“İnsan, ona karşı mücadelesinde başarısızlığa uğramasının dışında kabahatli bulunamayacağı kendini kandırma ve hayal eğiliminden muzdariptir. Bu kalıtımsaldır; ona uzak atalarından intikal etmiştir. Gerçekte, gerilere, son büyük Buzul Çağından önce var olan ilkel insandan modern ırkımızın ortaya çıktığı dönemde yer alan insan doğasındaki büyük değişimlere kadar uzanır.”*
İnsanlığın varoluşu hakkında yazılan makalelere göz atıldığında ya da eski filozofların bu konudaki düşünceleri okunduğunda Schopenhauer’den başlayarak Jean-Paul Sartre’a kadar insanlığın dünya içinde acı çektiğini ve aslında dünyanın da acı içinde olduğunu anlarız. İnsanlığın dünya karşısında bir varoluş hikâyesi vardır ve her bireyin hayat ile yaşam mücadelesi dışında diğer birey ile mücadelesi, gururun, kibirin yalanın dolanın hüküm sürdüğü ve belki de gerçekten bu kibirden kaynaklanan, saf dışı bırakılma gibi sonuçların ortaya çıktığı bir dünya tasvirini göstermek hiç de iç açıcı bir şey değildir. Yaşam gailesinde insanın çektiği acılar, doğar doğmaz kaderine terk edilen çocuklar kadar gerçektir. Bütün bu duygularla insanlığın çektiği yalnızlık serüveni ise bir bakıma ya kişinin kendi seçimi ya da dünyanın insanlığa karşın bir oyunu şeklinde tezahür eder. İnancınız hangi yöndeyse güzel geleceğiniz için ya umutla dua edeceksiniz ya da bundan sakınıp diğer yolu tercih edeceksinizdir. İşte Mystery, bu çalışmasında kavramsal olarak bunları açıklıyor. Hümanistçe yazılan sözler, içeriğinde çocuğa ilişkin, umuda yelken açıp da insanlığın dünyada var olma serüveninde gururun, yalanın, dürüstlüğün, acı çekmenin, aşkın gerçekliğinin, mücadelenin bir panoramasını sunuyor. Karamsar bir portre çizip hümanist bir şekilde bu konuyu ele alması ise bu çalışmanın inceliğini gösteriyor.
Mystery Kanada’lı bir topluluk. “The World Is A Game” onların 5. albümü ve 90’lı yılların ortalarında çıktığı zamanlarda müzikleri Journey etkili bir melodik rock olduğunu anımsatıyordu, ancak üçüncü albüm “Beneath the Veil of Winters Face” çıktığında grubun hem karakteri hem de müziği oldukça değişmişti. Yine melodik rock etkileri seziliyordu ancak bu sefer hafiften Neo Progressive, dolayısıyla Pendragon, Palas gibi topluluklara benzemekteydiler.
Her Kanadalı rock grubu gibi Mystery de çok klas bir topluluk, tıpkı RUSH gibi. RUSH ismini bu grubun tanıtımında yapmak gerekli olduğunu düşünüyorum, çünkü vokalist Benoît David üzerinde RUSH vokalisti Geddy Lee’nin çok büyük bir etkisi mevcut. Sadece bu da değil. Eski STYX vokalisti Dennis DeYoung ve eski Boston vokalisti Brad Delp’de Benoît David’i anımsatan ince sesli vokalistlerden. Benoît David’i ise en son YES’in “Fly From Here” albümünden hatırlarsınız, orada da Jon Anderson tarzı vokalleri de başarıyla sergilemişti. Hoş, çok özgün bir vokalist olmayabilir ancak grubu Mystery’de öyle usta işi akıllı hareketler yapıyor ki öyle vokal melodileri üzerinde RUSH dinleseniz bile sırıtmıyor.
