Müzik ruhun gıdası. Peki metalcinin beynini neler besliyor?
Gelin bu hafta kitaplardan bahsedelim. Ne tür kitaplar okumayı seviyorsunuz? Hangi konular, hangi yazın türleri daha çok ilginizi çekiyor? Okuma eylemini kitaplarla mı, yoksa dijital ortamda mı yapmayı tercih ediyorsunuz?
Hayatınızın gidişatını etkileyen belirli bir kitap var mı? Nerede, nasıl koşullarda kitap okumayı seversiniz? Kitap okumak sizin için ne ifade ediyor?
Kitap adı verip kaçmamanızı diliyor, haydi buyrun sohbete diyorum.
Fantastik edebiyat.
Sınırsız dünyalar ve ulvi amaçlar. Başı da sonu da bellidir büyük ölçüde, tıpkı doğduğumuz anda öleceğimizin kesin olması gibi ama dedikleri gibi “önemli olan gidilecek yer değil, yolculukta yaşananlardır.” benim için.
Ölüm Kapısı, Ejderha Mızrağı ve Belgariad (Kullandığım isim de oradan gelir) benim için en önemli seriler ve hepsini bir kaç defadan fazla okudum ama başyapıtım Tolkien’ın Silmarillon udur.
27.05.2013
@BelGarath, Fantastik deyince kitap adı verip kaçasım geldi. Metis’te Le Guin’in makale toplaması var Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar adında. Okuyun lan. Şahane kadın. Romanlarını zaten okuyun.
Fantastik denmişken meraklısından tavsiye isteyeceğim, Dune serisini okuyan var mı? Oyunundan gelen bi merakla alıp okuyayım çok istiyorum ama Kabalcı ve Sarmal yayınevlerinden hangisini alayım şaşırdım. Araştırdım, millet nedense takım tutar gibi ikiye ayrılmış, ilk defa böyle bir şey gördüm. Okuyup da yol gösterecek var mıdır?
28.05.2013
@imuneks, eyvallah hocam. Sarmalın sanırım baskısı bitmiş ama ikinci el piyasasında bulunur illa. Sağol tekrar
29.05.2013
@Berca B., kabalcı’da %30 daha ucuz xD
Ulver’in Marriage of Heaven & Hell’i yüzünden William Blake’e sardım bu sıralar. Açık havada yeşillikte kitap okumak güzel oluyor özellikle fantastik şeyleri. Format olarakta kalbim dijitalden yana ama onun için de kindle vb. bişeyler gerekiyor.
Benim genel itibariyle okuduğum kitaplar ile müzik zevkim arasında baya bir fark var. Spesifik olarak tarih, siyaset, fikir ve edebiyat alanından okurum. Edebiyattan en çok şiir ilgi alanımdadır. Başta Divan şiirleri olmak üzere Servet-i Fünun ve bilumum klasik şiir akımlarını severim.
Okumalarımı genelde kitaplarda yaparım. Ama makale, köşe yazısı tarzı kısa yazıları dijital ortamdan takip ederim.
Dünya üzerinde büyük etkisi olan yazarların kitapları benim de hayatımı oldukça derinden etkilemiştir. Genelde evimde, sakin ortamlarda okumayı tercih ederim.
Son olarak da kitap okumak benim için hayatımın yarısını, hatta %70′ini ifade ediyor diyebilirim. Çünki okumadan, öğrenmeden hareket edebilecek bir yapım yok.
Öncelikle birkaç site dışında dijital ortamda birşey okuyamadığımı belirteyim, keşke mümkün olsa pasifagresif’i de kağıttan okuyabilsek. Okuduğum şeyleri elimle tutmak, kağıdı koklamak falan apayrı bir zevk.
Tür konusunda kendimi çok fazla sınırlamamaya çalışıyorum (aynı dinleyiciliğimde olduğu gibi) ama fantezi ve korku edebiyatına merakım zamanla fikir kitaplarına evrildi. Özellikle Kaos Yayınlarından çıkan kitapları ilgiyle takip ediyorum.
Ha bide okuyan/ilgi duyan varsa bilim kurgu önerileri bekliyorum.
28.05.2013
@Zeynel, kesinlikle kağıt kısmında hemfikirim. Kitabı elime alıp, sayfalarını çevirmek. Kapağı kırışırsa, herhangi bir zarar görürse üzülmek ayrı bir keyif…
“Kaplan Kaplan” (Alfred Bester)
“Vakıf ve Dünya” (Isaac Asımov)
Bilim kurgu adına sevdiğim iki kitaptır. Asımov’un Vakıf serisi bilim kurgu adı altında sosyal çözümlemeleri ile de oldukça başarılı, tavsiye ederim.
