# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
THE DOORS – The Doors
| 15.02.2014

Asit müziği.

Nahilath

Hayatımda en sevdiğim grup olan The Doors hakkında bir şeyler yazmak gerçekten güzel bir lütuf. Ama güzel olduğu kadar da kastırıcı… The Doors, özellikle, ergenlik çağımdaki özentilikten ötürü halüsinojen maddeler ile tanışmamı ve deneyim sağlamış olmamı sağlayan bir grup olduğu için bu grubu hep farklı yere koymuşumdur. Ergenliğin bir getirisi olarak, Jim Morrison gibi olmak istiyordum. Saçlarımı, hareketlerimi, her şeyimi ona benzetmiştim; omzuma kertenkele koyup fotoğraf çektirmemi sağlayan kişi de oydu. Allahtan o günler geçti gitti…

Asit (LSD) 60′larda patlama yaptığı zaman bir çok grup bu halüsinojen maddeden etkilendi. Pink Floyd’un Syd Barrett dönemi, The Doors, The Beatles ve Jimi Hendrix bunların başını çeken 4 silahşörlerdi. Özellikle LSD’nin yaratıcılığı ve algıyı arttırması, algı kapılarını adete kırarcasına parçalaması sebebiyle, LSD etkisi altında müzik yapmayı tercih ettiler. İşte bu sayede 60′ların sonunda patlama yapan psychedelic rock türü oluştu. Tabii psychedelic rock sadece LSD ile değil, Peyote, Magic Mushroom gibi algı ile oynayan maddelerin etkisi ile de yapılıyordu. The Doors ise psychedelic rock’ın en popüler grupların biri olmuştu kısa sürede.

The Doors, 1965 yılında üniversiteli iki arkadaş Jim Morrison ve Ray Manzarek’in kurduğu bir psychedelic rock grubu. Grubun kendine isim olarak The Doors’u seçmesinin özel bir anlamı vardı. The Doors, Aldous Huxley’ın yazdığı “The Doors of Perception” (Algı Kapıları) isimli kitaptan gelmekteydi. Peki neydi bu algının kapıları? Gerçek ile hayal arasındaki kapılar… Neyin gerçek neyin hayal olduğunu hangimiz biliyoruz ki? Başkasının gerçek olarak gördüğü şey, benim gerçekliğim olabilir miydi?

Aslına bakarsak The Doors, müzik hayatı çok kısa sürmüş bir grup. 1967 itibariyle grubun müziğinin asıl aktifliğinin başladığını düşünürsek, 1971′de Jim’in ölümüne kadar geçen süreçte alınmadık akıl bırakmadılar. Bu kısa süreye 6 tane baba albüm sığdırdılar. 1971′de Jim’in ölümünden sonra grup 2 albüm daha yapmıştı ama bu 2 albüm elbette çok az sattı ve bolca eleştiri aldı o günlerde. Ondan sonra grup 1973′te müzik hayatını noktaladı.

The Doors’u popüler yapan başka bir nokta ise tabii ki Jim Morrison. Seksapalitesi tavan yapmış, sesi mükemmel ve karizması ile zaten o zamanın kızlarının tabiri caizse ağzına sıçmıştı. Jim Morrison mükemmel bir frontman idi. Onu görenler, The Doors’un müziğini sevmese bile grubu dinliyordu.

Albüme gelelim: The Doors’un en iyi albümü her zaman ”The Doors” albümü olarak görülmüştür. Bunun sebebi ise en başta grup üyelerinin en iyi albümleri olarak The Doors’u göstermeleriydi (Bilgi: 2. en iyi albüm olarak “L.A. Woman”ı gösteriyorlardı). The Doors’un adını her tarafa duyuran, radyolarda en çok çalınan Light My Fire gibi destanlar bu albümden çıkmıştı neticede. The Doors’u The Doors yapan inanılmaz bir çalışmaydı.

