“Yetenekleri kadar arkadaşlıkları da ileri seviyede olan dört İsveçli müzisyen bir araya geldiklerinde ne yaparlar?” sorusunu 100 kişiye sorduk. İnanır mısınız, 100′ü de aynı cevabı verdi: “Okey oynarlar.”
“Uff snne be slk” diyerek 100′ünü de kovaladıktan sonra, biz de işin membaına gidelim dedik ve tası tarağı toplayıp İsveç’in kalbi ve Avrupa’daki güzellik ortalamasının yıkılmaz kalesi konumundaki Stokholm’e gittik. Buradaki kahvehaneleri, çay ocaklarını dolaşırken, günümüzde artık unutulmaya yüz tutmuş sepetçiler, süpürgeciler ve bu tür yöresel zanaatlar icra eden amcaların yanında, bir de eski usul İsveç death metalcisi dükkanına rastladık. Bizi ufak ama sevimli dükkanına kabul eden Jörgen Amca ile, bu mevzubahis dört müzisyeni, death metalin günümüzdeki konumunu ve unutulmak üzere olan bu uğraşın gelecek nesillere nasıl aktarılabileceğini konuştuk. İşte o röportajdan bazı satır başları.
“Eskiden buralar death metalciden geçilmezdi” diye başlıyor Jörgen Amca. Bir yandan çaylarımızı yudumluyor, bir yandan sohbete devam ediyoruz. “Aslında her şey buradaki bazı metalci gençlerin Boss HM-2 pedalını keşfetmesiyle başladı. O zamanlar death metalcilik henüz yeni filizlenen bir uğraştı. Şu aşağı sokakdaki Fredrik ile tren istasyonunun oradaki Matte’den başka yapan pek yoktu. Sonraları bu pedal ortaya çıkınca işler bir hayli ilerledi.”
Ilık bir rüzgâr eşliğinde oturduğumuz taburelerimizde çayımızı karıştırırken, yanımızdan saçma sapan güzellikle kızlar geçiyor. “Oha ama artık” falan diye iç geçirirken, “Bugüne dek kim bilir neler gördü” diye düşündürten, etrafı kırışık, yorgun ve mavi gözleri parlıyor Jörgen Amca’nın. Kendimizi alamayıp Jörgen Amca’ya, “Amcacığım, kim bilir neler görmüşsündür sen bu yaşına kadar” diye takılıyoruz. O da susuyor, sadece gülümsüyor; belli ki çok acayip şeyler görmüş. Bir anda hiddetleniyoruz: “Amcacım anlatsana neler gördün! Baksana şunlara, insanın aklı çıkar! Zaten kırk yılın başı geldik” diye çıkışıyoruz. Neyse, Jörgen Amca bize biraz İsveç kızlarından bahsedip işkence yaptıktan sonra konumuza geri dönüyoruz.
“Bu death metal çok sinsi bir şeydir, adamın kanına işler, farkında olmazsın” diyor. “Bilmez miyiz amcacım bilmez miyiz” diye araya giriyoruz. “Kan demişken, sen şu eskileri geç de günümüze doğru bir yaklaş bakalım. Death metalin bugünü nasıl? Hani kan, blood, anlarsın ya, Breeding Death falan” diyerek, bıraksan NIHILIST’ten girip GROTESQUE’ten çıkıp vizemizin sınırlarını zorlayacak olan Jörgen Amca’yı sadede getirmeye kasıyoruz.
HEPSİ PIRIL PIRIL ÇOCUKLAR
Jonas Renkse, Mikael Åkerfeldt, Dan Swanö ve Anders Nyström’den kurulu olan BLOODBATH’i gözleri parlaya parlaya anlatıyor Jörgen Amca. Bir yandan yetiştirmesi gereken death metalleri hazırlarken, diğer yandan anlatıyor. “Bunlar hep buraların çocukları. Bi tek Dan Örebro’dan gelmiş, ama o da çabuk alıştı” diyor tamamladığı bir death metali yandaki sepete koyarken. “Nasıl çabuk alışmaz amcam, nasıl çabuk alışmaz!?” diye haykırıyoruz az uzağımızdan Lothlórienli bir hatun geçerken.