28.05.2013
@BelGarath, Çok teşekkür ederim öneriler için, Vakıf serisini fazlaca duyuyorum yalnız biraz araştırdım sanırım Asimov 3 kitap yazmış ondan sonra onların önüne ve arkasına hikayeyi tamamlamak için yeni kitaplar eklemiş sence hangi sırayla okumalıyım?
28.05.2013
@Zeynel, Ben biraz saçma bir sırayla okudum (aslında çok da değil)
Nereden aldığımı hatırlamıyorum ama aşırı ucuz olduğu için ilk aldığım kitap “vakıf ve dünya” olmuştu ve bence bağımsız olarak okunabilir, Asımov’un dili hakkında fikir verebilir. Bu kitabı beğendiğim için daha sonra normal seriyi okudum ve eklerini okumadım.
Bir yerden sonra tatmin etmemeye başladı, yani en azından beni.
Genelde polisiye, cinayet romanlarını ve abartısız romanları severim. Bunların yanında da komedi kitaplarını da okurum. Fantastik kitapların da son günlerde ziyadesiyle bokunun çıkmasıyla (zombilerin insanlara aşık olduğu kitaplardan sonra “öh” dedim) biraz soğuma yaşamaktayım.
Bu aralar da Hakan Günday’ın “Piç” isimli kitabını okumaktayım.
27.05.2013
@OMustafar, Ha unutmuşum, henüz hayatımın kitabını okuduğumu söyleyemem. Arayışlarım devam ediyor.
Şimdilik favorim kitabı somut bir şekilde ele alıp kağıdın dokusunu, kokusunu hissederek okumak. Ne zaman bir e-book reader alıp okurum, bir ihtimal fikrim değişebilir.
28.05.2013
@OMustafar, Başlığı görür görmez “acaba ilk olarak kim Hakan Günday adını zikredecek/zikretmiş” diye düşündüm. Ödülünü vermeye geleceğim kısa zamanda.
Hakan Günday’ı sevdik, çok sevdik be abi. Son kitabı en zayıf kitabı ama.
Kendi isteğimle alıp okuduğum ilk kitap Maksim Gorki’nin çocukluğum kitabıdır. 6. sınıfa giderken okumuştum.Kitapta resmen kendimi gördüm.Çocukların oynadığı oyunlar, babannesiyle ilişkisi, dedesinin ölümü, sanki beni anlatıyor gibi gelmişti.Hala resim resim aklımdadır o kitap. Okumayı sevmeyen veya okurken başım ağrıyor diyenler bana hep yanlış başlangıç yapmışlar gibime geliyor. Her insan dünyayınin nasıl bir yer olduğunu diğer insanların nasıl yaşadığını, hayatlarını merak eder. Bu ihtiyacıda sadece edebiyat yoluyla giderebiliriz.Okumayı sevmeyen herkez sevebileceği bir kitabı araştırıp bulabilir hala.Hiç bir zaman geç değil.
Klasik edebiyatı çok severim. Özellikle rus edebiyatını.İnsanın karanlık, depresif, yanlız, acıklı yönleri hep çok ilgimi çeker. Maksim Gorki ve Dostoyevski favori yazarlarım. Rus edebiyatıda bu konuda bir ekol. Derinlemesine -hem de ne derin- bu konuya yoğunlaşmıştır. Artık havasından suyundan kültüründen kaynaklı olarak sanırım nerdeyse tüm 19-20. y.y. rus yazarları bu konuda yazmış. Kendime çok yakın hissederim o karakterleri. O yüzdende çok severm rus edebiyatını.
Ayrıca iflah olmaz bir Clive Barker fanıyımdır. Türkiyede çıkmış tüm kitaplarını okudum. Stefan King de tabi ki çok okudum. Onuda atlamayalım.
Türklerden ise fovarim öykücüler. En sevdiklerim ise Sabahattin Ali ve Sait Faik. Sabahattin Ali’yi keşfetmemininde çok ilginç bir hikayesi vardır. Lisedeyken sigaraya başladığım zamanlar harçlıktan sigaraya para vermek zordu zaten üç kuruş harclığımız vardı. Bende okulun kütüpanesindeki kimsenin farketmeyeceğini düşündüğüm kitapları yürütüp sahaflara okutuyordum. Sabahattin Ali’nin 2 ciltlik öykü antalojisi vardı. Biraz eski, yıpranmış olduklarından kitapcı almamıştı onları. Bende kütüpaneye geri koymak riskli olduğundan eve getirdim. Bakalım neymiş lan bu Sabbahatin ne ayak diye bir okuyalım dedim okuyuş o okuyuş. 2 cildide 3 günde bitirdim. Yavaş okuduğumdan 2 günde 2 kitap bitirmek benim için olağan üstü bir durumdur.
