görkemi altında bizi eziyordu. Çünkü OPETH eşsizdi. Sadece kendisiydi ve onun gibi başka hiçbir şey yoktu.

OPETH bir süredir geçmişteki ilham kaynaklarının izinden gitmeyi, zamanında yapılanların bir başka versiyonunu sunmayı seçti. Böyle olunca, en azından kendi adıma konuşursam OPETH’in müziğini duyduğum zaman önceki paragrafta bahsettiğim şeyleri; hayreti, aşkı, görkemi hissetmiyorum. Eşsizliğinden dolayı içselleştirdiğim OPETH müziğini, belki artık hayatımın en tepelerine koyamıyorum ve sadece beğenmekle, takdir etmekle, hayran kalmakla yetiniyorum. Ama olsun; bana önceki paragrafı yazdıran grup da bu olduğuna göre, zamanında hayatıma bu değerleri onlar kattığına göre, şu anda yapmayı seçtikleri şey konusunda da itiraz hakkım olamaz.

Bu şekilde bakınca “Sorceress” çok iyi bir albüm. “Kendimizi tekrarlamayalım” düşüncesi ile karambole kurban gidebilecekken, son derece tutarlı, bütünlüklü ve anlamlı olmayı başaran bir albüm.

Emeği geçenlerin eline sağlık.

7/10
Albümün okur notu: 12345678910 (6.80/10, Toplam oy: 126)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2016
Şirket
Nuclear Blast
Kadro
Mikael Åkerfeldt: Gitar, vokal
Martín Méndez: Bas
Martin Axenrot: Davul
Fredrik Åkesson: Gitar
Joakim Svalberg: Klavye
Şarkılar
1. Persephone
2. Sorceress
3. The Wilde Flowers
4. Will o the Wisp
5. Chrysalis
6. Sorceress 2
7. The Seventh Sojourn
8. Strange Brew
9. A Fleeting Glance
10. Era
11. Persephone (Slight Return)
  Yorum alanı

“OPETH – Sorceress” yazısına 36 yorum var

  1. markusulf says:

    Albümü henüz bir kere dinledim ve nefret ettim. Kritiği okuduktan sonra gaza geldim tekrar dinleyeceğim.Umarım fikrim değişir

    gXnn

    @markusulf, nereden dinlediğinizi rica edebilir miyim konuyu çok dağıtmadan?

    grimreaper21

    @gXnn, google’a opeth sorceress yazın ilk çıkan sayfaya girin ordan zippyshare linki ile indirebilirsiniz.

    Albüme gelirsek;

    Chrysalis dışında tamamı çöp

    markusulf

    @markusulf, Albümün tamamını tekrar dinledim ve bir kez daha nefret ettim. Hatta hızımı alamadım çalma listemde yanlışlıkla karşıma falan çıkar diye sildim. Şuan sakinim.

  2. deadhouse says:

    P. Communion’dan bile kötü. 10/3

    Sanırım bir sonraki Opeth albümünü dinlemeyi düşünmüyorum.

  3. ÖNCÜL says:

    “OPETH bir süredir geçmişteki ilham kaynaklarının izinden gitmeyi, zamanında yapılanların bir başka versiyonunu sunmayı seçti. Böyle olunca, en azından kendi adıma konuşursam OPETH’in müziğini duyduğum zaman önceki paragrafta bahsettiğim şeyleri; hayreti, aşkı, görkemi hissetmiyorum. Eşsizliğinden dolayı içselleştirdiğim OPETH müziğini, belki artık hayatımın en tepelerine koyamıyorum ve sadece beğenmekle, takdir etmekle, hayran kalmakla yetiniyorum. Ama olsun; bana önceki paragrafı yazdıran grup da bu olduğuna göre, zamanında hayatıma bu değerleri onlar kattığına göre, şu anda yapmayı seçtikleri şey konusunda da itiraz hakkım olamaz.”

    Daha fazla katılamazdım. Albümü dinleyince illaki birşeyler yazarım.

  4. Stand Ablaze says:

    Kritiğin başlığı güldürdü :D

  5. rckcrl says:

    Neden yorumlar bu kadar kötü lan

  6. Kara Murat says:

    Albümü genel olarak beğendim. Çok güzel olmuş mikael babanın ellerine sağlık.

    Persephone:çook iyi bir albüm başlangıcı olmuş. Çok beğendim. Acaba o konuşan karı kim diye merak ediyorum. Gayet güzel olmuş

    Sorceress: bildiğiniz üzere ilk single buydu. Şarkının tamamı çok güzel ben çok beğendim. Hele mikael’in “but you are crying” filan dediği kısımlar ve outroyu çok beğendim. Sözler de iyi bir konsept oluşturmuş. Martin mendez ve joakim öne çıkmış bu şarkıda.

