Metal dinlemeye başladığım 1991-1992 yıllarından bu yana, ilk dinlediğim anda dinlemeye hazır olmadığımı hissettiğim, daha doğrusu anlayamadığım ilk ve tek grup MESHUGGAH.
“Chaosphere“ı hiçbir fikrim olmadan almış, açmış, hiçbir şey anlamamış ve ilk şarkı bitmeden albümü kapatmıştım. Yıl 1998′di.
Belki 2 yıl kadar, albümü bir daha açmadım; belli ki o sırada MESHUGGAH’yı anlamak için yeterli değildim. Başka bir sürü şey dinledim, yüzlerce grubu hatmettim. Meğer MESHUGGAH’yı anlamamı sağlayacak deneyimi kazanıyormuşum.
Takvimler 2005′i gösterdiğinde, dinleyebildiğim tek grup MESHUGGAH olmuştu. 2005 yılı içerisindeki 6 aylık bir dönemde sadece ve sadece MESHUGGAH dinledim. Bıkmadan, doyamadan, her detayını avucumun içi gibi bilircesine dinledim. MESHUGGAH’nın müziğin ötesine geçen ritüelistik mekanikliği, spastik kusursuzluğu; diğer her şeyin çok fazla “normal” gelmesine, dinlediğim her şeyin basit, risksiz, tahmin edilebilir hissettirmesine yol açmıştı. Aslında bu hiç de iyi bir şey değildi; zaten hislerimin doğru olduğunu da düşünmüyordum. Ama MESHUGGAH beni ele geçirmiş ve 6 ay boyunca bir an olsun bırakmamıştı. Ta ki grubu canlı izleyip MESHUGGAH’ın doyum noktasına ulaşıncaya dek.
Her ne kadar “Chaosphere” ile temellerini atsalar da, “Nothing” ile iyice ayyuka çıkardıkları ve yıllar sonra djent denen kavramı tanımlayan ağır ve ezici MESHUGGAH’dansa, “Destroy Erase Improve” ve yine “Chaosphere”daki yırtıcı MESHUGGAH’ı tercih eden bir insan olarak; grubun iki tarafından da örnekler sunduğu ve hatta üstüne epey bir şeyler koyduğu “obZen“i de ziyadesiyle beğenmiştim. O albümle MESHUGGAH, adeta böylesi zor bir müzikle bile hit yaratabilen dehasını olabilecek en sofistike ve sanatsal şekilde ortaya koymuştu.
Bu sıralarda MESHUGGAH’nın dışında gelişen, ancak grubun kariyeri için epey önemli bir şey oluyordu. Temellerini MESHUGGAH’nın türlü dinamiklerinden alan djent adlı garip bebek, birtakım yetenekli ve vizyonlu beyinlerde hayata gözlerini açıyor ve kısa sürede dev bir kitleye ulaşıyordu. MESHUGGAH’nın farkında olmadan babalığını yaptığı bu tür, ister istemez ucu MESHUGGAH’ya da bulaşan şekilde hareket alanını genişletiyordu.
Djent’in artık iyice kendini kabul ettirdiği ve popülerleştiği 2010 sonrasında, MESHUGGAH’nın bu duruma vereceği cevap merak konusuydu. Pek çok anlamda “bilgeliğin” tanımı olan MESHUGGAH’nın, kendisinden feyz alan, hatta adeta kendisi sayesinde var olan bu grupların ilerlettiği sound’a kayıp kaymayacağı sorusuna kendi adıma verdiğim cevap, “tabii ki hayır” şeklindeydi. MESHUGGAH’nın yeni albümünde iyice sertleşeceğini, soğuklaşacağını, hissizleşeceğini düşünüyordum.
Hepimizin bildiği üzere, öyle de oldu.
“Koloss”, grubun en ezici albümü olarak MESHUGGAH diskografisine kazındı. Gitarların aşırı duygusuz tonu, Haake’nin robotik gözüken ancak gruba en büyük dinamizmi veren kusursuzluğu ve Kidman’ın her şeyi dışlayan vokal saldırısıyla birlikte, “Koloss” adı gibi devleşiyor ve dinleyiciyi işitsel olarak eziyordu.