Birde unutamadığım kitaplardan biride Sineklerin Tanrısı’dır. Bu kitabı işte kitap okumayı sevmeyen arkadaşlara şiddetle tavsiye ederim. Okuyup ta sevmeyen birine rastlamadım. Hem çok kalın değildir, hem sürükleyicidir, hem insanın evrensel sorunlarından hiç yapılmamış, hiç anlatılmamaış bir şekilde bahseder üstüne üstlük tüm bunları yaparken çok ama çok sürükleyicidir.
Olaylara daha felsefi yaklaşımları olan romanlara ihtiyacım var. Örnek olarak Yabancı, Bulantı, Yeraltından Notlar, Dönüşüm… Tavsiyelere açığım.
28.05.2013
@Psychething, Bulantı’yı sevdiysen Özgürlük yolları üçlemesini de seversin sanırım. Gerçi örnek olarak yazdığına göre Sartre’la Camus’un başka kitaplarını da okumuşsundur.
önceden korku-gerilim ve gotik romanlar hikayeler okurken daha sonra rus ve amerikan edebiyatı, ingiliz edebiyatı. ayrıca sinema ve müzik tarihi üzerine bir ton eser.
stephen king, dean r. koontz, v.c. andrews, e.a. poe, h.p. lovecraft, james joyce, samuel beckett, john steinbeck, cormac mccarthy, dostoyevski, maksim gorki, hermann hesse, albert camus, nick hornby, spinoza…
steinbeck’in gazap üzümleri okuduğum en iyi romanlardan birincisidir. diğeri ise maksim gorki’nin “ana”sıdır. romanlarda realizm ararım ancak hikaye falan olursa gotik edebiyat ilgimi çekebilir. tam bir steinbeck fanatiğiyim. realist amerikan hikayelerine bayılırım.
türk edebiyatından ise selim ileri eserlerini okurum. adalet ağaoğlu ise diğer sevdiğim yazardır.
Polisiye ve gerilim romanlarına bayılırım. Özellikle Tess Gerritsen varsa hayatta okumam demem. hayatımı belirleyen bir kitap olmadı. En son Dostoyevski- Yer Altından notlar kitabını okudum. İlgi çekici. En çok tuvalette okumayı seviyorum, okulda ve müzik dinlerken de ayrı bir zevk tabi. Şu anda Olasılıksız kitabını okuyorum umarım ki pişman olmam.
Pedagoji kitaplarını çok severim. Bunun dışında Dostoevsky, Sartre, K.Hamsun, Milan Kundera ve A. Çehov’un kitaplarını çok severim. Üzerinden bayağı bir zaman geçti ama, Notes From Underground’ı ilk okuduğumda haaasiktir demedim değil.
Bence metal müzik dinlemek ile kitap okumak arasında bir bağlantı var. ”Nasıl bir bağlantı?” diye sormayın çünkü henüz onu çözemedim.:) Nasıl bir bağlantı bilmiyorum ama cidden bir bağlantı var gibi sankim, gibi gibi.
Bu arada; dijital de kitap mı olurmuş amk.
Geçenlerde Ruhi Mücerret’i bitirdim. Murat Menteş’in önceki iki romanını çok sevmiştim, bayılmıştım, Korkma Ben Varım’ı iki kez okumuştum. Böyle bir sevgiyle, merakla gittim aldım hemen bu yeni kitabı ama bitirdiğimde biraz hayal kırıklığı oldu. Okurken “e güzel ama hep aynı ya” hissiyatı fazlasıyla vardı. Diğer kitaplarında takip ettiği tarz çok fazlaca yeni kitapta da vardı. Olmaz, olmamalı falan demiyorum ama demek ki bu durumda sevemedim açıkça. Bir de sonu çok oldu bittiye getirilmiş gibi. Daha doğrusu, kitap bittiğinde tüm o olup bitenlerden sonra “ee bu mu?” diye kaldım. Diğer kitaplarda olaylar, karakterler, kurgu, işleniş sanki buna izin vermiyodu ama bu kitaptaki bazı eksiklikler işte böyle yaaaaa.
Onun dışında kitap dükkanlarına gidip vakit geçirmeyi ve mümkün olduğu zamanlar bi dolu kitap alıp onlara şöyle zevkle bir göz attıktan sonra onları okumayı bitir(e)memeyi seviyorum diyebilirim. “Okunacak ne çok güzel şey var lan!” duygusu hoşuma gidiyor. Gitmesek de görmesek de e haliyle okumasak da o köy benim köyüm şimdi allah var.