Albümün sözlerine baktığımız zaman; karamsarlık, aşk, hafif depresif temalar ve psychedelic sözler görüyoruz. Şarkı sözü olarak benim favori şarkım her zaman The End olmuştur. Özellikle The End’in şu sözlerinden ergenlik yaşlarımda çok etkilenmiştim:

Father… I want to kill you
Mother… I want to fuck you

Bunu ilk duyduğum zaman feleğim şaşmıştı. Neden bilmiyorum ama sözlerden çok etkilenmiştim. Aslında bu cümleler bir ergenin ailesine isyan cümlesi değildi, anlatılan konsept çok başkaydı: Oidipidus kompleksi. Bir çocuğun annesine olan aşkı ve annesine olan aşkının tek düşmanı olan ve ikisinin arasına giren babanın yok edilmek istenmesi. (Freud’a selamlar)

The End aslında tüm sözleriyle beraber etkileyici bir çalışma. Hayatımda dinlediğim en ”psychedelic” şarkı The End desem yanlış olmayacaktır. Sözleri Peyote (Meskalin) etkisi altında doğaçlama olarak yazılmış. Daldan dala atlayan sözler aslında insanın bilinçaltında olan o kadar çok şeyi anlatıyordu ki. Bu şarkıyı, sözlerini okuyarak dinlemenizi tavsiye ederim.

“The Doors” bunun haricinde çok eğlenceli ve çok depresif şarkılar da barındırıyor. Albümü dinlerken kimi zaman mutlu, kimi zaman karamsar olabiliyorsunuz. Bu albüm, istisnasız, rock seven her insanın arşivinde olmalı. Çünkü herkesin sevebileceği tarzda müthiş şarkılara ev sahipliği yapıyor.

İlk kritik denemelerimden birini gerçekleştirdim. Okuduysanız teşekkür ederim.

10/10
Albümün okur notu: 12345678910 (9.46/10, Toplam oy: 69)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1967
Şirket
Elektra Records
Kadro
Jim Morrison: Vokal, alkışlar, perküsyon
Ray Manzarek: Vox continental, piyano, klavye bas, marxophone, geri vokal
Robby Krieger: Gitar, geri vokal
John Densmore: Davul, "Alabama Song (Whiskey Bar)"daki geri vokaller
Şarkılar
1. Break On Through (To the Other Side)
2. Soul Kitchen
3. The Crystal Ship
4. Twentieth Century Fox
5. Alabama Song (Whisky Bar)
6. Light My Fire
7. Back Door Man
8. I Looked at You
9. End of the Night
10. Take It as It Comes
11. The End
  Yorum alanı

“THE DOORS – The Doors” yazısına 21 yorum var

  1. OnurOnur says:

    “omzuma kertenkele koyup fotoğraf çektirmemi sağlayan kişi de oydu. Allahtan o günler geçti gitti…” sabah sabah iyi güldürdün ahah

    Nahilath

    @OnurOnur, :)

  2. Cattle Bilmemne says:

    The Doors’un tarihçesini falan pek bilmem, albümlerin hepsini dinlemişliğim var Jim’in ölümünden sonra çıkanlar da dahil olmak üzere. Bunların bir bas gitar muhabbeti var senelerdir doğru mu değil mi onu bilmiyorum bak, birileri aydınlatırsa o konuda sevinirim.

    Nahilath

    @Cattle Bilmemne, Bas muhabbeti doğrudur. Ama stüdyo kayıtları için bir çok bas gitaristi konuk olarak aldılar. Tüm bas gitarları Ray çalmadı albümlerde

    Cattle Bilmemne

    @Nahilath, Klavye ile bas gitar açıklarını da kapatıyorlarmış bazen. Hiç bas gitar olmayan şarkıları da var değil mi?

    Nahilath

    @Cattle Bilmemne, The Doors’ın acid rock tarzı ağır basan ilk albümlerinde evet bas gitar olmayan şarkılar var. Buradaki açıkta synth bass ile kapatıldı. Ama The Doors blues rock a kaydıkça tüm şarkılara bas gitarist sokmaya başladılar :)

    Nahilath

    @Cattle Bilmemne, Ama bas gitarın olmadığı şarkıları oldukça az. Bu albümde bile bir çok şarkıda stüdyoya bas gitarist alındı. Bunu da belirteyim.