Mystery’nin şimdiye kadar ki en başarılı albümü olarak gösterilen 2010 yılı “One Among The Living” oldukça iyi bir albüm olarak müzik tarihine geçti ancak yine de bu aşılabilir ve çok daha iyisi yapılabilir düşüncesi de birçok dinleyiciyi aynı düşünceye sevketmişti. Bir Progressive Rock klasiği olarak “One Among The Living”, ilginç konseptiyle, müzikalitesiyle ve Benoît David’in muhteşem vokalleriyle aşıldı ve ortaya “The World Is A Game” çıktı. Öncelikle albümün aşırı sert bir müzik içermediğini belirtmek gerek. Gitarist, klavyeci ve grubun bestecisi konumunda olan Michel St-Père’in bu albüm için seçtiği o tonlamalar direkt olarak RUSH’ın “Signals” dönemine ait hissiyatlar taşıyor. Müziğin zaman zaman Deep Purple, Genesis ve konuk flütist olarak yer alan Marilène Provencher-Leduc’ün melodilerinden dolayı Jethro Tull’ı anımsatması da yer yer olası. Bestelerdeki dramatik melodiler, tertemiz çalınmış ve yağ gibi tonlamaların etkisindeki o gitarın yarattığı muhteşemlik ise takdire şayan. Oldukça melodik, zaman zaman sertleşen ve bu sayede vokalist Benoît David’in de sert bir yorum sergilediği taraflara da uğruyoruz bu albüm yolculuğunda. Piyano ve akustik gitarların ihtirasla çalındığı, senfonik etkilerinde bu albüm için çok yoğun kullanıldığını da belirtmemiz gerekir. İşte bu duygularla çok yumuşak, naif duygularla başlayan bu albüm flütlerin arasından gerilerden gelen kuş cıvıltılarıyla başlıyor. Klavyenin de ortaya çıkardığı sonuç sofistike diyebileceğimiz bir müzikal ziyafetin de başlangıcı oluyor.
İlk şarkı “Pride”ın ilk başlangıcından itibaren eski Spock’s Beard davulcusu Nick d’Virgilio’nun katılımıyla Neil Peart etkisi ve Benoît David’in sesinin ilk dokunuşuyla şarkı bir RUSH seremonisine dönüyor. Gitarlardaki o Alex Lifeson tonlamaları çok ilginç. Benoît David’in Geddy Lee sakinliğini kendi sesinde yaratışı ve klavyenin o ambiyansı ile verilen dünya tasviri ise çok korkunç. Şarkı devam ederken kısa kısa verilen çocuk sesleri ise gerçekliğe bir ağıt sanki. İnanılmaz gerçekçi bir şarkı ve her notasıyla dinleyenleri kendine hayran bırakası bir yapısı var.
Eski Spock’s Beard davulcusu Nick d’Virgilio’nun albüme katkısı inanılmaz. Teknikal düzeyi zaten su götürmez bir gerçeklikte ancak duygusuyla çalışındaki inanılmaz hisleri insan kolaylıkla alabiliyor. İkinci şarkı “Superstar”ın hemen başlangıcındaki ve genele yayılan bir Pink Floyd etkisi neticesinde varılan nokta kusursuz. Çok detaya indirgenmiş ciddi bir melodi zenginliği olan 19 dakikalık epik “Another Day” adlı şarkının bir melodisi enstrümantal “The Unwinding Of Time”da verilmiş. Başlangıcındaki natürel gitar melodili “Dear Someone” ise flütün varoluşu ile birlikte güzel anlara sebep olabiliyor. Ritim gitarlar ve verdiği ambiyans ile bir başka Neo Progressive Rock grubu Arena’ya ise oldukça benzemekte.
Bu albümü dinlerken bir sürü melodi aklınızı kurcalayıp sizi rahat bırakmayabilir. Özellikle 19 dakikalık “Another Day” adlı şarkı her anı ile bir modern başyapıt konumunda. Progressive Rock tarihinde dünya üzerine çok ciddi meseleleri, felsefik dokunuşlu liriklerle ve melodi düzenekleriyle dünyanın ve insanlığın ihtiyacı üzerine yapan bunu görev edinen bir sürü grup mevcut. Bu yolda Mystery ile tanışmak bir dinleyici için çok büyük bir zevk. Bu yaşam yolunda hayatınızın dönemeçli-sıkıntılı bir anını alın ve şu inişli çıkışlı “Another Day” adlı şarkının suretine yerleştirin eminim ki hiç sırıtmayacaktır.
“Kızıl gökyüzü içerisinde yıldızlar yükselecek. Zamanın ritmini hisset. Bu gece!”
Albümü dinlemedim ama kritik muazzam. Ellerine sağlık.
Yine güzel yazınla, çok tatlı bir grubu tanıttın bizlere. Teşekkürler.