Okumayı seviyorum belki ama “okumayı sevmeyi sevmeyi” daha çok seviyorum herhalde. Biraz düşününce bunun boş bir iş olduğuna kanaat getiriyorsun gibi oluyor aslında. Ama sonra bu son vardığın yargı da yanlışmış gibi geliyor. Hep bu “gibi gelmelerin” arasından sıyrılarak seviyorum alimallah. Büyüyünce küçük çocuklara “okula gitme ama kitap oku” diyerek onların kafalarını karıştıracağım. Sonra “e tabi en iyisini sen bilirsin” diyerek cilamı atacağım.
Son zamanlarda aklımda kalan, beni bulutların üstüne çıkaran kitaplar oldu çok şükür ki. “Akla Veda”yı okudum, Paul Feyerabend’in. Aman ya rabbim ne güzel vuruyor ağzına azğına “akılcı”ların. Yıllardır elini sıcak sudan soğuk suya sokmadığımız “akıl” kavramına sağ kroşeler, sol aparkatlar. Tabi önemli olan bu değil. Önemli olan bunu yaparken temelini ne kadar sağlam ve etkileyeci şekilde kurması bana kalırsa. Sonra “Bakunin’den Lacan’a Anti-Otoriteryanizm ve İktidarın Altüst Oluşu” var. Başladım ama bitiremedim daha malesef. Yatıyor. Marksistlerin ve klasik anarşistlerin iktidar görüşlerinden yola çıkarak bu görüşlerin nerlerde yetersiz olduklarını, nasıl yenilenmeye gitmeleri gerektiğini ve bu yenilenme sırasında kimlerden nasıl yararlanabileceğini anlatıyor “Saul Newman”. Kendisine göre bir çözümü var bunların hep. Hey gidi. Bi de Ethica’ya başladım bu sefer adam gibi okumak üzere kısmetse; Spinoza’dan tam bir yaz kitabı.
Çok fazla roman, öykü okumuyorum uzun zamandır. Daha çok inceleme, araştırma, teori kitapları.
En büyük eksikliğim ise çok dürüst olmam ve çok iyilik sever olmam. Değil. Şiir. Malesef şiir okuma alışkanlığım hiç yok gibi bi şey. Kötü.
Reel hayatta sürekli somutan,karamsar ve içine dönük bir adam olduğum için yaşadığım yalnızlığım ve kaybolmuşluğun benzerlerini yansıtan kitapları okumak genel tercihimi oluşturuyor. Özellikle uzun betimlemeli ve sefaletin doruklara ulaştığı kitaplar favorilerim. Şiir olaraksa ayrılık şiirleri ve görüşlerini paylşamasam da solcu şairlerin şiirleri hoşuma gidiyor.
Uzun zamandır adam akıllı kitap okuyamamış olsam da Dostoyevski ve Aytmayov en sevdiğim yazarlar diyebilirim.
Suç ve Ceza şu ana kadar beni içine en çok çeken kitap oldu.
Ne tür kitaplar okumayı seviyorsunuz?
Genellikle yazar odaklı kitap okuyorum. Beğendiğim bir yazarın bütün kitaplarını okumak gibi bir alışkanlığım var. Bu belki benim profesyonel okuyucu olmamı engelleyebilir, yine de alışkanlığımdan vazgeçemiyorum.
Hangi konular, hangi yazın türleri daha çok ilginizi çekiyor?
İlk kitaba başladığım zamanlarda klasik eserleri severdim, Dostoyevski’yi Victor Hugo’yu bu sevgimle deliler gibi okudum. Şimdi ise yine klasik eserlerden eksiklerimi tamamlamaya çalışmakla birlikte post modern romanları seviyorum. Orhan Pamuk ve roman üzerinde yaptığı işler çok ilgimi çekiyor.
Okuma eylemini kitaplarla mı, yoksa dijital ortamda mı yapmayı tercih ediyorsunuz?
Kesinlikle kitaplarla yapmayı tercih ederim, ekrana bakarak en fazla 10 sayfa okuyabilirim sanırım. Çok beğendiğim uzun yazıları bile yazıcıdan çıkartıp öyle okurum genelde.
Hayatınızın gidişatını etkileyen belirli bir kitap var mı?
