Keyfinize hiçbir şeyin gölge düşürmeyeceğini umduğum tatlı bir Şubat haftasından herkese merhaba. Bu hafta, metal bağlamında, müzik endüstrisinin müzisyenler ve dinleyiciler haricindeki bileşenlerini konuşalım.
Müzik endüstrisi deyince akla neler geliyor? Şirketler, dağıtımcılar, organizatörler, etkinlik mekânları, müzik dükkanları, yapımcılar, ses mühendisleri, menajerler, basın, eleştirmenler, sponsorlar, ressam ve tasarımcılar, fotoğrafçılar ve daha pek çok alandan insan, fikirleri, sanatları ve emekleriyle metal dünyasına katkıda bulunuyorlar.
Sizce bu kadar fazla sayıda farklı iş kolunun ve insanın yer aldığı bir ortamda, işlerin daha da iyi işlemesi için yapılması gerekenler neler? Müziğin, müzisyenlerin, dinleyicilerin ve tüm bu zümrelerin maddi ve manevi anlamda daha tatmin edici sonuçlar almaları için neler yapmaları, birbirleriyle olan ilişkilerinde nelerden kaçınmaları gerekir?
Dimağ açıcı yorumlarınızla köşemizi renklendirmenizi umuyor, hayırlı forumlar diliyorum.
Eleştirmenler bazında bakarsak, “yarın yüzüne bakacağım adamların albümünü eleştireceğim” veya “eleştireceğim müziği yapan kişilerle ilerde tanışabilirim, en azından kendileri yazdıklarımı okuyacaklar” diyen eleştirmenlerin, yabancı ülke albümlerini eleştirenlerden farklı bir tavrı ister istemez takındıklarını düşünüyorum, ki bu da çok normal bir şey. Bunu bir sorun olarak da görmüyorum, o bakımdan bir önerim ya da “şöyle olmalı” diyebileceğim bir şey yok bu konuda.
Onun dışında genel olarak metal müzik endüstrisinin belli bir oturmuşluğu olsa iyi olur artık. Durumlar hep aynıydı ya da kötüye gidiyor da demiyorum, ama belli döngüsel dönemler, ya da geçici iyiye – kötüye gidişlerin olduğu dönemler oluyor, ve temelde yerinde sayıyoruz bence. Yorumum da “bişeyler değişmeli artık” gibi düz oldu, çünkü özellikle üzerinde düşündüğüm bir konu değildi bu.
Ben bu bileşenlerden daha önemli olan şeyin, o ülkenin metal müzik ile ilgili uygun bir pazar olup olmadığı olduğunu düşünüyorum. Ülkenin geçmişinin , kültürünün, kültürlerinin zaman içinde değişimi ve çağa ayak uydurma seviyesinin daha büyük bir önemi var bence. Herşeyden önce, bunun bir müzik türü olduğunun bilinmesi ve kabul görmesi gerek. Biz daha başlangıç noktasında sıkıntı yaşıyoruz. Açık söylemek gerekirse ben metal müzik kültürünün gelişmiş olduğu, kabul gördüğü bir müslüman ülke görmedim. Sadece İstanbul Ankara Izmir ile olacak şey değil bu. Bu ülkede 81 il var ve bu müzik kültürünün , halkın en çok bulunduğu ortak nokta olan Televizyonlarda yer alabilmesi için tüm o diğer şehirleri ya da birçoğunu kanamak gerek. Konuyu bambaşka bi noktaya çektim kusura bakmayın. Fakat asıl sıkıntının burdada olduğunu düşünüyorum. Konuda geçen adımlarda gelişmek biraz zor gibi görünüyor şu sıralar ^_^
05.02.2015
@Anıl Sevener, kesinlikle katılıyorum. Hemen hemen aynı yorumu yazıcaktım, baktım sen yazmışsın :) dediğin gibi bu kültür meselesi. Kültür uygunsa piyasa da buna göre şekilleniyor. Metal batı kültürünün bir ürünü. Bu yüzden sadece müslüman kültürnde değil pekçok farklı kültürde de tam olarak gelişebilmiş değil. Tabi hepsinde aynı değil afrika gibi 3. Dünyada çok zayıfken güney Amerikalı gruplarla karşılaşabiliyoruz.
