“Mütecavizler yığınının devrine vardığımızda karşımıza çıkan ihtimaller şunlardır;
Birincisi: Tanrı yoktur.
İkincisi: Tanrı vardır, ancak o bir alçaktır.
Üçüncüsü: Tanrı vardır, ancak bazen uyur; onun kabusları bizim mevcudiyetimizdir.
Dördüncüsü: Tanrı vardır, ancak deliliklere de erişimi vardır; o erişimler bizim mevcudiyetimizdir.
Beşincisi: Tanrı her zaman her yerde değildir; her yerde olamaz. Bazen yoktur, başka dünyalardadır, başka şeylerdedir.
Altıncısı: Tanrı, sahip olduğu güçlerle alt edemeyeceği düzeyde karmaşık bir sorunu olan bir şeytandır. Bu soruna karşı, yapıtıyla savaşan bir ressam gibi savaşır. Bazen, bazı anlarda büyük bir ressama dönüşür, ancak genel olarak o, felâkettir.
Yedincisi: Tanrı yenilmiştir, henüz tarih başlamadan önce, Karanlıklar Prensi tarafından alt edilmiştir ve sözüm ona bir şeytana dönüştürülmüştür, bu korkunç evreni yaratmış olmasından ötürü, itibarı ayaklar altındadır.”
Şu an bu yazıyı okuyorsanız, bunun başlıca sebeplerinden biri şudur.
Metal konusunda bir şeyler yazma isteği duymamı sağlayan ilk albüm “Slaughter of the Soul”dur. 15 yıl önce ilk duyduğum andan itibaren müziğe olan bakışımı değiştiren, 15 yıldır durmadan dinleyip dersler aldığım, hiçbir zaman yanına yaklaşılamayacak bir sanat eseridir “Slaughter of the Soul”. Şu hayatta en sevdiğim 5 albümden biri, ilham verme adına da pek çok anlamda birincisidir.
Benim için “Slaughter of the Soul”, sadece bir albüm değildir.
Bu duygular eşliğinde aldım “At War With Reality”nin haberini. İlk başta albümün çıkışını hiç istemedim.
İnsan merak etmez mi? Böylesi derin duygularla bağlı olduğu bir gruptan gelecek yeni şeylerin merakıyla, heyecandan kudurmaz mı? Konu AT THE GATES gibi zamanında zirve kavramının tanımını yapmış ve ta 23 yaşında, belki de önlerindeki parlak geleceği görmelerine rağmen yarattıkları şeyin değerini anlayıp dağılma olgunluğunu göstermiş bir grupsa, merak etmeyebiliyor, kudurmayabiliyorsunuz. İlk duyduğunuz andan beri kafanızın bir yerinde devinip duran o karanlığın olduğu gibi kalmasını istiyorsunuz.
Yayınlanan ilk şarkı olan At War With Realty’yi mp3 çalarıma atıp herkesten uzakta, tek başıma 10 küsür kez dinlemiş ve albüme dair korkularımın o kadar da yerinde olmadığını düşünüp biraz rahatlamıştım. En büyük korkum olan “THE HAUNTED’vari bir AT THE GATES” gibi değildi. THE HAUNTED da en sevdiğim gruplarından biriydi, ancak AT THE GATES farklıydı. Farklı olmalıydı. Ve At War With Reality, “Slaughter of the Soul” havası barındıran, ancak başarılı olmuş bir formülden ekmek yemek adına kendi kendinin bir kopyası da olmayan, gerçek AT THE GATES ruhunu günümüzle birleştiren bir şarkıydı.
“Gerçek AT THE GATES ruhu” dediğim şey, grubu yakınlarda (en az 5 yıl ve daha yakın) keşfeden dinleyicilerce anlaşılmasının tam olarak mümkün olmadığını düşündüğüm bir şey. AT THE GATES’i doksanlarda dinleyebilmiş biri olarak, iki binlerle birlikte muazzam boyutlarda müziğe, bir anda maruz kalan kitlelerin, AT THE GATES gibi, DISSECTION gibi birtakım maneviyatlar barındıran özel grupların verdiği ruhu tam olarak kavrayamayacaklarını düşünüyorum. Buna ister ukalalık deyin, ister hadsizlik; bence böyle. “Üç yıldır dinliyorum ve çok seviyorum, duygulara kapılıyorum, o ruhu ben de tadıyorum” türünde bir şeyden bahsetmiyorum; empati kurulabilecek bir şey değil.
