Deneysel müziğin önü alınamayan yayılışının her geçen gün daha güçlü bir hal aldığı yadsınamaz bir gerçek. İçeriği çeşitli dahi olsa, türlerin yalnız kendi heybelerindeki malzemeleri kullanarak müziği işlemesi durumu, açık fikirli dinleyici için bir yerden sonra en basit tabirle “tekdüze” kalabiliyor. Sözgelimi herhangi bir saf Black metal albümünün oldukça “öngörülebilir” olan müziği açık fikirli (bunu özellikle vurguluyorum) dinleyiciyi ister istemez soğutabiliyor. Deneysel müzik bu maksatta hangi türle bütünleşirse bütünleşsin sonsuz bir yelpaze sunuyor. Tabi bu her deneysel müziğin güzel olduğunu veya ortaya çıkan karışımın takdire şayan olduğunu göstermiyor elbette. Bugün inceleyeceğimizSUMAC’ın geçtiğimiz günlerde çıkardığı “The Deal” albümü, elbette göreceli olmakla birlikte birçok farklı tınıyı barından ve deneysellik etiketinin hakkını sonuna kadar veren bir çalışma.
Bu sene kurulan ve ortamlara doğrudan 54 dakikalık bir albümle giren SUMAC, aslında Sludge, Post-Metal türleri adına süper grup olarak görülebilir. ISIS, OLD MAN GLOOM, MAMIFFER gibi gruplarda gitar çalmış Aaron Turner’ın kurduğu grupta, BAPTISTS davulcusu Nick Yacyshyn ve RUSSIAN CIRCLES, BOTCH, THESE ARMS ARE SNEAKES gruplarının basçısı Brian Cook var. Bu grupları az çok dinlemiş olan kişiler şuandan itibaren “The Deal”ın nasıl bir şey olduğunu tahmin etmişlerdir. Bir de bununla birlikte albüme ismini veren şarkıya konuk müzisyen olarak WOLVES IN THE THRONE ROOM ve SUNN 0)))’dan tanıdığımız Mell Dettmer katılınca, ortaya gerçek anlamda orijinal, iddialı, bol dikte yüklü ve formülize etmenin zor olduğu bir müzik çıkıyor.
Albümde asıl olay ortadaki dört şarkıda dönüyor diyebiliriz, ilk şarkının görevi bu sağlam dörtlüye uzun soluklu, sakin ama her saniyesinden kararlılık akan ve bariz biçimde SUNN 0))) tınıyan bir hazırlık niteliğinde. Dört şarkılık hengâme sona erdiğinde ise “The Radience of Being” ile, aslında albümün geneline yabancı olan, ferahlık oranı diğerlerine göre daha yüksek, haybeye giden çabalamaların en ucunda parıldayan umut ışığını temsil eden bir atmosferle albüm tamamlanıyor. Tabi bu durum “The Deal”ın deneyselliğini temsil edemeyecek kadar küçük bir ayrıntı. Albüm bu söylediklerimden çok çok daha fazlasını kapsıyor.
“The Deal”ın en dikkat çekici özelliği, kanımca hemen bütün enstrümanların ortak oranda şarkıları domine etmesi diyebilirim. Baştan sona pür hayvanlık olan davullar, bazı anlardaaşırı derecede baskın bir karakter kazanıyor. Özellikle “Hallow King”in ortalarındaki davul solosu, NERO DI MARTE’nin “Il Diluvio” şarkısında yaşadıklarımın aynısını hatta belki biraz daha fazlasını yaşattı bana. Özellikle davulla ilgilenen, davul çalan ya da hiç olmazsa davullara kulak vermekten hoşlanan hemen herkesin en azından bir kere dinlemesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki yalnızca davullar değil, bütün enstrümanlar yeteri kadar baskın bir karaktere sahip albümde. Zaman zaman oldukça tekdüze, tek tel üzerinden devam eden, genellikle vokale veya diğer enstrümana altyapı oluşturan gitarlar, kimi zaman oldukça baskın bir karaktere bürünüyor, yer yer melodik rifflerle de şarkıya farklı bir tat katabiliyor. Grubun meramını anlatma biçimi olarak gördüğüm bol tekrarlı kısımlar ise, dinleyicinin kafasına adeta işleniyor, güzel olan ise bunca tekrarın hiçbir şekilde sıkıcı bir hale bürünmemesi, aksine her tekrar edişinde sanki ilk defa duyuluyormuş havası vermesi.
Aslında albüm çok daha uzun bir yazıyı kaldırabilecek doluluğa sahip, bunun farkındayım. Ancak böyle albümlerin formülize edilmesi ve şarkılardaki majör ve minör değişikliklerin büyüteç altına tutulmasındansa açılıp dinlenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yukarıda yazdığım gruplara ilgisi olan, bunun dışında ağır ve deneysel bir şeyler dinlemek isteyen herkes SUMAC’a bir şans verebilir.