KoЯn, ilk kez lise sonda duyduğum ve o sıralarda başka hiçbir şeye benzememesi nedeniyle bana çok çekici gelen bir gruptu. O zamanlarda Freak on a Leash’in klibini görüp de şaşırmayan, gördüğü ve duyduğu şeyi ilginç bulmayan sürüyle insan vardı elbet; ancak ben onlardan değildim. DEATH, TESTAMENT, SEPULTURA gibi şeyler dinlerken, bir yandan da Justin’le, Kill You’yla, Good God’la coşabiliyor, “Follow the Leader” CD’sini yanıma alıp yazlıkta bisikletle çılgın atabiliyordum (Çılgın atmak: Vitessiz bisikletle normal bir hızda orada burada dolaşmak).
“KoЯn”, “Life is Peachy”, “Follow the Leader”, gerçekten de iyi albümlerdi.
Ancak sonradan, ya grubun müziğinin sevmediğim mecralara kayması, ya da dinlediğim şeylerin başkalaşması sebebiyle, yeni KoЯn albümlerinin heyecan düzeyleri giderek düştü ve 2000′lerin KoЯn’unu sevemedim. Sevememeyi geçtim, daha kötüsü, dinleme isteğimi kaybetmiştim sanki. Çıkardıkları albümleri merak etmemeye, gruptan uzaklaşmaya başladım.
Ve KoЯn ilgimin çok çok az ile yok arası gezindiği onca zamandan sonra, grup son albümü “The Path to Totality” ile geldi.
Rock, metal tabanlı grupların elektronik dünyasına sırt dayamasına hepimiz aşinayız. Örnek sıralamaya bile gerek yok. Bunu öyle ya da böyle SLAYER da yaptı, METALLICA da. ABORYM, FEAR FACTORY, IN FLAMES… Sürüyle örnek var. KoЯn’un bu tarz işlere bulaşması da 1997′lere, Spawn filminin soundtrack’indeki Kick the P.A.’e kadar uzanıyor aslında.
2011′e geldiğimizde, kimilerine göre monotonlaşan ve kendi yarattığı tarzda sıkışıp kalan KoЯn’un, can simidini son dönemlerde adı iyice sık duyulmaya başlanan dubstep’te bulduğunu görüyoruz.
Baştan söylemem gerek ki, dubstep ile olan ilişkim ne eskilere dayanıyor, ne de türe dair bir tecrübe oluşturabilmemi sağlayacak bir zaman dilimine yayılıyor. Her parlayan akım gibi dubstep de son dönemde cılkı çıkana kadar kullanılsa da, özünde ne yaptığını bilen bir grup olan KoRn, bu duraklama dönemini bence akıllı bir adımla sonlandırma yoluna gitmiş.
Dubstep’e dair çok yerde rastladığımız “tek başınayken sıkıcı ama başka türlerle iç içe girdiğinde hoş olabiliyor” durumu “The Path of Totality”de geçerliliğini korumuş diye düşünüyorum. KoRn’un bu duraklama dönemini sonlandırmak adına yapması gereken şeyin başka türlerle harmanlanmış bir şeyler yapması olduğuna inanan benim gibiler için, KoЯn müziği ve dubstep birbirlerini tamamlayıcı görevi gömüşler. Her ne kadar her zaman için ilk üç KoЯn albümünü tek geçecek olsam da, “The Path of Totality”nin de parladığı, benim diyen pek çok “sert” grubun şarkılarından daha groove’lu olduğu yerler var. Elektronik müziği sevdiğini zaten bildiğimiz Jonathan Davis’in fikri olduğundan emin olduğum albümün prodüktör koltuğunda da yine Davis oturuyor zaten.