    Cattle Bilmemne

    @Nahilath, Teşekkürler.

    Nahilath

    @Cattle Bilmemne, Rica ederim lunar strain :)

    Cattle Bilmemne

    @Nahilath, Durduk yere aklıma geldi, Amelie sondtrack albümünü incelesek ne süper olurdu aslında.

    Nahilath

    @Cattle Bilmemne, sen yap biz okuyalım.

  3. Durakonis says:

    Bence hayal ve gerçeğin ayrımını yapmak çok kolay. Erken yaşta madde kullananlar için zor olmalı. Bir de karabasan, lucid dreaming ve astral seyahat gibi şeyler arada tereddüte düşürse de, mantıkla bunların da ayrımı bir yaştan sonra rahatlıkla yapılıyor. Yalnızca bir kere ayrımı yapamamıştım hayatımda. Ortaokuldaydım, normalde öğle uykusu alışkanlığım sıfırdır. Bir keresinde nasıl olduysa, kitap okurken uyuya kalmışım. Yatmadan önce de buzluğa ağzına kadar dolu pet şişe su koymuştum. Rüya olduğunu farketmediğim süreçte, şişe patlamıştı şişe ve buzluk mahvolmuştu ve annem kızmıştı. Sonra uyanıp kitaba devam ettiğimde, arada uyuduğumun hala farkında değildim. Sonra çekinerek ve biraz öfkeyle annemin yanına gittim, keşke o kadar kızmasaydın, unutkanlık sonuçta demiştim. Annem de “what the fuck are you talking about kid?” bakışı attı. Sonra anlattım, o da öyle bişey olmadı dedi. Bi gittim, buzlukta şişe sapasağlam duruyor. Baya şaşırmıştım. :)

    The Doors iyidir bi de, kritik için teşekkürler.

    Nahilath

    @Durakonis, ilginç bir anıymış :)

    Elbette psikoz hastası olmayan herkes için gerçek-hayal ayrımını yapmak kolaydır. Ama benim orada kast ettiğim şey nihilist tavırlı bir bakış açısıydı.

    Halüsinasyon deneyimleri insanı nihilist yapabiliyor. Jim Morrison’da da bu olmuştu :)

  4. ismail vilehand says:

    60lı yılları şöyle bir düşünüyorum da, The Doors bence o dönemin death/grind’ı gibi bişeydi. şu albümü aynı dönemde benzer tarzlarda müzik yapan grupların işleriyle kıyaslarsanız ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. gerçekten muazzam.

    Nahilath

    @ismail vilehand, müthiş bir tanımlama oldu

  5. saw you drown says:

    Efsane grup, efsane albüm ve bu dünya için yaratılmamış bir frontman. Fazla söze gerek yok.

  6. sefagn says:

    güzel yazı olmuş devamınıda bekleriz

    Nahilath

    Strange Days albümünün (bu da favori The Doors albümümdür) kritiğini düşünüyorum. Biraz zaman geçsin yazarım belki.

  7. TAAKE says:

    Çok bilgilendirici ve güzel bir kritik olmuş hacı ellerine sağlık,zaten the doors ve morrison hakkında söylenecek söz yok,tam bir efsane,eskiden pink floyd,deep purple,led zeppelin ve the doors u deli gibi dinlerdim,o günler geldi aklıma,duygulandım amk,o yılları,müziğini ve ruhunu hep özleyeceğim
    Ccc lizard king Ccc

    Nahilath

    @TAAKE, Saolasın. Deep Purple ve Led Zeppelin’i pek sevemedim nedense. O da benim öküzlüğüm… ama Pink Floyd’u çok severim özellikle ilk albümlerini.

  8. Colony in Flames says:

    adam çok yakışıklı arkadaş

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.