Peki bu ezişin altı ne kadar doluydu? Bu konuda ahkam kesmeden önce, sound’un MESHUGGAH için ne denli önemli olduğunun farkına varmak gerekiyor. Kimi gruplar için öne sürülen “adamların çok bir olayı yok, zayıf bir sound’ları olsa kimse dinlemez” savı MESHUGGAH’da işlemiyor. Zira MESHUGGAH sound konusunu tam anlamıyla bir güç olarak kullanıyor, bu yüzden de ortaya çıkabilecek olası ortalama şarkıların güçlü sound arkasına saklandığını öne sürmek bir anlam ifade etmiyor. MESHUGGAH, yarattığı sound’un gücüyle bu lüksü kendisine yaratıyor.
“Koloss” bence mükemmel bir albüm değil. MESHUGGAH söz konusu olduğunda grubun vasatının altında olan özellikleri var. Bunlardan biri çok yönlülük. Şarkıların tekil karakterleri, “Nothing” öncesindeki albümlerdeki şarkılarda olduğu kadar bambaşka değil. Hatta “obZen”deki kadar bile değil. Tüm albümü saran bir ağırlık, devasalık ve sertlik olsa da, yaratıcılık anlamında MESHUGGAH’nın kendini gerçekten de zorladığını söyleyebileceğimiz düzeyde bir çeşitlilik yok. Bu durum kimileri için bir eleştiri kaynağı olabilirse de, “Koloss”un görünürde olmayan ancak alttan alttan kendini hissettiren konsepti adına da gerekli ve işe yarar bir yaklaşım olarak gösterilebilir.
Bu durumu bir dert olarak görmediğiniz ve ortaya konan mekanik kıyameti kucakladığınız takdirde, “Koloss” sizi hiç istemediğiniz kadar sımsıkı kavrıyor ve nefesiniz kesilinceye dek sıkıyor. Grubun yarattığı düzenli ve formüllere dayalı kaosun uzun ince kolları yer yer gevşese ve sizi şöyle bir sallayıp sersemletse de, esas hedef olan göğüs kafesinize ve beyin korteksinize yönelik saldırı bir an olsun durmuyor. MESHUGGAH; alışılmaz aynılıklarıyla benliğimizi, varlığımızı huzursuz etmeyi, huysuzlandırmayı bu kez de başarıyor.
Geniş minvalde bakınca, “Koloss” elbette ki sadece MESHUGGAH’nın yazabileceği, kaydedebileceği ve böylesi karakteristik şekilde sunabileceği bir albüm. Ancak grubun yapabildiklerini ve yapabileceklerini bilince, daha fazlasını beklemek de arsızlık olmaz diye düşünüyorum. Yaratıcılık namına “obZen”in gerisinde gördüğüm albüm; aslında son derece formülize bir müzik yapan MESHUGGAH’nın geleceği adına tahmin yürütmemizi sağlayacak pencereler de açmıyor; zaten böyle olması da daha iyi.
Son kelamda “Koloss”, sadece ve sadece bu eşsiz bir grubun yapabileceği, makro bazda yine eşsiz ancak MESHUGGAH ölçütü için diskografideki herhangi bir albüm niteliğinde. Böyle tanımladığım bir albüme verdiğim not, zaten gruba atfettiğim değerin anlaşılması için yeterli diye düşünüyorum.
Kadro Tomas Haake: Davul, konuşmalar
Fredrik Thordendal: Gitar, geri vokal, klavye
Jens Kidman: Vokal, gitar
Mårten Hagström: Gitar, geri vokal
Dick Lövgren: Bas
Şarkılar 1. I Am Colossus
2. The Demon's Name Is Surveillance
3. Do Not Look Down
4. Behind the Sun
5. The Hurt That Finds You First
6. Marrow
7. Break Those Bones Whose Sinews Gave It Motion
8. Swarm
9. Demiurge
10. The Last Vigil
Marrow, acaip güzel bir parça. (Albümün favorisi bence)
Grubu bu site sayesinde 2 yıl kadar önce tanıdım. İlk dinleme denememde bu ne be! diyerek bıraksam da içimde bir ukde kalmıştı, bu ne acaip bir müzik diye. Sonra içine düştüm bu grubun. Hala neden dinlediğimi bilemesem de garip bir şekilde çekiyor beni.