    The Wilde Flowers: albümün favorilerimden. Çook güzel olmuş. Vokallerdeki melodiler çok iyi. İntro bana “the flower kings” grubunu hatırlattı. Sadece sonlara doğru olan akustik kısım kısa tutulabilirmiş. Ama şarkı genel olarak favorilerimden

    Will O The Wisp: bu ikinci single’dı. Vokalleri aşırı beğendim. Sadece introdaki riff biraz yayvan kalmış. Ve ilk başta davulun girdiği kısımda martin axe’in partisyonunu hiç beğenmedim. Bayağı bir katatonia ve steven wilson tınısı aldım şarkıda. Gayet güzel bu da. Sözler de bayağı hoş.

    Chrysalis: Şarkı bayağı gaz başlıyor. Sonlara doğru hafifleşiyor. Bayağı sağlam olmuş. Fredrik iyi iş çıkarmış. Davullar da gayet iyi bence. Sadece bir riff var kendini çok tekrar etmiş. Onun dışında bu da çok iyi. Hele o sonlarda joakim ve fredrik’in vs atarmış gibi bir kısım var çook hoş olmuş.

    Sorceress 2: bu şarkıyı hiç beğenmedim. Vokaller desen berbat, zaten introdaki kısım symphony x-the odyssey’den çakma. Ortalardaki akustik gitar partisyonu fena değil. Ama hiç beğenmedim. Hiç.

    The Seventh Sojourn: çok değişik bir havası var. Mikael’in sürekli yeni şeyler deneme sevdasında güzel bir eser olmuş. Baya ortadoğu ezgileriyle bezenmiş, darbukanın, tefin, kemanın kullanıldığı bir şarkı olmuş. Myrath ezgileri var. Oryantel öğelere sahip. Outrosunda akustik bir şekilde batı ezgilerine dönüyor. Outrosu dinlendirici olmuş. Beğendim

    Strange Brew: çok slow bir başlangıcı var. Echosu açılmış bir vokal efekti ve gitarla şarkı start veriyor. Hemen sonrasında değişik bir gitar-piyano geçişinin ardından hüzünlü diyebileceğim güzel riff başlıyor. Ve aniden spastik bir klavye-gitar-klavye riffi giriyor. Gitar soloları çok hoş. Blues tınıları şarkıda fazlaca alınıyor. Outrosu bir değişik. Baya garip (strange) bir şarkı olmuş ama beğendim.

    A Fleeting Glance: Çok güzel bir akustik gitarla başlıyor. Sonrasında mikael’in inceden söylediği vokale klavye ritim tutuyor. Blues tınıları var. Davulun ilk girdiği yerdeki vokalleri pek beğenmedim. Outrosunda güzel bir solo var fakat vokallerin olduğu yerler pek güzel değil. Şarkı fena değil ama yine de yayvan kalmış albümde

    Era: bu şarkı ise diğer bir favorim. Çok güzel bir piyanoyla başlıyor. Sonra birden enstrumanlar bayağı progresif bir riffle giriyorlar. Martin axe baya iyi çalmış. Vokalleri çok beğendim. Arada yavaşlayarak küçük klavyeler tıngırdatılıyor. Şarkının bütün riffleri mükemmel. Fredrik yine çok güzel bir solo atıyor. Çok sevdim bu şarkıyı

    Persephone (Slight Return): çok güzel bir outro olmuş. Era’nın başındaki piyano melodisi çalıyor. Ve persephone’daki kadın yine konuşuyor. Güzel bir outro. Ayrıca şarkıdaki “(slight return)” ibaresiyle jimi hendrix’e gönderme yapılmış.

    Albim genel olarak çok güzel. Sadece “sorceress 2″ berbat olmuş ve “a fleeting glance” yayvan kalmış. Bu yüzden puanım 9/10.
    Beklentim düşüktü albümden. Ama bayağı iyi bir albüm. İyi dinlemeler!!