“At War With Reality”yi çok fazla kez, başka hiçbir şeyle ilgilenmeden, hatta albümün havasına çok iyi uyacak ortamlarda dinledim. Sabahın 6:00’sında hiç insan olmayan bir deniz kıyısında, başka kimsenin olmadığı ağaçlık bir yerde, insan ve trafik olmayan, güneşin yeni doğmaya başladığı bir tepede… Her şarkıyı ayrı ayrı hissederek, içime akıtarak.
“At War With Reality”, AT THE GATES’in şu noktada yapabileceği en iyi albüm. Bahsettiğim o benzersiz AT THE GATES ruhuna sonuna kadar sahip, elbette ki aradan geçen yaklaşık 20 yılın deneyimlerini, kazandırdıklarını, götürdüklerini de hissettiren, ancak her şeyiyle gerçek bir AT THE GATES albümü.
Albüme dair dikkat çeken ilk ve en önemli şey, az önce de dediğim gibi, grubun ikinci bir “Slaughter of the Soul” yapmaktan özellikle kaçınmış oluşu. Melodilerde, tarama riflerde, “Terminal Spirit Disease”i de, “With Fear I Kissed the Burning Darkness”ı da, “The Red in the Sky Is Ours”ı da duyabiliyorsunuz. “Slaughter of the Soul”dan fırlamış gibi duran rifler de eklendiğinde ve tüm bu karanlık, AT THE GATES’in eşsiz şarkı yazımı ile bir araya getirildiğinde, ortaya mükemmel bir albüm çıktığını çok zaman geçmeden anlıyorsunuz. AT THE GATES’in tüm geçmişini gerçek anlamda soluyan ve hisseden, çok tecrübeli bir AT THE GATES dinleyicisi olarak, bu albüm bana bunları yazdırıyorsa, bu dediklerimde ne bir ilk heyecan, ne bir ilk heves, ne de şaşkınlıkla dolu bir gaza geliş vardır. Albümün çıkmasını istemeyen, ancak çok kereler, çok içine girerek dinleyen biri olarak, hislerimin gerçekliğine güvenebilirsiniz.
“At War With Reality”ye biraz daha gerçekçi yanlardan bakarsak, AT THE GATES’in “Slaughter of the Soul 2” gibi bir mücadeleye girmemiş olması, verdikleri en akıllıca karar olmuş. Eğer öyle bir çabaya girişselerdi, ortaya çıkacak şey, zaten 20 yıldır sayısız grubun yapmaya çalıştığı ve elbette ki başarılı olamadığı o uğraşa dâhil olmaktan başka bir şey olmayacaktı; “albüm çok iyi, ama bir “Slaughter of the Soul” değil” denecekti. Burada net şekilde öyle bir amaç olmadığı hissettirildiğinden, grup gelebilecek eleştirilerin büyük bir kısmını zaten en baştan anlamsız kılmayı başarmış. Burada “Slaughter of the Soul” gibi bir albüm değil, yepyeni, gerçek bir AT THE GATES dinliyoruz.
Tıpkı, evet tıpkı “Surgical Steel” gibi.
“Surgical Steel” demişken, kaderleri benzeşen bu iki grubun ve iki albümün ilişkisinden de biraz bahsedelim. Tümü son iki yılda, sadece ve sadece bu albüm için yazılan şarkılardan oluşan “At War With Reality”, başlarda grup elemanları açısından belli bir baskı yaratmış elbet. “Bu baskı olmadan iyi bir şey yaratamazsınız” diyor Tompa. “Bugüne dek yaptığımız her şeyi kendimiz için yaptık; önceki albümlerimizin hiçbiri geniş kitleler tarafından beklenmiyordu, içimizden ne geldiyse onu yaptık” diye devam ediyor ve şu sözleriyle de “Surgical Steel”in kendileri açısından önemini vurguluyor: “”Surgical Steel”e gösterilen tepki, yeni albüm çıkarma konusunda bizi biraz rahatlattı, cesaretlendirdi. Jeff’le bu konuda konuştum. İki grubun kaderleri biraz birbirine benziyor. “Surgical Steel” iyi bir albüm, gerçekten öyle. Ancak unutmayın, onların bir önceki albümü “Swansong”du, “Heartwork” değil.”
