Metalin modern yüzünü terinin son damlasına kadar yansıtan bir grupla karşınızdayız bugün de; adeta bir Esra Ceyhan gibi, bir sabahların Seda ablası gibiyiz sanki. İsviçre’den teşrif eden grubumuz SYBREED, endüstriyel/groove metal yaparak geçimini sağlayan, barındırdıkları etkilenimleri güzel harmanlamak yoluyla evlerine ekmek götüren bir grup. Geçim, ekmek, mekmek dedik ama, İsviçreli bunlar arkadaşım. Sokakta yatan adam bile ayda 30.000 Euro destek ve ev araba kredisi alıyor devletten (yine de sokakta yatıyor).
Grubumuz altı yıllık, hiç hasarı vuruğu olmayan, temiz bakılmış bir grup. Elemanların fiyakalı halleri gibi, müzikleri de olabildiğine steril, formüllere dayalı, cillop bir yapıda. Eğer donunuzda bile SODOM, DESTRUCTION yamaları varsa, bilekleri çok dar kotun altına beyaz spor ayakkabı giyiyorsanız, 1.80 boyunda ve 50 kiloysanız, kısacası old school’un köpeği gerçek bir metalciyseniz (kötü bir şey demedim), SYBREED sizin için tüm kötülüklerin teyzesi olabilir. Zira grup futuristik olmak, siber olmak için gereken ne varsa hepsini yapan bir tutum sergiliyor.
SYBREED’in müzikal referanslarından bahsederek grubu daha anlaşılabilir kılalım. Grup MESHUGGAH‘nın aksak ve stakato rifleri üstüne türlü dumtıs ve çıstaklar ekleyerek, bol klavye efektleriyle bezeli bir müzik yapıyor. Bunun üstüne, yırtıcılaştığında melodik death metal vokallerine, normal söylediğindeyse bildiğin DEPECHE MODE’a dönüşen bir vokalist koyan grup, günümüzde bu tarzı ucundan “mış gibi” yapan kimi büyükleri (IN FLAMES, SOILWORK, vb.) de hatırlatan, ancak onlardan çok daha sayko-tekno bir kimyaya sahip. Lakin bu arkadaşlar melodiye gitarlardan ziyade vokallerle abanıyorlar. Vokal melodilerinin büyük önem teşkil ettiği SYBREED müziği, yer yer FEAR FACTORY’ye de benzeyen, ancak onlara göre daha “yeni” bir hava barındıran bir yapıda.
Tüm müziği yazan Drop adlı arkadaş, elektroniklerden de sorumlu olmasından kelli SYBREED’in gerçek sahibi olarak öne çıkıyor. Grubun endüstriyel tarafını yansıtan synth ve klavye oyunları son derece başarılıyken, gitarların nispeten düz, dur kalklar tarafından domine edilen ama gerekli yırtıcılıktan da ödün vermeyen bir tavırları var. Bu tavır davulun da eş zamanlı vuruşları sayesinde SYBREED müziğindeki groove’u, o hoppidiliği de yaratmış oluyor.
Davula baktığımızda, gruba getirilebilecek herhangi bir eleştiri söz konusu değil. Daha önce SCARVE ve SOILWORK davulcusu Dirk Verbeuren’i de kullanmışlığı olan SYBREED’in, belki de en üstün elemanı davul başındaki Kevin Chorial adlı arkadaş. Tümüyle groove üzerine kurulu bir grup olan SYBREED’in bu özelliğini öne çıkarmasında Chorial’ın etkisi büyük. Zaten benim de grupla tanışmam şu alttaki ReEvolution adlı parça ve o parçadaki hayvan davul ve vokal performansı sayesinde oldu (her ne kadar o şarkıda davulları başkası çalmışsa da).
SYBREED müziğinin en büyük karakteristik özelliği ise Ben adlı vokalistin yırtıcı ve clean vokalleri. Eğer clean vokallerinden hoşlanmazsanız, SYBREED dinleyebilmeniz çok zor, zira kendisi farklı tarzdaki bu vokallerini sürekli olarak kullanıyor. Seven sever, ama sevmeyen de hiç sevmez orası kesin. En azından, ağlamaklı, Jonathan Davis tarzı yarı-yırtıcı sümüklü bir vokaldense, yırtıcı vokallerini de clean vokallerini de hakkıyla yapan Ben, çok benzeşmeseler de yer yer akla Anders Friden‘ın son dönemdeki vokallerini getiriyor.
