Araba kullanmak hiçbir zaman çok keyif aldığım bir şey olmadı. Etraftan gelen “hadi bak kaç yaşına geldin öğren artık” baskılarını elimden geldiği kadar duymazdan gelmemin en büyük sebeplerinden biri, yolculukların keyfini çıkartmak yerine yükünü üstlenmeye başlamam gerektiği anlamına gelmesiydi araba kullanmamın. Halbuki yolculukların en keyifli yanıdır benim için hiçbir şey düşünmek zorunda olmamak, yeni yerler, yeni yollar görmek ve bu yollarda bana eşlik edecek müziklere odaklanabilmek.
“Sequenzen einer Wanderung”u ilk dinlediğim andan itibaren bunun muhteşem bir yolculuk müziği olduğundan emindim. Dinleyici yormayan, sakin ambient kısımlarda kendimi iki şehir arasındaki uçsuz bucaksız, etrafı kırlaşmış otlarla dolu yollarda hayal edebiliyordum çünkü, odamda bilgisayarımın karşısında otururken dahi. Daha sonra yavaş yavaş tempo artıyor ve bir şehrin içinden geçiyordum, yalnızca dakikalar önce hiç bitmeyecekmiş gibi gelen huzurun yerini dört bir yandan gelen çocuk bağırışları, araç gürültüleri ve genel bir keşmekeş alıyordu. Bir süre sonra ise yine şehirden çıkış, ve yine huzur. Almanca sözler fısıldanıyor, diyaloglar dönüyordu kulaklarımdaki kulaklıklardan, ve yorulup ufak bir mola veriyordum bir sigara, demli bir çay içecek kadar.
The Metal Archives’da avant-garde black metal olarak sınıflandırılmış olsa da, NOCTE OBDUCTA daha ziyade progresif ve senfonik yönü ağır basan bir black metal yapıyor denebilir. Zaman zaman konuşma pasajlarının da yer aldığı müzikleri, özellikle “Nektar” önadlı iki albümlerinde zirve yapmıştır benim için. “Sequenzen Einer Wanderung”la ilgili ilk bilgileri gördüğümde oldukça şaşırtmıştı beni, zira 44 dakikalık, yalnızca iki şarkıdan oluşan bir albüm de, albümün adına yakışır, sade ama muazzam olan kapak da hiç NOCTE OBDUCTA değillerdi. Dinledikten sonra anladım ki, müzik de zaten hiç NOCTE OBDUCTA değildi.
44 dakikalık albümün black metal olarak değerlendirilebilecek kısmı belki en fazla beş ya da altı dakikadır. Gerisi yukarıda ufaktan değindiğim gibi genel olarak ambient pasajlardan, konuşma efektlerinden, ya da uzun süreler işgal eden, doom rifleriyle örülmüş melodilerden oluşuyor. Bunların tamamının sarmalandığı muazzam bir progresif rock/metal havası var ama albümde. Kimi kritiklerde rast geldiğim (pek katılmasam da) PINK FLOYD etiketinin de bundan ileri geliyor olduğunu düşünüyorum.
Çok az elementle çok fazla şey anlatabilen bir albüm “Sequenzen einer Wanderung”; çok az elementin oluşturduğu oldukça kompleks bir albüm. Aslında çok az elementle dediğime bakmamak da gerek; temiz ve vahşi vokaller, konuşma pasajları, synth efektleri, doom rifleri, black metal partisyonları dahil birçok katmandan bahsedebilirim. Ortaya çıkan ise kendisini oluşturan elementlerin toplamından çok daha sade, bir yandan da bu sadeliğin içinde oldukça kompleks bir yapı. Kendi benzetmeme tekrar dönecek olursam, bir yolculuğun tüm heyecanlarını yaşatabilecek bir eser gibi özünde. Aslında yalnızca bir otomobil ya da otobüse binmiş ve bir şehirden bir diğerine gidiyoruzdur; ama o aracın etrafında yol boyu insan ya da hayvan yüzlerce hayata dokunarak geçeriz. Yol kenarında otlayan bir inek için durağan hayatın bir parçasıyızdır yalnızca, fazla bir heyecana yol açmayan; ama belki bir hatalı sollamayla bir sürücünün ölüm korkusu yaşamasının bir parçası oluruz.
Çok dağınık oldu belki, anlatmak istediklerimi ne kadar anlatabildim pek emin de değilim işin açığı. Bir dinleyicinin aklını bu kadar meşgul edebiliyor olması bile benim için başarısının bir kanıtı. Tamamen şahsi bir pencereden bakarsam da, hayatımda bana en çok anlam ifade eden albümlerden biri. Tanıştığım günden itibaren Ankara-İstanbul arasında konserler, iş gezileri ya da türlü başka sebeplerden ötürü mekik dokuduğum günlerin yalnız geçenlerinin neredeyse tamamında arkadaşlık etmiş bir “şey” benim için “Sequenzen einer Wanderung”. Bu sebeptendir ki, affınıza sığınarak, bu defalık tamamen subjektif bir not vereceğim.
bu albüm için sayfalar dolusu yazmak istiyorum ama olmuyor, albüm hakkında yazabildiğim dört kelime; çok sade, çok güzel… ayrıyetten bütün dünya almanın daşşağını yesin.
Öyle tamamen ambient albümlere pek gelemesem de deniycem, merak ettim, teşekkürler…
Oh lan. Kaç yıl oldu bi yazamadıydım şunu. Eline sağlık yeğenim.
Harika bir albüm. 7/24 tavsiye.
Kapağa hayran kaldım.
bu albüm için sayfalar dolusu yazmak istiyorum ama olmuyor, albüm hakkında yazabildiğim dört kelime; çok sade, çok güzel… ayrıyetten bütün dünya almanın daşşağını yesin.
44 dakikalık süre içerisinde kayboluyorsunuz, değişik bir yerde dünya hayatının veremediği duyguları buluyorsunuz…
albüm kapağındaki çöldekiler misali.
şu Torsten denen herifi bugune kadar dinlemedigime yanarim.Butun Agrypnie ve nocte Obducta albumlerini topladim lan