Körpe bir metal dinleyicisiyken, 1998′de “Amongst the Catacombs of Nephren-Ka” ile tanıştığım ve o zamanki kısıtlı birikimimle “Bu kadarı da fazla” diyerek bir kenara bıraktığım NILE’ın ne olduğunu anlamam, “Black Seeds of Vengeance“ın çıkışıyla birlikte oldu. O albüm, o sıralarda death metalin ne denli ezici olabileceği konusunda hâlâ yetersiz olan şahsım adına ufuk açıcı bir işti.
Yıllar boyunca NILE hep dehşet verici bir grup oldu. “In Their Darkened Shrines“da The Blessed Dead ile büyülendim, grubun karanlıklarının sınırlarını gördüm; “Annihilation of the Wicked“la NILE’ın modern death metalin en önemli birkaç oluşumundan birini idrak ettim, Lashed to the Slave Stick ile, Sacrifice Unto Sebek ile kalp atışlarımın hızlandığını hissettim…
“Ithyphallic”, “Those Whom the Gods Detest” ve “At the Gate of Sethu” benim için NILE heyecanının azaldığı ve NILE’a olan sevgimim olduğu yerde durduğu işlerdi. Grup kendini tekrar etmemek adına çaba gösteriyordu, ancak yıllar önce beni dağıtan NILE sound’unu ne yazık ki kanıksamıştım ve yeni çıkan işlere eskiler kadar dört elle sarılamıyordum.
Bundan bir hafta öncesine kadar durum buydu. Şu anda NILE’ın yeni albümü “What Should Not Be Unearthed” kulaklarımda bilmem kaçıncı kez dönüyor ve albüme dair düşüncelerim, bir önceki paragrafı kapatıp yeni bir paragrafa geçmemi sağlayacak düzeyde olumlu.
“What Should Not Be Unearthed” beni grubun son 3 albümünden daha fazla heyecanlandıran, elime gitar alıp şarkıları çıkarma isteği uyandıran bir albüm. Daha ilk dinlemeden, NILE’ın bu albümde bir kariyer özeti yaptığını görmek mümkün. Burada “Black Seeds of Vengeance” da var, “Annihilation of the Wicked” da, “At the Gate of Sethu”da denenen şeyler de. Ancak tüm bunlar bir ilhamsızlık sonucu eldeki malzemeden yemek olarak değil, NILE’ın sahip olduğu kudreti, kestiği damarından kurak toprağa akıtması şeklinde tezahür ediyor.
“What Should Not Be Unearthed”da net şekilde görünen bir kaostan kaçış ve direktlik var. Yer yer çok ağır tempolara bağlanan şarkılar, gitar perdelerine hiyeroglif oyan parmaklardan çıkan seri notalar, firavunları ağlatan bir sertlik… NILE’ın zamanındaki albümlerindeki kadar yoğun ve tavizsiz bir uğursuzluk, boğuculuktan söz edilemez belki; dinlerken ilk 3 NILE albümündeki gibi kum yutmuş gibi ciğerlerimiz yanmıyor. Ancak albümün karanlık havası ve yırtıcı müzisyenlikle beslenen amansızlığı, “What Should Not Be Unearthed”ı içi baya bir dolu hale getirmeye yetiyor.
Bu durum Kollias’ın da kendini biraz olsun daha iyi göstermesine vesile olmuş. Blast beat’e bağlayıp standart ataklar arasından çıkmayan tarzını hız kalkanı altında korumasından dolayı eleştirilen Kollias, “What Should Not Be Unearthed”ın orta ve yavaş tempolarında davulculuğunu daha versatil sergileme imkânı bulmuş.
