# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
MINSK – The Crash and the Draw
| 29.06.2015

Boyun eğmeyen.

Müziğin hemen her türünde bitmek bilmeyen ‘beğeniye yönelik icra edilen mi, yoksa içten gelenin bir takım kaygılar gütmeden yansıtılması mı daha evladır?’ tartışmasını gündeme getirebilecek bir albümü daha sitenin arşivine eklerken, şu mevzunun enine boyuna tartışılmasının aslında ne derece gereksiz bir uğraş olduğunun farkına yeniden vardım. Genelleme eğilimiyle dolup taşan varlıklar olduğumuzdan, kavram, olay ve durumları ancak genelleyebilecek hale geldiğimizde onları tanıdığımızı düşünen kimseler olduğumuzdan, beğenilerin parmak izi kadar özel olduğunu, beğenilen şayet ortak olsa da kişinin sevgi yönünün farklı olduğunu, arzuların kıvılcımlarının her insanda farklı taraflara uzandığını biraz göz ardı edebiliyoruz. Fakat ne düşünürsek düşünelim, gerçek her daim doğrultusunda dirayetli biçimde ilerliyor ve onun bu tavizsizliği, başkalarının yanında olmasa da kendi içimizde bizi yanılgılarımızla karşı karşıya bırakabiliyor. “The Crash and the Draw” albümünün ilk vecibesi bu iç hesaplaşmaları biraz olsun canlandırabilmek işte. Başarıp başarmaması da dinleyiciye kalmış bir şey elbette.

Adını Beyaz Rusya’nın başkentinden alan MINSK, 2002’den bu yana belirli dönemlerde aktif olmuş, en basit tabirle hafif değişikli müzik yapan, kendi tınısını yaratmaya çalışan bir oluşum. 2009’daki albümlerinden sonra altı senelik bir sessizliği bugün kritiğini yazdığım albümle bozmuş ve bana soracak olursanız bayağı iyi yapmışlar. Albüm nisan ayının başında çıktı fakat ne yalan söyleyeyim o zamandan beri dinlememe rağmen üzerine adamakıllı yazacak bir şey bulamadım. Üzerine söyleyecek çok fazla şeyim de oldu, “bu albüme bir kulak vermelisiniz” cümlesini aşamadığım da oldu. Son bir iki günde de yeniden albümü döndürürken “artık başlamalıyım” diyerek kendimi gazlayıp bu yazıyı yazmaya koyuldum.

Öncelikle geçen altı senelik aranın gruba iyi gelip gelmediği hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. “With Echoes In the Movement of Stone” albümünün üzerine koyulan gözle görülür hiçbir şey yok desem yeridir. Öyle ki şarkıların o dönemde yazılıp, şimdi kaydedildiğini bile düşünebiliyor insan. Sanki arada altı senelik bir ara yokmuş da, grup rutinine kaldığı yerden devam ediyormuş gibi. Post-metal, deneysel, sludge gibi türlerde yeni nefes olabilmek gerçekten zor bir iş, grubun bu konuda riske girmeyip kendi bildiğini takip etmesi mantıklı bir hareket elbette. Ayrıca günbegün ortamlara giren birbirinden çeşitli albümlerin arasında öncelik kazanabilmek için, zamanında oluşturmuş oldukları kitlenin beklentilerini doğrudan karşılayan bir hamle. Ancak albümün süresini uzatmak dışında ortaya gözle görülür bir farklılık koyulmadığı gerçeği de, ne kadar sevilse dahi bir yerden sonra dinleyiciyi olumsuz etkileyebiliyor. Yine de kaliteli bir işçilik olduğu için MINSK bu sınavdan da geçmeyi başarıyor.