  7. hergele says:

    “OPETH bir süredir geçmişteki ilham kaynaklarının izinden gitmeyi, zamanında yapılanların bir başka versiyonunu sunmayı seçti. Böyle olunca, en azından kendi adıma konuşursam OPETH’in müziğini duyduğum zaman önceki paragrafta bahsettiğim şeyleri; hayreti, aşkı, görkemi hissetmiyorum. Eşsizliğinden dolayı içselleştirdiğim OPETH müziğini, belki artık hayatımın en tepelerine koyamıyorum ve sadece beğenmekle, takdir etmekle, hayran kalmakla yetiniyorum. Ama olsun; bana önceki paragrafı yazdıran grup da bu olduğuna göre, zamanında hayatıma bu değerleri onlar kattığına göre, şu anda yapmayı seçtikleri şey konusunda da itiraz hakkım olamaz.”

    +10000

  8. utku says:

    opeth artık ishal olmuştur

  9. Ouz says:

    Herhalde bir 16-17 sene olmuştur, buralardaki bir rock shop’ta bilâbedel çalışıyordum ara ara. O dönem mp3 filan yaygın değil, millet akın akın gelip CD çektiriyordu mekândan.

    Gündüz saatlerinde bir kız geldi, CD siparişi verdi dükkan sahibine, o da CD’nin akşama hazır olacağını söyledi kıza. Akşama doğru beni çağırdı dükkan sahibi abi, çektiği CD’lere grupların isimlerini yazmamı söyledi. Sırasıyla verdi CD’leri; “Bu Manowar, bu Megadeth, bu Iron Maiden vs.” Grupların hepsini dinlemesem de isimlerini biliyordum. Sonra “Bu da Opeth..” dedi. Ben de grubu tanımadığım için grubun isminin bildiğimiz benzinci Opet gibi yazıldığını düşünüp CD’ye koca koca “OPET” yazıp ilk ve son harflerine birer # ekledim. “Opeth öyle yazılmıyor, sonuna bir de ‘H’ eklemen lazımdı,” dedi ve nazikçe bir iki fırça attı. Ben de o # sembolünün yanına eğreti bir “H” harfi ekledim. Kızlar geldiğinde ise ben yerin dibindeydim, CD üzerindeki sakatlığı umursadılar mı umursamadılar mı bilmiyorum, ama kendimi kötü hissetmiştim.

    Sözün özü, Opeth çıktığı yolu unutup son yıllarda Akerfeldt’in öncülüğünde başka bir grup olma yolunda emin adımlarla ilerliyor bana kalırsa. Grubun hardcore fanlarının aksine gidişin iyi ve “yaratıcı” olduğunu düşünmüyorum. Hatta grup kendine özgü çizgisini kaybedip “Opeth”likten çıkarak “Opet”liğe doğru gidiyor. Korkum şudur ki ilerleyen dönemde grup “Ope”, “Op” ve “O” olarak yoluna devam edecek ve herkes “Vay be ne güzel O oldu herifler!” diyecek.

    Her üretilen Opeth albümünü alkışlama taraftarı değilim zira Opeth’in yaptığı, yıllar boyunca alışveriş yaptığınız manav dükkanını, internet kafeye çevirmek gibi bir şey. Kısa vadede kazanacak ama uzun vadede kaybedek bence. Ve müşterilerini farklı manavlar aramaya mecbur bırakacak. Tekrar manav olmaya karar verdiğindeyse hem manavlığı unutmuş olacak hem de müşterileri kendilerine uygun manav bulmuş olacak.

    Eyyorlamam bu kadar.

    Notum 2. O da bir iki tane “eh işte” şarkının hatrına.

  10. P L A G U E says:

    Heritage dahil bütün orijinal albümleri elimde olan grup yeni albüm çıkarıyor, bende en ufak bi dinleme isteği oluşmuyor. Albüm hakkinda en ufak fikrim yok ama hakkaten ‘dur lan sunu bi acayim bakalim’ modum gel(e)medi bi türlü…

  11. gXnn says:

    ben de albumu begendim ama oyle aman aman değil. sarkıların hepsi genel olarak fena değil. ama içlerinde aşırı gereksiz bölümler var gibi hissettim. bu anlamda diğerlenrinden ayrılan en net şarkı The Wilde Flowers olmuş. favorim de bu şarkı oldu zaten. 16 yıldır opeth dinleyicisi olarak puanım 7/10. 8 verirsem watershed’e ayıp etmiş olurum.