Kısacası AT THE GATES, metal tarihinde eşi az görülür bir sorumluluğun altına girmiş, başyapıt olarak görülen, bir türün standartlarını belirleyen, sayısız grubu etkileyen, yeni gruplar kurulmasına yol açan ve en uç noktası olarak da yaratıcısı tarafından geçilemeyeceğine inanılıp daha fazla yaratmamayı seçtirecek bir albümün ardından yeni bir albüm yapma işine girmiş bir grup. Ve bu işin altından alınlarının akıyla çıkmış olduklarını görmek, yazı boyunca bahsettiğim türde bir AT THE GATES dinleyicisi olan şahsım adına gerçekten son derece rahatlatıcı, keyif verici, hatta bir adım öteye gidersem, gururlandırıcı bir şey.
Albüme vereceğim not konusunda baya düşündüm. Hayır, biraz daha düşüğünü verme ya da verdiğim notun abartılı olup olmadığı konusunda değil. Albümü ikinci dinlememde “At War With Reality”nin notu benim için zaten 10/10’du. Ama not vermemeyi düşündüm. Bu albüm benim için son 15 yıldır, yani bu müziği hayatımın en önemli noktalarından birine koyduğum andan itibaren çıkan belki de en önemli albüm. Bu albüm benim için, çıkmasını istemeyeceğim düzeyde önemli bir albüm.
Dolayısıyla bu albümü bir notla değerlendirmeyi başta istemedim, içimdeki değeri anonim kalsın istedim. Ama sonra düşündüm ki AT THE GATES başka albümler de yapabilir, yoluna devam edebilir. Bundan böyle çıkaracakları tüm albümlerini notsuz bırakmaktansa, (umarım) hepsine 10 vermek daha hoş duracaktır. O yüzden notsuz bırakmaktan vazgeçtim.
AT THE GATES bu albümü iyi ki çıkardı. 8 Ocak’ta hayatta kalmayı başarırsam, ileriki albümlerini de lagaluga yapmadan, büyük bir merakla, iştahla, aç köpekler gibi bekleyeceğim.
10 puanı abartılı buldum. Güzel kritik olmuş, teşekkürler.
Kritik büyük ölçüde yazmak istediklerimi,içimden gelenleri o kadar yansıtmış ki Ahmet e özellikle 90 larda At The Gates dinlemişadamın bu ruha eriştiği fikrine tamamen katılıyorum.
Albümü dinlerken özellikle Tüm albümlerinden bir esinti hissettim.Sonra sanki sıfırdan bir grupmuş gibi düşündüm tüm beklentilerimi minimum düzeye getirerek dinledim ve farkettim ki gerek riffler gerek sololar doyurucu.Baştan savma bir albüm değil.Kesinlikle albümün akmasında sorun yok.
13 parça var ama bana nedense çok kısa bir albüm gibi geldi.Özellikle heroes and tombs parçası favorim oldu.
Sanırım benim albüm ile tek eksiğim tüm sözlerini iyi bir şekilde türkçeye çevirerek albümü tüm ruhuna ulaşarak dinleyebilmek.Hatta buradan bir istekte bulunayım.Pasifagresif yazar ve okuyucu tayfasının çoğunun ingilizcesinin iyi düzeyde olduğunu biliyorum.Çok zulüm olmayacaksa bize bu imkanı sunsalar ve bu albümü türkçeye çevirseler?
Sonuç olarak yıllar sonra yeni bir ATG albümü dinlemek çok keyifli,,
18.10.2014
@Swedish, sağ olasın. Türkçe’ye tercüme işini yapabilirim müsait bir anımda.