Evil to Cast Out Evil’ın Lashed to the Slave Stick formülü etrafında dolanması gibi eskiye öykünen olayların da yaşandığı albüm, önceki NILE işleri kadar “Mısır ulan!” dedirtmeyen ve belki de bu yüzden daha bir nefes alır hale gelen bir çalışma. Müzikal olarak daha direkt, daha kırıp döken death metale meyleden NILE’ın, yıllardır devam eden konseptinde de ufak da olsa değişiklikler yapması, bence grubu baya bir özgürleştirmiş.
Şarkılar bundan yıllar sonra akıllardan çıkmayacak death metal klasikleri değil belki, zaten NILE’ın da böyle bir derdi olmadığı ortada. Ancak ortaya konan işteki güç ve yaratıcı bir şeyler ortaya koymak için kasıldığını hissettiren hava, “What Should Not Be Unearthed”ı değerli kılıyor diye düşünüyorum. NILE en iyi albümü herkese göre değişebilecek o değerli gruplardan biri ve bu albüm de bu düsturu devam ettirme konusunda üzerine düşeni yapıyor.
Son 8 yıldır gruptan beklediğini tam anlamıyla bulamayan 17 yıllık bir NILE dinleyicisi olarak, “What Should Not Be Unearthed”ı sevdim. Bir başyapıt falan değil, zira NILE o sorumluluğunu ilk 3 albümünde yerine getirdi ve ardından da kendi yarattığı sound’uyla oyunlar oynadığı bir yola girdi.
“What Should Not Be Unearthed” bence bu oyunun, orta sahada enlemesine paslarla geçen kısmı sonrasında, her biri golle sonuçlanmasa bile heyecan verici kontrataklarla dolu kısmını oluşturuyor. Umarım bir sonrakinde bu kontratakların yarattığı heyecanı doksana yapıştırılan bir voleyle süslerler.
Kadro Karl Sanders: Gitar, bas, vokal
Dallas Toler-Wade: Gitar, bas, vokal
George Kollias: Davul
Şarkılar 1. Call to Destruction
2. Negating the Abominable Coils of Apep
3. Liber Stellae - Rubaeae
4. In the Name of Amun
5. What Should Not Be Unearthed
6. Evil to Cast Out Evil
7. Age of Famine
8. Ushabti Reanimator
9. Rape of the Black Earth
10. To Walk Forth from Flames Unscathed
At The Gates Of Sethu’ya göre çok daha başarılı bir albüm. Ahmet abinin de dediği gibi Mısır konseptinden uzaklaşmaları müziği net bir şekilde ortaya koymalarını sağlamış. Bu sene çıkan en iyi birkaç death metal işinden biri oldu. Uzun süredir güzel kritik fazla görememiştik iyi oldu, teşekkürler kritik için.
At the Gate of Sethu ve Ithyphallic’ten net daha iyi, Those Whom the Gods Detest ile de denk diyebilirim. Kollias da bence Annihilation’dan beri en iyi işini çıkarmış. Bayıldım albüme, bu yılın en iyi 5 death metal albümünden biri şu an benim için. 8.
Açıkçası albüm öncesi pek bir beklentim yoktu ama şimdi Annihilation of the Wicked sonrası Nile adına dinlediğim en iyi iki işten biri olduğunu söyleyebilirim. Ahmet abinin de değindiği gibi müzikal olarak daha net bir iş ortaya koymuş olmaları, epey yerinde olmuş.
Kritik çok iyi ve yerinde olmuş, ellerine sağlık abi.
At the gates of sethu’dan sonra Nile’dan kendini affettirecek bir albüm yapmasını bekliyordum ve nitekim öyle oldu. Bana göre o albüm Nile diskografisi içerisinde müzikal açıdan en zayıf albümdü. Neden böyle bir iş çıkardıklarını ne kadar düşünsem de cevabını bulamadım. Albüm bana Nile’a yakışmayacak kadar tek düze ve sıkıcı gelmişti.