Kendi gruplarında harikalar yaratan bu müzisyenlerin, BLOODBATH’i kurarak eski, kadim zamanları günümüze taşıdığından bahseden death metalci Jörgen, başta arkadaş arasındaki bir eğlence olarak başlayan grubun, zamanla ciddiyet kazandığını ve teknolojinin imkânlarından da faydalanarak, death metali, köklerine sadık, ancak yeni nesillerin de seveceği bir şekilde yaptıklarını ifade ediyor.
ENTOMBED’A, DISMEMBER’A LAF ETTİRMEYİZ
“Eskiden death metal çiğ ve vahşiydi. Tonları insanın beynine işlerdi. Ancak zamanla bu tonlar genç insanlara zayıf gelmeye başladı. Halbuki onun tadını eskiler bilir. Bugün “boğuk, karambol, ne çaldığı anlaşılmıyor” denen albümler için biz canımızı verirdik” şeklinde konuşan Jörgen Amca, BLOODBATH ve benzeri bazı grupların, bazı kesimlerce hor görülen bu cevherleri yaşatmak için kolları sıvadığını ve eskiye sadık kalmakla birlikte, modern bir üslupla yorumlayarak günümüze taşıdıklarını söylüyor.
Yandaki apartman camından halı silken genç kız yüzünden son dediklerini tam anlamasak da, Jörgen Amca’nın içinin dolu olduğunu anlamak zor değil. “DISMEMBER dağıldı, CARNAGE’ı kuran Michael gitti ARCH ENEMY’yi kurdu, AT THE GATES albüm çıkarmıyor, ENTOMBED eski tarzından uzak. Biz burada kendimizce bu baba mesleğini yaşatmaya çalışıyoruz, ama death metale artık eskisi kadar değer verilmiyor” diye yakınıyor. Belli ki internetten haberi yok, belli ki metal dünyasında olan biteni takip etmiyor. Yaşlı olduğu için “Amcacım death metal aldı yürüdü!” diye çok yakından kulağına bağırıyoruz. “Death metal öyle bir aldı yürüdü ki, artık brutal vokal yapmayan grupları ikinci sınıf gören bir kitle bile var ulan yuh ama yaaa… Yuh be!” diye kendimizden geçiyoruz cümlemizi tamamlamak üzereyken yan dükkandan hasır sepet alan kızı görerek. Kendimize gelip soruyoruz, “Peki sen BLOODBATH’in ilk albümünü nasıl görüyorsun?”
EP BEKLENTİLERİ YÜKSELTTİ
“Daha iyi olabilirdi” diye başlıyor konuşmasına. “Breeding Death” EP’sindeki dört şarkı da çok güzeldi. Örfüne adetine bağlıydı. Üstelik bu dört müzisyenin de becerilerini ve yaratıcılıklarını ortaya koyuyordu. Albüm, ortalamaya vurunca sanki biraz daha sıradan gibi geliyor bana. Lâkin çok başarılı çalışmalar elbette ki var.”
“Peki ya prodüksiyon?” diye araya giriyoruz.
“Haaa, orada bir durmak lazım” diyor. “Eğer İsveç’in eski usul death metalini yapacaksan, adabıynan yapacaksın. Nasıl olacak o? Beste tarzından tut da, kaydına kadar her şey eskisine sadık olacak. Bu çocuklar bu konuda çok düşündüler, ama sonradan daha modern bir kayıt yapma yoluna gittiler. Yani müzik doksanların başı, ama sunuluş şekli yeni nesil. Bu bize biraz ters geldi”
“Ama gençlere sevdirmek için bu daha mantıklı değil mi?” diye lafı koyduğumuzu sanarken, Jörgen Amca yandan el yapımı gitarını alıyor ve sonradan kendi bestesi olduğunu söylediği içli bir şarkıya başlıyor yanık sesiyle:
“Obey the flesh that is in you Spew forth the masticated hate Pierced eyes bleeding Demolishing the sacred path“
ezgilerine hep birlikte eşlik ettik, teeee eskilere gittik.