Hayatımın kitabı diyebileceğim iki kitap var, Yer altından Notlar ve Karamazov Kardeşler. Bunların dışında, belirli dönemlerde hayatımın ritmini bozan, düşünce yapımı altüst eden birçok kitap var. Örneğin; Kara Kitap, Yeni Hayat, Yüzyıllık Yalnızlık…
Nerede, nasıl koşullarda kitap okumayı seversiniz?
Kapalı ortamda kitap okuyamıyorum. Genellikle açık havada kitap okumayı severim. Ankara kışında elimde kitapla çardaklarda çok sabahlamışımdır. Böylece kitapla daha iyi bağlantı kurduğuma inanıyorum.
Kitap okumak sizin için ne ifade ediyor?
Kitap okumaya çok geç başladım ve anlattığımda hemen herkesin “hadi canım” diyebileceği bir biçimde başladım. Ailem her daim okuyan, okumayı seven bir aile olmuştur. Öyle ki ablam “Dünya Sinema Tarihi” isimli gerçek anlamda dev bir ansiklopediyi roman gibi okuyup bitirmiştir. Ben bir yaşa kadar hiç kitap okumadım, sonra bir gün kitabı elime alıp okuduğumda hayatımda hiç olmadığım kadar göt olmuştum. O gün kendime bir daha elimden kitap düşürmeyeceğim diye söz vermiştim. Şuan kitap okumak, yemek içmek gibi bir şey benim için.
Her şey bir arkadaşımın bana bir max frisch kitabı aldırmasıyla başladı sanırım. Şimdi de vazgeçmeyeceğim yazarlardandır, bilhassa ” adım gantenbein olsun adlı kitabı. rilke’nin Malte Laurids Brigge’nin Notları kitabını Behçet Necatigil çevirisinden okuyup seven insanları kardeşim gibi yakın görürüm kendime.
Kitap konusunda hiçbir zaman çok hevesli olmamışımdır. Keşke olsaydım diye düşünmüşümdür hep, ama başka şeyler her zaman daha öncelikli olmuştur. Zaten eğitim, bir şeyler okuma vs. konusunda da hep isteksiz olmuşumdur. Yapmak zorunda olduğum şeyleri hiçbir zaman içimden gelerek yapmamışımdır. Misal resmim çok iyidir, eğitimsiz biri için hakikaten iyidir, ama sırf elişi yap, Atatürk ve çocuk konsepti çiz, bayram teması çiz, patates baskıyla mesajlı resim yap falan dendiği için resimden 2 alıp teşekkürü kaçırmışlğım var ortaokulda. :)
Ama ilgimi çeken bir şey oldu mu da benden isteklisi yoktur. Misal 1997 dolaylarında Jurassic Park’ın 300 küsür sayfalık kitabını 7-8 saatte bitirmiştim bir an bile durmaksınız. Veya hayvanlara olan ilgimden dolayı çocukken Jack London’ın Vahşetin Çağrısı’nı 3-4 kez okumuştum. Ama ilgimi çekmezse de elimi süresim gelmez. Türk edebiyatını neredeyse hiç, yabancı edebiyatı da hiçten hallice bilirim. Türk edebiyatından isimler saysanız, yazar mı, şair mi, neredeyse hiçbirini bilmem.
Güzide’yle evlendikten sonra “kültürle tanıştım” diyebilirim ahah. Sayesinde Dostoyevski okur oldum. Şu anda da başladığım ama bitiremediğim, bitirmeyi çok istediğim birkaç kitap var. Faust gibi önemli kitapları hâlâ okumamış olmaktan dolayı utanç duyuyorum mesela.
Onun dışında, yukarıda da lafı geçmiş, söylemem gerekiyor. Şiirden hiç ama hiç hoşlanmam. Zamanında şiire karşı bir ön yargım yoktu, ancak insanların şiirde ne bulduğunu da anlayamıyordum. Bana hep “iyi şiir okumamışsındır, o yüzden sevmiyosundur” dendi. Ben de hep dedim ki “o zaman iyi şiir nedir göster bana, bi tane şiir söyle, okuyayım da vay arkadaş diyeyim.” Ama olmadı, gerçekten de okurken en ufak bir şey hissetmemi sağlayan hiçbir şiir olmadı.
Denebilir ki “şarkı sözleri de şiir sayılır.” Çok etkilendiğim şarkı sözleri var elbet, ancak arkasında bir müzik olmayınca, düz bir metin olunca, zerre etkilenmiyorum gerçekten. Övgüyle bahsedilen şiirleri okuyorum ve “Eeeee?” diyorum. Belki ben malım, belki de hakikaten ilgimi cezbedecek bir şeye denk gelmedim, ama net şekilde söyleyebilirim ki şiirden daha az sevdiğim çok az şey var şu hayatta.