What Should Not Be Unearthed’e baktığımızda ise Ahmet’in kritikte belirttiği gibi, albümü komple bir başyapıt olarak değerlendirmek mümkün olmasa da; albüm kendi içinde Death Metal tarihine adını altın harflerle yazdırabilecek parçalara sahip. Öyle ki albümde bulunan birkaç çok kaliteli parça, albümün sıkılmadan deneyimlenmesini ve deyim yerindeyse “akma”sını sağlıyor.
Kanımca “Evil to Cast Out Evil” Technical Brutal Death Metal tarihi içerisinde yapılmış en kaliteli parçalar arasında ilk 5′e rahatlıkla girer. Lashed to slave stick havasını hissettiğimiz doğru; fakat bu parça kat kat önde. Özellikle Dallas’ın vokalleri ve Karl’ın solosu parçaya inanılmaz bir hava katmış. Ki şarkıyı bütün olarak değerlendirildiğinde Nile’ın albümlerinden bir compilation yapılacağı düşünülürse ben bu parçayı ilk sıraya yazardım.
Nile’ı sert ve kafa ütüleyici bulan; ama death metal’i yine de seven dinleyicilerin, albümü komple dinleyemezlerse bile Evil to Cast Out Evil’i mutlaka dinlemesi gerekiyor. Neden bu parçayı bu kadar övdüğüm konusundaki cevabını ise şu şekilde verebilirim: şarkının “kurgusal” anlamda müthiş bir kalitede olduğunu düşünüyorum. Özellikle tempo değişimleri, vokal ile uyum içerisinde olan riffler. Kısacası bu parça anlatılmaz yaşanır :)
Övmem gereken bir diğer parça da albümün kapanış parçası “To Walk Forth from Flames Unscathed”. Bana göre bu parça ile albümü kapatan Nile, ileride yaratacakları kaos dolu şaheserlerin devam edeceğini, Nile’ın bitmediğini ve vurucu şarkılar yapmaya devam edeceklerini müjdeliyor. Biz bu albümü sindire sindire defalarca dinlerken, Nile bizden bir sonraki albümü heyecanla beklememizi istiyor.
Ahmet’in verdiği 7,5′u az buldum, bence en azından 8′i hak ediyor albüm. Özellikle At The Gate of Sethu’dan kendilerine çeki düzen vermeleri ve bu şekilde kaliteli bir geri dönüş yaptıklarından dolayı Nile bu albümde kesinlikle saygıyı fazlasıyla hak ediyor benim açımdan.
Kritiğe tamamen katılıyorum, özellikle de konseptin Mısır’dan biraz uzaklaşmasının yarattığı ferah atmosferin grubun sound’una yansıması önemli bir tespit bence. Nile kendi yarattığı sınırlar içinde yapabileceği her şeyi tek albümde önümüze koymuş ve dinlemesi ,Nile’ın önceki albümlerinden herhangi birini seven herkes için, oldukça keyifli bir albüm yapmış bence.
Ithyphallic’in yarısına tapıyorum hatta en sevdiğim Nile şarkısı bu albümde (As He Creates So He Destroys), diğer yarısını ise vasat buluyorum. en sevdiğim Nile albümü Annihilation of the Wicked’tan burun farkı ile Those Whom the Gods Detest, uzak ara en sevmediğim Nile albümü ise At the Gate of Sethu.
bu albüm ise TWTGD ve AOTW sonrası ilk üçe oynayabilecek potansiyele sahip. Call to Destruction, Liber Stellae Rubeae, Evil To Cast Out Evil, Age Of Famine, To Walk Forth From Flames Unscathed hepsi muhteşem şarkılar. ilk edindiğimden beri günde en az 3 defa döndürüyorum. yıl sonu listesini rahat zorlar.
Nile ı çok fazla seviyorum ya. Dinlerken nasıl haz aldığımı anlatamam. Palm Mute taramalar, hayvan gibi rifler, mükemmel besteler falan. İnsan müziğe doyuyor. Ben bu albümden sonra dinlemeye başladığım için bütün albümlerini çok seviyorum.