20.10.2014
@Ahmet Saraçoğlu, fazla ingilizcesi olmayanlar için çok makbule geçer. müsait olan çevirsin valla. bende bi ara çevirebilirim.
21.10.2014
@Melkor, Fazla İngilizcesi olan var mı ?
Slaughter of the Soul u walkmanin pili bitmesin diye kalemle başa saran biri olarak şu yazının altına bir imzada ben atmak isterim.
23.10.2014
@kavanozkafa, kalemle başa sarma olayını birçok kişi anlamayacak.
bu arada ben üşendiğimden pilleri ısırıyodum
Eline ayağına sağlık, çok leziz bir yazı olmuş.
“Hüzünle yokolarak moshluyoruz” tadını tekrardan çok lezzetli bir şekilde sundu tekrar dayıçolar, onlara da teşekkürlerimi borç bilirim. Konserin doğum günümün akşamına denk gelmesi de ayrı muazzam oldu zaten, okulun son döneminde ertesi gününe final koymamaları dileklerimle muradıma ereceğim diye umuyorum ben de.
Ah bir de HM-2 olsaydı gitarlarda, o da eksik olsun gerçi canım, “modern prodüksiyonla da tokatlarız, raadolun” diye kabul ediyorum orasını da ben.
Herkesin kulaklarının bayram etmeye devam etmesi dileklerimde, dinleyen dinlemeyen, beğenen beğenmeyen herkese afiyet bal şeker olsun.
Yazı çok güzel elinize sağlık. Baştaki alıntı nerden albümün kitapçığından falan mı?
18.10.2014
@12ParmakBağırsağı, teşekkürler. Girişteki kısım ilk şarkı “El Altar Del Dios Desconocido”nun Türkçe tercümesi.
07.10.2018
@Ahmet Saraçoğlu, bu da sanırım Ernesto Sabato’nun Kahramanlar ve Mezarlar (Sobre Héroez y tumbas) adlı romanından. Sürekli nerden hatırlıyorum diyordum, çıkardım sonunda
Albümü ben de müthiş buldum.
Fakat Ahmet Saraçoğlu’nun bu At The Gates sevgisi insanın içini kımıl kımıl yapıyor. Kelebekler At The Gates’in yeni albümü için mi, yoksa ATG’nin yeni albümü hakkında yazı yazma şansına erişmiş Ahmet Saraçoğlu’nun duygularına/düşüncelerine -az çok, olduğunca- şahit olduğumuz için mi dolaşıyor midelerde acaba?
Albüm müthiş, yazı daha müthiş.
05.01.2015
@Çağrı Tunç, Dayanamadım, SoTS’dan sonraki en sevdiğim ATG albümü. The Haunted’ı pek dinlemediğimden olsa gerek, bana tam bir ATG albümü geldi At War With Reality. Bazı şarkılar/riffler grubun yaptığı en iyi şeylerden hatta. Bu kadar övmemin nedenlerinden biri “19 yıl sonra çıkan yeni ATG albümü” tanımına cuk oturması. Birkaç tane filler şarkı var ama bonus track’ler gayet telafi ediyor. Daha da bir şeyler yazarım ama konser sonrasına saklamak istiyorum sdfdsf.
ATG’yi dev gibi seviyorum ama bu albüme -hele de bu kadar yeni düşmüş bir albümün incelemesi olduğu düşünüldüğünde- 10 vermek önce kendimize, sonra da ATG’ye dürüst olmamak ve haksızlık yapmak olduğunu düşünüyorum.
Kesinlikle muhteşem bir albüm, ama ATG’yi ATG standartlarında değerlendirelim bence. Bugünün vasat metal piyasasında değil. Yoksa her albümüne 10 puan vermekten başka çaremiz kalmaz.
19.10.2014
@Tompa, ”bugünün vasat metal piyasası” Hımmmm.
19.10.2014
@saw you drown, Yani şimdi ATG’nin rüzgar gibi estiği 90′lara bir bakalım, bir de bugüne. Haksız sayılmam çok.
19.10.2014
@Tompa, 90′lar daha iyiydi doğru. Ama şimdi de çok kötü değil be?