Sosyal medyanın sunduğu fırsatlar sayesinde metal müzik adına yapılan işler bi 10 yıl öncesine göre daha geniş bi çevreye ulaşabiliyor. Ama bunu televizyona yerleştirmek oldukça güç. Yaygın hale getirmek başlı başına bir problem. Tabiki herkes herşeyi sevmek zorunda değil ama toplumun ilgisinin neleri çektiğine dair geçen haftaki o ses Türkiye yarışmasında Mehmet Cem Durmaz’ın elendiği bölüm izlenirse net ölçüde fikir sahibi olunacaktır. Bahsedilen başlıklardan önce şahsen bu konuda bişeyler yapılırsa sıra onlara gelebilir. Öte yandan bu başlıklar içinde de elbette sıkınıtılar var.(bkz. organizatörlerin yerli grupları ötelemesi ve o grupların adının tişörtlerine isimlerinin basılmaması.halbuki onlar da emek edip o sahneye çıkıyorlar) Medya anlamında yukarıdaki Mehmet Cem Durmaz örneğinin yeterli olduğunu düşünüyorum. Son olarak dinleyenler ve bu müziği icra edenler olarak %50 biz de bir faktörüz. Yerli gruplar albüm çıkardığı zaman internetten indirmeyip gidip almamız gerekiyo. Kazansınlar istiyorsak kazandıracağız başka yolu yok ki bu sayede biz de kazanmış olacağız.
Bence buradaki temel konu, müzik (hadi biz metal diyelim) dediğimiz şeyin de herhangi bir endüstri olması. Duygusal nedenlerle büyük anlamlar yüklediğimiz için bunu bazen görmezden gelebiliyoruz. “Para için”, “daha çok insana ulaşmak için” gibi şeyler söylüyoruz.
Elbet bir sanatçının yaratımını ortaya koyarken samimi olması, gerçekten içinden gelen şeyi yapması, ya da en azından bizim ortaya çıkan şeyi bu düşüncelerle yaratıldığına inanarak dinlememiz, hepimizin dileği. Kendim de müzik yapan bir insan olarak, daha fazla insana hitap edecek, bana para kazandırması daha olası şeyler yapabilirim, bunu yapma becerim var, ama bu bambaşka bir konu. Böyle bir şey yapsam bile bunu tam olarak içimden geleni yaptığım bir isim altında yapmayı tercih etmem.
Dolayısıyla, elbet metal albümleri yayınlayan bir şirketi -en azından ilk doğuşunu- bir marketle aynı kefeye koyamayız, ancak olayın “bu güzel müziği daha çok insana ulaştırıp müziğin kazanmasını sağlamak” kadar saf duygularla yapılmadığını da daha sık hatırlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Şirketler, organizatörler, basın, görsel sanatçılar, hepsi de doğal olarak ekmeğinin peşinde. Zira her iş gibi müzik de devasa emekler ve yatırımlar isteyen bir sektör ve buna dâhil olan insanların başlıca amaçlarından birinin para kazanmak olmaması gerektiğini düşünmek de saflık olur.
Tabii metal gibi hor görülen ve tükaka bir şeyin tanıtımını gönüllü olarak yapmak da mümkün. En basit örneği biziz. Pasifagresif 6 yıldır gönüllü olarak bu müziğin ülkemizdeki bilinirliğine bir şeyler katmaya çalışıyor. Ancak bu tabii ki de sonsuza dek sürdürülebilecek bir şey değil, mutlaka bir karşılığının olması gerekiyor.
Diğer bir konu da, internet çağı ile birlikte müzik yapmanın ve dağıtmanın önceye göre akıl almaz boyutlarda kolaylaşmış olması. Eskiden olsa 10 uğraşılan bir şey için, bugün 1 bile uğraşmıyoruz, çünkü o şey zaten hazır olarak karşımızda duruyor. Dolayısıyla tüm endüstri bu yeni (yeni dediğim de son 16-17 yıldır zaten şekilleniyor) düzene uymak adına değişiyor. Bu başlığı 20 yıl sonra açsak, belki Güzide’nin konu metninde yazdığı ögelerden bazıları var olmayacak bile. Belki de metal dünyasının sanatçı ve dinleyici dışındaki kavramlarını düşündüğümüzde “şirketler” ve “dağıtımcılar” demek aklımıza bile gelmeyecek, ya da onları da eskiyi yaşatmaya çalışan bir nevi analog ögeler olarak romantik bir minvalde hatırlayacağız.