Şarkılara baktığımda her şarkının beni sardığını söyleyemem. Çoğu parça yavaş tempoda ilerliyor ve klasik giriş-köprü-nakarat formülünü devam ettiriyor. Ancak dubstep kısmını oluşturan isimlerin yaptığı çeşitli numaralar, gerek de Davis başta olmak üzere KoЯn’un yazdığı nakaratlar, albümü sıkıcı olmaktan kurtarıyor. Lâkin tüm bu yorumlar, başlarında görünmeyen birer “bence” barındırıyorlar. Zira, zaten tartışmalara konu olan bir grup olduğu malûm KoЯn’un bu yeni adımı da herkesi başka köşelere yatırıyor. KoЯn’u sevip “The Path of Totality”den nefret edenler, KoЯn’u sevmeyip “The Path of Totality”ye bayılanlar, KoЯn’u da dubstep’i de sevip “The Path of Totality”den hoşlanmayanlar, veya en acayibi olan KoЯn’dan da dubstep’ten de hoşlanmayıp “The Path of Totality”yi dinleyebildiği tek KoRn albümü olarak gösterenler…
Böyle bir ortamda mutlak bir doğru olmadığı açık. O yüzden bu yazıyı da her anı “bence”lerle dolu bir yazı olarak görmek daha iyi. Ben albümü ortanın üstü buldum ve ona göre bir not verdim, elli bin tane farklı yorum olması gayet doğal ve kabul edilir olacaktır, hatta olmalıdır da.
Son bir anektodla yazıyı bitireyim. “The Path of Totality”nin bana en şaşırtıcı gelen kısmı, albümdeki müziğin, daha doğrusu genel havanın, IN FLAMES’in son zamanlarına ne kadar çok benziyor oluşu. Yukardaki Get Up!’ın 0.55′te başlayan nakarat girişine bir bakın ve duyduğunuz şey son birkaç IN FLAMES albümünde yer alabilir miydi, alamaz mıydı bir düşünün. IN FLAMES’e taş atmıyorum, sadece ilginçlikler, gariplikler…
Şarkılar 1. Chaos Lives in Everything (Skrillex)
2. Kill Mercy Within (Noisia)
3. My Wall (Excision)
4. Narcissistic Cannibal (Skrillex & Kill the Noise)
5. Illuminati (Excision & Downlink)
6. Burn the Obedient (Noisia)
7. Sanctuary (Downlink
8. Lets Go (Noisia)
9. Get Up! (Skrillex)
10. Way Too Far (12th Planet)
11. Bleeding Out (Feed Me)
http://www.youtube.com/watch?v=9ylVRGttEW4 şu parçanın 55. saniyesinden sonrasını sevmeyecek çok insan çıkar biliyorum ama, söz dubstep’ten açılmışken şaheser olarak nitelendirebileceğim bir kupledir.
@Bahadır Sarp, cesur bir hareket olduğunu düşünmüyorum. geçen sene çıkan korn III albümü başarılı olmadı, bugün gene nu-metal albümü yapsalardı şuan dorock’ta çıkıyor olacaklardı.
http://www.youtube.com/watch?v=9ylVRGttEW4 şu parçanın 55. saniyesinden sonrasını sevmeyecek çok insan çıkar biliyorum ama, söz dubstep’ten açılmışken şaheser olarak nitelendirebileceğim bir kupledir.
08.01.2012
@duraganyolcu, http://www.youtube.com/watch?v=vw_fnXdjNKg Dropların hastasıyız.
dubstep’i seven, korn’a pek ısınamamış biri olarak; bu albümü iyi ile orta arasında bir çizgide görüyorum.
skrillex’in katkıda bulunduğu parçaları fena beğendim.
Cesur bir hareket. Takdir ediyorum.
08.01.2012
@Bahadır Sarp, cesur bir hareket olduğunu düşünmüyorum. geçen sene çıkan korn III albümü başarılı olmadı, bugün gene nu-metal albümü yapsalardı şuan dorock’ta çıkıyor olacaklardı.
a dubstep for korn, a bigstep for mankind.
dubstep in b*ku cıkmıs durumda. rock’la harmanlanması kacınılmazdı, bunu ilk yapan korn oldu.
tweetter dan ilk çuçu gösteren hilal cebeci gibi.
ticari atılım diyelim..
Get Up!’ı sırf pre-chorus’i için dinleyen biriyim.