Bu albüm çıktığında saçlarım omuzlarımdan daha aşağı seviyede hayvan gibi uzundu ve “Break Those Bones Whose Sinews Gave It Motion” ve “Demiurge” boyunca saçlarımı savura savura kafa sallamaya bayılıyordum.
Sanki kafamda saç kalmamış gibi girdim ama sevinmeyin, kafam hala aynı seviyede saç dolu. Sadece hedef kitlem değişti. Belirli bir saatten sonra Türk erkeğinde uzun saç iş yapmıyor. Peşin uyarayım, bana istisnalarla gelmeyin. Bütün çevreniz tiyatrocu, ressam, heykeltıraş veya İngiliz dili ve edebiyatı mezunu Rock/Metal dinleyen Milf’lerle dolu değilse halk arasında uzun saç hiç iş yapmıyor. Kendinize yazık etmeyin bence.
Sonuç olarak; daha önce de defalarca belirttim, en sevdiğim Meshuggah albümü. Benim zevkime göre bundan daha iyi albüm yapacaklarını düşünmüyorum.
Break Those Bones Whose Sinews Gave It Motion benim için çok net bir dinleyici kriteri şarkısı. tıpkı “sergio busquets topçu değil abi yeaa” önermesi gibi. “tıpkı westworld dizisinde sıkıldım abi yeaa” gibi. çok güzel turnusol görevi görüyor bu şarkı, yukarıdaki örnekleri beğenmeyen kişileri hayatınızdan rahatlıkla çıkarabilirsiniz.
koloss tüm meshuggah diskografisinde en bayıldığım albüm kesinlikle. bu albümle kardeşi the joy of motion’ı bana verin, ömür boyu sıkılmadan dinlerim heralde. hatta bir de gorod’dan a perfect absolution’ı ekleyelim, ölümcül 3′lü olsun :)
Marrow, acaip güzel bir parça. (Albümün favorisi bence)
Grubu bu site sayesinde 2 yıl kadar önce tanıdım. İlk dinleme denememde bu ne be! diyerek bıraksam da içimde bir ukde kalmıştı, bu ne acaip bir müzik diye. Sonra içine düştüm bu grubun. Hala neden dinlediğimi bilemesem de garip bir şekilde çekiyor beni.
Behind the Sun grubun yaptığı en iyi işlerden biri ya.
bu nasıl güzel bir albümdür ya. ayrıca behind the sun şarkısı ile ilgili yukarıdaki yoruma katılıyorum.
Bu albüm çıktığında saçlarım omuzlarımdan daha aşağı seviyede hayvan gibi uzundu ve “Break Those Bones Whose Sinews Gave It Motion” ve “Demiurge” boyunca saçlarımı savura savura kafa sallamaya bayılıyordum.
Sanki kafamda saç kalmamış gibi girdim ama sevinmeyin, kafam hala aynı seviyede saç dolu. Sadece hedef kitlem değişti. Belirli bir saatten sonra Türk erkeğinde uzun saç iş yapmıyor. Peşin uyarayım, bana istisnalarla gelmeyin. Bütün çevreniz tiyatrocu, ressam, heykeltıraş veya İngiliz dili ve edebiyatı mezunu Rock/Metal dinleyen Milf’lerle dolu değilse halk arasında uzun saç hiç iş yapmıyor. Kendinize yazık etmeyin bence.
Sonuç olarak; daha önce de defalarca belirttim, en sevdiğim Meshuggah albümü. Benim zevkime göre bundan daha iyi albüm yapacaklarını düşünmüyorum.
07.04.2022
@ismail vilehand, Erkekte uzun saç ergen işi.
Break Those Bones Whose Sinews Gave It Motion benim için çok net bir dinleyici kriteri şarkısı. tıpkı “sergio busquets topçu değil abi yeaa” önermesi gibi. “tıpkı westworld dizisinde sıkıldım abi yeaa” gibi. çok güzel turnusol görevi görüyor bu şarkı, yukarıdaki örnekleri beğenmeyen kişileri hayatınızdan rahatlıkla çıkarabilirsiniz.
koloss tüm meshuggah diskografisinde en bayıldığım albüm kesinlikle. bu albümle kardeşi the joy of motion’ı bana verin, ömür boyu sıkılmadan dinlerim heralde. hatta bir de gorod’dan a perfect absolution’ı ekleyelim, ölümcül 3′lü olsun :)