19.10.2014
@saw you drown,
Son zamanlarda gittikçe iyiye gidiyor gerçekten, doğru. Ama bi İsveç’in en büyük metal gruplarının 90′lar albümlerine bak, bi de şimdiki dönem hem onların çıkardıkları albümlerin genel kalitesine, hem de tüm piyasanın o zamana ortalamasına.
Yani Terminal Spirit Disease, Slaughter of the Soul, Wolverine Blues, Brave Murder Day, Tonight’s Decision, My Arms, Your Hearse, Still Life ve bunların getirdiği 2000′ler başı mükemmel başyapıt albümleri.
‘At the Haunted’ yorumlarına katılmıyorum.basbaya At the gates bu.En azından benim önceki 4 albümde dinlediğim grup kesinlike bu.
ve kesinlikle muazzam bir albüm.
19.10.2014
@Ugur, Albümü anca yeni ifçiler beğenir diyeni de görünce götümle güldüm hahaha
Ben de 10′luk bir albüm olarak görmüyorum. Hatta beğenmediğimi de söyleyebilirim. Sadece 4 şarkıyı arada bir açıp dinlerim gibi geliyor. İlaveten şarkı sayısının fazla olduğunu düşünüyorum. Not vermiyorum, bir yorum da benden olsun.
Muazzam kritik, muazzam bir albüm. Slaughter of the Soul’un yolundan gitmeden ancak bu kadar güzel bir albüm yapılabilirdi. At the Haunted yorumlarına ben de katılmıyorum. Puanım 9, ancak kendimi yazarın yerine koyduğumda; muhtemelen ben de olsam 10 verirdim. Bu yüzden puanın abartı olduğunu düşünmüyorum.
yaklaşık 2000 yılından beri at the gates’in yeni albumunu bekledigimden olsa gerek, albumde sarkı bile olmasa yine de begenecektim
yanlış anlaşılmasın özellikle vurgulamak istiyorum, büyük ATG fanıyım. koluma logosunu kazıtacaktım son dakika vazgeçtim, o derece sevdiğim bi gruptur. burada bu albümü benim kadar çılgıncasına bekleyen çok az insan vardır. ayrıca kritiğe ve çoğu yoruma da katılmıyorum.
kesinlikle kötü bir albüm değil, ancak albümün yarısı bildiğimiz, sevdiğimiz At The Gates iken diğer yarısı The Haunted artıkları ile doldurulmuş. işin tuhaf kısmı The Haunted’ta çok seviyorum ama yeni ATG albümünde The Haunted artıklarını kabul edecek kadar gevşek bir dinleyici de değilim.
ATG bir yana, bu albümün Surgical Steel gibi bir başyapıtla kıyaslanması üzüntüden yüreğimi paramparça ediyor resmen. genel anlamda müzik zevkimiz pek uyuşmuyor ama benim için hayati önem taşıyan ve en sevdiğim gruplar konusunda her daim ortak fikirlere sahip olduğum Ahmet Saraçoğlu’nun bu albüm ile ilgili tek bir olumsuz cümle bile söylememesi ve 10/10 puan vermesi bana çok tuhaf geldi. gerçekten bu albümde hiç The Haunted artığı yok mu? sorun bende mi? kusura bakmayın ama hiç sanmıyorum…
20.10.2014
@ismail vilehand, The Haunted konusunda, birkaç röportajlarında okuduğum kadarıyla, albümdeki tüm şarkıların sıfırdan, sadece bu albüm için yazıldığını söylüyorlar.
22.10.2014
@Ahmet Saraçoğlu, Björler biraderlerin günahları boyunlarına ama hadi, bu iddialarını doğru kabul edelim. bende bir ATG fanı olarak “The Haunted artıkları” lafımı ayıp etmemek adına geri alayım. hatta olayı birde minimuma indirgeyeyim ve sana direk kişisel bir soru sorayım; iki grubu da çok iyi bilen biri olarak (büyük ihtimalle benden de iyi biliyorsundur) Heroes And Tombs şarkısını dinlerken hiç The Haunted dinlermiş gibi olmadın mı? hatta The Haunted’ı bile kendi içinde bölerek söylüyorum, Peter Dolving The Hauntedı’ı bu. Marco Aro şarkısı bile değil. eğer cidden aksini düşünüyorsan da ben bu konuyu daha fazla irdelemeyeceğim. sadece iki grubu da benim kadar hatta benden de iyi bilen biri olarak gerçek fikrini duymak istiyorum.