Dediğim gibi müzikal karakter bakımından hemen hemen hiçbir değişikliğe gidilmemiş, melodiler biraz daha belirginleştirilmiş ve basite indirgenmiş, temiz vokalle brutal’in dengesi oldukça iyi kurulmuş, doom ve sludge elementleri oldukça ustaca kullanılmış ki bence albümün öne çıkan özelliği tam olarak burası. Atmosferin temel yapı taşı doğrudan doom etkilerinin üzerine kurulmuş ve bunun üzerine de temiz vokaller yerleştirilmiş. Bu sayede albümün ilk saniyelerinden itibaren düşük temponun etkisinde, hırçın vokallerin rehberliğinde oldukça yoğun bir havaya dâhil olunuyor. Uzun soluklu albümleri daha çok seven biri olmama rağmen bu albümün uzunluğu bana kalırsa tek olumsuz özelliği diyebilirim. Özellikle “Onward Procession” serisinde gerçekten boğulduğumu hissettim. Belki grup amacına ulaşıyordu ama sanırım bana biraz fazla geldi. “Conjunction”la biraz ferahlatıp “The Way Is Through” şarkısının ilk dört dakikasıyla biraz nefes aldırsa da, örneğin bir “Requiem: From Substance To Silence” tarzı şarkının yokluğu kendini fazlaca belli etti. Yine de kendi formülizasyonu içerisinde oldukça sağlam, taş gibi, hem yıkıcı yem yapıcı bir müzik olduğu gerçeğini inkâr etmek yanlış olur.

Özetle, MINSK “The Crash and the Draw”la oldukça dikkat çekici bir dönüş yaptı ve beklediği ilgiyi fazla fazla gördü. Önceki işlerine göre daha bireysel bir havası olan bu albümün, bu sene içerisinde zaman ayırılmayı fazlaca hak ettiğini düşünüyorum.

8/10
Albümün okur notu: 12345678910 (7.69/10, Toplam oy: 16)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2015
Şirket
Relapse Records
Kadro
Chris Bennett: Gitar, vokal
Tim Mead: Vokal, klavye
Aaron Austin: Gitar
Zachary Livingston: Bas
Kevin Rendleman: Davul
Şarkılar
1. To The Initiate
2. Within And Without
3. Onward Procession I. These Longest Of Days
4. Onward Procession II. The Soil Calls
5. Onward Procession III. The Blue Hour
6. Onward Procession IV. Return, The Heir
7. Conjunction
8. The Way Is Through
9. To You There Is No End
10. To The Garish Remembrance Of Failure
11. When The Walls Fell
  Yorum alanı

“MINSK – The Crash and the Draw” yazısına 3 yorum var

  1. northern says:

    “rochelle, rochelle… a young girl’s strange erotic journey from milan to minsk…”

    rondo

    @northern, ”a lot of nudity”

  2. Uğur says:

    ben kritiğin büyük bi kısmına katılamıyorum açıkçası. müziğin karakterinde bence çok fazla değişiklik olmuş. yeni minsk soundu daha köşeli öncelikle. bu durum direkt olarak müziğin karakteri üzerinde etkili olmuş bana kalırsa, hissettiklerim o yönde diyebilirim. o eski etrafı dolduran, alanı kaplayan, psychedelic minsk soundu yerini daha tahmin edilebilir kompozisyonlara ve direkt melodilere bırakmış. bunun ana sebebi de çok bariz bana kalırsa, 3 kişiyle yolları ayırmışlar. en son 2-3 sene evvel yoğun dinlemiştim minsk’i, bu albümü dinlemeden evvel de eleman değişikliklerinden haberdar değildim, özellikle eski davulcu tony wyioming’in ayrılması beni çok üzdü dinlerken. grubun karakterini direkt belirleyen bi stili vardı, davulu melodik bi enstrüman gibi kullanan, tür içinde değerlendirirsek oldukça yaratıcı ve groovedu. minsk’i türün içinde çok farklı bi yere koyuyordu benim için.

    tim 2014′teki bi röportajında 2011′deki ayrılık için “we had basically just
    reached a creative and personal impasse as far as certain
    individual members go” demiş. zaten benzer işler çıkması yönünde bi beklentiye de girmemek lazım artık galiba. bu albümde de eski minsk’i hatırlatan detaylar var tabi ama geri kalan şeyler bunları bi adım ileriye götürememiş diye düşünüyorum. uzun uzun anlatılabilir ama karakteristik atmosfer yok en basiti. hedefleri bu olmayabilir de ama grubu diğer atmospheric sludge gruplarından ayıran bi detay yok bu albümde.

    ben bu albüme kadarki süreçlerini hep ISIS müziğinin gelişimine benzetiyordum. ISIS benzer bi durumda komple dağılabiliyor mesela. bu da ISIS’i benzersiz yapan başka bi durum.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.