  12. Crimsonking says:

    Öncelikle albüme dair şu anlık en beğendiğim şey davulların şarkılara uyumunun muazzamlığı. Pale communion’da ki mekanikliği atmış üzerinden Axe. Ayrıca her ne kadar hala eski Opeth dönemlerini mumla arasam da çıkan son 3 albüm arasından en iyisi olduğunu düşünüyorum. Tabi zamanla daha çok dinledikçe daha çok sevilebilcek bir albüm olmuş, yani her zamanki Opeth :D

  13. dice says:

    opeth’in hem eski dönemlerini seven, hem de daha bi prog rock gruplarından esinlendikleri şu anki dönemi seven biriyim. mikael’in özlem duyduğu ve esinlendiği grupları da severek dinliyorum. fakat opeth’in albümlerinde bu prog havanın tam olarak oturmadığını, ne bileyim kıyafetten örnek verirsek, ya çok dar geldiğini ya da çok bol geldiğini hissediyorum. opeth şu an, ne tam manasıyla eski prog albümlerinin havasını taşıyor ( oldukça iyi taşıyan bir albüme örnek : astra – the black chord ) ne de deneyselliği ve orijinalliği ileri noktalara taşıyan yeni prog gruplarının havasını taşıyor. bence tam arada derede kalmış, zaten eski opeth’in hayranı olanların hiç beğenmeyeceği, prog rock/metal dinleyenlerin de çok etkilenmeyeceği bir albüm. bana kalırsa opeth/mikael bunları yapabilecek durumda değil maalesef. o yüzden şahsi dileğim ancak, iyice sakinleşip camel tarzı bir moda geçip, en azından bir kaç eli yüzü düzgün albüm yapıp veda etmeleri.

  14. markusulf says:

    Damnation ayarında devam etseler mükemmel olur da…ne bilim abi bana hiç mi hiç hitap etmiyor artık bu güzelim grup :( final sınavımı siktir edip opeth konserine gittiğim günlerimi yaat etmek düşüyor bana sanırım

  15. rbarac@windowslive.com says:

    Albümü ikinci döndürmede yarısında kapattım, dayanamadım.

  16. Osman says:

    3 üzerinden 10 veriyorum. Pale Comuniondan bile iyi. Galibe dinliycem ben Opeth son albüm.

    Şaka maka iyi albüm yapmışlar. Böyle dumanlı progresifi özellikle tercih ettiğimden de olabilir, bu albümü Heritage ve özellikle Pale Comuniondan çok daha sevdim. Favorilerim 4/5/7/8. Bütün parçalar hoş. 8/10.

  17. Erinç says:

    Albüm haberinin altında yazan bir arkadaşın yorumundan alıntı yapıyorum Sorceress hakkındaki düşüncem birebir aynı: ”Osursa dinlerim dediğim adam artık osurmaya başladı.”

  18. RideOverNordland says:

    Sorceress ve Will O The Wisp, gerisi çöpten öte. Topuğuna sıkmış… Ben Blackwater Park’a geri dönüyorum

  19. cem alpay says:

    Büyük ihtimalle son albümleri olacaktır. Kulağı yakalan bir çok az riff ya da melodi var. Mainstream da olmamaış arada kalmış, Heritage’dan bile kötü bir albüm.

  20. Bir Dinleyici says:

    Muazzam bir albüm. Aslında Death Metal dönemlerinde bile gireceklerini çıtlattıkları bu yolda daha yapacakları var belli ki. Yapsınlar, çok iyi yapıyorlar. Bazıları da yediremeyip çıldırıyor. :D

  21. Wildchild says:

    Bonus şarkılar The Ward ve Spring 1974 kesinlikle albümde yer almayı hakediyorlardı. Favorilerim Strange Brew, Sorceress, Spring 1974.

  22. ÖNCÜL says:

    Pale Communion’dan geriye doğru atılmış bir adım gibi gözüküyor. En önemli artısı yer yer daha sert bir soundun benimsenmiş olması. İlk dinlemede “bu ne amk” dedirtse de, dinledikçe açılıyor. Bir de bonuslar fena değilmiş, albümde olsa sırıtmazdı. 7/10.

  23. Berca B. says:

    Opeth’in yeni dönemine çoğu insan gibi ben de mesafeliydim ve albümleri dinlerken sıkıldığım için hiçbirini tam olarak bitiremiyordum bile.

    Ancak geçen hafta garip bir durum oldu ve Kuzey Avrupa’da acayip karlı bir bölgede 6 saat gidiş 6 saat geliş gece otobüsü yolculuğu yaptım ve sıfır beklentiyle, sadece meraktan bu albümü açtım. 12 saat boyunca başka albüm dinleyemedim resmen. Bazı klavye tonları dışında albüm su gibi aktı ve şu an evde yine bu albümü dinliyorum. O yolculuk kadar akmıyor doğal olarak ama “mmeehh çok sıkıcı” da demiyorum asla.