25.10.2014
@ismail vilehand, ben de en çok o şarkı girince The Haunted hissettim evet. Biraz Forensic gibi başlıyor ve nakaratı da Dolving’lik gibi. Ama adamlar net tarih veriyorlar aşbüm yazımı 2013 Mayıs’ında başladı diye. Yapacak bir şey yok. :)
Çok beğenen de var, hiç beğenmeyen de. Benimkisi tam arada diyebilirim. ATG’yi ne kadar çok sevdiğim konusuna girmek gereksiz, bütün albümlerini ezbere bilirim, başka bir şey söylememe gerek yok. Bu albüm bana nedense bir türlü At The Gates havası vermiyor. Oturmadı, oturtamadım. Kötü yorum yapmak da içimden gelmiyor, sonuçta At the Gates’den bahsediyoruz. Tek dileğim başka albüm yapmamaları o kadar.
Teknik açıdan elbette birçok albümün önünde ama olay dinleyen üzerinde belli bir ‘his’ bırakmaya geldiğinde sönük kalıyor, bence.. 6/10
20.10.2014
@if these trees could talk,
dur orman efendi dur ben de %1968393 sennin gibi düşünüyorum ama 6 dan fazla albüm. deezer’a orjinalinin gelmesini bekliyorum. sağlam bir yorum yapmaya çalışacağım sonra. bir de lyriclerin olduğu bir yer var mı ?
7 dolaylarında görünüyor şimdilik. orjinali dinleyelim bakcez
bu arada şu kısa saçlı eleman biaz beni andırıyo. enteresan
21.10.2014
@gerekli isim,Kkısa saçlı daniel erlandsson > uzun saçlı daniel erlandsson
ayrıca müthiş bir davulcudur kendileri.
22.10.2014
@Ugur, daniel değil adrian bu.
22.10.2014
@deadskinmask, brainfreeze! Adrian tabi lan daniel nerden çıktı.
Kimi şarkıda The Haunted kimisinde ise Hail Of Bullets tadı aldım. Kritikte yazanların birçoğuna katılmakla birlikte yazarın sevimli öznelliği gülümsetiyor. :)
Günümüz metal piyasasına bakıldığında elbetteki güzel bir albüm. Ama At The Gates’in kendi standardına göre değerlendirirsem ibreyi düşürmeyen fakat pek de yükseltmeyen bir albüm olmuş. Dediğim gibi çıtayı çok yükseğe koymuş olmaları ve dolayısıyla beklentinin devasa büyük olması bunda başlıca etken.
Öte yandan en iyi değerlendirmeyi yapacak olan merci zaman olacaktır. Henüz sıcak, bolca dinlenmesi gerek. İlerde fikrim değişebilir. Göreceğiz.
bişi dicem; bu album Slaughter of the Soul’dan bile daha iyi hiç boklamayın.
23.10.2014
@gXnn, hahahahahhahasdhahahdsuhaha ayhh allaaam gebercem lan hasdhaha
bence album beklentımın altında sarkılar cok kısa sololarda bır ıkı sarkıda var bıraz daha uzun sarkılar yapabılırlerdı 19 yıl aradan sonra cıkmıs bır album 13 parca ama toplam 40 dakıka falan 2 3 dakıkalık sarkılar yapmıs daha ustaca ve olgun bır album beklıyordum benım görusum bu sarkıya tam ısınıyorum hemen bıtıyor ınsaallah bır dahakı album bu derece olmaz daha ıyı bır album beklyıorum
Ortalama:7,86
Albüm bütünlüğü ve ede hödölerle birlikte 7,5 veriom
Albümün en iyi parçası Night Eternal
Hit parçalar: At War With Reality ve Death And The Labyrinth
Vasat: The Book Of Sand (The Abomination), Eater Of Gods
Sağlam: The Circular Ruins, The Conspiracy Of The Blind
Diğerleri AtG syandartlarına göre idare eder.