Onun dışında, her metalci gibi gerektiği kadar Tolkien’e maruz kaldım. The Hobbit’i LotR’dan daha çok severim. Silmarillion’I falan okumadım, ama Shannara serisinden bir şeyler okumuştum doksanların ortalarında. Başka da fantastik edebiyat geçmişim yok.
Kısacası kitap, edebiyat gibi konularda en son konuşacak insanlardan biriyim.
29.05.2013
@Ahmet Saraçoğlu, Şiirden etkilenme (birşey anlama/hissetme) ihtiyacı duymamaya başladıktan sonra keyif almaya başladım ben. Hece ritmleri, ses uyumları, ara ara beynine sızan imgeler, onların aralarında yakaladığı uyum.. Ahenk diye genellesem olur herhalde. Düzyazıdan da keyif alma kriterlerim arasında ön sıralarda sanırım bu ahenk. Slipknot’ı sevme nedenim de o hatta düşününce. :)
29.05.2013
@Ahmet Saraçoğlu, şiir konusunda birebir böyleyim…bile diyemiyorum çünkü galiba daha kötüyüm. Baya şiir gördüğüm zaman ter basıyor, içim daralıyor, ellerim ayaklarım geri geri gidiyor. Şu dünyada anlayamadığım bir sürü şey var ama şiirin insanlara nasıl çekici gelebildiği konusunu daha da bir anlayamıyorum. Hayır ailemde de nedense bir şiir geleneği var, herkes şiir çok seviyor hatta yazan çizen var ama ben hiç ama hiç sevmiyorum.
29.05.2013
@Ahmet Saraçoğlu, aynen bende de böyle şiir durumu, hatta böyle şiir mevzusu geçince ortamda utanır sıkılırım da “abi ben haz etmiyorum şiirden” demeye.
29.05.2013
@Ahmet Saraçoğlu, Şiir dünyanın en kötü şeyi cidden. Bir gruba “şiirsel” dediğimde her ne kadar iyi bir şeyi belirtsem de bu böyle, tek satır etkilendiğim şiir yok.
30.05.2013
@Jester, hiç mi İkinci Yeni, Rimbaud, Lautréamont okumadınız yahu? :) tek bir dizeden dahi etkilenmeme fikri karşısında nutkum tutuldu.
31.05.2013
@Ahmet Saraçoğlu, Türkiye’deki kadın erkek ilişkilerinin genetik şifresi:”"Güzide’yle evlendikten sonra “kültürle tanıştım” diyebilirim ahah. Sayesinde Dostoyevski okur oldum. “”… böyle çok fazla insan var
Poe ve Lovecraft zaten bir sürü metal grubuna ilham oldu ama okduğum en karanlık yazarlardan biri Georges Bataille’dır. Death Spell Omega’nın da etkilendiği bir yazarmış.
29.05.2013
@enver can yilmaz, Bataille ve tarikatı Acéphale diyorum o halde :)
Ben daha çok bir kitap serisine veya bir yazara bağlanan kişilerdenim bu konuda.
Yazarlardan en beğendiğim, beni etkileyenlerden başlıcaları Tolkien, Dan Brown ve Stephen King. Gençlik, küçüklük zamanlarımda öküz gibi beğenerek Harry Potter da okumuşluğum (her kitabını 2, 3 kere falan) vardır. Ama özellikle son 2, 3 senede feci şekilde Poe ve Lovecraft’e kafayı takmış durumdayım. Her kitaplarını, hikayelerini, kısa yazılarını bulup, takip etme halindeyim.
Dijital ortam ya da basılı diye bir ayrımı pek yapmam açıkçası ama okuduğum e-kitap’lar üçü beşi de geçmez. Aslında son zamanlarda bilgisayar başında fazla zaman geçirmem gerektiğinden kitap okumayı bir nevi kaçış olarak görüyorum. Sonuç olarak çok fazla fark etmese de basılı kitapları tercih ederim. Ek olarak, kütüphanemde sıra sıra kitaplar bulunması da hoş oluyor. Albümleri satın alıp koleksiyon yapmam gibi.
Kitap okuma ortamı olarak, sessiz sakin bir ortamda rahat bir koltuğa gömülüp okuma taraftarıydım. Geçmiş zaman kullandım, çünkü artık kitabın konusuna, atmosferine uygun bir esntrümantal albümü düşük seste açıp onunla beraber okumak gibi bir alışkanlık geliştirdim. Bunun başlangıcı da Camel – The Snow Goose albümü olmuştur benim için (albüm zaten kitap için yazıldığından çok zevk almıştım albüm arkada açık ve o kitabı okurken). Tabi sessiz sakin özelliğimi de tamamen çöpe atmış değilim. Kıyıda köşöede kalmış, pek kimsenin olmadığı bir kafe vb. yer keşfettiğim zaman (ki çoğunlukla o pofuduk, rahat koltuklardan da oluyor buralarda) kitabımı alıp kahve eşliğinde oralarda okumayı da seviyorum.