    Sanırım Opeth’in son 3 albümünün olayı tamamen doğru zamanda doğru yerde dinlemek, yoksa içine girmek acayip zorlaşıyor. Eski Opeth’ten gelen beklenti alışkanlığını kırabilirsek, yeni Opeth’ten zevk almak da o kadar kolaylaşıyor.

  24. Mvra says:

    Bilmiyorum.Hessian peel’ in muazzamlığını, hope leaves’in tınılarını, burden’ın efsaneliğini , Grand Conjuration’ın şeytansılığını, Dirge for novembre’ın havasını, Drapery falls’ın , Master’s Apprentices, A fair judgement ve ya harlequin forest ‘ın geçişlerini, geceleri arka fonda kendi halinde takılan, For absent friends, windowpane- to rid the disease ve ya bir to bid you farewell i be kanka;bulamıyorum.Bulamadım.Bulamayacağımda.

  25. İlhan says:

    önce heritage kritiği okudum sonra kafamda bu albüme bu kadar tepki geldiyse sorceresste kıyamet kopmuştur dedim ve baktım ki opeth yine çok can yakmış.bu platformda yorum yazma alışkanlığım yoktu daha önce. opeth gürültü dinlemeye alışmış kalitesiz kulaklara sahip türk dinleyici kitlesi için adeta bir turnusol kağıdı görevi üstlendi resmen hatta bu bildiğin amme hizmeti bence. işin mutfağından enfes bir şaheser bu albüm. inanılmaz hala tüylerim ürperiyor hiç vasat şarkı yok. mikaelin sahnede tiiye aldığı ERA bile ayrı bir baharat. arkadaşlar malesef müzikten anlamıyorsunuz.

  26. noth says:

    Albüme ismini veren şarkının final melodisi çok hoşuma gidiyor. Ben grubun yeni dönemini daha çok beğenen biri olduğum için albüme hemen alıştım. Opeth ne yapsa dinlerim, o kadar seviyorum. Ama Era isimli şarkıya hiç bi zaman alışamayacağım gibi geliyor. Yani albümde o kadar kalite şarkı varken neden buna klip çekilmiş. Tuhaf. Bi sonraki Opeth albümü için çoooook heyecanlıyım.
    Son olarak ”Sorceress 2” Storm Corrosion tadında olmuş, bayıldım parçaya.

    Drone

    @noth, era performans bakımından (özellikle axe) gayet kaliteli bir parça. Beste yapısı her ne kadar basit gelse de özellikle söz kısmında gitarların yaptığı major-minor geçişlerini bazı kısımlarda geri vokallerin desteklemesi gibi hoş ve olmuş dedirten detaylar var. Klip de opeth in çektiği tek başarılı klip kanımca. Sözlere, atmosfere muazzam uyumlu bir klip çekilmiş.

    noth

    @Drone, Dostum sen bu kadar övünce tekrar izledim klibi ve evet dinledikçe değerlenecek bi parçaymış demek. Dediğin gibi klibin atmosferi ve anlatımı da harika. Biraz da iron maiden tadı aldım şarkıdan.

  27. Unas says:

    Daha albüm çıkmadan, hiçbir beklentim ve hatta dinleme istediğim yoktu nedense. Çıktığında bir iki şarkıya bir bakmıştım da albümü hiç dinlemedim zaten. Şimdi belki yanılıyorumdur bir şans vereyim dedim ama yok yok sonunu getiremedim sıkıcı, boğuk, vasat bir albüm. Opeth’in böyle bir albümü olmadığını varsaymak daha iyi olacak benim için.

  28. Kaan says:

    3 duble rakı çektikten sonra gayet iyi geldi, değeri anlaşıldı…Uçmuş kafalar için yapılmış son 3 albüm.

  29. Exorsexist says:

    Opeth’in Heritage ile başlayan yeni dönemi içersinde en sevdiğim albümü. Sorceress şarkısındaki klavye introsundan sonra şarkının tamamen Morbid Angel rifi üzerinden yürümesi ve bunu rock elementleriyle harmanlaması gerçekten aşırı yaratıcı bir yaklaşım.

  30. owlbos says:

    Opeth’in hiç bir hali ile bir sorunu olmayan, Sorceress ile yaptığı şeyi de anladığını düşünen bir dinleyici olsam bile bu en zayıf Opeth albümü olduğu gerçeğini kurtarmıyor bence.

    Bu arada Jethro Tull flan ne grupmuş be arkadaş.

  31. Tuna says:

    Opeth’in son yıllardaki en iyi albümü bence.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.