15.11.2014
@gerekli isim, Head of the Hydra’yı da ekleyelim sağlamlara
Kritiğin altına imzamı atıyorum. Üstüne pek bir şey söylemek de istemiyorum açıkçası. En sevdiğim birkaç gruptan biri At The Gates ve 19 yıl aradan sonra çıkan yeni albümlerini dinlemek ve kendilerini ne tekrar ettiklerini ne de geçmişlerini yok saydıklarını görmek, üstüne bence bir on yıl sonra yine klasik mertebesine erişebilecek bir albüm yapmış olmalarına şahit olmak, bir metal dinleyicisi olarak şu ana dek yaşadığım en güzel hislerden biri sanırım. Tüm diğer At The Gates albümleri gibi bunu da dinlemekten bıkmayacağım.
at the gates, slaughter of the soul haricinde bildiğim bir grup değildir. bu albümü bir kaç kez dinledim, gayet ruhlu, güzel bir albüm. 8 puan çalışır benden. dinlemeye devam.
valla ben o kadar beğenemedim, 6-7′lik bir albüm gibi geldi bana. bir şey de diyemiyorum bunca seneden sonra adamlar albüm çıkarmış ama ne bilim. eski ruhun izlerini çok az gördüm albümde.
Albümü ilk dinleyişim : bu ne ya the haunted lan bu,ayrıca soundu cilalayıp piyasaya oynamışlar gibi
Albümü 2. dinleyişim : neyse at the gates aq boru değil biraz daha dinleyim bakalım
Albümü 3. dinleyişim : the haunted gibi falan ama fena değil aslında
Albümü 4 dinleyişim : Bi dakka lan, olm baya iyi albüm aslında aq rifflere, sololara geçişlere falan bak
Albümü 5 dinleyişim : Hassiktir, süper lan, resmen boş şarkı yok, dur şu kısmı bi daha dinleyeyim, şu solo manyakmış, riffe bak, hayvan herifler
Albümü 6. dinleyişim : Daha iyisi olamazdı,süper süper süper ! resmen bir baş yapıt, 100 lerce kez döndürürüm ben daha bu albümü, hem acayip kaliteli hem de ruh dolu
dur bi daha döndüreyim
at the gates’i ilk kez bu albümde dinleyen biri olarak (eski albümlerini birer ikişer kez dinlemişimdir, tekrar eğilicem onlara da) süper bir albüm olduğunu söyleyebilirim. 50 kere dinledim herhalde iki ay içinde. 9-10′luk mu, emin değilim. bence fanatizm ve bu fanatizmden kaynaklanan aşırı beklentiler nedeniyle olumsuz eleştiriliyor.
yine de surgical steel’le karşılaştırmam. surgical steel tarihi bir albüm.
“[...] ve en uç noktası olarak da yaratıcısı tarafından geçilemeyeceğine inanılıp daha fazla yaratmamayı seçtirecek bir albümün ardından [...]”
Bu “efsaneye” Tompa, Daniel Ekeroth’un “Swedish Death Metal” kitabında açıklık getiriyor. SOTS albümünün başyapıt olarak anılmaya başlaması At The Gates’ın dağılmasından sonraya 1998-1999′a dayanıyormuş. “Albüm sonrası turnede olumlu eleştiriler aldık ama ancak birkaç yıl sonra insanlar başyapıt, bir türün temsilcisi albüm vb. diye anmaya başladılar” (birebir çeviri değil) diyor.
Girişteki metin Ernesto Sabato’nun dilimize “Kahramanlar ve Mezarlar”( tanıdık geldi mi:) ) ismiyle çevirilen kitabından alıntıymış, listeye eklendi bu kitap:)
ATG’in modern baş yapıtı benim için bu albumdur.
02.09.2021
@owlbos, cok seviyorum ulan!
EFSANE.
Zamanında değerini bilemedik…