2000 yılında “Dead Heart in a Dead World” ile tanıştığım, tanışır tanışmaz vurulduğum ve kısa sürede en sevdiğim gruplardan biri olan NEVERMORE’un benim için yeri her zaman çok ayır olmuştur. Müziklerinin kusursuzluğu, pek çok açıdan verdikleri ilhamlar, geniş kitleler tarafından anlaşılamamış olsa da benim için metal tarihinin en iyi gruplarından biri oluşları; NEVERMORE’u ne kadar çok sevdiğimi kelimelere dökmem gerçekten zor. Grubun ve gruptaki elemanların bireysel olarak yahut başka gruplarla çıkardığı tüm albümlere sahip olmam bir yana, NEVERMORE’un adının anılması bile beni heyecanlandırmaya yetiyor.
Moodlive organizasyonuyla gerçekleşen konserin açıklanmasıyla birlikte başlayan heyecanım, konser sona erene kadar devam etti diyebilirim. NEVERMORE’un 2010′daki İstanbul konserini en önden, aklını yitirerek izleyen bir insan olarak, Warrel Dane’i bu efsane albümü baştan sona söylerken görmek elbette ki muazzam olacaktı.
Konserden önce Warrel’ın kimi konserlerde eski performansından uzak olduğuna dair yorumlar okuduysam da, bunlar konsere yönelik heyecanımı hiç etkilemedi. Bunun sebebi de, hak ettiği o dev değeri hiçbir zaman göremeyen NEVERMORE’un bu durumunun, grubun başka severlerince de bilinmesiydi. Varsın Warrel arada teklesin, biz o açığı kapatırız diye düşünüyorum.
Nihayet konser günü geldi. 17:00 civarında mekâna geldim ve grubun soundcheck’ini izledim. Warrel o sırada garajistanbul’a gelmemişti ve otelinde dinlenmekteydi. Soundcheck’te çalınan “Inside Four Walls” ve “The River Dragon Has Come”, bana birkaç saat sonra olacakları düşünüp sırıtma imkânı sunuyordu. Vokalist olmadan yapılan bu soundcheck sırasında, bomboş garajistanbul’da kendi kendime iki şarkıyı da bağıra bağıra söylediğimi de buradan ifade edeyim.
Saatler ilerledi ve konserin açılışını yapan RED SONJA sahne aldı. Pasifagresif kurulduğundan beri, yaklaşık 7 yıldır hiç durmadan NEVERMORE pompaladığımız için, sitenin takipçileri arasında büyük bir NEVERMORE kitlesi olduğunu biliyordum. Bu durum ne yazık ki beni RED SONJA’yı izlemekten alıkoydu, zira konsere gelen onca insanın çok büyük bir kısmı muhabbetim olan, bir şekilde tanıştığım insanlar ve arkadaşlarımdan oluşuyordu. Warrel sahne alana dek dışarıda türlü muhabbetler ettik, NEVERMORE’dan, Warrel’dan, pek çok şeyden konuştuk.
Saat 22:20 olduğunda Warrel ve dadaşları mekândaki 250 civarı insanın bağırışları eşliğinde sahne aldı. Narcosynthesis ile başlayan konser, “Dead Heart in a Dead World”ün baştan sona çalınması şeklinde devam etti. Ben tabii ki de en önlerde yerimi aldım ve konser sonuna dek çalınan tüm şarkıları ezbere söylemek suretiyle sesimi bir güzel piç ettim. Seyircilerin şarkıları iyi biliyor oluşu, Warrel Dane konserini olduğundan daha iyi yapan başlıca özellikti. Evet, Warrel yorgundu, evet detone oldu, evet grup -elbette ki- Jeff, Van ve Jim kadar iyi çalmadı; ancak hepsinin ötesinde, sahnede çalan grubu çok iyi bilen, belli ki hayatlarında NEVERMORE’a önemli bir yer vermiş insanlarla birlikte bu şarkılara eşlik etmek, tepinmek harika bir duyguydu. Hiç tanışmadığım insanlar, kendileri gibi sözleri ezbere bilen birileri olmasının sevinciyle, Warrel’ın en ufak vokal yorumlarını bile bire bir söylemiş olmamızla oluşan sinerjiden son derece memnundu.
“Forever”ın sonundaki “Neon blaaaaaaaaaaaack!” kısmı öncesindeki “Neon… neon… neon… neoooon…” yankısını yaptığım için sevindirik olan ve benim gibi tüm sözleri bilen süper arkadaş, “Insignificant”ta belli ki benimle aynı yoğunlukta duygular yaşayan abiler, “Born”un nakaratında artık hiç kalmayan sesleriyle “We are the same!” diye bağıran, “Dead Heart in a Dead World” nakaratında “Burn your gods and kill the king” kısmını çok daha hissederek söyleyen herkes…
Hepinize teşekkürler. Sayenizde, teknik olarak kusursuz olmayan bir performans, benim ve eminim birçokları için unutulmaz konserlerden birine dönüştü. Umarım günün birinde yine bir Warrel Dane konserinde veya daha güzeli, bir NEVERMORE konserinde bir arada eşlik ederiz tüm bu başyapıtlara.
Konserin ardından kuliste Warrel’la yaptığımız röportajı da şuradan okuyabilirsiniz.
Setlist:
Narcosynthesis
We Disintegrate
Inside Four Walls
Evolution 169
The River Dragon Has Come
The Heart Collector
Engines of Hate 04:42
The Sound of Silence
Insignificant
Believe in Nothing
Dead Heart in a Dead World
Enemies of Reality
Forever
Dreaming Neon Black
BOrn
This Godless Endeavor
Bu garajistanbuldaki 2. konserim daha önce de At The Gates e gitmiştim.Böyle konserlerin vazgeçilmez mekanı olan bir yerin artık işi bilen bir tonmeister tutmaları gerekir.Neredeyse konser boyunca telefonla uğraştı selfie çekindi.Sonuç olarak salonda bir gaz oluyor seyircilerde ama müzikal anlamda tonmeister sınıfta bırakıyor mekanı.
Çok güzel bir konser olabilecekken, yine anlamsız bir uğultu ve gürültü arasından şarkıları anlamaya çalışmaya eziyetine dönüştü. Konu metal konseri olunca artık resmen 2 kere düşünüyorum.
Baya kötü bir konserdi. Ses kötüydü, grup kötüydü, Warrel Dane malesef kötüydü. Ha tabi biz Nevermore aşkına bağırdık çağırdık eğlenmeye çalıştık ama içimde bi ses hep “bu ne lan böyle?” diyordu konser boyunca.