“Velhasılı kelam” dedi, “BLOODBATH’in bu albümü, eskiden yapılmış güzel şeyler için bir saygı duruşu olarak görüldüğünde gayet iyi bir çalışma. Samimi olmadığı gerekçesiyle eleştiren bazı kesimler de var, ancak bunca yıllık müzisyenlerin, böyle bir şeyi dikkat çekmek veya para kazanmak için yapmadıkları da ortada diye düşünüyorum” diyerek konuya dair son kelamlarını ediyor.
Jörgen Amca’ya veda ederken bizim kafamızda da benzer düşünceler vardı. BLOODBATH bu albümle bir nevi ustalara saygı kuşağı sunuyor, samimiyetini sorgulamak dinleyiciden dinleyiciye değişmekle beraber, ortaya güzel bir şey çıkarıyordu.
Stokholm’den ayrılırken, kulağımızda BLOODBATH, elimizde Jörgen Amca’nın hediyesi death metaller, aklımızda ise yurda döner dönmez İsveç’e iltica etmek için neler yapılması gerektiğine dair düşünceler vardı. Buradan İsveçli yetkililere sesleniyoruz:
“Vi älskar Sverige, vi älskar Svenska flickor, death metal är bra, vänligen acceptera oss som vi kommer att göra något.”
Kadro Dan Swanö: Davul, geri vokal
Mikael Åkerfeldt: Vokal
Anders Nyström: Gitar, geri vokal
Jonas Renkse: Bas, geri vokal
Şarkılar 1. Ways to the Grave
2. So You Die
3. Mass Strangulation
4. Death Delirium
5. Buried by the Dead
6. The Soulcollector
7. Bathe in Blood
8. Trail of Insects
9. Like Fire
10. Cry My Name
Abi yazı tam bir haftasonu gazete eki yazısı olmuş ama death metal şeysinde. Keyifle ve bir solukta okudum, yaklaşık 2 haftadır kritik okumuyordum güzel oldu bu. Ayrıca, “Eğer İsveç’in eski usul death metalini yapacaksan, adabıynan yapacaksın” cümlesindeki adabıynan’ı okurken kahkahayı bastığımı ve pasifagresiften İsveç’e gidiş bileti için yarışma düzenlemesini tüm kalbimle istediğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Ahmet Saraçoğlu’na bu değişikli yazı denemelerinden dolayı teşekkür ediyor ve ellerine sağlık demekten başka yazacak bir şey bulamıyorum.
Farklı ve sikmayan bi yazı olmuş Ahmet Abi, eline sağlık. Yalniz, kritigi okurken kafamda beliren sorular hep cevapsiz kaldi:
1-Kim bu Jörgen amca?
2-son cümlenin Türkçesini de yazsana la :)
Son olarak da Jonas Renske’nin geri vokal yapması= Drogba’nin Chelsea-Barcelona maçında bek oynaması
Kritikte devrime geeel :) yazı boyunca yüzümde gülümseme eksik olmadı okurken çok keyif aldım.Bu yazıyı okuduktan sonra albüme yönelik yorum mu yapıcam yani bu yüzen Bloodbath’den ziyade kritiğin yorum alması gerektiği inancındayım.Hayal mahsülllerin ve emeğin dert görmesin be abi.
kendi çapında güzel bir albüm ama Nightmares Made Flesh çok ağır bunu döver bence. Soul Evisceration, Outnumbering The Day, Eaten, Bastard Son Of God gibi hayvanlıklar ile tüm Bloodbath diskografisinin en üstünde duran bir albümdür. bu albüme notum ise 6.5/10.