“The Pulse of Awakening”e dair en dişe dokunur eleştirim, albümün bir saatlik süresinin bu tarz bir müziğe göre biraz uzun olması. Albümü çok kereler dinledim ve her seferinde ilk on şarkı sonunda kendimi doymuş buldum; ancak beni toplam süreleri on beş dakikalık iki şarkı daha bekliyordu. Bu açıdan albüm sonlara doğru az biraz bayabiliyor, özellikle de öncesinde vurup kaçan, daha direkt bir şeyler dinlemişseniz.
Endüstiyel metal gruplarının temel sıkıntısı olan “haydi zıpla” ile “kafa sallama” arasındaki ince dengeyi kurma olayında SYBREED’in bir sıkıntısı yok. Grup gayet iyi, sulandırılmamış bir metal yapıyor ve endüstriyel elementleri de müziğine iyi yediriyor. Bu anlamda “endüstriyel” sıfatı sizi korkutmasın; ha beğenirsiniz, beğenmezsiniz o ayrı, ama grubun tür adına iyi bir iş yaptığı ortada. Buna bahsettiğim MESHUGGAH etkisinin aksaklığı ve yer yer beklenmedikliği de eklenince, albümün dinlenirlik ömrü artıyor.
“Figure Number Five” SOILWORK‘ü ile son üç dört albümdeki IN FLAMES‘i sevenler, MESHUGGAH-DEPECHE MODE aşkının doğuracağı mutant bebeye süt annesi olmak isteyenler, SYBREED’e bir şans verebilirler. Dünyanın farklı yerlerinde azılı takipçileri olan ve tarzında geleceğin büyük gruplarından biri olarak gösterilen SYBREED, konumuz endüstriyel metal olduğunda şahsen son yıllarda dinlediğim iyi, bayağı iyi albümlerden birine imza atmış.
Modern ve taze bir şeyler arıyorsanız, bir kulak verin, olmadı arkadaşınızla tek kulaklıktan ortak olarak volkmenden dinleyin, lisedeki o coşkulu günlerin tadına varın.
Kadro Ben: Vokal
Drop: Gitar, programlamalar
Kevin Choiral: Davul
Stéphane Grand: Bas
Şarkılar 01. Nomenklatura
02. A.E.O.N.
03. Doomsday Party
04. Human Black Box
05. KillJoy
06. I Am Ultraviolence
07. Electronegative
08. In The Cold Light
09. Lucifer Effect
10. Love Like Blood
11. Meridian A.D.
12. From Zero To Nothing
Arka arkaya geliyor bu senenin en iyileri.Hayır yazacak birşey de bulamıyorum ki.Hep aynı şey: “Bu senenin en iyilerinden”.
Bu arada albümün en güzel parçalarından “Love Like Blood”, 80′lerin rock gruplarından Killing Joke ‘cover’ıymış.’Metal severim’ diyeni geçtim ‘ben müzik severim’ diyenlerin en az bir kere dinlemesi şarttır kanımca.
Vocoder ya da autotune denen (emin değilim, aydınlatırsanız sevinirim) efektin olduğu in the cold light parçası pek vurucu. Albüm de bıktırmayanından industrial. Ahmet de şahane tasvir etmiş müziklerini.
Arka arkaya geliyor bu senenin en iyileri.Hayır yazacak birşey de bulamıyorum ki.Hep aynı şey: “Bu senenin en iyilerinden”.
Bu arada albümün en güzel parçalarından “Love Like Blood”, 80′lerin rock gruplarından Killing Joke ‘cover’ıymış.’Metal severim’ diyeni geçtim ‘ben müzik severim’ diyenlerin en az bir kere dinlemesi şarttır kanımca.
Ya bu arada arka arkaya olacak ama Ahmet Bey 3. paragrafta ne güzel anlatmışsınız Sybreed’in müziğini.Kendimden geçtim yeminlen.
Vocoder ya da autotune denen (emin değilim, aydınlatırsanız sevinirim) efektin olduğu in the cold light parçası pek vurucu. Albüm de bıktırmayanından industrial. Ahmet de şahane tasvir etmiş müziklerini.