03.06.2013
@Batu Sarıtürk, lovecraft, dreaming neon black albümü olmadan olmaz.kafamda öyle bütünleştiler ki biri söylenince cidden diğeri ve çağrışım. velhasıl bi dene bence atmosfer olarak baya yakın gibi gelmiştir hep..
04.06.2013
@mysh, Attım hafızaya, bir ara deneyeceğim. Eyvallah :)
Ben de fantastik edebiyatı seviyorum ama daha değişik şeyler de okumaya çalışıyorum son zamanlarda. Tolkien, R.A Salvatore, Riftwar Saga serisi, tabii ki George R. R. Martin’in A Song of Ice and Fire’ı vs. En son okuduğum kitap A Dance of Dragons idi.
Bunun yanında Terry Pratchett’ın da hastasıyım (kimse yok mu lan Pratchett okuyan?) sadece 3-4 kitabını okumuş olmama rağmen. Resmen adamın kitaplarını çabucak tüketmeyeyim diye ağırdan alıyorum. Neil Gaiman’la beraber yazdığı Good Omens de şahane.
Tarihi kitaplar da okumayı seviyorum arada. Kite Runner gibi dram türü kitapları da. Kısacası, istediğim kadar kitap okuyamadığım halde (baya az okumuşumdur gerçekten burdaki birçok kişiye kıyasla) yavaş yavaş bunu değiştirmeye çalışıyorum.
Şu an ise Blod, Eld, Död (Blood Fire Death, yep, Bathory) isimli İsveç’te metal müziğin tarihine dair bir kitap okuyorum ve gerçekten ilginç bilgiler içeriyor, gayet keyifli gidiyor şu anda. Mesela;
- Per Yngve Ohlin, nam-ı diğer Dead, ilk başlarda Bathory ve Quorthon hayranıymış, fakat Quorthon bir imza günü için Dead’in olduğu şehre geldiği vakit fanlardan birine güleryüzlü davranıp başparmağını kaldırıp “ok, süper” işareti yapınca “Quorthon hiç de evil değilmiş” diye hayalkırıklığına uğramış ve anında gözünü Norveç’e, Mayhem’e çevirmiş.
- Quorthon demişken, hakikaten pamuk gibi adammış kendisi ve inanılmaz özverili, işini ciddiye alan bir adammış. Babası prodüktörlük yapıyormuş ve oğlunun grubu olduğunu görünce “bi çalın da görek bakalım neymiş” demiş. Sonra olaylar gelişmiş ve Bathory’nin (sanırım) bütün albümlerinin prodüktörlüğünü babası yapmış. Albümlerde “Boss” olarak geçiyor kendisi. Ama baba-oğul ilişkisini kimseye söylemezlermiş ev dışındayken.
- Tompa Lindberg, Dead için “her konuda aynı düşünüyorduk neredeyse” diyor. Bir partide Dead ile aynı odada içip kendilerini kesmişler (evet Tompa da) ve Dead gece ilerleyince iyice gaza gelmiş ve “sen ve ben bu akşam Transilvanya’ya gidicez dostum” falan demeye başlayınca Tompa tırsıp saklanmış. Gecenin sonunda partideki diğer elemanlar, Euronymous, Necrobutcher falan Dead’i polise teslim etmek zorunda kalmış.
- Dark Tranquillity, In Flames gibi Göteborg grupları ekonomik durumu gayet iyi ailelerden gelirken, Dismember, Entombed gibi Stockholm grupları daha işçi sınıfı ailelerden gelmekteymiş. Anders Friden de hiçbir zaman asi olmadığını ve bu müziğe neden başladığını sorduklarında pek cevap veremediğini söylemiş. Sadece herkes buluşup, iyi vakit geçirdiği için o da katılmaya başlamış, sonra olaylar gelişmiş yavaştan.
- Euronymous baya palavracının tekiymiş.
- Ha bi de bunu daha önceden bilen olabilir belkim, 1990 Mayhem İzmir konserinde grubun parası verilmemiş. Kalacak yer ayarlanmamış ve üstüne trende Dead’in cüzdanı çalınmış.