şu albümün kapağında kim kim çıkaramıyorum yahu. sol üst kesin renkse gibi de (iskandinav sarısı olmayan tek eleman) geri kalan tahmin. sanki sol alt akerfeldt, sağ üst swanö, sağ alt nyström.
Ahaha, Ahmet’ten efsane bir kritik daha. Süper olmuş.
ahmet abi şu ana kadar okuduğum en iyi kritiğin bu oldu. muhteşem.
Abi yazı tam bir haftasonu gazete eki yazısı olmuş ama death metal şeysinde. Keyifle ve bir solukta okudum, yaklaşık 2 haftadır kritik okumuyordum güzel oldu bu. Ayrıca, “Eğer İsveç’in eski usul death metalini yapacaksan, adabıynan yapacaksın” cümlesindeki adabıynan’ı okurken kahkahayı bastığımı ve pasifagresiften İsveç’e gidiş bileti için yarışma düzenlemesini tüm kalbimle istediğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Ahmet Saraçoğlu’na bu değişikli yazı denemelerinden dolayı teşekkür ediyor ve ellerine sağlık demekten başka yazacak bir şey bulamıyorum.
Farklı ve sikmayan bi yazı olmuş Ahmet Abi, eline sağlık. Yalniz, kritigi okurken kafamda beliren sorular hep cevapsiz kaldi:
1-Kim bu Jörgen amca?
2-son cümlenin Türkçesini de yazsana la :)
Son olarak da Jonas Renske’nin geri vokal yapması= Drogba’nin Chelsea-Barcelona maçında bek oynaması
16.06.2013
@patognomonic, jörgen sandström’a gönderme içerebilir. isveç death metalinin önemli isimlerinden.
Kritikte devrime geeel :) yazı boyunca yüzümde gülümseme eksik olmadı okurken çok keyif aldım.Bu yazıyı okuduktan sonra albüme yönelik yorum mu yapıcam yani bu yüzen Bloodbath’den ziyade kritiğin yorum alması gerektiği inancındayım.Hayal mahsülllerin ve emeğin dert görmesin be abi.
Ahah baya olmuştu galiba böyle geyikli kritik okumayalı, ilaç gibi geldi vallahi.
kendi çapında güzel bir albüm ama Nightmares Made Flesh çok ağır bunu döver bence. Soul Evisceration, Outnumbering The Day, Eaten, Bastard Son Of God gibi hayvanlıklar ile tüm Bloodbath diskografisinin en üstünde duran bir albümdür. bu albüme notum ise 6.5/10.
16.06.2013
@ismail vilehand, bu albüme ben de 8 veririm ama nightmares made flesh her türlü geçer.
Bu yazı bana şunu gösteriyor ki, Ahmet ilerleyen zamanlarda kafa kırmalı, ölümlü metalli bir roman yazacak arkadaş, kaçarı yok :D
vokaller mükemmel!!
albümün prodüksiyonunu ben de kötü buluyorum, özellikle davul ve gitar tonları için bu düşüncem. amma velakin ahmet abimiz kritiği on numara yazmış.
“…tamamladığı bir death metali yandaki sepete koyarken.”
ahahaha
esat yılmaer’in efsane bulls röportajının etkileri haha. (postacıdan yılın itirafı)
şu albümün kapağında kim kim çıkaramıyorum yahu. sol üst kesin renkse gibi de (iskandinav sarısı olmayan tek eleman) geri kalan tahmin. sanki sol alt akerfeldt, sağ üst swanö, sağ alt nyström.
gerçek bloodbath kadrosu.
10/9
13.12.2020
@Rzeczom, O zaman ilk gerçek Bloodbath albümü Brave Murder Day’dir diyebilir miyiz?