Nile, Pantera dan sonra hayatımda en önemli yere sahip ikinci grup olma yolunda emin adımlarla hızla ilerliyor. Dinlerken heyecanlanıyorum. Deli gibi Pantera dinlediğim zamanlara benzer haz alıyorum. Bütün albümlerine, riflerine, notalarına, bestelerine, her albümlerindeki atmosfere, hızlarına, manyak gibi davullara, öküz gibi sounda, vokallere, kaoslarına… Herşeylerine hastayım.
Bir de bu albümdeki gitar seslerinin bateriye göre baya yüksek olması enteresan şekilde çok güzel olmuş. Gitar soundları dev megalodon gibi duruyor.
At The Gates Of Sethu’ya göre çok daha başarılı bir albüm. Ahmet abinin de dediği gibi Mısır konseptinden uzaklaşmaları müziği net bir şekilde ortaya koymalarını sağlamış. Bu sene çıkan en iyi birkaç death metal işinden biri oldu. Uzun süredir güzel kritik fazla görememiştik iyi oldu, teşekkürler kritik için.
At the Gate of Sethu ve Ithyphallic’ten net daha iyi, Those Whom the Gods Detest ile de denk diyebilirim. Kollias da bence Annihilation’dan beri en iyi işini çıkarmış. Bayıldım albüme, bu yılın en iyi 5 death metal albümünden biri şu an benim için. 8.
Kritik çok iyi. Albümü daha dinlemedim. Bir tek yayınlanan ilk şarkıyı dinlemiştim. Çok iyiydi o.
Açıkçası albüm öncesi pek bir beklentim yoktu ama şimdi Annihilation of the Wicked sonrası Nile adına dinlediğim en iyi iki işten biri olduğunu söyleyebilirim. Ahmet abinin de değindiği gibi müzikal olarak daha net bir iş ortaya koymuş olmaları, epey yerinde olmuş.
Kritik çok iyi ve yerinde olmuş, ellerine sağlık abi.
At the gates of sethu’dan sonra Nile’dan kendini affettirecek bir albüm yapmasını bekliyordum ve nitekim öyle oldu. Bana göre o albüm Nile diskografisi içerisinde müzikal açıdan en zayıf albümdü. Neden böyle bir iş çıkardıklarını ne kadar düşünsem de cevabını bulamadım. Albüm bana Nile’a yakışmayacak kadar tek düze ve sıkıcı gelmişti.
What Should Not Be Unearthed’e baktığımızda ise Ahmet’in kritikte belirttiği gibi, albümü komple bir başyapıt olarak değerlendirmek mümkün olmasa da; albüm kendi içinde Death Metal tarihine adını altın harflerle yazdırabilecek parçalara sahip. Öyle ki albümde bulunan birkaç çok kaliteli parça, albümün sıkılmadan deneyimlenmesini ve deyim yerindeyse “akma”sını sağlıyor.
Kanımca “Evil to Cast Out Evil” Technical Brutal Death Metal tarihi içerisinde yapılmış en kaliteli parçalar arasında ilk 5′e rahatlıkla girer. Lashed to slave stick havasını hissettiğimiz doğru; fakat bu parça kat kat önde. Özellikle Dallas’ın vokalleri ve Karl’ın solosu parçaya inanılmaz bir hava katmış. Ki şarkıyı bütün olarak değerlendirildiğinde Nile’ın albümlerinden bir compilation yapılacağı düşünülürse ben bu parçayı ilk sıraya yazardım.