Yarattığı müzik konusunda başkasına ihtiyaç duymayan, bestesini, kaydını, dağıtımını, duyurusunu, görsellerini, promosyonunu kendisi yapabilen, sözlerini kendisi yazan, insanlara ulaşıp bağlantılarını kendi kuran, kısacası dev prodüksiyonlu ve takım elbiseli adamlarla dolu popüler müziğin aksine, her anlamda kendi yağında kavrulmasını bilen metal müzik, bu özelliği sayesinde çok uzun soluklu olarak var olmaya devam edecektir. Değişen şartlar ve insanoğlunun giderek artan hırsı ve birbirini becerme isteği düşünüldüğünde, kendi kendini idare edebilen türlerin, sektörlerin daha uzun vadeli ayakta kalması bana daha olası gözüküyor. Bu tabii ki sadece müzikle sınırlı değil, özellikle içinde yaratım barındıran her alan için düşünülebilir.
İnsanoğlunun ortalamalığı ve parlatılmış halde sunulan her şeyi gözü kapalı kabul etmesi elbette ki bu süreci uzatacaktır. Daha nice Justin Bieber’lar, adını unuttuğum şu koca popolu Anaconda şarkıcıları göreceğiz elbet; ancak kafası çalışan, bir şeyler yaratmaya niyetli ve hırslı insanlar, baştan sona tek başlarına bir şeyler yaratabilmenin aslında ne kadar büyük bir güç olduğunun farkına vardıkça, ne metal ölür, ne de kalabalıklarca hor görülen, küçümsenen diğer tükaka şeyler.
“Şirketler, dağıtımcılar, organizatörler, etkinlik mekânları, müzik dükkanları, yapımcılar, ses mühendisleri, menajerler, basın, eleştirmenler, sponsorlar, ressam ve tasarımcılar, fotoğrafçılar ve daha pek çok alandan insan, fikirleri, sanatları ve emekleriyle metal dünyasına katkıda bulunuyorlar.”
Buradaki herkesin yaptığı şeye iş olarak bakılırken, olayın ana bileşeni olan müzisyenin yaptığı şeye “iş” olarak bakılamaması, hatta bunun lanetlenmesi çok acayip. Güzide’nin maddelendirdiği tüm bu bileşenlere bakıp da bir endüstri görmek ne kadar normalse, müziği üreten kişi veya kişileri de bu endüstrinin başat bir parçası olarak görmek o kadar normal.
“Bunu kabullenelim artık, oldu bitti napalım, bunu kabullenmek ZO-RUN-DA-SIN-IZ” demiyorum. Müzik değilse bile, yaygın dağıtım bir endüstridir ve “müziğin yaygın dağıtımı” da bunun bir alt başlığıdır. Bu alt başlığa dahil olup, müziğinin yaygın olarak dinletmek isteyen müzisyene köstek olmak yerine, bu sistem içerisindeki haksızlık, engel ve çıkmazlara göğüs germesine yardımcı olmak daha yararlı bir tavırdır diye düşünüyorum.
Müzikten anlamak hiçbir zaman çok fazla müzik dinlemekten ibaret olmadı bence. Günümüzde ise bu olgu daha da sağlam bir şekilde ortaya çıkıyor. Sevelim ya da sevmeyelim, bir şeyi anlamak ve yorumlama gücüne vakıf olmak istiyorsak onu araştırmamız, incelememiz, nasıl çalıştığını öğrenmemiz gerekiyor. Bir dinleyicinin böyle bir sorumluluğu yok ama kendine bu titri eklemek “isteyen” dinleyicinin, müzik endüstrisi denen makinenin nasıl işlediğini bilmesi gerekiyor.
Bu bilgi ve endüstrinin kendini yabancılaştırması sorunu tamamen veya büyük oranda aşıldığı zaman, çok farklı bir müzik dünyası ile karşılaşacağımızdan eminim.