# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
SWANS – To Be Kind
| 02.06.2014

Bebekler.

Gökberk Erses

Nereden başlasam bilemiyorum. Tekrarlı. Değişken. Gergin. Sakin. Durağan. Akıcı. Pürüzlü. Aynı. Değil. Nerede başlasam bilemiyorum. Saçma. Mantıksız. Çizgisel. Katmanlı. Kesikli. Donuk. Sıvı. Dahice. Akılsızca. NE BİLEYİM? Ayin. Ritüel. Atmosfer. İbadet. Nerede bitirsem bilemiyorum.

Swans, -ufak bir ara hariç- 30 yılı aşkın süredir müzik piyasasını etkileyen bir grup. Bu süre içinde grubun bütünü de, müziği de epeyce evrildi. “Filth(1983)” ile başlayarak, post-punk, no wave ve endüstriyel müzik yapan öncüllerinden aldığı ilhamla saf yıkım müziği yapıp, henüz keşfedilmemiş olan endüstriyel metalin doğumunu kızgınca müjdeleyen Swans; doksanlara doğru folk, gotik rock gibi nispeten daha “kolay dinlenilebilir” öğeleri süregelen tarzı ile harmanlayıp, ilk dönem agresifliğini üzerinden atmıştı. Doksanların ortasına geldiğimizde ise daha da deneyselleşip, nereden geldiğini bilemeyeceğimiz esinlenmelerle birlikte inanılmaz derecede özgün iki albüm –“The Great Annihilator(1995)” ve “Soundtracks for the Blind(1996)”- piyasaya sürüp dağılmıştı. Bunlar aynı zamanda o yıllarda henüz şekillenmekte olan post-rock türünü de epey etkilemiş albümler. 1997’den itibaren sessiz kalan grup 2010’da tekrar birleşip değişimini sürdürmeye devam etti.

Bütün bu değişim süresince aynı kalan şey şu ki; bu insanlar bildiğimiz anlamda müzikten öte bir şey yapıyorlar. Gerek ilk yıllarındaki agresiflikleri, gerekse son yıllardaki tekrarlı, katmanlı, içine girmesi zor yapı olsun; bu insanların bir sıkıntıları, anlatmak istedikleri farklı bir şeyler var. O kadar eklektik ki, tarzlar üstü bir yere çıkmış müzik dünyası içinde. Belki anti-müzik bile diyebilirim buna -no wave ve endüstriyel müzikle uğraşan öncüllerinin yola çıkma nedenine benzer şekilde-. İçine girmek için epey uğraşmak gereken, içine girildiğinde ise yavaşça çözülüp klişe anlayışlarımızı yıkıma uğratan bir müzik. Bu durum zaman zaman artmak veya azalmakla beraber, son yıllarda artmaktaydı ve “To Be Kind” ile beraber had safhaya çıkmış.

Albüm, bir Swans klasiği olarak aşırı derecede uzun -2 saat- ve iki diskten oluşmakta. Genel olarak tek başına anlamsız duran bir fikri tekrara sokarak, üzerine başka absürd fikirler ekleyip, esnetebildiği kadar esneterek mükemmel bir atmosfer oluşturuyor grup. Dolayısıyla yavaş gelişen ve uzun parçalar ortaya çıkıyor. Uzun çabalarla kurulmasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi birkaç saniyede dağıtılıp adeta duvara çarptıran bu atmosfer, utanmadan eski haline geri dönebiliyor da. Ne yapacağı hiç belli olmayan bir albüm. Michael Gira’nın genel vokal tarzı da bu durumu yöneten ana unsur. Hem kulağımıza tanıdık gelen, hem de hiç alışkın olmadığımız bir vokal tarzına sahip Gira. Bazen folk, belki blues gibi genel atmosferle alakasız tarzlar gibi tınıyabilen, ama genel kullanım itibariyle çok farklı noktalara ulaşan bir vokal. Ki, başka benzeri yoktur sanırsam. Başlarda kesikli ve fısıltı gibi tınıyan vokal, hiç beklemediğiniz bir anda patlayıp müziği bambaşka noktalara götürebiliyor. Bir nevi orkestra şefi gibi rol almış Gira’nın dürtüsel vokali.

Beynimiz iki saat boyunca dinamik ve durağan tınılar arasında gidip geliyor. İlk duyduğumuzda dinamik gibi gözüken, ama devam ettikçe statikleşen; devam eden statik halin kırılmasıyla birlikte de farklı bir üst-dinamikliğe ulaşan, ne zaman değişeceğini kimsenin bilmediği ses titreşimleri, beynimizin en ilkel yerine işleyip, bizi bir çeşit ayinsel ruh haline sokuyor. Gözlerimizi kapatıyoruz ve bir çeşit bilinçüstü irtifaya çıkıyoruz. Sureyi okuyan Gira’nın sesi kalbimize işliyor, duygu patlaması yaşayarak –imamın söylediği hiçbir şeyi anlamadan, gözleri dolarak ve titreyerek “AMİN!!!” diyen amcalar gibi- back vokal’e eşlik ederken buluyoruz kendimizi. Kesinlikle analitik bir müzik değil Swans’ın müziği. Tamamen beynimizin sağ tarafına etkiyen mantıksız bir şey. O nedenle, tek tek parçalara bakarak, “şurası şöyle, burası böyle” tarzı analizlere girmeyeceğim. Herkese farklı anlamlar ifade eder çünkü. Grup, dışavurduğu iletiyi maddeleyerek, açık ve net bir şekilde değil de; sayfalarca karalama ile birlikte, kendilerine has bir alfabe ile önümüze koyuyor. İşin anlamsal boyutunu kişiye bırakıyor. Bu yönüyle fazlasıyla öznel bir albüm.