Nile’ı sert ve kafa ütüleyici bulan; ama death metal’i yine de seven dinleyicilerin, albümü komple dinleyemezlerse bile Evil to Cast Out Evil’i mutlaka dinlemesi gerekiyor. Neden bu parçayı bu kadar övdüğüm konusundaki cevabını ise şu şekilde verebilirim: şarkının “kurgusal” anlamda müthiş bir kalitede olduğunu düşünüyorum. Özellikle tempo değişimleri, vokal ile uyum içerisinde olan riffler. Kısacası bu parça anlatılmaz yaşanır :)
Övmem gereken bir diğer parça da albümün kapanış parçası “To Walk Forth from Flames Unscathed”. Bana göre bu parça ile albümü kapatan Nile, ileride yaratacakları kaos dolu şaheserlerin devam edeceğini, Nile’ın bitmediğini ve vurucu şarkılar yapmaya devam edeceklerini müjdeliyor. Biz bu albümü sindire sindire defalarca dinlerken, Nile bizden bir sonraki albümü heyecanla beklememizi istiyor.
Ahmet’in verdiği 7,5′u az buldum, bence en azından 8′i hak ediyor albüm. Özellikle At The Gate of Sethu’dan kendilerine çeki düzen vermeleri ve bu şekilde kaliteli bir geri dönüş yaptıklarından dolayı Nile bu albümde kesinlikle saygıyı fazlasıyla hak ediyor benim açımdan.
Kritiğe tamamen katılıyorum, özellikle de konseptin Mısır’dan biraz uzaklaşmasının yarattığı ferah atmosferin grubun sound’una yansıması önemli bir tespit bence. Nile kendi yarattığı sınırlar içinde yapabileceği her şeyi tek albümde önümüze koymuş ve dinlemesi ,Nile’ın önceki albümlerinden herhangi birini seven herkes için, oldukça keyifli bir albüm yapmış bence.
Ithyphallic’in yarısına tapıyorum hatta en sevdiğim Nile şarkısı bu albümde (As He Creates So He Destroys), diğer yarısını ise vasat buluyorum. en sevdiğim Nile albümü Annihilation of the Wicked’tan burun farkı ile Those Whom the Gods Detest, uzak ara en sevmediğim Nile albümü ise At the Gate of Sethu.
bu albüm ise TWTGD ve AOTW sonrası ilk üçe oynayabilecek potansiyele sahip. Call to Destruction, Liber Stellae Rubeae, Evil To Cast Out Evil, Age Of Famine, To Walk Forth From Flames Unscathed hepsi muhteşem şarkılar. ilk edindiğimden beri günde en az 3 defa döndürüyorum. yıl sonu listesini rahat zorlar.
mısır’dan uzaklaşmaları bir benim hoşuma gitmiyor heralde.
16.09.2015
@Dysplasia, mısırdan ilerleyip orta doğuya geldiler. yine aynı civardalar aslında.
Evil to Cast Out Evil, bu sene içerisinde çıkmış en iyi teknik death metal şarkısı olabilir. gerçekten inanılmaz.
Evil to Cast Out Evil mükemmel bi şarkı
Nile ı çok fazla seviyorum ya. Dinlerken nasıl haz aldığımı anlatamam. Palm Mute taramalar, hayvan gibi rifler, mükemmel besteler falan. İnsan müziğe doyuyor. Ben bu albümden sonra dinlemeye başladığım için bütün albümlerini çok seviyorum.
Nile, Pantera dan sonra hayatımda en önemli yere sahip ikinci grup olma yolunda emin adımlarla hızla ilerliyor. Dinlerken heyecanlanıyorum. Deli gibi Pantera dinlediğim zamanlara benzer haz alıyorum. Bütün albümlerine, riflerine, notalarına, bestelerine, her albümlerindeki atmosfere, hızlarına, manyak gibi davullara, öküz gibi sounda, vokallere, kaoslarına… Herşeylerine hastayım.
Bir de bu albümdeki gitar seslerinin bateriye göre baya yüksek olması enteresan şekilde çok güzel olmuş. Gitar soundları dev megalodon gibi duruyor.
NILE. Varlığın bana armağan gibi.
“Call to Destruction”ın breakdown’ı hayatımda dinlediğim en iyi ilk 3 breakdown’dan biri olabilir. Korkunç bir amansızlık.