Vesaire vesaire, böyle tonla bilgi var.
geçenlerde owlboss adlı arkadaş bu muhabbeti açmıştı, orada yazdığımdan farklı bişey diyemem açıkçası:
http://www.pasifagresif.com/2011/01/grup-onerme-sorma-bilgi-paylasim-ortami/comment-page-18/#comment-108374
ya edibiyatı boşverin de; tekken, pes, fifa, street fighter, mortal kombat falan bilen varsa “pa okurları kapışıyor” zirvesi yapabiliriz.
30.05.2013
@ismail vilehand, pes ve fifa’da kötüyüm de her türlü DÖĞÜŞ oyununa varım. favori oyunum King of Fighters, favori karakterlerim Bombacı’yla Ciguli.
Biri bana okusa da dinlesem…
30.05.2013
Daha doğrusu açıklasa… Okusam bile anlayamıyorum okuduğumu.
Bu gereksiz bilgileri niye verdim, bilmiyorum.
müzik ve edebiyat hayattaki ikiz tutkularım. e-book olayı bana göre değil, sadece evde, sessizlikte kitap okuyabilirim. kitap okurken asla müzik dinlemem, tam tersi de geçerli.
bende bir yumruk etkisi yaratmış bazı kitaplar: karanlığın yüreği (joseph conrad) , maldoror’un şarkıları (lautréamont), nietzsche üzerine (georges bataille), karamazov kardeşler (dostoyevski), ölüm hükmü (maurice blanchot), doğu-batı divanı (enis batur) ve aleph (j.l. borges)
hayatımın gidişatını etkileyen kitap: basic econometrics (damodar gujarati & dawn porter)
Sanırım metal camiasında bir “fantastik edebiyat – bilim kurgu” tutkusu var. Ya da bilmiyorum, sadece progresif metal dinleyenlerde daha yaygın bir durum da olabilir. Ve bildiğim kadarıyla burada da “progresif etkileşimli” gruplara olan ilgi fazla… Ben de Raymond Feist, Asimov, Tolkien, Ursula LeGuin, Margaret Weis vb. okuyorum. Söz konusu yazarların neredeyse bütün kitaplarına da kefilim Onun dışında küçüklüğümden beri bilimle haşır neşir oldum. Popüler düzeyde fizik (Brian Greene, Stephen Hawking, John Barrow, Carl Sagan vb.) ve yarı akademik düzeyde biyoloji (Richard Dawkins, Stephen Jay Gould, Matt Ridley, John Maynard Smith vb.)
Ayrıca son iki yıldır felsefeye girmeye başladım. Özellikle din felsefesi,zaman felsefesi ve zihin felsefesine. Din felsefesinde Michael Martin, J.L Mackie, Graham Oppy, Richard Gale, Richard Swinburne gibi isimleri okudum. Zaman felsefesinde Robin Le Poidevin, John McTaggart, David Mellor vb. okumaya başladım fakat tam anlamıyla sindirebildiğim söylenemez. Zihin felsefesinde de David Chalmers, Daniel Dennett ve Yujin Nagasawa’nın (kendisi daha çok bilinçle ilgili meselelerin din felsefesine etkilerini irdeliyor) bazı kitap ve makalelerini okuyorum. Chalmers deyim yerindeyse “ilginç” biri. Bir çeşit ruhun varlığına inanıyor ama ateist. Natüralizm ile ikiciliğin uzlaşabilir olduğunu düşünüyor.
Hayatımı değiştirdiğini söyleyebileceğim kitap ise Carl Sagan’ın “Karanlık Bir Dünya’da Bilimin Mum Işığı” isimli kitabı olsa gerek.
Dahb cok yeralti edebiyati akimini hakkiyla temsil edebilen (bukowski, palahniuk vs) yazarlari okumaya calisiyorum ve yine cogunlukla nihilist/anarsist felsefe odakli kitaplari takip ediyorum; bunun icin de en iyi adres KAOS Y.
Goodreads adresim :
https://www.goodreads.com/user/show/64513916-zafer-avran
İsteyen eklesin, kendi adresini yazsın takipleşelim.
Arkadaşımızın kitabı çıktı, bir süredir satışta. Hatta kısa sürede ikinci baskıya geçti. Kendisini yine kitapla aynı ismi taşıtan twitter sayfasından takip ediyorsunuzdur belki. Haberdar etmiş olayım.
https://www.goodreads.com/book/show/123177908-t-rkiye-de-a-r-m-zi-in-ge-mi-i
Bu da twitter sayfası: https://twitter.com/trde_agir_muzik
>>>Türkiye’de Ağır Müziğin Geçmişi – Adnan Alper Demirci<<<