Neyse, daha fazla uzatmadan belirtmeliyim ki; “To Be Kind”, Swans’ın tarihi boyunca yapmış olduğu en önemli albümlerden biri. Öncülleri ile birlikte grubun yeni ritüelistik tarzını temsil etmekte. İlk birkaç dinleyişte içine girebilmek neredeyse mümkün değil. Aşırı uzun süresi de, içine girmek isteyenler için adeta bir bariyer oluşturmuş. Bıkmadan “kazmaya” devam edersek, içinde ne kadar büyük bir deha barındırdığı yavaşça ortaya çıkıyor. Alternatif/deneysel tarzlarla ilgilenen, ne olduğu belirsiz absürd müzikleri sevenlerin bu albümle en azından birkaç gün geçirmesi gerekiyor bence. Sonra devamı gelir zaten.

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.28/10, Toplam oy: 25)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2014
Şirket
Young God, Mute
Kadro
Michael Gira
Christoph Hahn
Thor Harris
Chris Pravdica
Phil Puleo
Norman Westberg
Şarkılar
Disk 1:
1. Screen Shot
2. Just a Little Boy (for Chester Burnett)
3. A Little God in My Hands
4. Bring the Sun / Toussaint L'Ouverture
5. Some Things We Do
Disk 2:
6. She Loves Us
7. Kirsten Supine
8. Oxygen
9. Nathalie Neal
10. To Be Kind
  Yorum alanı

“SWANS – To Be Kind” yazısına 7 yorum var

  1. saw you drown says:

    Çok iyi ama The Seer o kadar iyi bir albümdü ki To Be Kind bir tık altta kalıyor. Ya da yarım tık diyelim biz buna.

  2. Cidden harika bir kritik olmuş Gökberk. Albümü 2-3 kere dinledim, betimlemeler, tanımlamalar falan daha uygun olamazdı muhtemelen.

    Swans ile ilgili yorum yapan kim olursa olsun “Dinlemesi zor.” , “İçine girmesi zor.” gibi lafları kullanıyor bir şekilde. Bu olay grubun kasıtlı aldığı bir tavır mı bilmiyorum ama Swans’ın mevcut imajına resmen yapışmış durumda. To Be Kind da buna yardımcı olmuyor tam olarak hahaha.

    Swans’ı severim ama her zaman bir mesafe kalmıştı aramda. The Seer ile ilgili gitgelli duygularım da aynı mesafe içinde oluştu. Yine aynı mesafe, To Be Kind’da da araya girdi. Bir albüm tarafından bu kadar dev ve derin bir transa sokulma hissini sevmiyorum, ama bir yandan da bu sınır falan tanımayan müzisyenliğe kapılmadan duramıyorum. Swans muhtemelen benim için hep aynı yerde duracak. Ben durduğu yerden mutluyum, hiç yer edinmemesinden iyidir.

  3. Beleg says:

    Albümün sadece ilk diskini dinleyip daha geniş bir zamanda adamakıllı bakmam gerektiğini anladım direk. Olağanın çok dışında bir müzisyenlik barındırıyor hakikaten albüm, bu tarz deneysel işlere ihtiyacım var bu aralar.
    Bunun dışında kritik cidden muazzam olmuş, ellerine sağlık Gökberk. Nekropsi kritiğine de bayılmıştım, bu da en az onun kadar etkiledi beni. Bu tarz sürünün dışındaki grupları senin kritiklerinle tanımak iyi oluyor benim için.

  4. Osman says:

    Aslında böyle transa sokan noise drone albümlerini severim ama 2 saat çok be abi. Mesela Sleep’in Dopesmoker’ı 1 saat 3 dakka, o bile fazla bence, yani. İlk CDyi 3 kere falan dinledim, ikincisine daha dokunamadım haha. Ama The Seer’dan daha çok sevdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

  5. Kemal says:

    oha ne guzel biseymis bu album boyle!

  6. O kadar değişik ve yoğun, ama o kadar da ustaca hazırlanmış bir albüm ki. İlk dinleyişimde arkaplanda dinlemeye kalkmıştım ama albümün doğası buna izin vermedi, sürekli içine çekti. İki CD de inanılmaz bir müzisyenlik içeriyor, sevilmese bile saygı duyulması gereken bir albüm kesinlikle.

    Kritik de çok iyi, ellerine sağlık Gökberk.

  7. baha says:

    kritik çok iyi olmuş ancak albümü pek sevmedim. eski albümleri her zaman daha iyidir. drone, noise için daha iyi tercihlerim var.

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.