Heavy metal, death metal, melodik death metal, doom metal, progresif metal, progresif rock, folk; hatta bir ölçüde rock ‘n’ roll…
AMORPHIS’in önceki doom/death metal tabanlı işlerinin üstüne “Elegy” gibi bir albüm yapması gerçekten şaşılası. Black Winter Day’lerin epikliğinin üstüne, akordeonlu, bol klavyeli, clean vokalli korolarla, türlü coşkularla, neredeyse gülümseten melodilerle dolu “Elegy”yi dinlemek, hele ki çıktığı dönemde dinlemek, eminim o dönemki AMORPHIS sevenleri için baya bir şok olmuştur.
“Elegy”de gerçekten her şey var. İhtişam, halk ezgileri, öfke, epiklik, coşku, neşe; her şey.
“Tales from the Thousand Lakes”deki doom/death elementleri yer yer kendilerini gösterseler de, grubun çok daha fazlasını istediği ve çok daha fazlasını yapabileceğini göstermeye niyetli olduğu “Elegy” ile ayyuka çıkmış oldu.
Albümde AMORPHIS’in bugün bile her konserinde çaldığı klasiklerin yanı sıra, o sırada bir hayli deneysel olarak değerlendirilebilecek şarkılar da var. Elektro sitarlarıyla ve doğu melodileriyle Better Unborn, grubun en sevilen şarkılarından Against Widows, ilk dinlediğim ve bayıldığım AMORPHIS şarkılarından olan On Rich and Poor, enfes My Kantele, şenlikli Song of the Troubled One, girişindeki nefis Fin melodisiyle “AMORFİİİİİĞĞĞĞĞSSSSS!!” diye bağıran Weeper on the Shore…
Vokaller konusunda albüm bana farklı duygular yaşatıyor. Birincisi Tomi Koivusaari’nin brutal vokalleri bir hayli güçsüz. Önceki albümlerdeki kükremeleri, “Elegy”de ancak atmosferi karartma amacı görüyor ve örneğin bir Tomi Joutsen’in görkemli brutallerinin yanına yaklaşamıyor. Pasi Koskinen ise albümün büyük kısmında gayet başarılı bir vokal performansı sunuyor.
Vokaller haricinde, albümde müthiş bir melodi bolluğu var. Bunu öylesine söylemiyorum; “Elegy” ciddi anlamda her yanından melodi fışkıran bir albüm. Gitaristler bu melodileri ve rifleri belli ki inançla, büyük bir gazla çalmışlar; albümü dinlerken verilmek istenen o duyguyu alabiliyorsunuz. Zaman zaman armoni ve ikileme olaylarına biraz fazla ve çok tekrarlı başvurulsa da, melodilerin büyük oranda orijinal olmaları, dinleyiciyi sıkmıyor. Misal On Rich and Poor, neredeyse tamamen melodiler üzerine kurulu bir şarkı ve şahsen bir saniyesinden dahi sıkılmadan yıllardır dinliyorum.
“Elegy”yi “Elegy” yapan diğer bir önemli kişi ise, çeşit çeşit klavye tonları ve akordeonu ile albümü yer yer cümbüşe, yer yer de destansı havalara bürüyen Kim Rantala. Gruba sadece bu albümde katılan ve şimdilerde DJ olarak ortamları coşturan Rantala, şüphesiz ki “Elegy”nin en önemli unsurlarından biri. Gitarlarla atıştığı melodiler, arka planı süsleyen atmosferik klavyeleri, her anlamda “Elegy”yi zenginleştiren, albüme katman katan şeyler.
Beste namına albüm ilk bakışta biraz dağınık gelebilir, zira şarkılarda standart bir mısra, köprü, nakarat formu benimsenmemiş. Hatta bazı şarkılarda nakarat diye bir mefumdan bahsedilemeyebilir bile. Ancak albümü anlayıp ufak detaylarını kavranıktan ve AMORPHIS’in “Elegy”yi neden yapmak istediğini gördükten sonra, hem AMORPHIS’in becerilerine ve ilham vericiliğine olan saygınız artıyor, hem de “Elegy”nin zenginliklerini daha çok takdir etmeye başlıyorsunuz. Evet, albümde ÇOK FAZLA şey var ve önceki albümlerdeki destansı soğuğu, “Elegy”de istediğiniz oranda bulamayabilirsiniz. Ancak AMORPHIS yıllar içinde gösterdi ki, onlar hem soğuğu, hem sıcağı, çok daha fazlasını yaratma becerisine sahipler. Ben “Elegy”yi grubun en iyi x’inci albümü olarak değerlendirmiyorum, kendi başına, başlı başına önemli ve zengin bir albüm olarak görüyorum.
Sonuçta bu kadar dakikadır neyi tartışıyoruz arkadaşım? My Kantele var bu albümde.
My Kantele ulan.
Ben de garip miyim neyim, sabahtan beri katmanmış, melodiymiş, vıdı vıdı…
O dönemde dinlediğim en muhteşem albümdü.Aklıma düştü şimdi. Bikaç tur döndürmek lazım
My Kantele (Acoustic Reprise) <3
albümün tamamı muhteşem. karlı soğuk havalarda ne güzel de gidiyor. the orphan’ı defalarca dinlediğimi hatırlıyorum. hala bazen arka arkaya dinlerim. elegy şarkısının ise farklı bir hüznü var. gerilerden gelen klavye insanın yüreğini dağıtıyor. 9.5/10
eğer şu albümün çıktığı yıla tekrar geri dönecek olursak, aynı keyifle dinleyeceğimden emin olduğum tek albümdür. üstünden milyonlarca yıl da geçse kanımca her zaman arşivimin bir köşesinde duruyor olacak.
metallica’yı saymazsak alıp dinlediğim ilk heavy metal albümüydü.ilk aşk olsa gerek geçen 18 yıl sonra halen en sevdiğim grup.
Sene 1996 idi galiba. Akmar pasajında Atlantis Müzik’ten albümün kasetini almıştım. Hemen walkman’ime takıp dinlemeye başlamıştım. İlk şarkı sonunda duyduğum memnuniyetten dolayı ağzım kulaklarımdaydı. My Kantele’nin elektrikli versiyonunu ise ayrı bir hayranlıkla tekrar tekrar dinlemiştim. Bence halen grubun en iyi şarkısı.
10 ULAN ONNN ON OĞLU ON
SANAT BÖYLE YAPILIR…
Ten aut of ten, van of, if nat, dı best.