Ankaralı genç grup Dreamtone’un 2006 başlarında çıkması planlanan albümü “Sojourn”u, promosu elime geçtiğinden beri düzenli olarak dinlemekteyim. Bu sene beni en çok şaşırtan Türk grubu olan Disenchant’dan sonra, Dreamtone’un da aynı etkiyi yaptığını söyleyebilirim. “Sojourn”, albüm kapağından beste düzenlemelerine kadar gayet profesyonel ve özenli bir çalışma olduğunu daha ilk saniyelerinden hissettiren bir albüm olmuş. Mastering’i Jim Brick (Shadow Gallery, Dream Theater elemanlarının solo projeleri, vesaire) tarafından Amerika’da yapılan albümün sound’u her enstrumanı ayrı ayrı gayet güzel duymanıza olanak veriyor. Tabii ki bir Dream Theater ya da Pain Of Salvation albümü kadar temiz ve canlı bir kayıt yok ama bir yerli albüm için sevindirici düzeyde iyi buldum sound’u. Albümün sözleri elimde olmadığı için, lirik konsepti Oganalp’in ve konuk anlatıcı Gary Wehrkamp’ın (Shadow Gallery) söylediklerinden anlamaya çalıştım. Kapak çalışmasıyla örtüşen bir konusu var demek mümkün sanırım.
Albüm “Sojourn” ile gayet iyi bir açılış yapıyor. Parçanın ana melodisi “ah şimdi burada bir gitar olsaydı da çalsaydım” diye düşünmemi sağlayacak kadar hoşuma gitti. Özellikle davulda Emrecan’ın performansını oldukça beğendim (zaten albüm genelinde çok iyi). Kısa anlatımdan sonraki “Behind The Face”i de oldukça beğendim, ama beşinci sıradaki enstrumantal Escape’e adeta hayran kaldım. Her anı kusursuz bir parça. Başlarında yerel ezgiler de barındıran bu parça, eski Ominous Grief klavyecisi Ozan Alparslan’ın parmaklarından ve gitarlardan çıkan muhteşem melodilerle adeta müzikal bir şölene dönmüş. Özellikle ilk iki buçuk dakikasına bayıldım. Bahsetmişken, albümün genelinde çok çok iyi bir klavye kullanımı olduğunu belirtmeliyim. Hem seçilen sound’lar, hem de melodiler açısından klavye müziğe çok şey katmış. Çok acıklı ve vurucu bir melodisi olan bu parçayla Dreamtone ilerde neler yapabileceğinin sinyallerini veriyor.
Altıncı parça “Reasons” da favorilerimden. Bu parça özellikle 1.48’de patlamasını yapıyor ve 2.36’da giren Iron Maiden-vari melodilerle doruğa çıkıyor. Çok başarılı.
Bir sonraki “Come To Me”, açılışındaki düetle ve yine harika diyebileceğim klavye kullanımıyla dikkat çeken enfes bir parça. Oganalp’in “Mother i’m a guest..” bölümünde söylediği vokal melodisine hasta oldum dersem abartmış olmam. Aynı zamanda bu şarkı Oganalp’in Hansi Kürsch etkilenimini en rahat olarak gördüğüm parça diyebilirim. Ama bahsettiğim şey bir taklit değil. Ben de Hansi’nin sesine aşık olduğumdan olsa gerek, bu Hansi-vari vokal yorumları her seferinde yüzümde bir tebessüm oluşmasına neden oluyor.
Sekizinci sıradaki “The Teaser” parçası güzel ve akıcı olmasına rağmen albümün öne çıkan parçalarından değil diye düşünüyorum. “This Is Goodbye” içinse yorumlarım gayet olumlu. Oganalp’in çift vokalli kısımları Blind Guardian tatları estirse de, dediğim gibi bu benim hoşuma gidiyor. Bu şarkıyla ilgili diğer bir ayrıntı da, şarkının 12. ve 14. saniyeleri arasında “In Flames – Artifacts Of The Black Rain” başladı sanmam ve “nası yani?” tepkisi vermemdi. Üst notadan çalınan gitar iki saniyeliğine de olsa tam olarak aynı notayı bastığından olsa gerek.
“Nightmare”in melodileri çok yaratıcı gelmedi açıkçası ama şarkı kendini dinleten ve “yine” klavyenin başarılı efekt seçimleriyle dikkat çeken bir parça. On üçüncü “Riot” akılda kalıcı vokal melodileri ve dur kalklarıyla, oldukça dinamik yapıda bir şarkı. İki anlatım bölümünden sonra gelen “Nemesis” ise, grubun acıklı yönünün coşkulu yönünden daha başarılı olduğunu düşünmemi sağlayan bir diğer parça. Özellikle 1.44-2.07 arasındaki melodi, albümün en iyilerinden. Melodi değişimlerinden, klavyenin arada attırdığı atonal bölümlere, bu şarkı belki de albümün en progresif metal parçası. Son şarkıya, yani “Epilogue”a geldiğimizde, ilk enstrumantal “Escape”teki başarının tekrarlandığını görüyoruz. Klavyenin sürüklediği bu parçayla albüm sona eriyor.
Öncelikle grubu bu konsept çalışmanın altından başarıyla kalktıkları için kutluyorum. Albümdeki şarkılar belli bir bütünlüğe sahipler ve öylesine konmuş hiçbir parça yok diyebilirim. Eğer eleştiri getirebileceğim noktalar neler diye sorulursa, bazı soloların daha akıcı olabileceklerini, bazı şarkıların ilk ya da son yarılarının diğer yarılarına göre daha sıradan olduklarını söyleyebilirim. Ama bunlar albümün artılarının yanında pek fazla göze batmayan şeyler.
Özellikle “Sojourn”, “Escape”, “Reasons”, “Come To Me”, “Riot” ve “Nemesis”i çok beğendiğimi, “Escape” ile “Come To Me”ye ayrıca bayıldığımı söyleyebilirim.
Grubun progresif metal adına çığırlar açmadığını, ancak bu tür altında gayet samimi bir çalışma ortaya koyduğunu söyleyerek kritiği sonlandırıyorum. Deneyim kazandıkça, enstruman kullanımları zamanla daha da geliştikçe ve bu profesyonel yaklaşımları devam ettikçe, Dreamtone Türk metali adına mutlak bir kazanç olacaktır. “Sojourn”u çıktığı gibi mutlaka almanızı öneririm. Türü seviyorsanız pişman olmazsınız. Ha tabi bir de bugüne kadar bir Türk metal grubu tarafından sunulan en iyi klavye performensını kaçırmak istemiyorsanız.